Cuma Mayıs 17, 2024

Melkonyan, Nubar’ı anlattı: “İnançlıydı ve kendi idealleriyle, kendi ilkeleriyle öldü”

Proletarya Partisi üyesi ve TİKKO komutanı Nubar Ozanyan’ın Rojava’da ölümsüzleşmesinin ardından yoldaşları, dostları, cephede sırt sırta direnişi büyüttüğü siperdaşları onu anlattı.  

Gözlerini açtığı Yozgat’ta yetim kaldıktan sonra yerleştiği Şişli Karagözyan Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Nubar Melkonyan, 1964 yılından itibaren yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak Bakırcıyan, Nubar Yalım, Hayrabet Hancer, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink’in de geçtiğini aktaran Melkonyan, “Nubar okulumuzun verdiği en son şehit oldu ” dedi.

Yetimhane dönemi: “Ne yaparsa yapsın bunlar!”

Melkonyan, Nubar ile tanıştığı yetimhane günlerini şöyle anlattı:

Çoğunluk okula doğudan geliyordu. Gelenlerin çoğu Türkçe bilmiyordu zaten. Ortaokul ve liseyi Surp Haç Tıbrevank’ta okuduk. Bizim dönemimizde okul müdürümüz Mıgırdiç Margosyan’dı. Ben de öksüz ve yetim büyüdüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. Hepimiz aynı durumdaydık. Hırçındık! Okula ilk başladığımız dönemde tanışma faslından sonra okulun yaramazları, iki üç gün içerisinde belli olmuştu.

Kendi sınıf arkadaşlarımızla bahçede top oynamaya giderdik. Martager de alır giderdi topu, biz de onun arkasından giderdik. Büyükler (Hrant Dink, Armenak Bakırcıyan) bizi kovalarlardı. Nubar’la köşe kapmaca oynardık, sınıfımızın en yaramazları bizdik.

Ortaokulda kavgalar çok olurdu. Bizim üst sınıflar, Nubar, Gabro ve ben bir araya geldiğimizde bizimle baş edemiyorlardı. Okulun o dönemki müdürü Mıgırdiç Margosyan bizimle baş edemez hale gelmişti. Margosyan yaramazlıklarımızdan dolayı birkaç kez bizi cezalandırmaya çalıştı. Fakat o da bizimle uğraşmaktan vazgeçti. “Ne yaparsa yapsın bunlar” dedi sonunda. Müzik öğretmenimiz de, “Bunlar nereden geldi!” derdi. Okul yıllarımız böyleydi.

Türkiye’de Ermeni’ysen…

Ben okulu erken bırakmak zorunda kaldım ama Nubar ile görüşmelerimiz devam ediyordu. Kumkapı’da aynı mahallede oturuyorduk.

Halterde başarıları vardı. Antrenmanlarda Naim Süleymanoğlu’ndan daha ağır kaldırıyordu. Peki, nasıl olur, sen daha ileri pozisyondayken nasıl engellendin diye sordum. Şunu dedi bana: “Ondan ağır kaldırdığım ilk antrenmandan sonra antrenörlerim tarafından açıkça uyarıldım ve dışlanmaya başlandım” dedi. Sonra Nubar Avrupa’ya geçti. Tabi o Avrupa’dayken de haberini alıyordum. Filistin’e, Ermenistan’a gittiğinde de haberini aldım. Keza Rojava’ya gittiğinde de.

“Orada işim var, hemen gitmem gerek!”

Nubar için anlatılanlar, tanık olanlar için unutulmaz. Bu dönemde güzel anılarımız oldu. Yetimhane zamanında ranzamız vardı ikimizin. Yapalım bir ranza şu köşeye derdi. Suzan Suzi şarkısını çok severdi. İnternetten açıp dinlerdik. Sasna Şaran oyununu da severdi. Çalar oynardık. Bir de ülkesini çok severdi. “Hayrenik” derdi. Gideceği tarihe göre takvimde her geçen güne bir çizgi atıyordu. “Orada işim var, hemen gitmem gerek” diyor, ona göre kendisini gideceği güne hazırlıyordu. Dokunmadım takvime. Olduğu gibi duruyor. Şehit düştüğü haberini aldıktan sonrada yapraklı takvim de 14 Ağustos’ta kaldı. Elim varmıyor o yaprağı kesmeye.

Nubar’ın elinden her iş gelirdi. Kendine has mimikleriyle o işin kendisinin halledeceğini belirtir sonra da yapılacak iş ne ise hallederdi. Nubar israfı asla sevmezdi. Düşünün, çürümeye yüz tutmuş bir meyve gördü müydü onun hoşaf ya da reçelinin yapılması gerektiği söyler ve kendisi yapardı. Koşulları gereği tanımadığı insanlarla kimliğini gizler, kurduğu ilişkilere özen gösterirdi. Gösterdiği özenle üzerlerinde bir etki yaratırdı. Bu etki hala devam ediyor. Onu hala soruyorlar.

Nubar gerçekten de birlikte yaşanılması gerekilen insan. Derler ya “anlatılmaz yaşanır” öyle işte. Şu örnek biraz tanımlar umarım. Bir gün dilenen bir çocukla karşılaştık. Nubar’ın yanında her zaman para olmadığını onu tanıyanlar çok iyi bilir. O gün cebinde para vardı ve Nubar çıkarttı cebindeki paranın bir kısmını çocuğa verdi. Niye veriyorsun dediğimde de, “baksana! Bu garip bir Kürt çocuğu bu işi yapmak zorunda kalmış” dedi. Böyle de koca bir yüreğe sahipti.

Nubar’ın yeni elbise, ayakkabı vb. şeylere karşı isteksizliği vardı. Sevdiği bir ayakkabısı varsa onunla gidebileceği yere kadar tamir eder ve kullanırdı. Gömleklerini de aynı şekilde kullanırdı.

“Aklı hep Rojava’daydı”

Gece gündüz arasındaki farktan tutalım da hangi gecelerde ay ışığının olacağını hesap eder öyle plan yapardı. Ve aklı hep Rojava’daydı “geç kalmayalım, hemen gidelim” derdi.

Kulakları çok iyi duymuyordu. Roketatar kullandığı için bir kulağı neredeyse işitmez hale gelmişti. İşitme cihazının kulağında olup olmamasını da umursamıyordu. Her haliyle özel bir kişiliğe sahipti. İnançlıydı ve kendi idealleriyle, kendi ilkeleriyle öldü.

40751

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Bilinç altımızın Kökeni

Göye biz proletaryalar faydacıyımışız.

Göye biz proletaryalar çıkarcıyımışız.

Göye biz proletaryalar yeteri kadar rus karşıtı değilmişiz.

Göye biz proletaryalar yeteri kadar kompradorlarımızla, emperyalizme karşı kol kola girecek kadar vatansever  değilmişiz

Göye biz proletaryalar yeteri kadar barışsever değilmişiz.

Vallahi yalan tillahi yalan.

Gel... vatandaş... gel... tarladan direk alıcıya... tarladan direk alıcıya... gel... gel...

İnsanın bol mevkili, bol kazançlı, bol avrupalı bir işte çalışması kadar güzel bir şey yok değil mi?

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Şan Olsun Partimizin 50. Savaş Yılına!

Partimiz TKP-ML’nin önder yoldaşımız İbrahim Kaypakkaya tarafından kurulmasının üzerinden yarım asır geçti. 24 Nisan 1972’de kurulan TKP-ML ve Halk Ordumuz TİKKO’nun 50. kuruluş yıldönümünü tüm coşku ve heyecanımızla kutluyor, halk savaşını büyütme irade ve kararlılığımızı bu vesileyle yineliyoruz. Partimizin ancak savaş içerisinde gelişebileceğini söyleyen önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Türkiye Kürdistanı’nda başlattığı gerilla savaşını bugün onun takipçileri olarak yine aynı ısrar ve kararlılıkla sürdürmeye devam ediyoruz.

TKP-ML KKB: Kurtuluşumuzun adresi olan TKP-ML’nin 50. kuruluş yıldönümünü selamlıyoruz!

Ülkemiz sınıf mücadelesinin tarihinin son 50 yılında, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in yolunda Demokratik Halk Devrimi ve komünizm için can bedeli mücadele veren, tarihin tüm zikzaklı yollarında yenilgi ve zaferleriyle, ödediği ve ödettiği bedelleriyle, yarattığı köklü gelenekle ve hep ileri bakan gözleriyle, halkımızın umudu olan TKP-ML’nin kuruluş yıldönümünü komünizme olan inanç ve güvenimizle selamlıyoruz.

TKP-ML Avrupa Komitesi: Kuruluşunun 50. Yılında Partiyle Devrim Yürüyüşümüz Devam Ediyor!

1972-2022… Kesintisiz süren 50 yıllık devrim yürüyüşümüz, partimizin yol göstericiliğinde devam ediyor.

24 Nisan 1972, Türkiye ve T. Kürdistanı açısından kritik önemde bir tarihtir. Yeni bir sayfanın açıldığı bir milattır.

TKP-ML MK: 50 Yıllık Mücadelemiz, Geleceği Kazanma İrademizdir!

YAŞASIN PARTİMİZİN 50. KURULUŞ YILI!

Partimiz 50 yaşında! 24 Nisan 1972’de İbrahim Kaypakkaya önderliğinde sınırlı sayıda kadro ve militan tarafından kurulan partimiz, bugün 50. yaşını kutluyor. Bir insan için uzun ancak sınıflar mücadelesi ve toplumlar tarihi açısından kısa bir süre olan bu zaman diliminde Partimiz, önemli başarı ve zaferler kazandı. Yenilgiler aldı ve gerilemeler de yaşadı. Ancak hiçbir zaman devrim iddiasından ve Halk Savaşı ısrarından, silahlı mücadelenin gerekliliği-zorunluluğu bilincinden kopmadı.

Leninist Emperyalizm Tanımının Bulanıklaştırılması

Rusya’nın 24 Şubat (2022)’da Ukrayna’ya saldırısıyla birlikte, emperyalizm üzerine tartışmalarda sıklaştı.  Ve kendini solcu olarak adlandıran bir kısım siyasi hareket ve bazı yazarlar, Rusya’nın emperyalist olmadığını, ama emperyalist amaç güden işgalci bir güç olarak değerlendirdi. Bazıları ise, “anti-emperyalist cephede” değerlendirmeye devam ediyorlar.

İlham ve güç kaynağımız…(Sentez)

Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının ellinci yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, bundan sonra da mücadelesini sürdürecektir. Onu var eden koşullar devam ettikçe varlığını devam ettirecektir. Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, günümüzde sistemin çöküntü içine girdiği koşullarda çok daha kendisini dayatır duruma gelmiştir.  Elbette ki o, üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik bir pusulası vardır.

Beyaz dağ’dan arta kalan çığlık dizelerinin şairi EMİR ALİ YAGANI kaybettik… Hasan Hayri Aslan

Son yıllarda Dersim’in çok değerli kültür insanlarını kaybettik. Sılo Qız, Emre Saltık, Hasan Saltık, Mehmet Çetin, Remzi Aydın…  birer yıldız gibi kayıp gittiler. Remzi Aydın için “Gri İklimden Maviye yolculuk” yazı çalışmamı yaparken 9 Şubat günü EmirAli’nin ölüm haberi ile sarsıldık. Epey zamandır yolları taşımak zor geliyor bana; ziyaret edemedim, kısa mesajlaşmalarla yetindik. 13 Kasım 2018’de söyleşi için o gelmişti bulunduğum kente. O sıra aldığım kitaplardan “Beyaz Dağda Bir Gün”ü şöyle imzalamış: “İhtiyar, ne böyle yaşanmışlıklar, ne de bu kitap olaydı!

TKP-ML MK:Yol Göstericimiz, İlham ve Güç Kaynağımızdır Partimiz!

24 Nisan 1972, İbrahim Kaypakkaya önderliğindeki bir avuç komünist tarafından, karanlığa tutulan meşalenin kurumsallaşma adımı olarak tarihe geçti. Dönemin, savaş ve direniş geleneği, Mahir ve Denizlerle birlikte örülüyordu. Anti-emperyalist kavgada yakalanan ivme, devrimci militan bir mücadele yaratmıştı. İbrahim yoldaş, savaş cephesine proletaryayı temsilen katıldı.

Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! (1)

Dünyada 1965-1970 yılları arasında emperyalist-kapitalist sistemin kaynaklık ettiği ana çelişkiler giderek şiddetleniyordu. Bu başlıca çelişkiler; emperyalizm ile ezilen halklar ve uluslar arasındaki çelişki, emperyalist-kapitalist ülkelerde proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişki ve yine çeşitli emperyalist ülkeler arasındaki çelişkilerdi.

Lorenzo Orsetti… (Nubar OZANYAN)

Yolculuk boyunca başını arabanın arka koltuğuna yaslayarak uyurdu. Yaptığımız yolculuklarda Lorenzo’yu uyanık görmek neredeyse mümkün değildi. Araç içinde uyuyarak saatlerce yolculuk yapabilirdi. Ama “yeni bir özgürlük hamlesi olacak” cümlesini duyduğunda ne gözünde uyku belirtisi ne de yorgunluktan eser kalmazdı. Barış halinden savaş haline, uyku halinden silahlı tekmil haline nasıl hızlıca geçildiğinin örneğiydi Lorenzo.

Sayfalar