Pazar Mayıs 19, 2024

“Seçme ve Seçilme En Temel İnsan Hakkıdır, Haydi Mülteciler Seçime”; dediler ve!

Yarın 10 Aralık.

1948’den bu yana etkinlikler düzenlenen “Dünya İnsan Hakları Günü”.

“Mültecilerin seçme hakları var artık. Seçme ve seçilme en temel insan hakkıdır” diyerek harıl harıl çalışan kurumlardan bir kısmı; yarın da Suriye’ye yerleştirilen savunma silahlarına karşı protestolar gerçekleştirecekler!(Bu kurumların adını burada belirtmek, yaptıkları iyi şeylere göz kapamakla eş olacağı için; böyle geçelim).

“Mülteci” dedikleri insanların ağırlıklı bir bölümü, Kürtçe ve Arapça; iki dili birden konuşuyorlar. Yani kim oldukları belli; kimliksiz bir insan topluluğu değiller!!! Biz yokuz ama bunların arasında! Biz Türkiye topraklarındaki katliamlardan, ölüm haberlerinden, tutuklananlardan…nefes alabilip de etrafımıza bakamadık bir türlü.

Bunlara göz mü kapatmalıydık-kapatmalıyız! ASLA! Ama…..

Yabancılar Meclisi, 1971’den bu yana Almanya’nın yüzlerce kentinde-kasabasında; vatandaşlık alamamış insanlar için oluşturulmuş bir “politik taleplerini iletme” aracı. İşlevini görebilmiş-görememiş; ayrı birşey. Ama kuruluş amaçlarından; bizzat yabancılar tarafından uzaklaştırıldığını, kolay yolların tercih edildiğini söylemek pek yanlış olmaz.(Sadece belediyelerin verdiği bütçeyi kullanmak, politik gelişmeleri takip edip bunlara ilişkin düşünce iletme ısrarını yakalayamamak vb.sıralanabilir. “Camiciler”in bu Meclisler’de ağırlıklı yeri kaplamayı başardıkları gerçeğine göz atılırsa, daha bir çok şey söylenebilir. Ki bu ayrı bir yazı konusu olur…)

Yabancılar Meclisi Seçimleri vardı 29 Kasım’da Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde. (Ha kısa bir not; “Göçmenler, Göçmenler..” diye anılsak da, bir sürü buna ait proje-kurum ismi duysak da, resmi istatistiklerde; çocuklarımızdan-gençlerimize kadar adımız “yabancı” olarak geçiyor. Ve bunun değiştirilmeyeceği sık sık beyan ediliyor. Zaten ‘bu değişsin’ diye bir talep de yok ortada!). Mültecilerin ilk giriş yaptıkları “iltica kampları” buralarda da olduğu için ve son aylarda yoğun bir giriş gerçekleştiği için; seçmen oranı neredeyse iki katına çıktı. Yani 2010’da yapılan seçimlerde 490.000 kayıtlı seçmen varken, bu sayı yaklaşık 620.000’e ulaştı bu yıl. Binlercesi geldikleri gibi uçaklara istiflenip, geri gönderilmelerine rağmen!!!

Binlerce Euoro bu seçimlerin giderleri için ayırıldı. Gazeteler, televizyonlar, radyolar günlerce “mülteciler seçime” reklamları yaptılar. ONLARIN TEK KELİME BİLE ALMANCA BİLMEDİKLERİNİ BİLDİKLERİ HALDE! Gelecek yıl yapılacak olan yerel seçimlerin de reklamları yapılmış oldu bu arada. Her parti bu seçimleri destekledi. Basın açıklamalarında bulundu ve “biz gelenlerin dostuyuz” mesajları verildi. Tam da Noel dönemi. Her şey toz pembeydi.

Hessen Eyaleti Yabancılar Meclisi’nin bir çok il ve kasabada korunabildiği tek eyalet. Diğer eyaletlerdeki şehirlerin çoğunda “Auslaenderbeirat” ismiyle anılmıyor artık bu Meclis. Ya “Integrations-Migrationsbeirat” diye anılıyor, ya da başka benzeri isimlerle. Sebep? Seçimlere katılım neredeyse hiç denecek düzeylere düşmüş.

Peki bunca reklam sonrası Hessen’de neler oldu?

Frankfurt gibi 178.825 seçmen kaydı bulunan bir şehirde, 10.628 kişi oy vermeye gitti.

Darmstadt’ta; 24.146 seçmenden, 1.086 kişi oy vermeye gitti.

Kassel’de 25.448 seçmenden, 1.621 kişi oy vermeye gitti.

Wiesbaden’de; 46.695 seçmenden, 2.335 kişi oy vermeye gitti.

Yani tüm reklamlar duyan zihinlere yerleşti; yaklaşık %6’lık bir seçime katılım gerçekliği bizleri rahatsız bile etmedi. Tabi resmi olarak bu işi sürdürenleri, bu işin 1971’den beri bir iş olarak sürdüğünü bilenleri, bu işten ekmek yiyenleri; “sonraki seçimler ne olacak”ın sancısı tuttu şimdiden.

O; “seçme hakkı insan hakkıdır” diyen kurumlar, mültecilerle basında boy gösterenler de, seçim sonuçlarını ağızlarına almadılar. Yarın da buna ait hiç bir konuşma yapmayacaklar.

Peki biz?

Türkiye’ye “Mülteciler” için verilmesi gereken ödenek onaylandı. Yani oralardan, buralara insanların akın etmesine kısa vadeli bir sünger çekildi.

İsveç’e kadar varan yeni “İltica Yasaları” düzenlemelerini duyuruyor medya. Yığınla yasa resmileştirildi.

Almanya’da vatandaşlığı olmayanların “Şartlı Tahliye” misali; belirli şartları yerine getirmedikleri takdirde, Türkiye’ye “tahliye” edilmeleri resmileştirildi.

Yaklaşık bir10 yıldır hizmet olarak sunulan, okuma-yazma ve dil kurslarına; gönüllü çalışanlar organize edildi. Ama “başarısız” olanların uzun vadedeki “tahliyeleri” için yasalar hazır duruyor.

“Gana’mı yoksa başka bir Afrika ülkesi mi “İltica Merkezi” olarak kurulsun?” tartışmaları, gayet hümanist; hiç kimsenin itiraz edemeyeceği biçimde sürdürülüyor. Kesin karar ufukta görünüyor.

Engin Erkiner’in, “Fransa’da seçim, Avrupa’da ırkçı sağ” başlıklı yazısında belirttiği gibi; “Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin ve Kürtlerin …seçimlere ilgisi hangi düzeydedir, diye sorarsanız; ne siz sorun ne ben söyleyeyim”.

Bulunduğumuz ülkelerdeki gelişmelere gözlerimizi kapatırsak, yarın olabileceklere bırakalım karşı gelebilmeyi; kendimizi koruyacak, haklarımızı omuzomuza savunabilecek topluluklar olarak sokaklara çıkmamız bile imkansızlaşacak. Çünkü toplu olarak sokaklara çıkan her  baş, ayrı bir “sosyalizasyon-hukuk” kuralı içerisinde muamele görmekte. Yani bu anlamda bir “ortak payda” içerisinde değiliz hepimiz. Hepimiz ayrı statülerdeyiz!

Hiç birşey için geç değil. Belki belli bir yaş kuşağının bütün bunları takip etmesi mümkün değil; hatta imkansız. Ama bu konuda bilenler var, yazanlar var; “sınıf mücadelesinin dışındalar” diye damgaladıklarımız var. Belli başlı vakıflarda İnsan Hakları Mücadeleleri’nde sesini asla kesmeyenler var. Yazanlar-söyleyenler var.

En azından yeni nesli bu havuza bırakabilmeliyiz. Bilgilenebilmelerine, aktarabilmelerine yol sunabiliriz. Bizim gibi konuşup-söyleyip-yazmalarını istemeden; yeni bir ufuk keşfetme yolculuğuna teşvik edebiliriz.

Kısacası bizler; bulunduğumuz ülkelerdeki en temel insani hakkımızın “Seçme ve Seçilme Hakkı”mızın peşinde dahi olamamışız. Ve bunun kamuoyuna nasıl ışıltılı sunulabildiği günlere gelmişiz-geldik. Bizi ilgilendirmese de; kamuoyunun başka türlü bilgilendirildiği günlere geldik. Ve bizim, bu bilgilendirişten-bilgilenişten haberimiz yok! Duymak-göstermek istediklerimizi; duymanın-göstermenin peşindeyiz. Bu da olmalı, ama ya diğer ayağı?

Çok zor günlerden geçiyoruz ve daha da zor günler gelecek. Daha fazla geç kalmamalıyız…

Nasıl 2002’de yürürlüğe giren “129 a-b” Yasaları’na inanmakta zorlandıysak; bu yasalara da inanamıyoruz. Başımıza gelmedikçe inanamıyoruz.

Biraz “mizah-abartı” olacak ama, belli mi olur; BELKİ DE BİZ SÜRGÜNLER, BİR ON YIL İÇİNDE KENDİMİZİ GANA’DA BULACAĞIZ.

63315

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Sayfalar