Osmanlı rus savaşlarinda çerkez ve kafkas halklara yönelik sürgün katliamlar (2)
Üçyüz yıla yakın süren savaşlar büyük ama o kadar kırım ve katliamları mazlum Kafkas halklarına reva görmüştür. Savaşların galipleri her zaman egemen sınıflar olmuş ,mazlum yoksul halklar eğemenlerin yenilgisine veya galibiyetine kurban edilmiş , soykırım katliamları halklara yaşatılmıştır. Bunun en büyük örneği iki milyona yakın , belkide daha fazla başta Çerkesler olmak üzere Kafkas halkı soy kırıma ve sürgüne uğratılmıştır.
Zorla yurtlarına el konulmuş ,yaşama hakları ellerinden alınmıştır.Ermeni soy kırımı gibi bir soy kırımıda çerkeslere uygulanmıştır . İnsanlığın en büyük görevi hiç bir ayrım yapmaksızın yakın tarihimizde yaşanan soykırımlarını açığa çıkarmak ,naletlemek ,katledilen halklara zulmü ,katliamı ve kırımı reve gören egemenleri ,devletleri ve onlara suç ortaklığı yapan ırkçıları ,dinsel,renksel ,mezhepsel vede cinsiyetci gerici fasist kafalıları kınamak teşhir etmektir. Çerkes katliamını bu güne kadar kınamamak , dillendirememek bizlerin en büyük günahlarından biri görmeliyz diyorum .
Kırımda sürgün ve tehçir daha dikkatlice araştırıldığında görülmekteki; KIRIM da sürğün ve zoraki göç 1783 yıllarına dayanmaktadır.1783 yılında Kırım halkı büyük göçler yaşar.Hatta daha gerilerede gitmektedir. Örnek vermek gerekirse ;Kırım şehinde 1782de zorla göç edenlerin sayısı 50 bini aşmaktadır.Rus despotizminin Kırım halkına açıkca dediği şuydu;-Tatarlar ya ölmek ya gitmek terçihine zorlandılar.-Hollandalı araştırmacı yazar SeyyahWaanson o dönem için bunları söylüyordu.Öyleki, kırımın Bahçeatay şehrinde 40 yaşamaktaydı .Bu sayı 1782 de 6 bine düşer.Hollandalı yazar Sayyan naya göre ise;– 40 bin kişinin yaşadığı bu şehirdeki sayı 37 Aileye düşmüştür –Daha o zamanlarda büyük sürtgünler planlanmış hayata kademeli geçirilerek bir halk soy kırımına uğratılmaya başlanmıştı . Herşey planlı programlı yapılmaktaydı. 1783 ile 1800 yılları arasında resmi rakamlara göre 500 binin üzerinde Çerkes halkı tehçir ve sürğüne zorla baskıyla ve ölüm tehditleriyle gönderilmiştir.
Yanlızca o yılara bakıldığında gerçektende büyük bir trajidi ve zulme uğrayan ,nesli kırımla yok edilmeye calışılan mazlum bir halk karşımıza çıkıyor.İçinde yaşadığımız çoğrafyada yaşanan ve halende yaşanmakta olan bir soy kırımına sessiz kalmak kadar kötü ve de vahim ne olabilir.Bu katliamın sorumlusu yanlızca Rus İmparatorluğu değildir .İngilizler,Fransızlar da yapılan katliamdan sorumluluk taşımaktadırlar.Ruslar kadar Osmanlı imparatorluğuda bu soy kırımın içinde yer almaktadır. Bunu Yazımın ilerleyen bölümünde açıklamaya çalışacağım.
Ondokuzuncu yüzyıl başlarında Osmanlı imparatorluğu ile Çarlık Rusya arasındabir anlaşma imzalanır. Bu anlaşma ya EDİRNE anlaşması denerek tarihe geçirilir. 19.yüzyıl başlarında Kırımda yaşayan KIRIM HALKI ve diğer halklar =özellikle müslüman halklar = kıyı kentlere göç ettirilir ve ya göçe zorlanır .1829 yılında Çarlık Rusya ile Osmanlı imparatorluğu arasında imzalanan Edirne anlaşması gereği Kırımbe bölge şehirlerde yaşayan Çerkesleri,Abazaları, Çecenleri,kırım Türklerini yurtlarından doğdukları topraklardan ve de Anavatanlarından koparmanın daha da yoğunlaşarak açıkca soy kırımma dönüştüğü ,acıların katliam ve ölümlerin dayanılmaz hal almasını başlangıçı olarak görülebilir.,öyle de.
Osmanlı imparatorluğu Rusyanın giderek artan baskılarına dayanamaz,boyun eğmek zorunda kalır.Rus imparatorluğu Osmanlıya yaptığı baskılar sonucu elde ettiği edinimleri başta Çerkesler olmak üzere bütün müslüman halklara baskı yapma yolu yapar. Öyleki ;kıyı Kentlere gitmek istenmeyenler zorla- baskıyla ,yakıp yıkma ve talan etme tacizleriyle korku verilerek sürülmek istenirler.Ki; Çarlık desbotizmi bunda başarılı da olur.Binler onbinler korkudan dolayı yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalırlar.Böylelikle zoraki göç ve/ veya sürgünler baş gösterir.Büyük kafileler ve katarlar halinde göç etmek zorunda kalan Çerkes halkı ve diğer halklar akıl almaz zulüm ve baskılara maaruz kalırlar.
Osmanlıya karşı Çarlık Rusyanın kazandığı savaşlar ve diplomasi oyununu; dönemin en gelişkin üretim ilişkilerini elinde bulunduran güneş batmayan imparatorluk olarakda anılan İngilterenin de ilgisini çeker.Hatta Fransızlarında ilgi odağı halini alırlar .
Ve böylece Kırım savaşının yollarını açmak isterler. Çarlık Rusyanın Kırımı istila etmesi için binbir çeşit oyunlar oynanır.İngilizler oynadıkları bu oyuna da -BÜYÜK OYUN- adını verirler.Rusya ile ortak hareket eder.Rusya ile İngiltere –büyük oyonu – oynamaya başlarlar. Özellikle ingiliz ajanlar Çerkeslerin arasına girerek;- Rusyaların zulüm yaptığını ,isyan etmeleri gerektiği vb.vb. –tahriklere başvururlar. Amaç , Çerkeslerin kışkırtılarak saldırı ve veya isyan çıkarmalarını sağlamak, savaşın ve Kırımın işgal koşullarını yaratmaktı, Öylede yapıldı.Kendi iç çelişkileriyle boğuşan Osmanlı imparatorluğu artık gelişme ve ilerleme bir yana istila ettiği ülkeleri dahi elinde tutmakta zorlanmakta ydı. Osmanlının eğemenliği altında yer alan ülkeler ve halklar bağımsizlık ve kendi kendini yönetme arzularını dile getiriyor Osmanlıdan istek ve taleplerde bulunuyorladı. Osmanlı imparatorluğu ulus devlet üzeründe kurulmuş bir imparatorluk değildi. Din ekseni üzerinden kendini şekillendirmiş ama ,,istila ve işgal ettiği ülkelerde dinsel otoritesini kurmuş egemenliğini sağlayarak diğer inançlara baskı uygulamıştır.Dönem dönem ise istila ve işgal ettiği ülke halklarından oluşan idari sistemleri kendine bağlı hale getirerek devam ettirmişti.
Osmanlı imparatorluğuna baş kaldıran halklar taleplerini ve ülke bağımsızlıklarını isteyerek imparatorluğu dahada geriletiyor yenilgiler almasına yol açıyordu.Osmanlının 1768 -74 yıllarında gelişmekte ve yayılmacı özelliklerini artıran Çarlık Rusya sıyla savaşa girmesi ağır yenilgiler Çarlık Rusyası karşısında alması Osmanlıyı dahada geriletmiş ,hatta 1. Abdulhamitin yenilgi karşısında dayanamayarak felç geçirdiği de bilinmektedir.İngilizlerin ve Rusların derin ve köklü bir ittifak kurarak -Büyük oyunu-kalıcılaştırmaları ,Osmanlıyı güçsüz ve takatsiz kılar.Yüzlerce yıl elinde tuttugu toprakların önemli bir bölümünü kaybeder. Bu toprakların büyük çoğunluğu Çarlık Rusyanın ve onunla işbirliği yapan ülke yönetimlertinin eline geçer.İngilterede bu ittifakı oyunu iyi kullanarak birçok ülkeyi işgal ve istila ederek egemenliğine geçirir. Osmanlının hızla gerileyişi birden çok bölgede rakip devletlerle savaşa girip kaybetmesine yol açar. 1775 -79 yılları İranla girdiği uzun soluklu savaşıda kaybetmesine yol açar. Artık osmanlı taviz üstüne tavizler verir .Ruslar ve İngilizler Osmanlıya karşı kazandığı zaferleri Alman imparatorluğuna karşıda kazanmış sayılır . Çünkü; sürdürülen savaşların asıl muhattapları İngilizler ,Ruslar, Fransa , Almanya gibi gelişen serbest kapilast dönemi temsil eden güçlerdir. Osmanlı imparatorluğu yıllarca Alman inparatorluğuyla birlikteb hareket etmiş ve savaşı ittifak halinde rakip devletlere karşi yürütmüştürler. Burda asıl aktör osmanlıdan çok Alman imparatorluğuydu.Sanayilesme devrimini gerçekleştirme azmi ve kararlılığı Köhnemiş eskimiş sistemleri açımasızca çatlatıyor,yıkıma hızlı şekilde sokuyordu.Rekabetin ana ekseni Pazar elde etme üzerinden yürütülmekteydi.
Osmanlı imparatorluğu tarihinde yaşadığı en kötü dönemi yaşıyordu. Neredeyse dünyanın üç de birine hakim olan ,altıyüz yediyüz yıl hüküm sürmüş bir imparatorluğun tahtı çatırdıyordu.Ganimet paylaşıçıları topluca kırıma uğrayan halklar üzerinde hak idda ediyor ve tahakküm kurmayı en yasal hakları görüyorlardı.
Son Haberler
Sayfalar
Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.
AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.
Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.
BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’
KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…
KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ
Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.
ANNEME İnci Taneme
“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık. Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.
“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”