Cumartesi Mayıs 25, 2024

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile. Aynı rutinlikte bir süre hatırlatılan şey ne kadar hayati olursa olsun gına getiriyor şehir insanına, Aynı şeye bakmasında aynı şeyi duymasında ve hatta aynı şeyi hissetmesinde ne hissederse hissetsin. Şehir insanı şekli belli, kokusu belli, tadı belli, sesi belli şeylere o kadar alışmış ki; ne kendi iç seslerini duyabiliyor nede iç sesini dillendirenleri. Her şey burjuvanın felsefinde, hâkim olan ideolojisinde anlamını bulurken ve her şey donmuş bir nesneye sıkıştırılmışken ben zamanı bir anlığına durdurmaya karar veriyorum. Herkes olduğu yerde çakılı kalıyor.

Sesler durdu. Adımlar sustu. Gülücükler, ağlayışlar, konuşmalar yudumlanan su, akan dere, dalgalanan deniz, yazı yazan kalem, çiçek satan el, sayfası çevrilen kitap, gazete, uzaklaşan sevda, kavuşma, özlem, tutsaklık, acil yapılması gerekenler, basıma hazırlanan haber, bulutlar, parkta oynayan çocuk, kuytulardaki öpüşmeler, telefondaki mesaj sesi, çay kaşığı, rüzgâr, merakla beklenen buluşma, kaygılar, nargilenin dumanı ile ardından gelen öksürük sesi, otobüsler taksiler aklınıza gelecek her şey zamanın o an’ında asılı kaldı.

Önce açık ve net olarak bakamadıklarıma bakıyorum. Yüzlere… Sonra biçimlere… Sonra koşmaya başlıyorum zindanlara doğru. Kapılarını açıyorum. Yoldaşlarımıza dokunuyorum. Onlarda hareket edebiliyorlar artık. Onlarda diğer zindanlara, onlarda diğer zindanlara… Bu böyle sürüp gidiyor böyle. Sonra tüm dünyanın annelerini uyandırmaya başlıyoruz. Dünyayı en iyi kavrayan kadınlar, hakkı ödenmemiş elleriyle çocukları uyandırıp karınlarını doyuruyorlar gözyaşlarıyla. Dokundukça iyilere güzelleşiyor dünya. Gökyüzüne dokunuyor Afganistanlı bir çocuk, güneş açıyor,  esiyor rüzgâr, yağmur yağıyor bir başka yerde. Suya dokunuyor bir başkası dalgalarda beliriyor bir gülümseme ve kahkaha. Masmavi.

Sonra toplanıyoruz meydanlarda, Yakıyoruz yönetenlerin konaklarını ve saraylarını, ateşe veriyoruz. İşte o yanan sarayın ateşine atıyoruz bize mal ettikleri tüm kötülüklerini. Sonra yüksek katlı binaları yıkıyoruz. Sonra bankaları ve paralarını. Üreten tüm ellere dokunuyoruz. Hala tamam değiliz. Ağaçlara ve hayvanlara dokunmaya başlıyoruz.

Arabaları fabrikalara taşıyoruz. Silahları kızgın alevlerde eritiyoruz. Otoyollara ağaçlar ve çiçekler dikiyoruz. Kışlaların duvarlarını yıkıyoruz. Cephedeki her askerin elindekini alıp, bir karanfil, bir ekmek,  birde yeni doğan bebeğin resmini bırakıyoruz.

Sonra antrepolarda saklanan yiyecekleri dağıtıyoruz ihtiyaca göre. Çöllerin ortasından geçen büyük su kanalları inşa ediyoruz. Ulaşıyoruz Afrika’nın susuzluğuna.

Tüm yapıları yıkıyoruz. Yerlerine ne ihtiyaç duyuluyorsa yapıyoruz yeniden şeffaf camlardan. Kimse kimseden saklanmıyor artık. Kimse olduğu şeyden utanmıyor, utanacak ne varsa yaktık burjuvanın sarayında. Saklayacak bir düşünce, bir ses, bir renk kalmıyor yeryüzünde. Meta da daraltılan hayat gerçek sınırlarını aşmakta, zamanın en küçük parçasında yaşamakta…

En küçük parçadan uzaklaşıyor düşüncelerim. Adımlarım başlangıç noktasında, akıyor gerçek hayat burjuvanın çarkında, zincirler çarpıyor birbirine, çınlıyor. Çınlıyor. Çınlıyor…

*

Şehir insanı devinimin içinde parçalanıp benliğini yitirirken, Nietzsche’ in mezarının başucunda ağıtlar yakmakta. Dünyayı değiştirme cesaretinden doğan devrimciler, filozoflar, şairler, yazarlar pazarlarda hergün satılmakta. Şehrin ışıklarıyla körleşen teoiri karanlıkta olanları anlayamamakta. Gelişen, gelişmeyenin, gelişenin önündeki engel olduğunu anlamamakta. Bunu karanlıkta kalanların tercihi, suçu, günahı sanmakta. Saatin içindeki çark, çark olduğunu kavrayınca, saatin saat olduğunu anlayacağını zannetmekte. Bütünle parçayı, soyutla somutu, gerçekle sahteyi küçük çarkın özgülünde ispatlamakta. Kendi içinde olan tutarlılığı diyalektik kanun yapmakta.

Şehir insanının yanılgısı burada başlamaktadır ülkemizde. Üretim ilişkilerinin varlığıyla açığa çıkan hızı, tarihten ve sıfatların niteliğinden koparırsak alacağımız sonuçta düşündüğümüz fikir olacaktır zaten. iki kere iki dört eder soyutta. Mekanik harekatlerin içinde olan kişi toplumsal yasaları da o mekanik hareleketle yorumlayarak anlamaya çalışmaktadır. Katı cansız nesnelerle çevrili olması akışkan değişken hareket eden iten çeken kuvvetlerin yarattığı,  üretim biçimlerini, üretim ilişkilerini, araçlarını, onların arasındaki ilişkileri, kültürü sanatı vb. Her şeyi de kaba bir nesne ile ölçmeye çalışırsa elde edeceği sonuçta kaba ve hatalı olacaktır. Bu kişilerin yöntemi şuna benzer:

Eline bir çubuk alıp tarlayı ölçen adam gibi olur. Her ölçüm sonucunda birbirine yakın sonuçlar elde edemez. yüzeyin fiziksel olarak değişebileceğini unutur çünkü. tepe olan yer düz olduğunda iki nokta arasında elde ettiği sonuçlar o kadar farklı olurki kendisi de inanamaz. Bu aletle bir   değilde bir köy bir kasaba ,şehir, ülke, dünya ölçüldüğünü düşünün. Mülkiyet kavgaları yüzünden  kan gövdeyi götürürdü.

Diyelimki daha hassas bir alet verdik aynı kişiye. Aleti kullanmayı bilse bile yine doğru ölçemeyecektir. Neden?

Iki nokta arasındaki yatay mesafeyi mi? eğik mesafeyi mi? ölçmesi gerektiğini bilemeyecektir.

Sorun burada da bitmez sürüp gider… Doğal olarak bilimsel bir konuda çalışılıyorsa bunun eğitimini de alması gerekecektir.  Bilimsel konularda eğitimi okullar sağlar. Peki konu insan ve toplumsal yasaları ise bunun eğitimini kim ne nasıl sağlayacaktır?

Yani anda durup ufkum sınırları içerisinde canlandırdığım dünyayı ne,nasıl sağlayacaktır?

Yada sınıfsız toplumu hangi araçlar sağlayacaktır?

Bunun cevabını çoğu kimse bilmekle beraber  önemini kavramaktan uzaktırlar. Komunist partinin sadece bir araç olduğunu zannetmek onu durağanlaştırır. O bir okul, bir öğrenci, bir öğretmendir. Hareketin içinde gelişir. Yetkinleşir. Tarlayı ölçmek için kulladığımız çubuğun zaman içerisinde amacına uygun haldeki gelişmiş alete dönüşmesi gibidir. Gelişmeye de devam edecektir. Peki bu gelişmeyi ne sağlamıştır?

-bir ihtiyacın olması(keyfi değil,zorunlu)

Bir sorun olduğunun bilince çıkarılması gerekir. Ölçme konusunda sorunumuz nelerdi?

- doğru bir ölçme aleti kullanmamamız

-doğru bir teknik kullanmamamız

-hangi yüzeyi hesaplayacağımızı bilmememiz

-çalıştığımız yüzey ile elde etmek istediğimiz sonuç arasındaki bağlantıyı kavramamış olmamız

Ne yapmamız gerekiyor?

-Bir sorun olduğunun farkına varacagız(tekrar tekrar deneyerek)

-doğru bir ölçme için aleti veya aletleri geliştireceğiz.

-yüzeyin şekli ile dünyanın şekli arasındaki bağlantının(yüzeyin genişliğine göre düz,küre,geoid) kavranmasını sağlayacağız.

-sonra hesaplamalar ve  yapılan hesapların zemine uygulanarak kontrol edilmesi gerekiyor.

Devrim içinde bu ve buna benzer bir düşünme tarzı gerekir. Çünkü o da bilimdir. Komunist bir partiye ihtiyaç olmadığını söyleyen her kimse dünyayı adımlarıyla ölçmeye çalışan ahmağa benzer. Komünist Parti bir savaş aygıtıdır. Sınıf savaşımında ezilenlerin yeğane silahıdır.

*

Şehir insanın bir diger sıkıntısı ise şeylere verilen isimlerin şeylerin niteliğini anlatmadığını anlamamasıdır. Kent deyince yada kır deyince neyi nitelediğini tam olarak bilememesidir. Aynı Işçi Sınıfından bahzederken, tek bir şeyden bahsediyor ve o tek şeyin tek bir nitelikten oluştuğunu zannetmesi gibidir. Yani makina başına geçmesiyle işçi unvanını aldığını zannediyor. işçilerin ayaklanmamasının yeğane sebepleri olarak, eğitimsizlikle, kültürel gerilikle, dinsel inançla  vb. Sebeple açıklıyor.(Aslında maddi yaşam koşullarının iyi olduğunu söylemiş oluyor, burjuvayı bir anlamla hayranlıkla kutsuyor) Peki neyi kaçırıyor ? Onun mülkiyet ile olan ilişkisini yok sayıyor. Şehirlere göçerken yanında bir tapu taşıdığını unutuyor. Köyde bıraktığı toprağı  elden çıktı zannediyor. Makinanın yada masanın başına geçince de proleterleşeceğini zannediyor. Bu hata kırdaki toprağın parçalanmasını, merkezi bir yapıya kavuşamamasını, kırda büyük bir sermayenin oluşamamasını da sağlıyor. En basit anlamıyla ne köylüsü ‘kapitalist çiftçiye’ dönüşebiliyor ne de işçisi proleterleşiyor. Ağalar ya devlette somutlanıyor(türkiyede tarım arazilerinin yüzde 11’i devlete aittir. köylü devlet-ağanın kiracısıdır da.)yada kompradora göbekten bağlı tarım ağasında yada hayvan ticareti yapan tefeci bozuntusunda. Ama bizim şehirli insanımız ‘biçim değiştiren ağayı’ göremediği gibi yerine de şehrin ışıklarından görebileceği mesafedeki küçük işletmeleri, feodalizmin çözülmesi olarak sunuyor. şehir insanı tüm şehirleri kendi şehri gibi zannediyor. İstatistikleri de kafasına göre yorumluyor. Feodal niteliği kendi halinde doğal koşulllarda çözülecek  zannediyor. Neden böyle oluyor? kendi de mülkiyet ilişkisi içinde küçük  burjuva düşünce sınırının kenarında dönüp  dolanıyor da ondan. İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleri şehirli küçük burjuvalar için ağır bir yük olduğu için ‘eskimiş’, ‘günü geçmiş’, oluyor. Alacalı bulacalı teorik soslarla kendi küçük burjuva düşüncesini süsleyip devrimin suyunu kendi tarlasına baglayıp, yolunu da kendi arsasından geçirmeye çalışıyor. Mülkiyetinden bakıyor, kendi sınıf çıkarını savunuyor. Aynı emperyalist devletlerin geri olan ülkelerin halklarına baktığı gibi bakıyor. Mao Zedung’un o büyük sözünü unutuyor: ’Bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür.’ Üretim ilişkileri içinde bu geçerlidir. Komprator burjuvanın şişmesiyle gelişmesini, gittiği arabanın hızından dolayı görüp seçemiyor.

       Ne söyleyelim şehrin ışıkları adamı kör ediyor. kör olduğu içinde kendi ile mülkiyet arasındaki ilişkiyi seçemiyor. Ağır gelen bedenini kaldıramadığı için  kıra bahane uyduruyor. ’Eskimiş’, ’günü geçmiş’ bahaneler ısıtılıp ısıtılıp işte bunun için piyasaya sürülüyor.

Yaşasın Marksizm-Leninizm-Maoizm

Yaşaşın Demokratik Halk Devrimi

Yaşasın Halk Savaşı

İyi Çalışmalar

Taner Özcan

92742

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Sayfalar