Cumartesi Mayıs 4, 2024

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak... Zira profesyonelleşme-uzmanlaşma-kurumsallaşmayı örgütleme ve savaşmada ustalaşmayı esas alan sıkı ve yoğun bir çalışma içine girerek, kuracağımız dünyanın insanı-militanı olabiliriz. 

Bütün bu zorlu görevleri bir militan ya da bir kadro tek başına yapamaz. Devrimci bir örgütle ve amacına yüksek düzeyde bağlı fikir ve hareket birliği içinde olan devrimci bir çekirdek kadroyla birlikte bu işler başarılır. 

Öncelikle dürüstlüğü ve halka hizmeti yaşam ilkesi olarak esas alan, dost ve düşmanın saygınlığını mücadele içinde kazanmış olan insan olunmaya çalışılmalıdır. Her bir pratiğimiz buna hizmet etmeyi amaçlamalıdır. Her bir pratikte bu amacın özellikleri-değerleri yaratılmalıdır.

Yapılacak işin teorisini ve örgütlemesini öğrenmeye çalışmayla işe başlanmalıdır ilk olarak. İşçi-semt-gençlik-kadın vb. alanlarda faaliyet yürütülüyorsa ve görevi “inceleme-araştırma-propaganda” çalışması ise “neyi? nasıl? niçin?” inceleyeceğini, önceliğine neleri alacaklarını öğrenmeye çalışmalıdır. Daha zengin-etkili ve örgütlemeye hizmet eden propaganda nasıl yaparım? Bunun dilini, yöntemini ve araçlarını kullanmayı nasıl öğrenirim? İşe bu fikirlerle başlamalıdır. İşçilerle-emekçi kadınlarla-Alevi emekçilerle-Kürt ve azınlık milliyetlerden emekçilerle-gençlerle-LGBTİ bireylerle devrimci temelde amacına uygun tarzda diyalog kurup onların bilinç ve manevi dünyalarına sistematik olarak bilinçli bir şekilde nasıl etkide bulunabilir? Bu öğrenilmelidir. Devrim-örgüt biliminin bilgisine sahip olunmaya çalışılmadan hiçbir şey yapılamayacağını bilerek işe başlanmalıdır. Sonra “iş nasıl yapılacak, bunun bilgisine hangi yol ve yöntemleri, araçları kullanarak ulaşabilirim?” sorularına doğru ve yeterli yanıtlar arayıp bularak süreç örgütlemelidir. Ancak devrime ve örgüte ait hiçbir bilgi, devrimci pratikten kopuk ve ona uzak şekilde durup konumlanarak elde edilemez.

Halk, çalışma yürüten devrimciye baktığında “Aradığım, olmasını istediğim-yapacağına inandığım insan budur. Devrimi yapacak örgüt budur!” diyebilmelidir. Bu güven verilmelidir. Sözüne, yaptıklarına, yaşamına güven duyulmalıdır devrimcinin. Halkımız “insanın diline değil eline bakar” der. Herkes bir biçimde konuşur. Ancak halkımız konuşandan çok, iş yapan-çalışan-mücadele eden-savaşanlara bakarak güven duyar. En iyi konuşan-nutuk atan-barışçıl toplantılar düzenleyenler reformistler ve düzen içi aydınlardır. Halkımız bunları dinler ancak peşlerinden gitmez ve arkalarında saf tutmaz!

Proleter devrimcileri, sınıf bilinçli proleterleri “benzerlerinden” ayıran en önemli temel kriter; elleriyle iş yapmalarıdır. Dilleriyle değil. Unutmamak gerekir ki yaşamı etkileyen, ona doğru tarzda belli amaç için müdahale ederek ona bir doğrultu kazandırarak etkide bulunanlar sadece ve sadece proleter devrimcilerdir. Ve onların silahlı mücadelesidir. 

Hangi alanda nasıl bir çalışma yürütürsek yürütelim unutmayacağımız temel kriter “Daha iyi nasıl çalışır, daha iyi nasıl işimi yaparım” olmalıdır. Bunun için hem devrimci pratikten hem de bilimsel teorik kitaplardan, geçmiş tarihi tecrübelerden öğrenmekten bir an olsun bile geri durmamalıdır. İlk önce öğrenmeye başlamamız, ikinci olarak öğrenmeye başlamamız ve üçüncü olarak yine öğrenmeye başlamamız gerekiyor. Ve öğrenmenin ölü bir mektup ya da moda olan günlük bir tümce olarak kalmamasına (ki bunun sık sık başımıza geldiğini açık yüreklilikle kabul etmemiz gerek), öğrenmenin bizim öz varlığımızın bir parçası haline gelmesine ve öğrenmenin gerçekten ve tam anlamıyla bizim toplumsal yaşantımızı oluşturan unsurlardan biri haline gelmesine dikkat etmeliyiz.

Savaşmayı öğrenmek, gençleri- kadınları- işçileri- Kürtleri- Alevileri- ezilenleri- LGBTİ’leri örgütlemek. Devrimcinin yegane ve değişmez temel görevi bu olmalıdır. “İşçileri nasıl örgütleriz?”, “emekçi kadınları-gençleri nasıl örgütleriz?”, “silahlı mücadeleyi nasıl büyütüp-yaygınlaştırırız?”soruları ve ortaya çıkardığı görevler devrimcinin uykularını kaçırmalıdır. Sınıf savaşımının ortaya çıkardığı sorular-sorunlar beynini kemirmelidir. Öğrenmek için proletarya partisinin geçmiş tarihine o süreçlerde görev almış eski yoldaşlara, diğer devrimci örgütlerin pratiğine mutlak suretle başvurmalıdır. Devrimin ustalarına başvurmalıdır. Pratiğin öğreticiliğine başvurmalıdır.

Öğrenme isteği ve arzusu devrimciye yaşam suyu olmalıdır. İnceleme ve araştırma yapmayı, her şeyden önce soru sormayı öğrenmelidir. Uygulamayı ve yönetmeyi öğrenmelidir. “Var olan-yaşanan-ortaya çıkan sorunları nasıl çözerim” çözümün bilincini-dilini ve yöntemini öğrenmelidir. Gösteriş ve hava olsun gevezelik olsun diye değil. Olgun ağırbaşlı ciddiyetle görevine sarılan dürüst, mert ve yiğit bir devrimci gibi çalışmalıdır. Duruş ve yürüyüşüyle güvenilen, peşinden gitmek istenen, saygı duyulan devrimci olmak... Bugün esas görev budur.

Bunun için devrimcilik kriterlerini yükseltmek, doğru anlamlandırmak şarttır. Bugün yapılamayan, yerine getirilemeyen masa üstünde yarım kalan, ortada bırakılan her iş ciddi ölçüde güven kırılmasına yol açar. Bunu tersine çevirip alt etmenin yolu Aliboğazı şehitlerine doğru bakmak ve onların direniş ve savaşımlarını doğru anlamaktır. Hiçbir çıkar, hiçbir mevki, yetki ve koltuk peşinde koşmadan amacına yüksek düzeyde bağlı olarak savaşmaktır anlamlı olan. Halkın ve yoldaşların güven duyduğu devrimciler olmaktır. Aliboğazı şehitlerimiz devrimci ideallerimizin güven abideleridir. Her sabah önce şehitlerimizin gülen gözlerine bakarak, işimize başlayacağız. Yapamadığımız, yerine getiremediğimiz her görevimizde şehitlerin huzuruna çıkıp önlerinde durup dürüst ve samimi özeleştiri vereceğiz.

Düşman yoldaşlarımızı tanıyamayacağımız kadar vahşice katlediyorsa bize de dürüst, onurlu devrimcilik yapmak düşer. Savaşmak düşer. Biz bunu yapabiliriz. Bunu yapacağız.

45791

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Sayfalar