Pazar Mayıs 5, 2024

Savaş Başladığı Yerde Kazanılır

Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı için Taksim’in tarihsel bir önemi vardır. Bu önem, sınıfın siyasal savaşımın genel olarak bu alanda verilmesinden kaynaklıdır. Bu gerçeği bilen Türk egemen sınıfları yıllarca Taksim’i 1 Mayıs’larda işçi sınıfına yasaklamıştır. Yasaklamakla kalmayıp 1 Mays 1977 yılında onlarca işçiyi katlederek burjuva sınıf tavrını net olarak ortaya koymuştur. İşçi sınıfı da aynı kararlılıkla mücadele ederek bugüne gelmiştir. Ve işçi sınıfı, Taksim’i, ölüler verek kazanmıştır. Bu nedenlede, 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak için direnmiş ve savaşmıştır. Tersi bir durum, işçi sınıfının tarihsel sınıf tavrı niteliği karşısında geri bir adım olacaktı. Eli kanlı burjuvazinin istediği de buydu. İşçi sınıfı ve emekçiler, geri adım atmadı. İstanbul ve Ankara’da en bilinen meydanları zaptetmekte kararlı gözüktü ve bunun için dövüştü ve dövüşmeye devam edecektir.

Çünkü savaş başladığı yerde kazanılır, bittiği yerde ise zafer ilan edilir. Taksim, bir nevi işçi sınıfyla burjuvazinin savaş alanı haline gelmiştir. Haziran 2013 Ayaklanması’nın (GEZİ) başladığı yerde burasıdır. Burada yakılan küçük bir kıvılcım, bozkır haline dönüşmüş bütün Türkiye ve Kürdistan’ın şehirlerinde, dalga dalga yayılarak bir alev topuna dönüşmüştü. AKP’nin bir korkusuda alev topunun yinelenmesiydi. Bu nedenle en sert önlemlerini aldı. Bütün polislerini ve militarist güçlerini İstanbul’a yığdı ve Taksim’e çıkan tüm yolları kapattı. Ancak, yaşamı üretmesini bilen işçi ve emekçiler, şehrin iki yakasını bir araya getirmesini de yakında öğrenecektir. 

Hükümetin, İstanbul’da 1 Maysı günü, ilan edilmemiş sıkıyönetim uygulaması, onun işçi sınıfından korktuğunun bir işaretidir. Bu sıradan bir korku olmayıp, tarihsel kökleriyle birliket burjuvazinin zihninden atamadığı sınıfsal bir korkudur. Onların deyimiyle, “bu baldırı çıplaklar”, ayak takımı”, “çapulcular”, hayatı yaratan bu onurlu sınıf, varolduğu günden beri burjuvazinin kokulu rüyası olmuştur. Burjuvazi bu nedenle işçi sınıfı üzerindeki baskıyı eksik etmemiştir. Ancak, baskılar daha fazla birleşmeyi, birlik olmayı ve birlikte karşı koymayı da yaratmıştır. Emin adımlarla ilerleyen direngen bir işçi sınıfının doğduğunu, daha doğru bir söylemle, siyasallaşmaya başladığını söylemek abartılı olmayacaktır.

Taksim’e giden yollar üzerine kurulan barikatların işçi ve emekçiler tarafından yıkılamamasının bir çok nedeni var. Başta bürokrat sendika merkezlerinin bu konuda gönülsüz davranmasıdır. Özellikle DİSK’in, sorunu gönülsüz bir şekilde ele almasının özel bir yeri vardır. “Dostlar alış-verişte görsün” hesabı soruna yaklaştı. “Kararlı” gibi görülmesini istedi, ama karasız ve korkak davrandı. Oysa DİSK, işçi sınıfının uzun soluklu zorlu mücadelesi ve büyük bedeller ödemesi sonucu kurulmuştu. İşçi sınıfı, DİSK'i reformist küçük burjuva bürokratların elinden almasını da bilecektir.

Polis barikatlarının yıkılması, daha fazla kitlenin sokaklara çıkmasını ve  aynı oranda cüretkar bir tavır  gerektiriyor. Yine de işçi sınıfı ve emekçiler boş durmadı. Bulundukları bütün alanları 1 Mayıs mücadele alanlarına çevirdiler. Neredeyse Taksim hariç, İstanbul’un çoğu semtlerinde 1 Mayıs kutlandı. Mücadele, tek bir noktada değil, İstanbul’un hemen hemen her yerine yayıldı. Adeta “her yer Taksim her yer direniş” oldu.

İşçi sınıfının kararlı mücadelesi karşısında, burjuvazinin kendini koruyacağı tek bir güç var. Polis ve asker. Bu 1 Mayıs’ta da bu ortaya çıktı. Daha fazla baskı ve yıldırma. Kendine bağlı sendikaları başka illere gönderse de bu pek bir işe yaramadı ve işçi sınıfının kararlılığını boşa çıkaramadı.

Ayrıca, Türkiye ve Kürdistan’ın çoğu illerinde 1 Mayıs kutlandı. Bir önceki yıla göre daha kitlesel ve daha çok alanlarda işçiler ve emekçiler hükümete ve düzene karşı öfkelerini haykırdılar.

AKP, ne denli zulüm uygularsa uygulasın, sınıfın mücadelesini ve giderek artan öfkesini ve bu öfkenin sokaklara taşmasını önleyemeyecektir. Bu salt Türkiye’de değil, bütün kapitalist ülkelerde böyledir denebilir. Özellikle demokratik hak ve özgürlüklerin daha fazla gasp edildiği ülkelerde 1 Mayıs’lar daha bir kitlesel olmaya başladı. İşçi sınıfı ve emekçiler, 1 Mayıs’ları mücadele günü olarak kutlamaya devam ediyor. Bu onlar için sınıf savaşımını kazanmanın okulu da oluyor. 

AKP ve Erdoğan, toplumun bir kısmını baskıyla sindirmeyi ve susturmayı amaçlamış, bir kısmını ise elindeki medya ile yalan-dolan haberlerle alıklaştırmayı hedeflemiştir. Şimdilik bunun sonuncusunu başarıyor. Aynı Mısır’da Mübarek, Tunus’ta Bina Ali’nin yaptığını yapıyor. Onlar bir 30 yıl iktidarda kalmışsa “ben niye kalmamyayım” diyor ve onların uygulamlarını kendine örnek alıyor. Bunun koşulu ise, İsrail ve ABD ile anlaşmak olmalıdır. Özellikle ABD emperyalizmin maşası olunması gerekiyor. Bu konuda Erdoğan’ın bir karşı duruşu yoktur. Efendisinin kendisini kabul etmesini bekliyor. Onun bölgesel siyasetine uygun hareket edeceğinin siyasetini yapıyor. Ancak, işçi ve emekçiler hiç bir zaman AKP ve Erdoğan gibi emperyalist uşakların yakasını asla bırakmayacaktır. 

Faşist Türk devleti ve onun hükümeti, baskıyla ayakta kalıyor. Ama onu yıkacak olanda yine baskı uyguladığı kitleler olacaktır. AKP ve Erdoğan faşist diktatörlüğünü işçi sınıfı ve emekçiler sokaklarda yıkacaklardır. Ve bu sokakların, gelinen aşamada baskılarla sesini kesmenin, sindirmenin koşulları da yoktur. Erdoğan, nüfusun %40’larını arkasına alması, sorunu değiştirmeyecektir. Arkasındaki kitle desteği, her geçen gün erimeye de devam edecektir.  O kitle kendi sınıfsal çıkarının nerede olduğunu görecektir. Bu nedenle AKP ve Erdoğan, işçi ve emekçilere karşı açtıkları savaşın kurallarından kaçamayacaklardır. İşçi sınıfı, Erdoğan'ın kendilerine karşı sallandırdığı ipi mutlaka bir gün onun boynuna dolayacaktır.

Ve varılacak yere dövüşülerek varılacaktır. İşçi sınıfı bunu bilince çıkarıp eylemleştirdiğinde;  Taksim’e mutlaka çıkacak ve bir gün, kendi sınıfının özgürlük sembolü olan ve Paris Komünü’nden buyana dalgalanan enternasyonalin kızıl bayrağını oraya dikecektir.

03.05.2014

94518

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar