Çarşamba Mayıs 1, 2024

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak... Zira profesyonelleşme-uzmanlaşma-kurumsallaşmayı örgütleme ve savaşmada ustalaşmayı esas alan sıkı ve yoğun bir çalışma içine girerek, kuracağımız dünyanın insanı-militanı olabiliriz. 

Bütün bu zorlu görevleri bir militan ya da bir kadro tek başına yapamaz. Devrimci bir örgütle ve amacına yüksek düzeyde bağlı fikir ve hareket birliği içinde olan devrimci bir çekirdek kadroyla birlikte bu işler başarılır. 

Öncelikle dürüstlüğü ve halka hizmeti yaşam ilkesi olarak esas alan, dost ve düşmanın saygınlığını mücadele içinde kazanmış olan insan olunmaya çalışılmalıdır. Her bir pratiğimiz buna hizmet etmeyi amaçlamalıdır. Her bir pratikte bu amacın özellikleri-değerleri yaratılmalıdır.

Yapılacak işin teorisini ve örgütlemesini öğrenmeye çalışmayla işe başlanmalıdır ilk olarak. İşçi-semt-gençlik-kadın vb. alanlarda faaliyet yürütülüyorsa ve görevi “inceleme-araştırma-propaganda” çalışması ise “neyi? nasıl? niçin?” inceleyeceğini, önceliğine neleri alacaklarını öğrenmeye çalışmalıdır. Daha zengin-etkili ve örgütlemeye hizmet eden propaganda nasıl yaparım? Bunun dilini, yöntemini ve araçlarını kullanmayı nasıl öğrenirim? İşe bu fikirlerle başlamalıdır. İşçilerle-emekçi kadınlarla-Alevi emekçilerle-Kürt ve azınlık milliyetlerden emekçilerle-gençlerle-LGBTİ bireylerle devrimci temelde amacına uygun tarzda diyalog kurup onların bilinç ve manevi dünyalarına sistematik olarak bilinçli bir şekilde nasıl etkide bulunabilir? Bu öğrenilmelidir. Devrim-örgüt biliminin bilgisine sahip olunmaya çalışılmadan hiçbir şey yapılamayacağını bilerek işe başlanmalıdır. Sonra “iş nasıl yapılacak, bunun bilgisine hangi yol ve yöntemleri, araçları kullanarak ulaşabilirim?” sorularına doğru ve yeterli yanıtlar arayıp bularak süreç örgütlemelidir. Ancak devrime ve örgüte ait hiçbir bilgi, devrimci pratikten kopuk ve ona uzak şekilde durup konumlanarak elde edilemez.

Halk, çalışma yürüten devrimciye baktığında “Aradığım, olmasını istediğim-yapacağına inandığım insan budur. Devrimi yapacak örgüt budur!” diyebilmelidir. Bu güven verilmelidir. Sözüne, yaptıklarına, yaşamına güven duyulmalıdır devrimcinin. Halkımız “insanın diline değil eline bakar” der. Herkes bir biçimde konuşur. Ancak halkımız konuşandan çok, iş yapan-çalışan-mücadele eden-savaşanlara bakarak güven duyar. En iyi konuşan-nutuk atan-barışçıl toplantılar düzenleyenler reformistler ve düzen içi aydınlardır. Halkımız bunları dinler ancak peşlerinden gitmez ve arkalarında saf tutmaz!

Proleter devrimcileri, sınıf bilinçli proleterleri “benzerlerinden” ayıran en önemli temel kriter; elleriyle iş yapmalarıdır. Dilleriyle değil. Unutmamak gerekir ki yaşamı etkileyen, ona doğru tarzda belli amaç için müdahale ederek ona bir doğrultu kazandırarak etkide bulunanlar sadece ve sadece proleter devrimcilerdir. Ve onların silahlı mücadelesidir. 

Hangi alanda nasıl bir çalışma yürütürsek yürütelim unutmayacağımız temel kriter “Daha iyi nasıl çalışır, daha iyi nasıl işimi yaparım” olmalıdır. Bunun için hem devrimci pratikten hem de bilimsel teorik kitaplardan, geçmiş tarihi tecrübelerden öğrenmekten bir an olsun bile geri durmamalıdır. İlk önce öğrenmeye başlamamız, ikinci olarak öğrenmeye başlamamız ve üçüncü olarak yine öğrenmeye başlamamız gerekiyor. Ve öğrenmenin ölü bir mektup ya da moda olan günlük bir tümce olarak kalmamasına (ki bunun sık sık başımıza geldiğini açık yüreklilikle kabul etmemiz gerek), öğrenmenin bizim öz varlığımızın bir parçası haline gelmesine ve öğrenmenin gerçekten ve tam anlamıyla bizim toplumsal yaşantımızı oluşturan unsurlardan biri haline gelmesine dikkat etmeliyiz.

Savaşmayı öğrenmek, gençleri- kadınları- işçileri- Kürtleri- Alevileri- ezilenleri- LGBTİ’leri örgütlemek. Devrimcinin yegane ve değişmez temel görevi bu olmalıdır. “İşçileri nasıl örgütleriz?”, “emekçi kadınları-gençleri nasıl örgütleriz?”, “silahlı mücadeleyi nasıl büyütüp-yaygınlaştırırız?”soruları ve ortaya çıkardığı görevler devrimcinin uykularını kaçırmalıdır. Sınıf savaşımının ortaya çıkardığı sorular-sorunlar beynini kemirmelidir. Öğrenmek için proletarya partisinin geçmiş tarihine o süreçlerde görev almış eski yoldaşlara, diğer devrimci örgütlerin pratiğine mutlak suretle başvurmalıdır. Devrimin ustalarına başvurmalıdır. Pratiğin öğreticiliğine başvurmalıdır.

Öğrenme isteği ve arzusu devrimciye yaşam suyu olmalıdır. İnceleme ve araştırma yapmayı, her şeyden önce soru sormayı öğrenmelidir. Uygulamayı ve yönetmeyi öğrenmelidir. “Var olan-yaşanan-ortaya çıkan sorunları nasıl çözerim” çözümün bilincini-dilini ve yöntemini öğrenmelidir. Gösteriş ve hava olsun gevezelik olsun diye değil. Olgun ağırbaşlı ciddiyetle görevine sarılan dürüst, mert ve yiğit bir devrimci gibi çalışmalıdır. Duruş ve yürüyüşüyle güvenilen, peşinden gitmek istenen, saygı duyulan devrimci olmak... Bugün esas görev budur.

Bunun için devrimcilik kriterlerini yükseltmek, doğru anlamlandırmak şarttır. Bugün yapılamayan, yerine getirilemeyen masa üstünde yarım kalan, ortada bırakılan her iş ciddi ölçüde güven kırılmasına yol açar. Bunu tersine çevirip alt etmenin yolu Aliboğazı şehitlerine doğru bakmak ve onların direniş ve savaşımlarını doğru anlamaktır. Hiçbir çıkar, hiçbir mevki, yetki ve koltuk peşinde koşmadan amacına yüksek düzeyde bağlı olarak savaşmaktır anlamlı olan. Halkın ve yoldaşların güven duyduğu devrimciler olmaktır. Aliboğazı şehitlerimiz devrimci ideallerimizin güven abideleridir. Her sabah önce şehitlerimizin gülen gözlerine bakarak, işimize başlayacağız. Yapamadığımız, yerine getiremediğimiz her görevimizde şehitlerin huzuruna çıkıp önlerinde durup dürüst ve samimi özeleştiri vereceğiz.

Düşman yoldaşlarımızı tanıyamayacağımız kadar vahşice katlediyorsa bize de dürüst, onurlu devrimcilik yapmak düşer. Savaşmak düşer. Biz bunu yapabiliriz. Bunu yapacağız.

45775

44 Yıl sonra onlar yani sonsuzlar[*]

“Nice aşklar arkadaşlıklar gördüm Kahramanlıklar okudum tarihte Çağımıza yakışan vakur, sade Davranışınız geliyor aklıma.”[1]

“Üç Fidan”ın 6 Mayıs’ından veya THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) savaşçılarından, 44. yıldaki sonsuzluklarından söz etmek zor olsa da; “olmazsa olmaz”…

Madımak’tan Mercan’a, Koray’dan Dursun’a‏

Biri henüz 11 yaşında, Pir Sultan Abdal’ın elinde dünyanın en güçlü direnç, bilinç ve isyan silahına dönüşmüş Bağlamaya, Semaha ve Türkülere sevdalı, 2 Temmuz 1993’te Madımaktaki 33lerin en küçüğü Koray Kaya… Diğeri yüzyıllardır özgürlük meşalelerinin yandığı, sefer edilip zafer elde edilemeyen Jaru Diyara, Kaypakkaya’nın destanlaştığı Munzurlara, Zel dağına, özgürlüğün diyarına giden, 17 Haziran 2005 Mercan Dağlarında kimyasal silahlarla katledilen 17lerin en küçüğü Dursun Turgut..

'Osmanlıcılık' Egemenlerin Krizlerine Çok Boyutlu Çare Arayışıdır / Haluk Gerger

Uluslararası ilişkiler ve özellikle Ortadoğu üzerine çalışmalarıyla tanınan akademisyen ve yazar Haluk Gerger Siyaset Gazetesi ile dünya güç dengeleri, Ortadoğu ve Türkiye üzerine bir röportaj gerçekleştirdi

CHP, stabil bir parti mi?‏ /İsmail Cem Özkan

Yaşadığımız ülkenin ve devletin kurucu gücü olarak tanıtılan CHP aslında homojen bir parti hiçbir zaman olamadı, sürekli olarak çağın ve zamanın ruhuna uygun olarak tavır değiştirtirken kadrosu da değişen bir siyasi partidir ve o yüzden stabil değil dinamiktir.

CHP kurucu üyeleri son Osmanlı Meclisi üyeleri ve 1. Ankara’da kurulan meclistir. Osmanlı devletinden almış olduğu mirası kesintisiz olarak ileriye taşıyan parti özelliğini de korumasına rağmen, bugün kuruluş çizgisinden çok uzakta hatta hiçbir bağlantısı kalmamış konumdadır.

Koşullara Boyun Eğmek Değil, Değiştirmek Devrimciliktir!

"Bak Bill, İşte Kocakafa!”

İslamcı faşist devletin en büyük korkusu, kitlelerin direnme gücünü bütünüyle kıramamış olmasıdır. Onlar, kendi saltanatlarını rahat sürdürebilmek için, öncelikle kitleleri bütünüyle teslim alamk isterler. Teslim almanın ötesinde, bütünüyle sindirmek ve ezmek isterler. Kısa ve uzun vadeli taktikleri budur.

AKP faşist hükümeti, 14 yıldır, kitleleri teslim almanın mücadelesini veriyor ve son 6 yıldır ise, yoğun bir şekilde saldırıyor. Buna rağmen, kitleleri bütünüyle teslim alabilmiş değildir.

Yaralı Gövdeyle Yaşama Tutunmak

Yaşam binbir zorluklarla,iniş-çıkışlarla doludur. Mutluluk ve mutsuzluk'da öyle birşey. Yaşamda yanlızca mutluluk yoktur, aynı zamanda yaşamımızda yanlızca mutsuzluk denen bir kader'de yoktur. İnsanların yaşamını belirleyen içerisinde yaşadıkları toplumsal ilişkiler ve olaylardır. Bu sosyal , siyasal,kültürel ve toplumsal olaylar etkiler yaratır insan yaşamında. Hatta insanın sosyal yaşamında belirleyci rol oynar. Doğada diğer canlılarda doğanın birçok olayında,değişiminde, altüst oluşunda ciddi şekillerde etkilenirler.

Yine bir Mayıs günü...Rojava’dan bir Partizan

Ölüm kutsanmaz bizde. Kutsanan özgür yaşamdır. Ancak özgür bir yaşam için ölmek gerekiyorsa tıpkı umutla yaşama koşar gibi, cesaretle karşılarız ölümü. Öncülük kutsanmaz bizde ancak geleceği kısaltmak içinse öncülük, bir sıra neferi gibi atılırız öne. Yaşamın, savaşın, gelişimin diyalektiğinde anlamlandırırız her ölümü ve öncülüğü. 

Ortadoğu'da Öcalan'ın rolü ve Demokratik Konfederalizm‏

Hegemonik güçlerin BOP projesi türlü türlü kaos politikalarının uygulamaya alınmasıyla devam ediyor.

Yaralı kartalların sığınağı,Dersim

İbrahim Kaypakkaya -Erdoğan Yalgın

Baba Ali Kaypakkaya doğan çocuğuna muhemeldir ki, Haranlı İbrahim Peygamberin adını verdi. Dünyaya gelen (1949) bebek, İbrahim Kaypakkaya’ydı. 

Gezi heyulası burjuvazinin korkusu olmaya devam ediyor

Bugün GEZİ’nin (2013 Haziran Ayaklanması) 3. Yıldönümü. Gezi, Türkiye ve Kuzey Kürdistan işçi sınıfı ve emekçilerin tarihinde,  hep yükseklerde tutularak taşınacak bir isyan bayrağı olacaktır. 

Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri tarihe bir not düşmüşlerdir: Politik özgürlüklerin baskı altına alınması, yok edilmesine karşı sessiz kalınmayacaktır. Kutuplaştırılmaya, islamlaştırılmaya, demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesi karşısında sessiz kalınmayacaktır. Gezi’nin tarihe düştüğü not budur.

Sayfalar