Cumartesi Nisan 27, 2024

Sınıf mücadelesinde önderlik sorunu

Mevcut tarihsel süreçte dünya çapında sömürenler/sömürülenler, ezenler/ezilenler, yönetenler/yönetilenler arasındaki çelişkiler çözülmediği gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkelerde değil, aynı zamanda uluslararası finans kapitalin ve onları temsil eden iktidarların egemen olduğu ülkelerde de kendisini hissettiriyor. Emperyalist ülkelerde de sistemin ürettiği sorunlara -düzen içi- müdahale edemiyorlar. Bunun sonucu oluşan ekonomik ve sosyal kriz varlığını devam ettiriyor. Giderek siyasal krizi de beraberinde getiriyor. Emperyalist ülkeler de artık eskisi gibi yönetilemiyor. Bunun sonucu oluşan sorunların külfeti emekçi sınıflara mal ediliyor. Sömürülen ve ezilen sınıflar daha yoksullaşıyorlar. Elde edilen sosyal haklar giderek lağvediliyor. Uluslararası bu durum en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelerde bile sınıf çelişkilerini doruğa çıkarmış durumda. Böylece devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır.

Ama bu objektif koşullara müdahale edecek olan subjektif koşullar aynı olgunlukta değildir. Subjektif koşullar -veya subjektif durum- ezilen sınıfların sömürüye, baskıya, zulme karşı örgütlendirilmesi, egemen düzene karşı iktidar perspektifiyle sevk ve idare edilmesi, alt ve üst yapısıyla düzene karşı devrim perspektifiyle harekete geçirilmesidir. Kısacası emekçi sınıfların proleter ve devrimci yapılar tarafından hissedilir boyutlarda örgütlendirilmesidir. Ve önderlik edilmesidir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerde objektif durum giderek gelişirken, subjektif durum geridir. Bundan dolayı sürece bilinçli bir örgütsel müdahale edilemiyor. Elbetteki bu durum görelidir. Sistemin çelişkilerinin derinleşmesi ve ezilen sınıfların, kitlelerin artan sömürü ve baskı karşısında geçirdikleri deney ve tecrübe subjektif koşulları daha olgunlaştıracaktır. Örgütlenme zemini daha güçlenecektir. Ama proletaryanın güzergahında hareket eden yapılar kendi iç konumlarını sağlamlaştırarak pratikte, kendilerine yüklenen sürece devrim perspektifiyle müdahale etme misyonunu oynamalıdırlar. Subjektif koşullar böyle olgunlaşacaktır.

Bu durum emperyalizme bağımlı ülkeler açısında da geçerlidir...

Önderlik Sorunu...

Emperyalizmin güdümünde olan yarı-sömürge -az sayıdaki sömürge- ülkelerde devrimin objektif koşulları daha elverişlidir. Nitekim 20. yüzyılda subjektif şartların yerine getirilmesiyle sınıf bilinçli proletarya önderliğinde -ve küçük-burjuva, ulusal burjuva önderliğinde- olan devrimler Rusya ve bu gibi ülkelerde gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar daha sonra geriye dönüşler olup iktidarlar kaybedilmişse de, bulunduğumuz tarihsel aşamada devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır. Görüldüğü gibi devrimin objektif ve subjektif koşullarındaki uyumsuzluk -bazı ülkeler dışında- bağımlı ülkelerde de oluşmuştur.

Bu durum bizim ülkemiz somutunda da geçerlidir. Ülkemizin sınıf bilinçli proletarya partisi inşa olduğu MLM hattında ısrar etmiş, saldırılara karşı direnmiş, egemen sınıflara karşı verdiği mücadeleyle darbeler vurmuş ve sınıf mücadelesine önderlik misyonunu savunmuştur. Öznel güç olarak nesnel koşulların dayattığı önderlik rolünde ısrar etmiştir. Bazı süreçlerde daha ileri adımlar atmış, bazı dönemler geride kalmıştır.

Proletarya partisi her şeyde olduğu gibi, kendi geçekliğine de objektif olmalıdır ki, oluşan sorunlarını görebilsin ve üstesinden gelebilsin. Ancak böylesi bir parti kendisine engel teşkil eden sorunları halledebilir, önünü açabilir ve yeraldığı güzegahta yoluna devam edebilir. Dolayısıyla kendi gerçekliğine karşı objektif olan Proletarya partisi daha güçlenerek çıkar. Aksi takdirde önü tıkanır. Bunun sonucu günümüz koşullarında böylesi bir durumla karşı karşıya kalan öncü müfreze, bu sorunların üstesinden gelecektir.

Son dönemlerdeki gelişmeler sonucu yaşanılan önderlik sorunu ve yapı içinde oluşan boşluk küçük burjuva kökenli tasfiyeci ve hizipçi eğilimin öne çıkmasına zemin yaratmıştır. Bunun sonucu benmerkezci mantaliteyle hareket bu kesim, parti çizgisinden ve parti geleneğinden kopuk hareket etme girişiminde bulunmuştur. Öyle ki demokratik-merkeziyetçilik ilkesi ihlal edilmiştir. Bu yoldaşlar ideolojik olarak gerilemişlerdir. Yer aldıkları partinin ilkeleri doğrultusunda hareket etmemişlerdir. Yılların birikimiyle ideolojik yapılarında oluşan küçük burjuva zaaflara karşı direnç gösterememişlerdir. Bunun sonucu hizipçi ve tasfiyeci hatta kayarak böylesi bir ruh haliyle hareket etmişlerdir. Öyleki önceden alınan kararlar ve üstlenilen görevler yerine getirilmeyip, kararlaştırılan ve yeralınan alanlardan geri çekilmek, üstlenilen görevleri terketmek, oluşan ittifaklardan çıkmak, kazanılan mevzileri terketmek gibi bir ruh haletiyle böylesi girişimlerde bulunmuşlardır. Açıktır ki, bu kabul edilemez. Nitekim parti ilkeleri doğrultusunda sorun parti içinde gündeme getirilmiştir. Ancak sorun onlar tarafından yapı dışına yansıtılmıştır.

Bu duruma parti içinde, parti hukukuna ve işleyişine göre müdahale edilmelidir. Sorunu yapı dışına taşımak ve ayrı hareket etmek iki çizgi mücadelesinden kopuk tasfiyeci zeminde hareket etmektir. Bu durum görülmeli ve sorunlara yapının kendi içinde el atılmalıdır. Böylece yapının iradesinin gündeminde ele alınan sorunların üstesinden gelinecektir. Yanlışlar mahkum edilerek partinin önü açılacaktır. Böylece parti iradesince yeniden dizayn edilen hareket önderlik sorunu ve diğer sorunlarının üstesinden gelecektir.

Parti Çizgisi Tasfiyeciliğin Panzehiridir...

İktidar mücadelesini önüne koyan bir parti kararla ve inatla bu doğrultuda mücadelesini yürütmelidir. Bu da parti programını pratiğe yansıtmasıyla mümkündür. Bu doğrultuda belirlenen stratejik hatta ısrar edilmeli ve taktik politikalar üretilmelidir. Nasıl ki, taktik politikalardan kopuk salt stratejiyle hedefe ulaşılamazsa; stratejiden kopuk taktiklerle de devrim hedefine ulaşılamaz. Bunun için bu minvalde parti çizgisinde ısrar edilmelidir. İdeolojik olarak yapı durmadan motive edilmelidir. Parti, mücadelesine kumanda eden çizgiyle ne kadar kendisini donatırsa, olası yanlışlara karşı daha dirayetli olur. Tasfiyeciliğin, hizipçiliğin, benmerkezciliğin, liberalizmin ve tüm yanlışların panzehiri parti çizgisidir.

Elbetteki bu lafla olmamalı. Tasfiyeci girişimde bulunanlar partinin lafzını yapmışlar, pratikte ise parti çizgisinden kopuk hareket etmişlerdir. Nitekim içinde bulunduğumuz stratejik-savunma, taktik-saldırı aşamasında partinin görevi gerilla savaşını girdiği alanda yoğunlaştırmak ve oraya tutunarak yeni alanlara taşımaktır. Böylece mücadele alanlarını daha genişletmektir. Böylece vur-kaç taktiğiyle oynak-esnek bir savaş olan gerilla savaşını geliştirmek ve sistemleştirmektir. Partinin merkezi görevi budur. Diğer mücadele biçimleri bu merkezi göreve tabidir. Elbetteki diğer alanlara da açılınmalı ve oraların özgül şartlarına göre de hareket edilmelidir. Lakin tüm bunlar merkezi göreve bağlı kılınmalıdır. Bu güzergahta ısrar edilmelidir.

Ancak tasfiyeci eğilim bu doğrultuda atılan adımların önünde engel teşkil etmiştir. Son dönemlerde oluşan boşluğa müdahale edilmediği gibi, pratikte gerilla savaşını güçlendirmekten kaçınılmış, Rojava'da oluşturulan mevzi içinde yer alınmasına itiraz edilmiş, gerilla mücadelesi yeni alanlara taşınmamıştır. Dolayısıyla merkezi görevin gerekleri yerine getirilememiştir... Ve bu doğrultuda alınan kararlar ihlal edilmiştir. Tüm bunlar yapılırken “parti”, “MLM”, “Demokratik devrim”, “Halk savaşı” vb. sloganlarla lafız ve çığırtkanlık yapılmıştır. Böylece yapının programıyla, çizgisiyle çelişen tasfiyeci sosyal pratik kamufle edilmek istenmiştir. Aslında bu yöntem tasfiyeciliğin mayasında vardır. Yanlışlar doğrunun lafzıyla gizlenmek istenir. Ama öncelerinde olduğu gibi bu girişim de hedefine ulaşamıyacaktır.

Tasfiyeciliğin ve sapmaların, yanlışların üzerine gidilerek, ideolojik-teorik-politik eğitimle yapı daha donatılarak, örgütsel sorunlar giderilerek, programın emrettiği pratikle devrim güzergahının önü açılacaktır.

Böylece girişte bahsedilen objektif durumla, subjektif durum arasındaki bağ kopukluğu sorununa bizim somutumuzda müdahale edilecektir... Ve mücadeleye önderlik edilebilecektir. Belirleyici olan objektif koşullar her geçen gün önderliğin gerekliğini dayatmaktadır. Yeter ki bunda kararlı olunsun!..

PARTİZAN TARAFTARI

46430

Tekirdağ 2 No’lu F Tipinden Tutsak Partizanlar “Devrimcilerin tarzları karakterlerini yansıtır”

Sevgili Özgür Gelecek çalışanları;

Öncellikle, sizleri coşkuyla kucaklıyor, selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Özgür Gelecek’in 122. sayısından öğrendiğimize göre gazetemizin Dersim, Erzincan ve Merkez büroları bir gerekçe ile basılmış. Merkez büromuzun basılması sırasında iki çalışanımız darp edilmiştir. Öncelikle şiddete maruz kalan arkadaşlara geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

Tutsak YDK’lı yazdı “Riha zindanlarından yükselen sloganlarımız birçok yerde haykırıldı! Umutluyuz!”

Dışarıda yeni bir gün doğuyor. Bugün diğerlerinden çok farklı bizler için… Günlerdir hazırlığını sürdürdüğümüz, büyük bir heyecanla karşılamaya hazırlandığımız bir gün… Yeni günün ilk saatlerinde güneşin doğuşunu doyasıya seyredemiyoruz belki ama heyecanımız, coşkumuz ve inancımızla koğuşun içerisinde kendi güneşimizi doğuruyoruz. Bütün arkadaşlarımızla (toplamda 22 kişi olduk bile) uyandığımız andan itibaren saçlarımızı şekil şekil örgülerle bezeyerek, kollarımıza burada yaptığımız mor ağırlıklı bilekliklerimizi takarak, en güzel giysilerimizi giyerek güne hazırlanıyoruz.

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -2-

Mehmet Demirdağ ve “örgütlü olmak” üzerine

Mehmet Demirdağ yoldaşa ve onun tarihselleşen pratiğine dair yürütülecek inceleme açısından en belirleyici tartışma başlıklarından birisini de örgüt olgusu ve Demirdağ yoldaşın “örgüt olmak” çağrısı oluşturmaktadır.

Altın eller ile kanlı eller -2-

Der Zor: “Mama ben ölürsem sen de benim etimden onlara verme!”

Amed Zindanı eski tutsaklarından M. USTA: “Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!”

Amed 5 Nolu Zindanı’nda insanlık dışı işkencelere maruz kalan ama buna karşın devrimci direnişinden ve daha sonra da komünist hareket içerisinde örgütlü mücadelesinden taviz vermeyen M. USTA, Özgür Gelecek bürolarının gasp ve çalışanlarının darp edilmesine karşı yazdı: Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. (...) Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. (...) Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir.”

 

Şengal'de Hamo Şerro'nun direniş ruhu yaşıyor, bir de Kürt sorunu hala Kaypakkaya geleneğinin kırmızı çizgisidir!

3 Ağustos 2014, Ezidi halkının tarihinde kara bir gün olarak anılıyor. Bugüne kadar 73 kez zalimlerin fermanı ile karşı karşıya kalan halk en son Şengal'de IŞİD çeteleri tarafından katliamlara maruz kaldı. Üstelik ''uygar'' dünyanın gözleri önünde, haberleşmenin, teknolojinin en yüksek aşamasında, engellenemeyen soykırım insanlığın yeni utanç sayfalarından biri olarak tarihe geçti.

Ayrılık Teorik Değil

Acemiler Abisi Acemiler.

Sendikalarda ....

Örgütleyenin proletarya köylü, örgütleneninde halk olmasını beklerken ...

Neye niyet neye kısmet.

Ayrılın şöyle bir bakalım, ayrılın.

Ayıp değil mi ? Neden bu şekilde davranıyorsunuz ? Yakıştıramadım sizlere.. Şöyle bir ayrılın bakayım. Sen şu taşı eline al bakayım. Sende şu değneği.  Ha ... şöyle. Şimdi başlayın.

Acemiler abisi acemiler.

Göreceksiniz abileri ayrılıkları konusunda ileride öyle teorik açıklamalarda bulunacaklarki hepimizin dudağı uçuklayacak.

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı Ortadoğu halklarının Newroz’unu selamladı. Rojava Komutanlığı “İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç bizden büyük sorumluluklar beklemektedir. Bu anlamda Kawa’nın Ortadoğu’ya yaydığı özgürlük ateşini harlandırmak en temel görevimiz olmalıdır” dedi.

“Kawa’nın tutuşturduğu özgürlük ateşini direnişle harlayalım!”

Hizip safsatası ile üzeri örtülen gerçekler

Kolektifimizin uzun bir süredir gündeminde olan bir dizi tartışma kamuoyuna yansımıştır. Bu tartışmaların taraftar ve kamuoyuna sızdırılmasına başından beri karşı çıktık. Tartışmaların zamanında ve yerinde yürütülmesini esas aldık. Elbette burada temel kaygımız kolektifimiz içinde ortaya çıkan ideolojik-politik-örgütsel tartışmaların bizi güçlendirecek bir içerik ve misyonla ele alınmasıdır. Kolektifimiz içinde ideolojik mücadelenin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin koşullarını yaratmaya çalıştık.

Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan “krizi” nasıl okumalıyız?! H.Gürer

AKP’nin siyaset yapma Algoritması!

TKP/ML-GYDK;NEWROZ ATEŞİNİ SANDIKLARA TAŞIYARAK AKP'Yİ HAYIR OYLARIMIZLA YAKALIM!

NEWROZ PİROZ BE

Newroz başkaldırı ve özgürlük bayramıdır. Demirci Kawa'nın Asur Hükümdarı zalim Dehag'a karşı başlattığı isyan 2600 yıldır ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor. Bir Kürt olan Demirci Kawa'nın 21 Mart günü tüm insanlığa armağan ettiği bu direniş geleneği, tarihin serüveni içinde sadece Kürtlerin sahiplendiği bir direniş olmaktan çıkarak, tüm Ortadoğu halklarının sahiplendiği bir güne dönüşmüştür.

Sayfalar