Pazar Mayıs 5, 2024

MÜLK VE SERVETLER HALKINDIR

 Gazetelerin yazdığına göre sadece bir gökdelenin fiyatı birkaç milyar doları buluyor. Peki sizce halktan herhangi bir insan, yani bir işçi, bir memur, bir esnaf, bir çiftçi veya sizden biri çalışarak böyle bir gökdelene sahip olabilir mi? Olabilecekse kaç milyon yıl çalışması gerekiyor?

         Sadece inşaat sektöründe değil, bankacılık, madencilik, borsa, petrol, ithalat ve ihracat, fabrikalar, gayrimenkul, elektrik santralleri, ısınma, kara-hava ve deniz taşımacılığı, otomotiv, turizm, gıda, telekomünikasyon vb. sektörlerde de bildik oligark aileler bu gökdelen sahipleri gibi hayallere sığmaz paralar kazanıyorlar. Her biri bir para imparatorluğuna dönüşmüş durumda, banka hesapları halkın alın teriyle coştukça coşuyor.

         Peki şunu sormak gerekmez mi: Bunlar hangi dahiyane icatlar gerçekleştirdiler ki, bu inanılmaz paralara ve mülklere boğuldular?

         Bunu bilmek için iyi bir ekonomi uzmanı olmak gerekmiyor. Her şey gözümüzün içine girercesine ortalık yerde cereyan ediyor. Ahtapot gibi her tarafı saran çeşitli sektörlerde halkın kanını emerek bu dev servetlere sahip oluyorlar. Halk olmasaydı bu yağmacıların tek bir kuruş paraları bile olmayacaktı.

         Onlara bu imkânları sağlayan elbette bu kapitalist düzen ve bu düzenin bekçiliğini yapan devlet koruyuculuğudur.

         Onlar ister Türk, ister Kürt, ister Arap, Çerkes, Laz veya Boşnak olsunlar, bize kardeşlik masalları anlatmayı artık bıraksınlar. Tilkilikleriyle bizi yeteri kadar kandırıp kullandılar zaten. Şunu bağıra bağıra söyleyelim: Açla tok kardeş olamazlar. Hangi milletten ve dinden olurlarsa olsunlar biz onlarla kardeş olamayız. Ekmek zeytin parasına kölece çalıştırılan bir işçi ile bir patron nasıl kardeş olabilirler? Evine ekmek, çocuğuna ayakkabı alamayan bir işsiz o sahte kardeşlik yalanlarına aldanıp bu para babalarıyla kardeş olamaz. İstese de olamaz; sadece kendisini kandırmış olur. En çok onların kapısında temizlikçi olur, bahçıvan olur. Dayak atanla dayak yiyen nasıl kardeş olabilirler?

         Kapitalizm işte budur! Kimi dudak uçuklatan servetlerin sahibidir, kimi de iki yakasını bir araya getiremeyecek kadar yoksuldur, tüm yaşamı bir lokma ekmek için çırpınmakla geçer. Şu rezalete bakın: Dünya nüfusunun yüzde 2'lik zengin kesimi küresel zenginliğin yarısından fazlasına sahiptir. İnsanlık bu korkunç adaletsizliğe nasıl tahammül ediyor onu da siz düşünün!

         Dikkat ederseniz Meclis'teki partiler bu mülk ve servet meselelerinde mezartaşı gibi sessizdirler. Demokrasi ve özgürlük palavraları ile ortalığı velveleye verirken, mülk ve servetlerin aidiyeti meselesinde dillerine kelepçe vururlar.  

            Ancak cilalanmış ne kadar demokrasi ve özgürlük lafları ederlerse etsinler şu altın gerçeğin üstünü örtemezler: Ekonomik özgürlükten yoksun bir özgürlük, bıçak gibi kesen bir ayazda aç çıplak şarkı söyleme özgürlüğüdür.

            Bunların yaptıkları tek şey seçim oyunları ve parlatılmış yalanlarla halkta boş ümitler yaratmaktır. Roboski ve Gezi katliamları ve yolsuzluklar nedeniyle şimdi cezaevinde olması gereken Tayyip Erdoğan, Meclis'teki bu sözde muhalefetin çapsızlığı ve acizliği yüzünden hâlâ ülke yönetiyor! Bu zavallı muhalefet şimdi bir de seçime katılmakla Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını meşrulaştırıyor, onu Çankaya köşküne götürecek yolun taşlarını döşüyor.    

            Yeniden konumuza dönersek, sürüp giden yağma ve talanın artık gizlisi saklısı kalmamıştır: Halka ait olan tüm yer altı ve yer üstü servetler yağmacılar tarafından işgal edilmiştir. Bu sömürgeci kapitalist düzen yerinde kaldıkça da bu işgal ve yağma sürecek ve Türkiye, Kürdistan ve Lazistan yoksulları kan ağlamaya devam edecekler. Yoksul halkın kanıyla semiren o mülk ve para imparatorları ise köşklerinde krallara has hayatlar sürdürecekler.

         Yaşanan acı gerçek budur. Peki çözüm ne?

         Ara çözüm yok, tek bir çözüm var: Halk her karış toprakta iktidar olmalı ve oligarkların gasp ettikleri tüm mülk ve servetler gerçek sahibine, halka iade edilmelidir. 

         Tarih bize şunu söylüyor: İnsanca bir düzen ancak bir halk demokrasisi ve halk ekonomisiyle kurulabilecek. Bu da ülkenin yer altı ve yer üstü tüm zenginliklerinin halka ait olmasıyla mümkün olacak.

         "İşgale son, oligarkların mülk ve servetleri halka iade edilmelidir," diyenler, sesinizi birleştiriniz!

         Ne demiş atalar: "Faydasız baş mezara yaraşır!" İhtiyacımız olan tek şey, biraz cesaret ve biraz da fedakârlıktır. alinakmahmut@hotmail.com

 

90394

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar