Cuma Nisan 26, 2024

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede. Görünen o ki, bir ay öncesinden “Noel kutlamaları, yılbaşı geceleri hedef gösterilmesine” rağmen İstanbul’un en bilinen eğlence merkezlerinden birine sadece bir polis bırakılarak “etkin” güvenlik önlemi alınmış(!) saldırı sonrasında Başbakan “başka saldırılar da beklenmesi” gerektiğini buyurmuş!

Halk Türkiye’nin -yükselen bir güç olması dolayısıyla- dört bir yandan saldırıya uğradığı savıyla ikna edilmeye çalışılırken, diğer yandan korku ve şovenizm, halkı devlet politikalarına bağlamanın harcı olarak kullanılıyor. Bunda şimdilik başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Bu başarı daha önce itiraz eden ama bu itirazlarını bile kısık sesle dile getiren CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu üzerinde de etkisini gösteriyor! Nitekim El Bab operasyonunu değerlendirdiği şu cümleler tam da bu etkiye işaret ediyor: “Eğer Türkiye kendi geleceğini güvence altına almak açısından böyle bir operasyon başlatmışsa belki acılara katlanmak gerekiyor.”

İşte CHP’nin ve elbette ki “liderinin” bütün afra tafralarının, itirazlarının geldiği nokta! AKP’nin dümen suyuna gitmek! Hatta “Yenikapı ruhu”nu tek başına yaşatmak! Gerçi “bu noktadan hiç ayrıldı mı?” sorusu da süreci derinlemesine okuyanlar açısından oldukça haklı ve meşru bir sorudur. Egemen sınıf kliklerinin kendi çıkarları doğrultusunda çelişkiye düştükleri oranda o noktadan uzaklaşır gibi görünse de esas yerleri orası, yani birbirlerinin halk düşmanlığı ettiği yerde omuz başlarındaki yerleridir. 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan ve şurekasının iktidarlarını sağlamlaştırmak amacıyla attıkları adımlara karşı CHP “Gezi kitlesini birleştireceğiz” diyerek çıkış yaptı. CHP 15 Temmuz’dan sonra yaptığı Taksim mitingine katılan “sol” çevrelere güveniyordu anlaşılan. “Gezi kitlesi arkamda” diyerek “yeni sistem” kurulurken daha fazla yer isteyecekti. Hatta hızını alamayarak önce parti sözcüleri sonra da Anayasa Komisyonu’nda “Kahrolsun Faşist Diktatörlük” sloganını dahi attılar.

Rol çalmaya çalışan CHP

HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında birincil rol oynayan CHP, demokrasi maskesiyle HDP’nin yerini tutmaya hazırlanıyordu. Ama elbette ki bu iddiaları her yerden dökülüyor görüldüğü üzere. Başka bir ülkenin işgalinde yaşanan ölümlere, hiç acı çekmeden, bedel ödeyen olmadan “acılara katlanmak” olarak bakarken bulunduğu noktanın çürümüş AKP’nin hemen yanı olduğu açık değil mi? Yeni anayasaya itiraz ederken kullandığı argüman ise, şu an varlığını sürdürdüğünü söylediği faşist diktatörlüğün kurucu partisi olma unvanına kendine yakışır düzeyde; “Eyalet sistemini getirmek istiyorlar, bunu Apo istiyor!” olmuştur.

HDP’nin yerini tutmak istiyor istemesine de varoluşsal-genetik yapısı buna izin vermiyor. Bu yüzden bir söylediği diğerini tutmuyor. Fakat buna rağmen “sol”da ve sanki egemen sınıflarla hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünmeye çabalıyor, yüzüne oturmayan bu maske, üzerine olmayan bu giysiyle ortada geziniyor ve bundan zerre utanç duymuyor!

Egemen sınıfların arasındaki çelişkiden faydalanmak elbette ki reddedilemez. Ama bu, eğer o sınıfların kendi aralarındaki kavgada ezilen halk yığınlarını ve temsilcilerini bir kaldıraç olarak kullanmaya dönüşmüşse ve ilerici kesimler de buradaki kaldıraç görevine bilinçli olarak meyil veriyor ve bu konuda görev üsleniyorsa bunda bir terslik var demektir. Ve bu terslik devrimci ve ilerici kesimleri altüst edecek şiddettedir, keza CHP’yle ilişkilenmeyi böyle okumak gereklidir!

Anayasa tartışmalarıyla birlikte gündemde olan bir konu MHP’nin iyiden iyiye AKP’lileşmesiyle (veya tersi AKP’nin MHP’lileşmesi) iki partili bir sisteme gidildiği tespitidir. Bu durumda egemen sınıflar arasında kimi çelişkileri göz ardı etmeden kabaca şöyle bir belirleme yapmak durumundayız: Sağ kesime AKP-MHP kardeşliğinin, sol kesime ise CHP’nin temsilciliğe soyunduğu bir düzen kurulmaya ve bu düzen emekçi sınıflara dayatılmaya çalışılıyor! Böyle bir durumda özellikle HDP-DBP ve etrafında birleşen devrimci, ilerici güçlerin muhalif kesimler üzerindeki gücünü ve etkisini kırma, etkisizleştirme üzerinden politika üretirken, CHP’nin tabanını kazanmanın yolunun sürekli olarak onu ve politikalarını teşhir etmek olduğu açıktır.

Elbette ki “politik alanda, politik ajitasyon konusu olarak hizmet edemeyecek sorun yoktur.” (Lenin, Seçme Eserler, c.1, s. 485) Dolayısıyla egemen sınıfların kapışmasında kendi kendi gazetelerine dahi olan tahammülsüzlükleri de bizim politik ajitasyon konumuz olmalıdır. Düne kadar “dilleri Ali kalpleri Muaviye” diyen ama sonra yol arkadaşlarını satıp AKP’ye iltica eden Numan Kurtulmuş’un “Medyadaki bazı arkadaşlar da lütfen ayaklarını denk alsınlar” uyarısının tüm söz, ifade ve haber alma hakkını yok ettiği ve bunun sonucunda sermayenin en büyük medya grubundan medyanın da TC’nin ideolojik harcının oluşmasında büyük payı olan Cumhuriyet gazetesinin de niçin “lütfen, ayaklarını denk almak zorunda” oldukları tüm açıklığıyla anlatılmalı, teşhir edilmelidir.

Açıkça ortadadır ki, CHP’nin tabanıyla ilişki kurmak, CHP’ye, yayın organlarına vs. güzellemeler yapmakla değil başta Kürt sorunu olmak üzere egemen sınıf temsilcileri olarak durdukları yerleri teşhir etmekle olur.

Çakma truva atı...

Yazımıza yeni yıla eski çelişkilerle girdiğimizi belirterek başladık. Başta Ortadoğu olmak üzere ezilenler mevcut durumlarını kabullenmemekte ve isyanlarını kendi dilleriyle ifadelendirmektedir. Kürt ulusu 40 yıldan fazladır kesintisiz sürdürdüğü direnişi Rojava ile yeni bir aşamaya taşımışken egemen sınıflar AKP’si, CHP’si, MHP’siyle bu kazanımlara saldırmaktadır. Aralarındaki tek fark CHP’nin şekilsel olarak mevcut konsensüs dışındaymış gibi durarak ezilenler içinde Truva atı rolü oynamak istemesidir.

Politikanın şiddet araçlarıyla uygulanmasının en somut örneğini etrafımızda bu kadar yakın bir şekilde görürken, somut etkilerini hissederken bizlere düşen her türlü burjuva-reformist akıma karşı güçlü bir ideolojik-politik mücadele vermek ve Mao’nun “Gökkubbenin altında karmaşa var! Vaziyet şahane” şiarını yaşama geçirmektir. Bunun dışında seçenek yoktur.

Bugün yaşananlar, egemen sınıf partileri eliyle hayata geçirilenler karamsar bir tablo yaratıyor olabilir. En aşağılık savaş kuralı olan “Savaşta önce gerçekler ölür” söyleminin her alanda hayata geçirildiği ve emeği, yaşamı, onuru, mücadeleyi kıskıvrak yakalamaya çalıştığı düşünülebilir. Ancak tüm karanlıkları aşma ve parçalama; son iki yıldır katliamlara mahkum edilen ve bunun yarattığı karmaşaya sürüklenen başta devrimci, ilerici güçler olmak üzere halkın karşısına çıkarılan “üst akıl büyümemizi, yükselmemizi istemiyor. Dış güçler önümüzü kesmek istiyor” demagojilerinin altüst edilmesi, emperyalist-kapitalist sistemin ve onların koltuk değnekçisi faşist güçlerin, diktatörlüklerin aslında “birer kağıttan kaplan” olduğunu kanıtlamakla mümkündür. Devrimci bir çıkış iradesinin ortaya serilmesi, CHP gibi koyun postu giyen çakalların postunun delinmesi ile mümkündür.

Devrimci çıkış iradesinin nereden doğru sergilenebileceği, 45 senelik mücadelemizin kökenlerinde mevcuttur. Devrimci çıkış iradesinin nasıl ortaya çıkarılacağı ise gözünü topraklarına diken, ülkedeki kaos içerisinde misyonunun farkına varabilen ve kendisiyle yüzleşmeyi göze almış bir komünist hareketin kolektif aklının inşa edilmesi ve devrim sorunları ile bütünleştirilmesiyle birebir ilişkilidir. Keza bunun nüveleri TC ordusunun tüm teknik teçhizatlarla günlerce saldırdığı beş gerilla alanından biri olan Aliboğazı’nda ortaya serilen destansı direnişte, 7 Ocak günü DAİŞ’in hedef aldığı Enternasyonalist Özgürlük Taburu’nun bir BÖG savaşçısını şehit vermesi bedeline ortaya serdiği iradede ve tüm gözaltı, tutuklama, kaçırma saldırılarına karşın demokratik mücadele mevzilerini, sokakları bırakmayanların inadında mevcuttur. Yeter ki, rol kapmaya çalışan egemen sınıfların postunu delme ve burjuva-feodal sistemin kirinden arınma cesaretiyle ileri atılabilelim!

46086

Düzen partilerine “TEK BİR OY BİLE YOK!”

Yerel seçim süreci, egemenlerin politik temsilcileri olan partilerin gerçekliğini anlama-kavrama açısından emekçilere önemli olanaklar sunmaktadır. Burjuva düzen partilerinde aday belirleme süreciyle birlikte yaşanan utanç verici gelişmeler bir kez daha göstermektedir ki onların halka değil kendilerine hizmet gibi dertleri vardır. Bunun için birbirleriyle dalaşıp, kapışıyorlar, kavga edip küsüyorlar.  Aradıkları, düşündükleri tek şey, kendi sınıf çıkarları; dert ettikleri ise daha fazla olanak elde ederek, zenginliklerini büyütmektir.

Akima Kapilma, Yel Degirmenleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3

Akima Kapilma, Yel Degirmeleriyle Savasa Katil; Atomu Parcalayacagiz-3



Hani essekle semeri karistirma durumu vardir ya, kirk yillik marksist hareketin icinde olup da, daha Marksizmin abc'si olan konularda bu kadar ileri bir cehalet icinde olan arkadaslarimizi gorunce aklima o geliyor; hakkaten bu arkadaslar essekle semeri ayirt edemiyorlar...!

Dersimde Yerel Seçim Sürecine Dair Kısa Bir Değini!

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun yarattığı sistem cephesindeki dalgalanmayla seçim sürecine girildi. Halkın açığa çıkan bu duruma yönelik tepkileri dinmemişken yeni yasakları kapsayan yasa tasarıları da gündeme geldi. “Demokrasi paketleri” Taksim’de plastik mermi ve gazlarla saldırının yapıldığı sıralarda mecliste oylamaya açıldı. AKP iktidarının ezilen halk kitlelerini hizaya getirme planlarının başında yinebaskı ve şiddet birinci sırada. Bu durumun önümüzdeki dönem yine bu yöntemlerle iktidarını korumaya çalışacağı ise bir gerçektir.

100’E 1 Kala Ermeni gerçeginin topografyasi:SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER

2015 EŞİĞİNDE,RESMÎ DURUŞ,DEVLETİN İNKÂR VE İMHACI TUTUMU,“ERMENİ AÇILIMI” DENEN ŞEY!,ERMENİLER HÂLİ YA DA DİYORLAR Kİ,24 NİSAN 1915,ERMENİ SOYKIRIMI,MALTA BELGELERİ’NİN ANLATTIĞI,TARİHİN RESMÎ OKUMALARI,SOYKIRIMDA KÜRT FAKTÖRÜ/ VEYA ROLÜ,“EMVÂL-İ METRÛKE”: GASPEDİLEN ERMENİ ZENGİNLİĞİ,MÜSLÜMANLAŞTIRILAN -GİZLİ- ERMENİLER,ABD PATENTLİ İLLÜZYON(LAR),PARLAMENTO KARARLARI İLE “SOYKIRIMI TANI(T)MA”!

VE BUGÜN…AHBARİK HRANT İÇİN HATIRLATMA,HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLKEN KEFARET (TAZMİNAT) MESELESİ,LİBERALLERİN İŞLEVİ HAKKINDA BİR PARANTEZ

Adıyaman'dan Paris'e ,Bir Özgürlük Savaşçısı,Misak Manuşyan

1 Eylül 1906'da Adıyaman'da yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Paralel Değil, Yolsuzluklar Yumağı‏;Erdal Yıldırım

17 Aralık tarihinde başlatılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” örneğine uygun olarak Başbakan RTE ve AKP sözcüleri, yöneticileri operasyonu yıllardır kader birliği ettikleri, aynı kaptan yemek yedikleri, onlarca yıldır dava arkadaşlığı yaptıkları hizmet cemaati ve mensuplarını devlet içinde devlet, ya da güncel ifadeyle “paralel devlet”, “vatan haini”, “ajan”, “casus”, “dış mihraklar” olarak suçlamaya başladı..

19.ve 20.Yüzyılda tehçir ve soykırımlar üzerine;Hasan Aksu

İnsanın varlığından günümüze egemenlik savaşları hep var olmuştur.İrili ufaklı yürütülen savaşlarda  yüzlece ,binlerce  yizbinlerce ve milyonlarca insan katledilmiştir . Her savaş sonuçta yıkım ,felaket ,yoksulluk sürgün ,soy kırımı ve de katliamları beraberinde getirerek  kanlı yüzünü tarihimize açımasızça yazdırmıştır.İnsanlık geliştikçe  ,bilgi ve bilim dağarcığı  arttıkca  sanırızki savaşlar azalır,katliamlar artık olmaz, tehçir ve soy kırımları  bir daha  yaşanmaz,sonlanır.

Ankara Kapanından kurtulmak‏/Mahmut Alınak

Ey Kürtler, Aleviler, Araplar, Çerkesler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler ve ulusal hakları ellerinden alınan diğer halklar…

            Ey ezilen Türk halkı,

            Yoksullar, işsizler, emekçiler,

            Kadınlar, gençler

            Ve zindanlarda çürütülen mahpuslar,

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Sayfalar