Salı Mayıs 7, 2024

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Gelinen aşamada, AKP hükümeti, siyasi geleceğini, ABD önderliğinde olası bir Suriye’ye karşı emperyalist yağma savaşına bağladığı bilinen bir gerçektir. Bu o kadar açık bir hale geldi ki, bütün siyasal yatırımlarını bu yağma savaşı üzerine kurmuş durumdalar. Başka da çıkar yolları ve kendilerini ayakta tutma çareleri kalmadı gibi. Bunlar için yolun sonu; “üç vakte kadar” gözükmüştü. Bu vakitlerden ilki ve en önemlisi devrimci-demokrat kamuoyuna boyun eğdirememesi. Bu, kitlelerin politik özgürlüklerini çiğnetmeyeceklerine karar verdikleri Haziran Ayaklanması ile burjuvazinin elinden çekilip  alındı. İkincisi, Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarıydı. Mısır halkının ayaklanması ile bu sürece de son verildi. Esas olarak Geriye kaldı bir vakit. Bu da, Suriye’ye saldırarak ülkede, işçi ve emekçiler karşısında yeniden üstünlüğü ele geçirme hayalleri. Bu, onların son çırpınışlarıdır dersek, pek de yanılmış olmayız. Buna, Küçük uçurumdan kurtulmak için daha büyük uçurumdan atlama siyasetiyle yeniden başa dönme taktiği denebilir. Küçük uçurumları atlayamayanların büyük uçurumları atladığı ise toplumsal mücadeleler tarihinde görülmüş bir şey değildir.

 

2020 Olimpiyatlarına dahi bu denli sarılmaları ve büyük önem vermeleri ise, yabancı sermayenin yanında ülkede rant sermayesini daha da artırma uğraşlarıydı. Bu da hüsranla sona erdi. Eğer alabilselerdi, bu olay özgülünde, siyasi bir kazanım da elde etmeyi umuyorlardı.

 

Batı’nın Avrupa ile Asya arasında bir İsrail’i olmaya çalışan AKP siyasetçileri, ne yazık ki, emperyalistler arasındaki dengeleri ve egemenlik savaşlarını iyi okuyabilmiş değillerdir. Uşak burjuvaziye, görevi olarak; büyük güçler arasındaki çatışmada, her zaman, piyonluk rolü düşmüştür. ABD’nin gönüllü piyonu’da AKP olmuştur. Ama, İsrail olmayı kabullendiremediği için kızgınlığını gizleyememektedir.

 

Türk devletinin ekonomisinin trendi ise giderek dibe doğru hızlı bir eğilim içine girmiş durumdadır. Emperyalist sermayenin, AKP ve arkasındaki sermaye güçlerini kurtarabilecek bir durumda olmadığı görülüyor. Bütün ekonomik göstergeler, birikmiş iç ve dış borç stokları, cari açıklar bunu gösteriyor ve en ‘sol’undan en sağına kadar ekonomistlerin birleştiği noktalardan birisi de bu. Yani, AKP ve avenası, ekonomide de “üç vakti” doldurmuş durumdadır.

 

Eylül ile birlikte kitlelerin siyasal talepleri daha da artmaya başladı. Beklenildiği gibi, öncelikle öğrenciler cephesinde bir hareketlenme başladı. Kitleler sokakları yeniden hareketlendireceğe benziyor ve bazılarının düşlediği gibi “bir atımlık” değil, uzun vadeli olacağının da sinyallerini veriyor. Bunun siyasal ve ekonomik koşulları oluşmuş durumdadır. Kitleler açısından, Haziran’daki çatışma, kendini tanıma, gücünün bilincine varmaydı. Şimdi ise, kazanımlar ve başladığını bitirme sürecine girilmiştir. AKP’yi bitirenler de ne Mısır ne de Suriye’dir. Bunlar sadece yan etkenlerdir. Esas olarak, ülkedeki kitlelerin politik istemler için ayağa kalkması ve bunda ısrarlı olmasıdır.

 

Bu, devrimci ve komünüstler için iyi bir gelişmedir. Kitlelerin sokakları zaptetmesi, mücadelenin daha da boyutlanacağının habercisidir. Haziran tecrübesinin desteği ve moraliyle, daha güçlü sokak mücadeleleri kapıyı çalabilir ve çalmalıdır da.

 

Bunların yanısıra, eğer Suriye’ye saldırı gündeme gelirse, köşeye sıkılmış olan AKP arkasındaki sermaye güçleri, “savaş” bahanesiyle daha güçlü bir şekilde kitlelere saldıracaklardır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bütün ilerici ve devrimci kitle muhalefetini ağır bir şekilde ezmeyi ve dağıtmayı deneyecektir ve kontrolü altındaki medya aracılığıyla “savaş tamtamları” propagandasını yoğun şekilde yaparak, geri kitleleri “vatan-millet-bayrak-ümmet davası” ile savaş kışkırtıcısı çemberinin içine çekmeye çalışacaktır. Bu çirkefliğe daha şimdiden başlamıştır.

 

Buna karşı devrimci mücadelenin daha şimdiden örgütlenmesi, kitlelerin buna hazırlanması da Türk egemen sınıfların saldırı siyasetini boşa çıkarmak için bir o kadar önemlidir.

 

Buna bağlı olarak, anti-emperyalist savaş cephesi oluşturmak komünist ve devrimcilerin birinci görevi olsa gerek. Bir taraftan emperyalist yağma savaşların iç savaşa çevrilmesi prensibiyle örgütlenmek ve hazırlanmak sorunu ciddiyetini korurken, diğer yandan ise daha geniş bir anti-emperyalist savaş çephesinin oluşturulması da kendini dayatmaktadır. Haziran Ayaklanması bunun ayağını kısmen oluşturmasına karşın, İP vb. karşı-devrimci provakatör güçlerin “savaş karşıtı gözükmeleri” ve anti-emperyalist savaş cephesinin içinde yer alamaya çalışmaları, demokratik güçleri zor durumda bırakmaktadır. Bu tür güçlerin böyle bir cephe içine alınmaması, teşhir edilmesi önemlidir. TKP[1][1] gibi zaaflı ilerici güçlerin ise, İP ve ulusalcı güçlere “kardeş” siyasetiyle yanaşmaları, başka bir zaaflı yanı oluşturmaktadır. Ancak, tutarlı anti-emperyalist güçlerin birlikte hareket etmesine öncelik verilmesi ve diğer ilerici güçlerin ise buna bağlı olarak ele alınması siyaseti, daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

 

Devrimci ve komünist örgütler, kitleler içinde etkinliklerini anti-emperyalist savaş cephesiyle de aratırabileceklerdir ve bu, en önemli mücadele araçlardan birisi haline gelebilir ve savaşa karşı çıkan kitleleri örgütlemenin ve mücadele içine çekmenin iyi bir aracı haline dönüşebilir. Devrimci-demokrat ve komünistlerin eylem birliklerinin önünde, elbette, bir çok, örgütsel, siyasal ve ideolojik engeller mevcuttur. Ancak, dostlar arasındaki var olan zorları başarmak, daha büyük karşı zorların üstesinden gelmenin ön hazırlığıdır. Sınıf mücadeleleri tarihi, ilkeler de katı, taktiklerde ise alabildiğine esnek olmayı öğretmiştir. 

 

Kürt ulusal hareketi’de böylesi bir anti-emperyalist savaş cephesi içinde yer alabilecek ya da en azından yakın bir ittifak içinde olabilecektir. Türk devletinin de içinde olduğu böyle bir savaşta, en büyük zararı, başta Rojava olmak üzere Kürtler görecektir. Türk devleti, güney sınırlarının bir Kürdistan ile çevrilmesine kolayca göz yummayacaktır. “Savaşı” fırsat bilerek, Kürtlere yönelik saldırısını yoğunlaştıracaktır. Kürt ulusal hareketi de bunu görmüş olmalı ki, son aylarda söylemlerini radikalleştirmeye başladılar.

 

Kısacası, AKP içeride kaybetti, dışarıda kazanarak içeride yeniden üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyor. Ancak, elinde tek bu “Suriye kozu” kaldı. Bunun ömürü de uzun sürmeyecektir. Böylece “vakit”lerini doldurmuş olarak, yeni bir toplumsal siyaset evresine girecektir. 

 

Toplumlar, bağrında taşıdığı karşıt temel sınıfları arasında ki savaşım da, bu evrilmelerin birikimi ve devrimci zorun devreye girmesiyle kendini nitlel bir sıçramaya/dönüşüme bırakmak zorunda kalıyor. 08.09.2013


[1] TKP’nin bu “zaafı”, tarihi boyunca sopası sırtından eksik olmayan “kemalizm hayranlığı”ndan ve egemen ulus ulusalcığı zaafından kaynaklanmaktadır.

 

102123

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar