Pazar Nisan 28, 2024

PARİS KATLİAMI, “BARIŞ SÜRECİ” VE HESAPLAŞMA[1]

“Ağır bir zırh taşıyarak ilerliyor zaman.”[2]

DİHA: Kadınlar Sakine Cansız’ın devrimci kişiliğini kendilerine öncü bir kadro olarak kabul ettiklerini ifade ediyorlar. Cansız elde ettiği başarı ve mücadele ile tüm dünya kadınlarının özgürlüğü için çalışmalarda hiç yorulmaksızın devam etmiştir. Cansız’ın mücadelesi azmi ve direnişi Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan kadınlara nasıl bir katkı sağlamıştır? Ve sizce kadınlar, kadın örgütleri Cansız’ın mücadelesini nasıl görmekteler?

Sibel Özbudun: Sakine Cansız, gerçekten de son onyıllarda Kürt hareketi içinde yer alan kadınlar arasında en dikkate değerlerden biri, belki de en dikkate değer olanı. Hani Ursula Le Guin’in bir sözü vardır: “Devrim yapılmaz, devrim olunur” diye; Sakine Cansız kadınlara karşı hiç de cömert davranmayan bu coğrafyada “devrim olmayı” başarabilmiş az sayıda kadından biri. Paris’de Ömer Güney’in alçak kurşunlarıyla sona eren yaşamının neredeyse her anı buna tanık. Kadınlar ya da kadın örgütlerinin Cansız’ın mücadelesini nasıl gördüklerini bilemem; ama bu mücadelenin, kadınların hem siyasal örgütlenmede hem de gerilla savaşında bir aksesuar, bir “ihtiyat güç”, “lojistik destek” vb.den öte bir rol üstlenebileceğini, kendi özgürleşmelerinin öznesi olabileceklerini gösteriyor. Bugün YPJ saflarında IŞİD çetecilerine karşı savaşan o güzelim gencecik gözüpek kadınların; Arîn’lerin, Kader’lerin... yolunu Sakine Cansız’ın açtığını söyleyebiliriz; tıpkı Melih Cevdet Anday’ın, “yol öyle güzel ki, ölüm yokmuş gibi” dizelerindeki gibi…

DİHA: Bu katliam ile hangi planlar devreye sokulmak istendi. Hedef neyi gözetiyordu sizce? Kadın akademisyenler olarak Paris katliamının aydınlatılması için ne söylemek istersiniz?

Sibel Özbudun: İstihbarat işleri konusunda spekülasyon yapmayı sağlıklı bulmam. Ancak ortada çok net bir soru var. Tetikçi Ömer Güney’in MİT’le ilişkileri... Bu konuda dönemin başbakanı olan ve o dönemde MİT üzerindeki etkisi bilinen Recep Tayyip Erdoğan’dan bir açıklama talep etmek, bu katliamın, daha önceki niceleri gibi kirli savaşın karanlık dehlizlerinde yitip gitmesini istemeyen, Kürtler için adaletli, onurlu bir barış arzulayan herkesin görevidir. 

İlave etmeli: Yalnızca mevcut siyasal iktidar ilişkilerine karşı geldikleri için değil, aynı zamanda toplumsal-kültürel “verili” cinsiyet rollerine de başkaldırıyı temsil ettikleri için kadın direnişçiler egemenler açısından her zaman daha bir nefret nesnesi olagelmiştir.  Bir de şu var: İktidar(lar) açısından bir erkek militanı öldürmek, bir kişiyi öldürmektir. Bir kadın militanı öldürmek (ya da aşağılamak, işkence etmek vb.) ise bir simgeyi öldürmektir onların indinde. Sakine Cansız ve iki yoldaşına karşı gerçekleştirilen katliamda hedeftekilerin kadın olmasının da önemli bir payı olduğunu düşünüyorum.

DİHA: Ayrıca 9 Ocakta katliamın yıl dönümünde kadınların alanlara çıkıp katliamın hesabını sorması için neler söylemek istersiniz çağrınız nedir?

Sibel Özbudun: Ben bugün “Barış süreci” adı verilen örtük, dolambaçlı ve manipülasyonlara fazlasıyla açık, muhatapları AKP iktidarı tarafından kasıtlı olarak son derece muğlak bırakılan gelgitli görüşmeler dizisinin; Kürtler için onurlu, adaletli ve onların talep ve özlemlerine yanıt veren gerçek bir “barış”la sonuçlanacağını düşünmüyorum. Bir “barış süreci”nden söz edebilmek için öncelikle birbirlerini açık bir biçimde tanıyan, ne istediklerini ve neler yapabileceklerini kamuoyu önünde açık bir şekilde ifade edebilen “taraflar”ın varlığı gerekiyor. İkinci olarak ise, ayaklanmanın nedenleri ve koşulları konusunda kamuoyunu bilgilendirecek ve bir görüş oluşmasını sağlayacak kanalların açılması… Bu, 1980’lerin Diyarbakır Cezaevinden, 1990’ların “Kirli Savaş”ından, köy boşaltmalarından/ yakmalardan, faili meçhul cinayetlerden, Kürt köylülerin topluca katledilip gömülmesinden, Roboskî’ye tüm devlet suçlarının yalnızca kamuoyu nezdinde tartışmaya açılmasını değil, aynı zamanda faillerinin de yargı önüne çıkartılmasını gerektirir. Böylesi bir “suçlar” listesiyle yüzleşmek, Türklerin de olaylara “bebek katili/ bölücü/ terörist” çerçevesi dışında bakmasını sağlayarak iki halk arasında gerçek bir empati oluşmasını sağlayabilecektir. Ancak o zaman “milliyetçi hassasiyetler” iktidarların elinde, Kürt tarafına karşı kullandıkları bir şantaj unsuru olmaktan çıkartılabilir.

Sakine Cansız ve iki kadın yoldaşının katledilmesi, bu “kirli savaş”ın (üstelik tam da “Barış süreci” içinde gerçekleşen) bir parçası. Bu son derece yakın olayın gerçek faillerinin (yoksa “cemaat yaptırdı” gibi spekülatif saptırmaların değil) açığa çıkması, böylesi bir “yüzleşme” için iyi bir başlangıç olabilir.

 

6 Ocak 2015 09:53:27, Ankara.

N O T L A R

[1] Newroz, Yıl:8, No:263, 5 Şubat 2013…

[2] Özlem Özbek, Mavi Yeşil, No:90, Kasım-Aralık 2014.

 

63441

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Sibel Özbudun

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar