Cumartesi Mayıs 4, 2024

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Emperyalizm bulaşıcı bir hastalık gibidir. Girdiği her yerde kıyım ve yoksulluk üretir. Ulusal-dinsel ve mezhepsel çelişkileri kışkırtarak, ezilen halklar arasında haksız savaşlar yaratır. İran-Irak Savaşı, Lübnan’da yaşanan iç çatışmalar, Irak’ta yıllardır süren iç savaş ve Filistin halkının bitmeyen dramının sorumlusu başta ABD emperyalizmi olmak üzere tüm emperyalist güçler ve bölgedeki uşak yönetimlerdir. Bu ölüm ve zulüm makineleri daha büyük kıyımlar için Ortadoğu’ya silah satıyorlar. Başta petrol olmak üzere diğer zenginlik kaynaklarını önemli oranda denetiminde tutuyorlar. Deyim yerindeyse, yeni göç dalgaları yaratıyorlar. Yoksulluk ordusuna yeni ordular katıyorlar. Tüm bunları da “demokrasi”, “özgürlük” söylemleri eşliğinde gerçekleştiriyorlar. Ortadoğu halkları emperyalistlerin “demokrasi” ve “özgürlük” söylemlerinin pratik karşılığının ne olduğunu bugün yaşayarak görüyor. Görünen o ki; bölgede bu sömürü ve zulüm çarkının kısa vadede ortadan kalkmasının nesnel koşulları da zayıf. Bölge halklarının birleşmesinden çok, yeni ayrışmaların ortaya çıkma ihtimalleri gün geçtikçe artıyor.

Gelinen aşamada şu tehlikeler görülmek zorundadır: Birincisi; emperyalist güçlerin IŞİD denilen katil sürüsüne karşı “savaşıyoruz” propagandası, emperyalist merkezlerdeki işçi ve emekçilerin, bu işgallere karşı sessiz kalmasına ve hatta belli oranda destek sunmasına neden olmaktadır. İkincisi; tam da buna paralel olarak ezen ve ezilenlerin savaşımı yerine dinsel ve mezhepsel temelde bölünmelerin ve savaşların da bu eksene oturtulması çabası somut bir olgu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu, ezilen halklar için, emperyalist kölelik ilişkisinin daha da derinleşmesi anlamına gelmektedir. Başta emperyalist merkezlerdeki işçi ve emekçiler olmak üzere tüm ezilen halklar buna karşı çıkmalıdır. Dinsel ve mezhepsel temelde savaşlar, ayrılıklar ezilen halkların demokrasi, bağımsızlık ve sosyalizm mücadelesine saplanan bir hançer gibidir. Bu temelde yürütülen savaşlarda akan kan mazlumların kanı olacaktır. Kazanan ezilen dünya halkları değil, emperyalistler olacaktır.

Emperyalist merkezlerde ve Ortadoğu’da oluşan bu tehlikeleri biraz somutlayacak olursak; IŞİD’in uygulamış olduğu karşı-devrimci pratik şahsında, emperyalist merkezlerde Müslüman halklara karşı belli oranda bir tepki, bir önyargı da oluşmuş durumdadır. Ortadoğu’da ise, Şii ve Sünni mezhepler temelinde var olan çelişkiler daha bir derinleşmektedir.

Örneğin; Suudi Arabistan öncülüğünde Aralık 2015 yılında 14 devlet temsilcisinin katıldığı “Teröre Karşı İslam İttifakı” toplantısı Riyad’da gerçekleşti. Burada kastedilmeye çalışılan IŞİD’e karşı mücadeledir. Oysa IŞİD ile çatışmaların en yoğun yaşandığı ülkeler Suriye ve Irak’tır. Bu ülkeleri İran da aktif olarak desteklemektedir. Ama bu toplantıya bu ülkeler çağrılmamıştır. Çünkü, yapılan toplantı Sünni mezhebine mensup ülke yönetimlerini kapsayan bir toplantıdır. Nitekim Suudi Yönetimi’nin Suriye muhalefetinin arkasında olduğu ve yine mezhepsel duruşa uygun olarak Irak Kürdistan Bölgesel Başkanı Mesud Barzani’yle de ilişkilerin geliştirilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Keza, faşist Türk devleti bu oluşuma destek sunduğunu açıklamada gecikmedi. Kaldı ki, Erdoğan ve çetesi baştan itibaren IŞİD vb. karşı-devrimci güçlere yukarıdaki düşünüş tarzına uygun olarak destek sundular. “Teröre” karşı mücadele iddiasıyla toplantıya ön ayak olan Suudi Arabistan ise, IŞİD’e Suriye’de en büyük ekonomik desteği sunan ülkedir. Katar da aynı desteği sunmuştur. Türk devletinin desteğiyle bu katil sürüsü yurtsever Kürt halkına, devrimci ve demokrat güçlere karşı katliamlar yaptılar. Amed, Suruç, Ankara vb. tüm katliamların altında IŞİD’in imzası vardı. Destekleyicisi ve yönlendiricisi de Türk İstihbaratıdır.

Aslında faşist Türk devleti uluslararası mahkemelerde işlemiş olduğu bu insanlık suçundan dolayı yargılanması gerekirken; bugün IŞİD’e karşı mücadele ettiklerini iddia edenlerin yanında duruyor. Uluslararası emperyalist burjuvaların ikiyüzlü politikaları, ezilen dünya halklarına karşı işlemiş oldukları suçlar, TC gibi uşak yönetimlerin suçlarını örtbas etmeye elverişlidir. Çünkü sonuç itibariyle, suç ortağıdırlar. Aynı bataklıkta ürüyorlar, aynı bataklıktan besleniyorlar.

Aksi takdirde IŞİD’in yaratılmasına ve gelişmesine ön ayak olan Suudi Arabistan, Katar, Türkiye’deki faşist ve gerici yönetimlerin, gerçek manada IŞİD’le mücadele edemeyeceklerini başta ABD emperyalizmi olmak üzere, Batılı emperyalist devletler bilmiyor mu? Tabii ki biliyorlar, faşist Türk devletine sınırlarını kontrol etmede daha duyarlı olması gerektiği noktasında yapılan uyarılar bir itiraf niteliğindedir. Dahası R. T. Erdoğan’ın “bombalar Avrupa’nın başkentlerinde de patlayacaktır” türündeki her açıklamasının ardında bu ülkelerde şeriatçı/IŞİD bombaları patlatılmaktadır. Bu durum, organik bir ilişkinin ve suç ortaklığının başka bir göstergesidir.

Nitekim Batılı duyarlı tüm güçler yapılan bu işbirliğinin farkındalar. Erdoğan ve çetesine karşı bu konuda derin bir güvensizlik duymaktadırlar. Tabii ki bu tepkinin haklı bir zemini vardır. Paris sokaklarını kan gölüne çeviren bu gerici anlayışın temsilcileri, direkt ve dolaylı yoldan yukarıda altını çizdiğimiz devletlerden destek gördüler. Bu devletler bugün sözüm ona yarattıkları “terörist” odağa karşı Batılı emperyalistlerle aynı masadalar. Ama IŞİD’e karşı en kahramanca mücadeleyi yürüten Kürt halkının temsilcileri Alman mahkemelerinde yargılanıp mahkum edilmektedir. Yine Türkiyeli sosyalistler-devrimciler benzeri saldırılarla karşı karşıya kalmaktadır. Tüm bunlar bize neyi gösteriyor?

Tüm bunlar bize emperyalistlerin ve uşaklarının esas hedeflerinin yurtsever-devrimci ve sosyalist güçleri olduğunu gösteriyor. Tüm gerici odaklar şu veya bu şekilde sonuç itibariyle uluslararası emperyalist güçlerin çıkarlarına uygun olarak konumlanırlar. Bu karşı-devrimci cepheye kan taşırlar. Dönemsel olarak çıkarlarından dolayı aralarında yaşanan çatışmalar yukarıdaki gerçeği değiştirmez. Sorun ezilenler, devrimciler, sosyalistler olunca bütün haydutlar aynı yöne bakar. (Devam edecek)

45716

Türkiye'nin Well Strit Şehrini İşgal Et‏‏ / Ergün Aslan

Bir devrimciyi diğer görüşlerdeki insanlardan daha  insancıl kılan istisnalar kaydeyi bozmaz demesi değildir.

İstisnalar için gerekirse kendi kurduğunu da yıkıp yeniden yapmasıdır.

Bir rüyaydı bitti.

Türkiye'nin Well Strit Şehrindeki ABD halkı için Well Strit Şehrini işgal ruhunun yarattığı fakiriyle, zenginiyle... yan yana yürüyebileceğinin gerçekliği.

Bir rüyaydı bitti. 

Taşlarda yeniden yerine oturmaya başladı.

 

Düzen partilerine “TEK BİR OY BİLE YOK!”

Yerel seçim süreci, egemenlerin politik temsilcileri olan partilerin gerçekliğini anlama-kavrama açısından emekçilere önemli olanaklar sunmaktadır. Burjuva düzen partilerinde aday belirleme süreciyle birlikte yaşanan utanç verici gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki onların halka değil kendilerine hizmet gibi dertleri vardır. Bunun için birbirleriyle dalaşıp, kapışıyorlar, kavga edip küsüyorlar.  Aradıkları, düşündükleri tek şey, kendi sınıf çıkarları; dert ettikleri ise daha fazla olanak elde ederek, zenginliklerini büyütmektir.

Akima Kapilma, Yel Degirmenleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3

Akima Kapilma, Yel Degirmeleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3



Hani essekle semeri karistirma durumu vardir ya, kirk yillik marksist hareketin icinde olup da, daha Marksizmin abc'si olan konularda bu kadar ileri bir cehalet icinde olan arkadaslarimizi gorunce aklima o geliyor; hakkaten bu arkadaslar essekle semeri ayirt edemiyorlar...!

Dersimde Yerel Seçim Sürecine Dair Kısa Bir Değini!

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun yarattığı sistem cephesindeki dalgalanmayla seçim sürecine girildi. Halkın açığa çıkan bu duruma yönelik tepkileri dinmemişken yeni yasakları kapsayan yasa tasarıları da gündeme geldi. “Demokrasi paketleri” Taksim’de plastik mermi ve gazlarla saldırının yapıldığı sıralarda mecliste oylamaya açıldı. AKP iktidarının ezilen halk kitlelerini hizaya getirme planlarının başında yinebaskı ve şiddet birinci sırada. Bu durumun önümüzdeki dönem yine bu yöntemlerle iktidarını korumaya çalışacağı ise bir gerçektir.

100’E 1 Kala Ermeni gerçeginin topografyasi:SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

2015 EŞİĞİNDE,RESMÎ DURUŞ,DEVLETİN İNKÂR VE İMHACI TUTUMU,“ERMENİ AÇILIMI” DENEN ŞEY!,ERMENİLER HÂLİ YA DA DİYORLAR Kİ,24 NİSAN 1915,ERMENİ SOYKIRIMI,MALTA BELGELERİ’NİN ANLATTIĞI,TARİHİN RESMÎ OKUMALARI,SOYKIRIMDA KÜRT FAKTÖRÜ/ VEYA ROLÜ,“EMVÂL-İ METRÛKE”: GASPEDİLEN ERMENİ ZENGİNLİĞİ,MÜSLÜMANLAŞTIRILAN -GİZLİ- ERMENİLER,ABD PATENTLİ İLLÜZYON(LAR),PARLAMENTO KARARLARI İLE “SOYKIRIMI TANI(T)MA”!

VE BUGÜN…AHBARİK HRANT İÇİN HATIRLATMA,HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLKEN KEFARET (TAZMİNAT) MESELESİ,LİBERALLERİN İŞLEVİ HAKKINDA BİR PARANTEZ

Adıyaman'dan Paris'e ,Bir Özgürlük Savaşçısı,Misak Manuşyan

1 Eylül 1906'da Adıyaman'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Paralel Değil, Yolsuzluklar Yumağı‏;Erdal Yıldırım

17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” örneğine uygun olarak Başbakan RTE ve AKP sözcüleri, yöneticileri operasyonu yıllardır kader birliği ettikleri, aynı kaptan yemek yedikleri, onlarca yıldır dava arkadaşlığı yaptıkları hizmet cemaati ve mensuplarını devlet içinde devlet, ya da güncel ifadeyle “paralel devlet”, “vatan haini”, “ajan”, “casus”, “dış mihraklar” olarak suçlamaya başladı..

19.ve 20.Yüzyılda tehçir ve soykırımlar üzerine;Hasan Aksu

İnsanın varlığından günümüze egemenlik savaşları hep var olmuştur.İrili ufaklı yürütülen savaşlarda  yüzlece ,binlerce  yizbinlerce ve milyonlarca insan katledilmiştir . Her savaş sonuçta yıkım ,felaket ,yoksulluk sürgün ,soy kırımı ve de katliamları beraberinde getirerek  kanlı yüzünü tarihimize açımasızça yazdırmıştır.İnsanlık geliştikçe  ,bilgi ve bilim dağarcığı  arttıkca  sanırızki savaşlar azalır,katliamlar artık olmaz, tehçir ve soy kırımları  bir daha  yaşanmaz,sonlanır.

Ankara Kapanından kurtulmak‏/Mahmut Alınak

Ey Kürtler, Aleviler, Araplar, Çerkesler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve ulusal hakları ellerinden alınan diğer halklar…

            Ey ezilen Türk halkı,

            Yoksullar, işsizler, emekçiler,

            Kadınlar, gençler

            Ve zindanlarda çürütülen mahpuslar,

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Sayfalar