Pazartesi Mayıs 13, 2024

Lorenzo Orsetti… (Nubar OZANYAN)

Yolculuk boyunca başını arabanın arka koltuğuna yaslayarak uyurdu. Yaptığımız yolculuklarda Lorenzo’yu uyanık görmek neredeyse mümkün değildi. Araç içinde uyuyarak saatlerce yolculuk yapabilirdi. Ama “yeni bir özgürlük hamlesi olacak” cümlesini duyduğunda ne gözünde uyku belirtisi ne de yorgunluktan eser kalmazdı. Barış halinden savaş haline, uyku halinden silahlı tekmil haline nasıl hızlıca geçildiğinin örneğiydi Lorenzo.

Doğa ve hayvan sevgisi güçlü olan Lorenzo’nun silah ve özgürlükle kurduğu ilişki her şeyin üstünde ve önündeydi. Rojava Devrimi’ne katılmak için gelen enternasyonalist savaşçılar içinde özgün bir yerde duruyordu. Sanki silah ve devrimci savaş için doğmuştu. Tıpkı Nubar Ozanyan yoldaş gibi… Her şeyini devrimci savaşa ve silaha feda eden korkusuz duruşu, herkes üzerinde ciddi bir saygınlık ve derin bir sempati yaratıyordu.

Aylarca birlikte kaldık. Bir İtalyan köylüsü gibi duruyordu. Derme çatma Kürtçesiyle “Kefxweş” diyerek herkes üzerinde bir sevgi izi bırakıyordu. Tüm savaşçılarla yoldaşlığın diliyle iletişim kuruyordu. Efrîn’de gösterdiği direnişle herkesin haklı saygısını kazanmıştı. QSD’nin devrimci hamlelerine katılacak enternasyonalist savaşçıların başında gelirdi.

Lorenzo, Efrîn direnişinde büyük bir fedakarlık gösterdi ve halkla kurduğu ilişkide örnek oldu. Ona kalsa Efrîn’den bir adım bile geri çekilmemek gerekirdi. Çekilme kararı üzerinde derin bir acı bıraktı. “Efrîn nasıl terk edilir?” diye günlerce düşündü. “Bir başka hamleye, bir başka direnişe!” hazırlanması gerektiğini söylediğimizde bu sözlerimiz içine sinmese de kabul etmekten başka seçeneği olmadığını biliyordu.

O “başka bir direniş günü”nün geldiğini duyduğu ve Bahoz hamlesine katılacağını öğrendiği andaki sevinci görülmeye değerdi. “Bir insan savaşa katılmaktan nasıl bu kadar mutlu olabilir?” sorusunun yalın bir İtalyan Partizan yanıtıydı o. Ona baktıkça Nubar Ozanyan yoldaşı anımsıyordum. Günlük yaşamda fazlasıyla sessiz ve sade olan bir insanın “hamle, cephe, direniş” sözünü duyduğunda dünyanın tüm ağırlığından kurtulup bir anda başka bir heyecan ve mutluluk haline nasıl geçtiğini ancak Lorenzo’ya bakarak anlayabilirdik.

Karargah yaşamının rutine bağlanmış günlük görevlerinden bir an önce çıkıp hareketli ve silahlı direniş yaşamına geçmenin ismiydi Lorenzo Orsetti. Onu, İtalya’nın Floransa şehrinden çıkıp haritada daha önce yerini bile bilmediği Rojava’ya getiren güçlü fırtınanın devrimci bir damlasıydı Lorenzo. Lorenzo’nun gözlerinde ve pratiğinde İtalyan partizanlarının faşizme karşı onurlu direnişinin parıltıları görülüyordu. Kapitalizmin sömürü ve maddiyat dolu kirli dünyasına büyük tepkiydi. Kölelik dünyasından koparak devrim ve özgürlüğün doygunluğunda dolaşıyordu. Gözü ne mal ve mülkte ne de gösterişli bir kariyerde olmadı.

Der Zor’un özgürleştirilme hamlesine katılmadan önce zarf haline getirdiği düzensiz bir kağıt parçası içine saklı bir mektup bıraktı. Sonra okumamı söyledi. Belki de son yolculuğu olacağını hissettiği için bıraktığı mektubu sonra okumamızı istedi. Ölümsüzleştiği haberini aldığımızda mektubu açtık. İtalyanca yazılmıştı. Bir şekilde tercüme ettirebildik. Türkçe, Kürtçe ve Arapça başta olmak üzere çeşitli Avrupa dillerine çevrildi. Asla unutamayacağım bu mektup, devrimci bir vasiyet gibiydi. Gözlerim mektupta, sözleri kulaklarımda çınlamaya devam ediyor.

Devrimin İtalyan partizanın anısına saygı ve hürmetle…

“Ciao! Eğer bu mesajı okuyorsanız, bu benim hayatta olmadığımın işaretidir. Ah, sakın üzülmeyin! Ben bu şekilde iyiyim; pişmanlıklarım yok. Doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yaparken öldüm, en zayıf olanları savundum ve adalet, eşitlik, özgürlük ideallerime sadık kaldım. Yani erken gidişime rağmen hayatım hala başarılıdır ve dudaklarımda gülüşümle gittiğimden neredeyse eminim. Bundan daha iyisini isteyemezdim.
Sizin için her şeyin en iyisini diliyor ve (eğer henüz yapmıyorsanız) bir gün sizin de bizden sonrakiler için hayatınızı verme kararı almanızı umuyorum. Çünkü dünya yalnızca bu şekilde değiştirilebilir. Ancak her birimizin içinde bulunan bireyselliği ve egoizmi yenerek fark yaratabiliriz. Bunlar zor zamanlar biliyorum ama sakın vazgeçmeyin, umudunuzu yitirmeyin; asla! Bir an bile.
Her şey kaybedilmiş gibi gözükse de, kötü şeyler insanlara acı verse de ve dünya dayanılmaz hale gelse de güç bulmaya devam edin ve bunu yoldaşlarınıza aktarın. Tam da bunun gibi karanlık anlarda bu ışık yardımcı olacaktır. Ve her zaman hatırlayın: “Bütün fırtınalar küçük bir damla ile başlar.”

Siz de bu damla olmaya çalışın. Hepinizi seviyorum ve sözlerimi değerli bulmanızı umuyorum. Serkeftin!

Orso, Tekoşer, Lorenzo…” 

2164

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar