Cuma Mayıs 3, 2024

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

Koray’ı tanıma şansım olmadı. Koray, o küçücük yaşında kocaman yüreğiyle Pir Sultan Abdal etkinliklerine katılmış ve Sivas’ta “Ateşte Semaha” durmuştu. Gerici, şeriatçı, insanlık düşmanları tarafından ve tüm dünyanın gözü önünde saatler süren bir ablukadan sonra ateşe verilen Madımak Otelinde yıldızlara doğru yürümüştü…

Ama Dursun’u tanıdım. İyi ki de tanımışım. O oldukça alçak gönüllü, saygılı, öğrenmeye aç, gözüpek, girişken ve asla yorulmayan bir genç sosyalist, gerçek bir Pir Sultan dostuydu. Pir Sultan’ın inancı ve direnciyle dolu yüreğini her geçen gün öğrenerek bilince dönüştürüyordu.

2004 yılındaki Pir Sultan Abdal Kültür Derneği kongresinde Genel Yönetim Kurulu (GYK) listesinde yer alması için önce epeyce ikna etmeye çalışmış ve sonrasında da Genel Yönetim Kuruluna girmesine katkı sağlamıştım. Yıllardır Dursun’un ve Ökkeş’in Mercanlarda 17 Kızıl Karanfil ile birlikte yıldızlaşmasını yazmak istedim. Ancak bir türlü ne Dursun’u, ne de Ökkeş’i, ne de yaşamlarını halklara adamış, inancın, kararlılığın ve özgürlüğün birer meşalesi olan 17 devrimci, sosyalisti yazmaya yüreğim elvermedi. Sözcükler hep yetersiz kaldı kağıt üzerinde. Hiçbir zaman ölümlerine inanasım gelmedi. Onlara ve yoldaşlarına ölümü konduramadım. Bugüne kadar özgürlük, adalet, eşitlik mücadelesinde yaşamını yitiren yüzlerce, binlerce insanın ölüm haberlerini duysam, okusam, bilsem de Ökkeş, Okan, Berna, Taylan, Dursun’u tanımıştım. İnsan tanıdıklarının, sevdiklerinin, değer verdiklerinin ölümlerine inanmak istemiyordu.. 

Haziranın ortasına doğru yaptığımız PSAKD İstanbul Şubeleri Eşgüdüm Kurulu toplantısında Banaz Pir Sultan Abdal Etkinlikleri, 2 Temmuzda İstanbul’da yapacağımız miting ve Sivas Madımak’taki 2 Temmuz anması ile ilgili bir dizi kararlar almıştık. Ve Dursun Turgut da bu işlerle ilgili bazı görevler üstlenmişti. Ama toplantıdan sonraki günlerde telefonlarıma bir türlü cevap verilmiyor ve yanıt alamıyordum. Sanırım 14 Haziran olmalıydı, telefonumu açtı ve “Abi özür dilerim. Ama özel bir iş için yurtdışına gittim. Birkaç gün içinde döneceğim. 2 Temmuz mitinginden kısa süre önce orada olacağım” deyip, bana “Hoşça kal yoldaş, yakında görüşmek üzere Erdal abi” demişti.

Nedendir bilmem, ama sanki o an bu “hoşça kal” ve “yakında görüşeceğiz” sözlerini, kendisini uzun bir süre ya da bir daha hiç göremeyeceğim gibi hissetmiş, bunu da bir iki arkadaşla paylaşmıştım. O yazın birlikte Dersim’e, Munzur Doğa ve Kültür Festivaline gidecektik. Festivali görmeyi çok istiyordu. O da benim gibi bir Dersim sevdalısıydı. Hatta O’nun sevdası daha ağrı basmış ki, benden  önce  yola düşmüş bile.. Bu telefon görüşmesinden birkaç gün sonra duyduk ki, Dursun festival tarihi gelmeden Munzur’un doruklarında yoldaşlarıyla halaya tutuşmuştu. Cafer Cangöz, Aydın Hanbayat, Okan Ünsal, Ali Rıza Sabur, Berna Saygılı Ünsal, Alaattin Ataş, Cemal Çakmak, Taylan Yıldız, Kenan Çakıcı, Binali Güler, İbrahim Akdeniz, Gülnaz Yıldız, Ahmet Perktaş, Çağdaş Can, Ersin Kantar ve illa da Ökkeş Karaoğlu…

Sevdaların yaşanmasına, sevmeye, sevilmeye, eşitlik, özgürlük, barış ve aydınlık içerside yaşamamıza izin verilmeyen bir coğrafyanın insanlarıydık. Ve binlerce çocuğumuz, gencimiz gibi Koray’ımız da, Dursun’umuz da sevdalarının peşindeyken aramızdan koparılıp alındılar. 16-17 Haziran gecesi yüzlerce yıldır özgürlük türkülerinin dinmediği Munzurlara, her sabah güneşin biraz daha  parlak doğduğu dağlara kapkara bir sis çökmüştü Mercan Dağlarına.. Özgürlük, eşitlik, adalet için bir araya gelen sosyalizme, insanlığa inanan, bu uğurda asla tereddüte düşmeden mücadele eden 17 kızıl karanfil sonsuzluğa yol aldılar..

Madımak Oteli katliamından bu yana 23 koca yıl geçti.

Mercan Dağları katliamından bu yana da 11 yıl.. 

Ne devletin  güvenlik güçlerinin desteğiyle gerici, şeriatçı faşistlerce yakılan Madımak Otelinde yanarak yıldızlaşan,  içlerinde 11 yaşındaki Koray’ın da olduğu 33 aydın, yazar, sanatçı, semahçı canı..

Ne savaş uçaklarının bombaları, kimyasal gazlarıyla Mercan vadisinde katledilen özgürlük savaşçısı 17’leri….

Ne de Koçgiri, Dersim, Çorum, Maraş, Sivas, Gazi, Ölüm oruçlarını, Gezi, Suruç ve Roboski’yi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!

Aradan yüzlerce yıl geçse de, ardılları bu özgürlük çiçeklerinin özlemlerini gerçekleştirmek, yarım bıraktıklarını tamamlamak, daha güzel bir dünya yaratmak için mücadeleyi yükseltecektir.

Yitirdiklerimizin isimlerini tek tek belleklerimize, yüreklerimize, beyinlerimize yazdık, yazacağız... Asla unutmayacağız.

Güneşin sofrasında halaya, ateşte semaha duranların yolu yolumuzdur. Yolumuzdan dönmeyeceğiz.

Erdal YILDIRIM

14 Haziran 2016  

48153

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Rojava’dan bir Partizan: “Yıldızlara gömülen, bilincimize kazınan halk ordusu savaşçıları ölümsüzdür!”

Emeğin, özgürlüğün, halkın düşmanları bir keza daha gerillaya saldırarak onları teslim alıp diz çökerteceğini düşündü. Bir kez daha barbar ve katliamcı yüzünü gösteren faşist TC ordusu, mazlumların özgürlük diyarına Dersim’e, direniş kalesi Aliboğazı’na son zamanların en kapsamlı, en kıyıcı operasyonunu gerçekleştirdi. En modern silahları ve en üstün tekniği kullanarak gerillayı yaşam ve direniş alanlarından koparmak istedi. Ancak hesapları tutmadı, umduklarını bulamadılar. Egemenlerin imha ve yok etme hesaplarını gerillaların kahramanca direnişi bozdu.

Sefagül Kesgin’in kaleminden “Aliboğazı’nda izler, tanıklar…”

2 Şubat 2011 tarihinde 4 kadın yoldaşıyla birlikte Aliboğazı’nda şehit düşen TKP/ML Merkez Komitesi Üyesi ve TİKKO Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin tarafından 2010 kışında Aliboğazı’nda kaleme alınmıştır.

 

Aliboğazı’nda izler, tanıklar…

Hayaller gerçektir. Gerçekten süzüldüğü için!

Hayaller gelecektir, geleceğin parçası olduğu için!

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sa

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Sayfalar