Pazartesi Nisan 29, 2024

Leyla Erbil:"Seni anlatabilmek seni"...

“Gerçek değer,gelmesi boşluk dolduran değil,gitmesi boşluk yaratandır.”[1]

 

“Yaralı doğar bütün insanlar, anlaşılmak, sevilmek, sevecenlik dilenir ömrünce...” 

“Ben sadece sesli düşünüyorum, yani yazarak…”

“Ben yazarların neyi nasıl kotardıklarını çok düşünürüm, cümleyi neden kurduklarını, neye özendiklerini, neyi yinelediklerini ve ‘kendi’ kıldıklarını,” diyen O; ‘Tuhaf Bir Kadın’ın yazarıydı; 82 yaşında hayata veda etti.

Edebiyatın saygın yazarlarındandı; öncü romancılığıyla edebiyat dünyasını derinden etkileyen Leylâ Erbil’i 29 Temmuz 2013’de yitirdik.

YAŞAMI

 

1931 doğumlu yazarın ilk hikâyesi 1956, ilk kitabı 1960’ta yayımlanmıştı. 1961 sonrasında Türkiye İşçi Partisi’nin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev yapan, 1970’te Türkiye Sanatçılar Birliği’nin ve 1974’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucuları arasında yer alan Leylâ Erbil, “Türk diline ve edebiyata egemenliği, aynı zamanda insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı” nedeniyle 2002 ve 2004 yıllarında PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel’e aday gösterildi.

YAPITLARI

ÖYKÜ ROMAN DİĞER ESERLERİ

Hallaç (1961)

Gecede (1968)

Eski Sevgili (1977) Tuhaf Bir Kadın (1971) Karanlığın Günü (1985) Mektup Aşkları (1988) Cüce (2001) Üç Başlı Ejderha (2005) Kalan (2011) Tuhaf Bir Erkek (2013) Tezer Özlü’den Leylâ Erbil’e Mektuplar (1995) Düşler Öyküler (1997) Zihin Kuşları (1998)

YAZARLIĞI 

Müthiş bir yazardı.

Biçimsel açıdan “devrimci” sayılabilecek tutumuyla “1950 kuşağı”nın özgün yazarlarından biri sayıldı. Atilla Özkırımlı’ya göre: “Önceleri varoluşçu bir anlayışla çağdaş insanın toplumla çatışmasını, başkaldırıya varan bunalımlarını işledi. Daha sonra arayışlarını sürdürerek ele aldığı kişileri toplumcu bakış açısıyla irdelemeye çalışan, gerçekliği değişik boyutlarıyla yansıtmayı amaçlayan öyküler yazdı.”

Yapıtlarında yaşama biçimlerine, değer yargılarına, evlilik, aile ve kadın cinselliğine sert, alaycı ve eleştirel tutumla yaklaştı. On üç öyküden oluşan ilk kitabı ‘Hallaç’ta kendi ifadesiyle “İçinden çıktığı toplumun insanlarıyla bir denge kuramaması, tüm yargılara başkaldırmış, bilinçli olarak bir seçmeye gitmeyen insanı” anlatmak istedi. ‘Hallaç’ta, bırakılmışlık, yalnızlık, bunaltı, yabancılaşma, seçme özgürlüğü, suç işleme, intihar gibi varoluşçuluğa özgü birtakım tema ve yönelimler ağır bastı. Asım Bezirci, ‘Hallaç’ı şöyle yorumlar: 

“Bu temaları işlerken varoluşçu yazarlardan ve özellikle Kafka’dan etkilendiği gözlendi. Bu kitaptaki öykülerinde ‘çıkış yolu bulamayan, eyleme dökülemeyen bir başkaldırış duygusuyla eski, yapmacık, süslü, sahte ne varsa hepsine hınç duyuyor. (...) Bütün bunlar şunu gösteriyor: Erbil şimdiki düzene kazan kaldırıyor, değişmesini istiyor onun. Fakat yerine nasıl bir düzen kurulması gerektiğini belirtmiyor: Kendi deyimiyle bir ‘seçme’ye gitmiyor, bağlanmıyor.”

Öykü anlayışı Sait Faik’ten etkilenirken, kuşağın Batı’dan aldığı etkilerle bireyin bunalımını ve hiçlik düşüncesini -duygusunu değil- kendine özgü bir gerçekliğe oturtmaya çalıştı. Doğrusu o yıllarda başkaldırı da duygusuyla vazgeçilmez bir itici güçtü. Edebiyattaki karşılığı, geleneksel anlayışın dışında, farklı ve yeni öyküler, romanlar yazma tutkusu biçiminde kendini gösteriyordu. Erbil, bu anlayışın, kuşağı içinde de tipik temsilcisiydi. Onun yazdıkları, 1950 Kuşağı denince akla hemen gelen Ferit Edgü, Demir Özlü ya da Orhan Duru’nun yazdıklarından farklıydı. Öyküleri adım adım bir yabancılaşma dünyasının ağlarını örüyordu.

Erbil öykülerinde bir yokinsanı kişileştiriyor, onun hikâyesini anlatıyordu. Huzursuz, normal olmayan, öfkeli, olumsuz reflekslerle düşünen insanı…[2]

Öykü estetiği açısından bakıldığında, Erbil’in çarpıcı etki bazen başka metinlerin araya katılmasıyla elde edilir: “Çekmece” adlı öyküde bir karı kocanın yazışması bir gazete haber kupürüyle tamamlanır; “Tanrı” öyküsü bir kartpostalla. Metinler, yazılar öykünün anlamsal katmanını destekleyecek biçimde ana yapıya katılır. Heterojen bir metin yapısı dikkat çeker. Metinlerin anlatıya yerleşmesinin yanı sıra başka teknikleri de Erbil başarıyla kullanır. Yine öykü estetiği açısından, özgün bir biçemle yoğrulmuş, romana oranla kısa, özlü, anda odaklanan bir yazı etkinliği akla gelir. Erbil’in öyküsünde de kısa bir ana (şimdiki zamana) yerleşmiş özlü bir anlatım dikkat çeker. Çoğunlukla birbirini izleyen farklı parçalardan oluşan bir bütündür öykü…

Erbil’in anlatıcıları farklı farklı konumlarla yerleşmişlerdir öykü yapısına. Bazen çocuk kimliğiyle, birer tanık, birer gözlemcidirler, anlatının hemen berisinde bize yakın bir yerde dururlar, soluk alıp verişlerini duyarız; bazen de mesafelidirler, anlatının ötesinden gözlemlerini aktarırlar, onların düşüncelerinin akışına fazla katılmayız, izlemekle yetiniriz. Birçok öyküde “biz” diye kendilerini dile getirirler, bir mahallenin, bir sokağın, bir kentin insanlarıyla kurulan ortak bir söylemin öznesidirler.[3]

“Erbil’in yapıtları okunduğunda hemen hemen hepsinde şu tür ana izleklere rastlanmaktadır:

-tabu, gelenek, önyargılara başkaldırı; yasak bölgelere giriş…

-ironi; gülebilmenin yüceliği…

-cinsellik; aşkın bedensel gücü…

-hatırlama; yaşanmışlıkların üzerindeki perdeleri kaldırma…

-bilinçdışını dile getirme; korkuları, baskıları şekilleştirme…

-kolektif bellek; tarihsel kişileri, gerçekleri yorumlama…

-İstanbul kentinin metaforlaştırılması; coğrafyanın üzerine gitme…

-seyirci olmak, geride durmak; olaylara, kişilere mesafeli bakmak…

-kendi kendine konuşmak, dile gelmek; monologlar…

-karşıtlıklar; figürlerde, kurgularda zıt öğelerin kullanılması…”[4]

Toparlarsak: Erbil yazdıkları kadar yazarlık duruşu ve kişiliği ile de edebiyatımızın en önemli ve özgün isimlerinden birisiydi. Erbil’in hemen her romanında mutsuz aydın/yazar kadın kahramanlara rastlarız. Onların şahsında Erbil “yazarın konumunu da tartışma içine çeken bir hesaplaşmayı” sürdürürken, erkek egemen edebiyat dünyasında varolma mücadelesi veren bu roman kahramanları Erbil’in kişisel mücadelesini yansıtırlar.

İçinde düştüğü, sorumlusu olmadığı hâlde suçlarını yüklendiği bir dünyada, o suçların bedelini ödeyecek donanıma sahip olmayan, dünyaya boyun eğen, her boyun eğişinde ahlâki erozyona uğrayan, giderek silikleşen bireyin eleştirisi yapar Erbil. Boyun eğme/eğdirme mekanizması ataerkil kapitalist düzenin kurumlarıdır. Bireyler aile, okul, evlilik ya da geleneksel kodlarla belirlenmiş aşk ve cinsellikle biçimlendirilir. Toplumsal ve bireysel ahlâk ikiyüzlük üzerine kurgulanmış, özgürlüğün ve başkaldırının imkânı yitirilmiştir. Böyle bir toplum-birey diyalektiğine dair yapıtlarıyla başkaldıran artık Erbil’in kendisidir.[5]

Evet kimsenin inkâr edemeyeceği üzere O edebiyata yenilikler getiren bir yazardı. Yeni bir biçem ve yeni bir biçim... Son iki anlatısını şiirsel düzyazı olarak yazan Erbil, öykü, deneme ve romanlar yazmıştı. Hiçbir edebiyat ödülüne katılmayan Erbil, örgütlü bir insandı. TİP içinde politika yapan Erbil, Türkiye Yazarlar Sendikasının kurucularındandı.

2002 yılında üyesi olduğu PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne; “Türk dili ve edebiyatına egemenliği, insana, hayata ve dünyaya karşı sorumlu aydın tavrı” vurgulanarak aday gösterilen Erbil, ‘Tuhaf Bir Erkek’ başlıklı kitabında da bu tutumunu, ülkemizin son 60 yıllık tarihi olaylarını anlatısına konu ederek sürdürdü.

Okuyanı sarıp sarmalayan bir dil, özellikle son kitaplarında görülen neşeli, eğlenceli, alaycı bir anlatım. Ülke tarihine, edebiyatına, siyasetine hâkim gerçek bir entelektüel. Karşı çıkmasını bilen, boyun eğmeyen, güçlü bir kadın. Yalnız yazmayan, aktif olarak mücadelenin içinde, önünde yer alan kadın. Hem açlık grevleri-ölüm orucu sürecinde, hem de 1 Mayıs Meydanı’na gaz bombalarına karşı direnerek yürüyen kitle içerisinde yer alan kadın...

Dilin alışılmış sözcük kalıplarını zorlayan, sözcükleri adeta dans ettirerek anlatan Erbil’in ‘Tuhaf Bir Erkek’ kitabında yer verdiği olguları sıralarsak anlatısının ne kadar güncel, ne kadar insanlarımıza ve hayatımıza dair bir anlatı olduğu daha iyi anlaşılacaktır.

ALANLARDAN ROMANA YANSIYANLAR YA DA ERBİL’İN TUHAF ERKEĞİNDEN NOTLAR

“... öyle bir kırmızı ki/ Yalçın Küçük’ün/ atkısı renginde/dünyanın bütün işçileri birleşin diye dolaşan/ firar ederek / Silivri cezaevi’nden/ f tipi/ f tipi ne demekti/

kimse bilmezdi/ zeyyat’a sorduğumda/ insansız dediydi/ deli olsunlar diye/ tıkarlar oraya muhalifleri...”

(gorgo-diktatör) “... bugün yine yüz kişiyi gözaltına aldırmış/ mapusanelerde bir ranzada yirmi dört kişi / ah kardeş dile kolay/ münavebe ile uyuyorlarmış evlatlarımız/ aç karnına yerlerde...”

“...azıcık ayılır gibi olmuştuk ki/ birden/ gorgo/ gizli ordusunu/ soktu devreye/ ellerinde tüfekler/ kelepçelerle geldiler/ arkadaşlarımızı/ yoldaşlarımızı, yakınlarımızı/

katledip çekip gittiler/ minicik yavrularımızı kapıp/ kendi kamplarına götürdüler/ oğlanları imam/ kızları hafize yapacağız dediler/ öldüremediklerini/ bunlar terörist

diyerek / zindana attılar...”

“...c.ertesi anneleri/ kaybedilen/ oğullarının/ kızlarının acısını/ bekliyor/ galatasaray’da/ mekteb-i sultaninin/ muhkem/ içeriye de dışarıya da / kimseyi sızdırmayan/

olağanüstü/ kültürümüzün/ bekçi kapısının/ dibinde oturarak...”

“...aptullah ve arkadaşları / toplandı/ erdal eren’i / 17’sinde katleden/ cellat/ saltanat sürüyor...”

“...şakir ve 13 arkadaşı/ yakalandılar/ işkencede öldürüldüler/ kapıları işaretlenmişti/ öldürülecekleri belliydi/ sağ kalanlar/ protestoya katıldık/ çoğumuz biber

gazından zehirlendik/ kimimiz hastanede öldük/ kimimiz yolda/ kimimiz sağ kaldık/ kalanlar/ sokağa çıktık / “tükenmeyiz ölmek ilen”/ diye pankartlarla yürüdük/

biber gazı tazyikli su/ evlerimize kaçtık...”

“... /gorgo/ taksim 1 mayıs alanı’na toplandığı/ o muhteşem günü de unutmamalı/ anıtın çevresine sığışamayanları/ taksim gezisine kovalattı/ ve unsurlarıyla/ bir

hamlede kuşattı çevreyi/.../ coplar zehirli gazlar/ ardından basınçlı sular/.../ taksim alanı’ndaki heykelin / yerine dikilen/ avm kulesinin tepesinden/.../ bağırdı gorgo/

sizi değiştirene kadar/ başınızdayım/ istediğim biçimde/ yoğurup/ istediğim inanca / getirene kadar...”

“... bütün acılara karşın/ hayat/ içimize bir nota bırakır ya/ en bitik günümüzde/ direnme notasını/ bir zarfa mı koyar/ bir deniz çırpıntısıyla mı / savurur/ yüzümüze/

neşe üşüşür hayatımıza/ birden/ güç aşılar/ iyi güçtür/ başeğdirmeyen/ umut/ altın kafesinden/ çıkıverir/ dolaşır tepemizde...”[6]

 

Erbil, ‘Tuhaf Bir Kadın’la başlayan roman serüvenini ‘Tuhaf Bir Erkek’le sonlandırdı. ‘Tuhaf Bir Kadın’dan 42 yıl sonra yayımlanan ‘Tuhaf Bir Erkek’ için yapılan söyleşide, ‘tuhaf’ insanların toplumun kurallarına uymayan, onlara karşı gelen, kendileri ve toplum için yenilik, değişiklik isteyen insanlar olduğunu söylüyor, “Ben tuhaf insanları severim” diyordu. 

“Tuhaf Bir Erkek”in yayımlanmasının ardından yaptığı söyleşide, ilk ve son romanlarının anahtar sözcüğü “tuhaf”tan söz ederken “Tuhaf olmayan nedir? Toplumun kurallarına uyan, toplumun verilerini kabul etmiş, onlara göre yaşayan, hiçbir zaman onlara karşı gelmek istemeyen insanlar değil midir” diye soruyor ve “tuhaf insanlar”ın, onlara bir açıdan karşı gelen, bir açıdan yenilik isteyen, kendileri ve toplum için değişiklikler arayan insanlar olduğunu vurguluyor, “Ben tuhaf insanları severim,” diyordu.

“Tuhaf bir Erkek”te, her zamanki put kırıcı tutumuyla, yeni bir direnme notası sunuyordu bize: “Bütün acılara karşın hayat içimize bir nota bırakır ya/ en bitik günümüzde direnme notasını/ bir zarfa mı koyar bir deniz çırpıntısıyla mı savurur yüzümüze/ neşe üşüşür hayatımıza birden...”

Sonra, “Tuhaf Bir Kadın”ı yazdığından bu yana kadınların da, toplumun da pek fazla değişmediğini söylüyordu; daha doğrusu toplumun kadına bakışının: “Sistem kendi içinde aynı şekilde duruyor. Bu dinden kaynaklanan bir şeydir. Müslümanlıktan kaynaklanan bir sonuç. Ben burada suçlu aramıyorum, sadece koşulları saptıyorum, neden-sonuç ilişkisi. Müslüman toplumlarda kadın üzerindeki baskılar değişmez ve böylece sürer gider...”[7]

HAKKINDA

Erbil için Selim İleri, “Ödünsüz bir kimliği vardı”; Müge İplikçi, “Gerçek bir devrimciydi,” derlerken; Demir Özlü de, “Çok çalışarak, çok duyarak, çok okuyarak büyük bir yazar oldu,” notunu eklerdi…

Kolay mı? “Erbil’in bilinci kadar anlatıma yurt edindiği temel dert bugüne bağlı kalmak şartıyla acıyı dillendirmektir. Çünkü ‘öldürmediysen kendini sahtedir acın değil mi…’ Hem ‘acı derinleştirir insanı’ diyen odur genç dostuna. Acının bir tür örs hâlidir bu. ‘Akarsu gibidir insan bilirsin kızım... giriverir biçimden biçime... öyle bir toprakta yaşıyoruz ki... eski bir duyguyu yeniden yaşar gibi sürekli...’ Budur işte yazarı kanatan, hiç bitmeyeceğini bildiği bir acının toprağında yoğrulmuş olmak…”[8]

Asuman Kafaoğlu-Büke’nin işaret ettiği üzere, “1950’lerden beri devrimci ruhla yazan ve de devrimci ruh üzerine yazan” O; A. Ömer Türkeş için Dünyanın boğuntusunu iliğine, kemiğine kadar hissetmiş, bu boğuntuyu teşhir etmek, teşhir ederek aşmak için mücadele etmişti…” 

Sennur Sezer için de, “Üslubu taklit edilecek, takip edilecek bir tarz değildi...”

Onur Caymaz için ise, “İnadın insanıydı hep. Yazdığı her sayfada, bir ürünü satmanın onu yaratmaktan daha önemli olduğu şu toplumun ikiyüzlü değerleriyle alıp verilemeyenler vardı…”

Hasılı “Yazınımızda önemli bir figür, değerli bir düşün insanıydı. Erkek egemen toplumun edebiyatında da kendini gösteren güçlü erkek lobilerine karşı yiğitçe kavga verdi. Yeteneği ve cesareti ile belleklere kazılan tabuları yerle bir etti. Dilinden, bilgi birikiminden, toplumcu görüşünden asla ödün vermedi. Ürettiği yapıtlarının özgünlüğü ile dikkat çekti.”[9]

Ahmet Cemal’in, “Benim için genellemeye hiç sığmayanlardan”; Karin Karakaşlı’nın, “İhtimal hepimizden eksilmedi, çünkü topumuzun sevgisine hiçbir zaman talip olmadı. Çok dürüsttü, çok dobraydı, çok kadındı, çok edebiyattı”; Mine G. Kırıkkanat’ın, “Yazarlık namusudur. Edebiyatın kadın duruşudur. Siyasal bilincidir. İnsanlık vicdanıdır,” notunu düştükleri Onun için Asaf Güven Aksel, 21 Temmuz 2013 tarihli ‘Sol’da çıkan ‘Sokaklar Size Benzerken, Nereye Leylâ Hanım...’ başlıklı yazısında şöyle demişti: “Tek başıma

ne yapabilirdim ki ben derken, vazgeçenlerden değil, çağıranlardandı. Bari kendimi kurtarayım diyenlerden değil. Bin olalım diyenlerden. Her biri bin çarpı bin...” Çağrıları, karşılığını Gezi Parkı Direnişi’nde her biri bin çarpı bin olabilen gençlerde buldu Onun…

NİHAYET: AŞK HİKÂYESİ

Müthiş yazarlığı yanında aşık olunacak bir kadındı O; aşık da olundu; uğruna ölümsüz şiirler yazılacak kadar…

Edebiyat tarihinde en çok baskısı yapılan ve bir kült hâlinde dizeleri dilden dile dolaşan Ahmed Arif’in ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ kitabındaki şiirlerin önemli bölümü Erbil’e yazıldı.

“Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini...” denilmişti O’nun için. 

Yalnızca bu şiire değil kitapta yer alan pek çok dizeye ilham veren o gözlerin sahibi ünlü yazar Erbil’di.

Okumayan var mı? Arif’in Erbil’e yazdığı mektuplar ‘Leylim Leylim’ başlığıyla yayımlandı. 

1954-1959 yılları arasında büyük şairin, ‘Hasretinden Prangalar Eskittim’ dediği ve kaleme alındığı dönemin entelektüel ve yayın ortamını, usta şairin sürgün günlerini, yaşadığı siyasi baskıyı, en çok da Erbil’e aşkı anlatan kitaptan söz ediyorum…

Arif’in gönderdiği mektupları saklayan ve uzun yıllar bunları kitap olarak yayımlamayı kabul etmeyen Erbil, “Kalan” isimli kitabını çıkardığı dönemde şairin oğlu Filinta Önal’la tanışır.

Erbil, Önal’a mektuplardan söz ettikten sonra Arif’in oğlu, “Siz ve babam edebiyatımızın en değerli şahsiyetlerindensiniz. Elbette ki bu mektuplar yayımlanmalı,” der.

Evet, evet “Aşk soylu bir duygu, hakikât,” diyen -Arif’in oğlu- Filinta Önal ekler: “Leylâ Hanım ile kitabının tanıtımında tanıştık. Çok güzel bir kadın, gözleri mavi mavi o ışığı görseniz... Bana öyle severek baktı ki... Babamın ona yazdığı mektupların yayımlanması konusunda çekiniyormuş. Eski insanlar, bir asalet var, üzülür müsünüz, diye sordu. Ne üzüleceğiz, dedim. Anneme de sordum, o da biliyor, bilmez mi? Masal gibi, platonik bir hikâye. Niye utanılsın, aşk ne güzel bir şey…”[10]

Erbil’in, “Hayır, benim tarafımda aşk yoktu, yalnızca dostluk vardı,”[11] dediği ol hikâyat konusunda ‘Leylim Leylim’in editörü Ruken Kızıler, sunuş yazısında “Mektup, mektubu yazan ve gönderen ile mektubu alan ve okuyan arasındaki gizdir. Bu iki kişinin arasındaki giz silinemeyecek/ değiştirilmeyecek bir biçimde kâğıda aktarılmış, söz uçamayıp çakılı kalmıştır. Tam da bu yönüyle ‘kaleme alındığı anın gerçekliği’ zaman tarafından aşındırılamadan, tüm tazeliği içinde korumaya alınmıştır,” diyor.

Zamanın aşındıramayacağı mektuplarda Diyarbakır’da sürgün Arif’in sıkıntıları var: Adeta ölümle yaşam arasında gidip gelen bir sarkaç... Öte yanda, siyasi baskılar, yayın dünyasının ikiyüzlü yanı... 

Ama daha önemlisi, okurken “demek böylesi de yaşanmış” dedirten büyük bir aşk... Arif “Leylim” diye başladığı bir mektubu şöyle sonlandırıyor:

“Kulluğum, divaneliğimle ellerini, gözlerini öperim. Öpüyorum ama doyamıyorum. Mutluluk ya da cehennem bu galiba. Sana doymak, korkunç ahmaklık olur.”

Aşktan öte büyük bir hayranlık onunkisi: “Cihan insanları içinde en güzel, en iyi ve en namuslusu sensin.” Hatta kimi zaman Erbil’i kutsuyor: “Bu senin hiçbir peygambere, hiçbir kahramana kısmet olmayan büyüklüğünden... Güzelliğinden... Kutlu ve saygıya layık oluşundandır.” Bir yerde de şöyle diyor: “İncil gibi, Tevrat gibisin Leylim. Hilesiz, arı ve duru.” Bunca paye biçtiği, Tanrılar katına yükselttiği kadını da herkese tanıtmak istiyor: “Elim erse, ayağım tutsa, seni bütün cihanın görebileceği bir kuleye çıkarır ve bağırırdım. ‘İşte insan buna derler! Böyle olmaya çalışın!’ İki milyar beş yüz milyon Âdem evladının seni tanımalarını, öğrenmelerini istiyorum.” 

Zaten “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiiri de “Seni, anlatabilmek seni” dizeleriyle başlamaz mı?

Arif, aynı adı taşıyan kitabındaki birçok şiiri Erbil’e yazar. “Maviye, maviye çalar gözlerin, yangın mavisine” dediği, “de be aslan karam, de yiğit karam” diye seslendiği, “oy sevmişem ben seni” diyerek içini döktüğü ondan başkası değildir. 

Mektuplarının yanında, yayımladığı tek şiir kitabında yer alan ya da o dönemde dergilerde yayımlanan şiirleri de gönderir. Birinde “Sana ulaşmadan, kavuşmadan da bazı iyi mısralar yakaladığım oluyordu. Senden sonra, yahut seninle daha bir şair oldum” demekten kendini alamıyor, ancak şerh düşüyor sözüne: “Önce şiir değil benim için. Önce sen.” 

16 Temmuz 1955 yılındaki başka bir mektubunda da benzer ifadeler var: “Benim her şiirimde varsın ve olacaksın. Ama dünyanın en dehşet şiiri bile ‘sen’ olamaz. Bunu yaşamak gerek. En asıl gerçek bu işte.” 

Arif, onu sade şairliğine değil, hayatta kalmasına da neden olarak görüyor. Sürgünlüğün sıkıntılarıyla uğraşırken, yokluk çekerken Erbil onu hayata bağlayan bir köprü gibi: “Ne tuzsuz şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan ettin beni.”

Peki, Arif, aşkına karşılık buldu mu? Kızıler sunuş yazısında bu soruyu yanıtlıyor: 

“Leylâ Hanım bu mektuplarda dostluk sınırını çizmiş ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirmişti. Arif’in bu konumu kabullendiği mektuplarından anlaşılıyor.” 

Gerçekten de duygularını ifadeden geri duramasa da kabullenmişlik büyük ozanın satırlarına yansıyor. Hitaplar “cânım dostum”a evrilirken “dostluk avucumuza sıcacık bir kuş gibi konmuş bir kere” diye yazıyor: “Ama bunda benim yüküm daha ağırmış ne çıkar? Ya ben bundan hoşnutsam? Ya senin sade var olman bile beni saadetten çıldırtacak tatta bir gerçekse?”

15 Mayıs 1954 tarihli bir mektubuna “Leylâ, Canım” diye başlayan “Yarı parçan” diye noktalayan Arif; yine “Leylâ, Zalım Leylâ!” diye başladığı bir diğer mektubunda “Bu, benimki dördüncü. Oysaki senden bir tek mektup aldım. O belâlı ve korkunç ilk mektubun, yani 4-1, ben mağlubum...” 

Nihayet bu ol hikâyata ilişkin Erbil 2005’te yayımlanan ‘Üç Başlı Ejderha’sında açıktan bir selam gönderir Arif’e… Mektuplarında “oğlunum ben senin” diyen ve onun için “Gitmek/ Gözlerinde gitmek sürgüne/ Yatmak/ Gözlerinde yatmak zindanı/ Gözlerin hani?” dizelerini yazan ozana yıllar sonrasından özlemle seslenir: 

“akşamüstleri geliyor aklıma... gözleri... oğlumun... gözleri hani...// oğlumun elimde kalan son fotoğrafı... gözleri oğlumun... gözleri... gözlerinde bulurum can tılsımını... gözleri hani...” 

 

4 Ocak 2014 11:25:50, Ankara.

 

N O T L AR

[*] Özgür Bağcılar Aylık Bağımsız Yerel Dergi, No:3, Şubat 2014… 

[1] Özdemir Asaf.

[2] Semih Gümüş, “Erbil ve 1950 Kuşağı”, Radikal Kitap, Yıl:12, No:645, 26 Temmuz 2013, s.13.

[3] Nedret Öztokat, “Erbil’de Öykünün Sesi”, Cumhuriyet Kitap, No:1231, 19 Eylül 2013, s.18-19.

[4] Necmi Sönmez, “Şimdi de Yalnızım İşte, Yapayalnızım”, Radikal Kitap, Yıl:12, No:645, 26 Temmuz 2013, s.14.

[5] A. Ömer Türkeş, “Erbil’e Veda”, Birgün, 21 Temmuz 2013, s.5.

[6] Leylâ Erbil, Tuhaf Bir Erkek, Türkiye İş Bankası Yay., 2013, s.10-11, 18, 53-54, 80, 86, 100, 48-49, 60.

[7] Aslı Uluşahin, “Tuhaf İnsanları Severim”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 2013, s.16.

[8] Ömer Erdem, “Herkes Sevgiye Muhtaç”, Radikal Kitap, Yıl:12, No:645, 26 Temmuz 2013, s.16.

[9] Turgay Olcayto, “Leylâ Erbil”, Evrensel, 30 Temmuz 2013, s.13.

[10] Türey Köse, “Ahmed Arif’in Oğlu Filinta Önal”, Cumhuriyet Pazar, No:1437, 6 Ekim 2013, s.2.

[11] Leylim Leylim: Ahmed Arif’ten Leylâ Erbil’e Mektuplar, İş Bankası Kültür Yay., 2013.

95299

Temel Demirer

Hakkında

Objektifiz ama tarafsız değiliz. Tarafsız olmak korkaklıktır. Çünkü insan doğru ve yanlış arasında tarafsız olamaz.BiyografiKendimden söz etmenin pek anlamlı ve “şık” olmadığına inanan biri olarak çok düşündüm...
Ne yazacağımı kestiremedim...
Ve nihayet şunları diyebilmenin en doğrusu olduğuna karar kıldım...
“İnsana ait hiçbir şey bana yabancı değil,” diyen(lerden);
dünyaya aşağıdan bakan(lardan);
kendi kuşağımla müthiş bir serüveni yaşayan(lardan);
yaşadıklarımdan asla pişman olmayan(lardan);
ve hatta yaşadıklarımı yaşamış olmayı bir onur ve şans addeden(lerden);
John Maxwell’in, “İnsanlar, onları ne kadar umursadığımızı bilmedikçe, ne kadar bildiğimizi umursamazlar...”; Bertolt Brecht’in, “Yenilgilerimiz, rezalete karşı savaşa katılanlarımızın yeterince kalabalık olmadığından başka bir anlama gelmez”; V. İ. Lenin’in, “Silah kullanmasını öğrenmeyen, silah elde etmeye çalışmayan bir ezilen sınıf, ancak köle muamelesi görmeye layıktır,” sözlerine müthiş değer veren(lerden);
sevdasız kavga, kavgasız sevda olmaz diyen(lerden);
bir afet-i devrana aşık olan(lardan);
hâlâ “tek yol devrim” gerçeğine bağlı olan(lardan);
ve nihayet “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek!” diyen(lerin) safındaki sıradan, vasıfsız, herhangi biriyim...
54 tevellütlüyüm... Kemal’den olma Necla’dan doğmayım... Çorum ili Kale mahallesi nüfusuna kayıtlıyım...
Okur yazarım...
Ve nihayet hâlen “sakıncalı” dedikleri(nden) ve GBT’lerindeyse sabıkalıyım...
11.01.2004 14:32:09, Ankara.

TÜRKİYE’DE YAYINLANAN KİTAPLARIM

* GÖZ GÖRMEZ BİLİNÇ GÖRÜR, Hazırlayan: Mehmet Özer, Nota Bene Yay., 2012, 152 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ORTADOĞU: YALANCI BAHAR, Derleyen: Babür Pınar-Recai Ulutaş, Nitelik Kitap, 2012, 448 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2011, 434 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* BEYOND GLOBALIZATION – WORLD LEARNING/ INTERNATIONAL HONORS PROGRAM TURKEY READER 2011/12, Derleyenler: Yücel Demirer - Sibel Özbudun, 2011, 476 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif), (“Geopolitics of Turkey in the US-EU-Mideast Triangle”- Temel Demirer)


* EMPERYALİZM VE ULUSAL SORUN, Derleyen: Babür Pınar-Muzaffer İlhan Erdost, Nitelik Kitap, 2011, 335 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSMAİL BEŞİKÇİ, Derleyenler: Barış Ünlü-Ozan Değer, İletişim Yay., 2011, 589 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SESİNİ YİTİREN ŞEHİR SİVAS, Editör: Mehmet Özer, Çankaya Belediyesi Yay., Temmuz 2011, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2009 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2010, 659 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ, KAPİTALİZM, İSYAN, Ütopya Yay., 2010, 559 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KRİZ VE HAYAT YAZILARI: BİR TAŞ DA SİZ ATIN, Ütopya Yay., 2010, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ASLOLAN DEVRİMİN GÜNDEMİDİR, Kaldıraç Yay., 2010, 784 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TEKEL DİRENİŞİ DERSLERİ 2010-SENDİKALARIMIZI GERİ ALACAĞIZ, Kaldıraç Yay., 2010, 206 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA: İSYAN HEP VARDI!, Sibel Özbudun (der.), Kaldıraç Yay., Ocak 2010, 661 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KUŞATMAYI YARMAK: EĞİTİM, BİLİM VE AYDINLAR, Kaldıraç Yayınevi, Ekim 2009, 392 sayfa, Temel Demirer-Sibel Özbudun.


* ALMANAK-2008 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2009, 608 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* HAK(SIZLIK), HUKUK(SUZLUK) MU? “SUÇUMUZ İNSAN OLMAK”!, (Sibel Özbudun’un önsözüyle), Kardelen Yay., Nisan 2009, 365 sayfa, Temel Demirer.


* HRANT’IN KATİL(LER)İ… (Sait Çetinoğlu’nun önsözüyle), Pêrî Yayınları, Şubat 2009, 336 sayfa, Temel Demirer.


* LİBERALİZM/MUHAFAZAKÂRLIK KISKACINDA KADIN, Kaldıraç Yayınevi, Şubat 2009, 237 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2007 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2008, 456 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “HAYIR, EVET’TEN ÖNCE GELİR”! HUKUK(SUZLUK) YAZILARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 496 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “SÖYLENECEK YALAN KALMADI” İNSAN HAK(SIZLIK)LARI, Ütopya Yay., Mayıs 2008, 510 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DA İSYANIN TARİHİ, Hazırlayan: Sibel Özbudun, Ütopya Yay., 2008, 549 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESEL KAPİTALİZMİ MEŞRULAŞTIRAN SÖYLEMLER, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 67, Maki Yay., 2008, 218 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA VE..., Ütopya Yay., 2008, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* ALMANAK-2006 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2007, 654 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MİLLİYETÇİLİK, YURTSEVERLİK VE SOL, Editör: Fikret Başkaya, Özgür Üniversite Kitaplığı: 65, Maki Yay., 2007, 212 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA’DAKİ GELİŞMELER, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi, Ankara-2007, 34 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME, KADIN VE ‘YENİ’-ATAERKİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 228 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İMPARATORUN SOYTARISI EGEMEN MEDYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2007, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2005 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2006, 439 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “DERİN” MİLLİYETÇİLİĞİN SİYASAL İKTİSADI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAFYA NARKOEKONOMİ VE SUSURLUK / ŞEMDİNLİ, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 379 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ VE “ÇOKKÜLTÜRCÜLÜK YALANI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 444 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM ÜNİVERSİTE YÖK VE AYDIN(LAR), Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 543 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KIYAMETE ÇEYREK KALA! EKOLOJİ YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2006, 501 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYAYI ISITAN LATİN ATEŞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2006, 302 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA YERLİLERİ: TEK BİR HAYIR, YÜZLERCE EVET, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-2006, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KAVRAM SÖZLÜĞÜ-SÖYLEM VE GERÇEK (1), Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2005, 709 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ALMANAK-2004 ANALİZLERİ, Sosyal Araştırmalar Vakfı Kitaplığı, İstanbul-2005, 464 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* LATİN AMERİKA BAŞKALDIRIYOR, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 416 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ELVEDA NİSYAN, MERHABA İSYAN, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 558 sayfa, Temel Demirer.


* KÜRESEL İNTİFADA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer.


* “YENİ DÜZEN(SİZLİK)”DEN BAŞKALDIRIYA, Ütopya Yayınevi, Ankara-2005, 592 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ ROMA: TERÖRİST ABD-IV. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE İMPARATORLUK: “YENİ EKONOMİ”DEN ÖNLEYİCİ SAVAŞA...-III. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 382 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞMENİN TİRANLIĞI: NE, NİÇİN, NASIL?-II. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ MUHAFAZAKÂRLIK YOĞUNLAŞIRKEN KÜRESEL VAHŞET-I. KİTAP, Tohum Yayınevi, İstanbul-2004, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ABD SALDIRGANLIĞI: IRAK VE ÖTESİ-III. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* 11 EYLÜL’DEN AFGANİSTAN’A ABD İMPARATORLUĞU-II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOVBOYUN SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU-I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2004, 346 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SAKLANMAYA ÇALIŞILAN BİR MEŞALE: İBRAHİM KAYPAKKAYA, Umut Yayıncılık, İstanbul-2003, 232 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSYANIN ADI: FİLİSTİN-İNTİFADA KAZANACAK!, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 479 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* XXI. YÜZYILLA GELENLER: SÖYLENCELER VE GERÇEK, Ütopya Yayınevi, Ankara-2002, 447 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİST MÜCADELE ETİĞİ, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2001, 336 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖRİZM, SALDIRGANLIK, SAVAŞ) II. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 334 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KÜRESELLEŞME VE TERÖR (TERÖR KAVRAMI VE GERÇEĞİ) I. KİTAP, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 364 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AMERİKA: RÜYA MI, KÂBUS MU? YANKEE İMPARATORLUĞU, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 368 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2001, 316 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)
* KÜRESELLEŞMENİN EKOLOJİK SONUÇLARI, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 190 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EKOLOJİ POLİTİK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Maki Yayınevi, Ankara-2000, 136 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* AVRUPA BİRLİĞİ ve SOSYALİSTLER: AKINTIYA KARŞI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* GERİCİLİK KÜRESELLEŞİRKEN FAŞİZM!.. YENİDEN Mİ?.., Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 299 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KADIN YAZILARI, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 170 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MARKSİZM VE EKOLOJİ, Öteki Yayınevi, Ankara-2000, 481 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (AVRUPA ASYA ve ORTADOĞU), Cilt:2, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 384 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TERÖR NE? TERÖRİST KİM? (ABD EMPERYALİZMİ ve LATİN AMERİKA), Cilt:1, Ütopya Yayınevi, Ankara-2000, 284 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* EĞİTİM: NE İÇİN? ÜNİVERSİTE: NASIL? YÖK: NEREYE?, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 264 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* NEO-LİBERAL SALDIRI KRİZ ve İNSANLIK, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 494 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* “YDD” KISKACINDA ÇEVRE ve KENT, Ütopya Yayınevi, Ankara-1999, 473 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CHE FİDEL KÜBA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 135 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YABANCILAŞMA, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 112 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MEDYA ELEŞTİRİSİ ya da HERMES’İ SORGULAMAK, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1999, ikinci baskı, 176 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* DÜNYANIN BALKONUNDAKİ İSYANCILAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, ikinci baskı, 304 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* ÖDP: İMKÂNLAR ve SORU(N)LAR, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 576 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* MAYALARIN DÖNÜŞÜ, Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1998, 311 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* POSTMODERN MÜDAHALE ve BAŞKALDIRI İMKÂNI (BRECHT “BİTTİ” FUTBOL “VERELİM”!), Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 528 sayfa, Temel Demirer.


* SOKAKTA ve DUVARDA 1968, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1998, 207 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* VE KİRLENDİ DÜNYA..., Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 319 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOKAK’TAKİNE NOTLAR, Özgür Üniversite Kitaplığı, Öteki Yayınevi, Ankara-1997, 456 sayfa, Temel Demirer.


* ÖDP’YE KENAR NOTLARI, İnsancıl Yayınları, İstanbul-1997, 88 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KOYUNLAR KURTLAR KÖPEKLER (YENİ DÜNYA DÜZENSİZLİĞİ EMPERYALİZM ve UMUT), Anahtar Kitaplar Yayınevi, İstanbul-1997, 160 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* KARA PARA KİRLİ SAVAŞ (TÜRKİYE’DE MAFYA ve DEVLET), Özgür Üniversite Yayınları, 171 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* İSPANYA’DAKİ II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN “YDD”YE KARŞI TEZLER - II. KITALARARASI BULUŞMA İÇİN EKOLOJİK KIYAMET TEZLERİ, Özgür Üniversite Yayınları, 56 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜNYA DÜZENİ AVRUPA BİRLİĞİ VE TÜRKİYE, Dev. Maden-Sen Yayınları, 64 sayfa, Ankara-1996, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* CANAVARLAŞAN MEDYA, 1996-İstanbul, Yorum Yayınevi, 287 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YENİ DÜZENİ ya da DÜZENSİZLİĞİ, 1996-İstanbul, Pelikan Yayınları, 304 sayfa, Temel Demirer.


* SOLAN FOTOĞRAFLARDA BİTEN VE BAŞLAYAN, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 248 sayfa, Temel Demirer.


* GERİCİLİK DÖNEMİNDE DÜNYA ve TÜRKİYE, 1993-İstanbul, Sorun Yayınları, 190 sayfa, Temel Demirer.


* DİSK’İN “ÖREN TEZLERİ” ve SOSYALİST TAVIR, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 189 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* TOPLUMSAL DİNAMİKLER ve ÖRGÜTLENME EKSENLERİ, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 270 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZM “YENİ DÜNYA DÜZENİ” TÜRKİYE, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 192 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* SOSYALİZMİN SORUNLARI ÜZERİNE AÇILIM TARTIŞMALARI, 1992-İstanbul, Sorun Yayınları, 256 sayfa, Temel Demirer, vd’leri. (Kolektif)


* YOL BALADI, 1988-Ankara, Ekin Yayınları, 61 sayfa, Temel Demirer.
* T.B.“K”.P PROGRAM TASLAĞININ ELEŞTİREL ANALİZİ, 1988-İstanbul, Sorun Yayınları, 86 sayfa, Temel Demirer.

İletişim:

temeldemirer@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

http://www.facebook.com/TemelDemirer

https://twitter.com/temeldemirer

Son Haberler

Sayfalar

Temel Demirer

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar