Perşembe Mayıs 9, 2024

Sınıf mücadelesinde önderlik sorunu

Mevcut tarihsel süreçte dünya çapında sömürenler/sömürülenler, ezenler/ezilenler, yönetenler/yönetilenler arasındaki çelişkiler çözülmediği gibi giderek daha üst boyutlara tırmanıyor. Bu durum sadece geri kalmış ülkelerde değil, aynı zamanda uluslararası finans kapitalin ve onları temsil eden iktidarların egemen olduğu ülkelerde de kendisini hissettiriyor. Emperyalist ülkelerde de sistemin ürettiği sorunlara -düzen içi- müdahale edemiyorlar. Bunun sonucu oluşan ekonomik ve sosyal kriz varlığını devam ettiriyor. Giderek siyasal krizi de beraberinde getiriyor. Emperyalist ülkeler de artık eskisi gibi yönetilemiyor. Bunun sonucu oluşan sorunların külfeti emekçi sınıflara mal ediliyor. Sömürülen ve ezilen sınıflar daha yoksullaşıyorlar. Elde edilen sosyal haklar giderek lağvediliyor. Uluslararası bu durum en gelişmiş emperyalist-kapitalist ülkelerde bile sınıf çelişkilerini doruğa çıkarmış durumda. Böylece devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır.

Ama bu objektif koşullara müdahale edecek olan subjektif koşullar aynı olgunlukta değildir. Subjektif koşullar -veya subjektif durum- ezilen sınıfların sömürüye, baskıya, zulme karşı örgütlendirilmesi, egemen düzene karşı iktidar perspektifiyle sevk ve idare edilmesi, alt ve üst yapısıyla düzene karşı devrim perspektifiyle harekete geçirilmesidir. Kısacası emekçi sınıfların proleter ve devrimci yapılar tarafından hissedilir boyutlarda örgütlendirilmesidir. Ve önderlik edilmesidir.

Emperyalist-kapitalist ülkelerde objektif durum giderek gelişirken, subjektif durum geridir. Bundan dolayı sürece bilinçli bir örgütsel müdahale edilemiyor. Elbetteki bu durum görelidir. Sistemin çelişkilerinin derinleşmesi ve ezilen sınıfların, kitlelerin artan sömürü ve baskı karşısında geçirdikleri deney ve tecrübe subjektif koşulları daha olgunlaştıracaktır. Örgütlenme zemini daha güçlenecektir. Ama proletaryanın güzergahında hareket eden yapılar kendi iç konumlarını sağlamlaştırarak pratikte, kendilerine yüklenen sürece devrim perspektifiyle müdahale etme misyonunu oynamalıdırlar. Subjektif koşullar böyle olgunlaşacaktır.

Bu durum emperyalizme bağımlı ülkeler açısında da geçerlidir...

Önderlik Sorunu...

Emperyalizmin güdümünde olan yarı-sömürge -az sayıdaki sömürge- ülkelerde devrimin objektif koşulları daha elverişlidir. Nitekim 20. yüzyılda subjektif şartların yerine getirilmesiyle sınıf bilinçli proletarya önderliğinde -ve küçük-burjuva, ulusal burjuva önderliğinde- olan devrimler Rusya ve bu gibi ülkelerde gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar daha sonra geriye dönüşler olup iktidarlar kaybedilmişse de, bulunduğumuz tarihsel aşamada devrimin objektif koşulları daha olgunlaşmıştır. Görüldüğü gibi devrimin objektif ve subjektif koşullarındaki uyumsuzluk -bazı ülkeler dışında- bağımlı ülkelerde de oluşmuştur.

Bu durum bizim ülkemiz somutunda da geçerlidir. Ülkemizin sınıf bilinçli proletarya partisi inşa olduğu MLM hattında ısrar etmiş, saldırılara karşı direnmiş, egemen sınıflara karşı verdiği mücadeleyle darbeler vurmuş ve sınıf mücadelesine önderlik misyonunu savunmuştur. Öznel güç olarak nesnel koşulların dayattığı önderlik rolünde ısrar etmiştir. Bazı süreçlerde daha ileri adımlar atmış, bazı dönemler geride kalmıştır.

Proletarya partisi her şeyde olduğu gibi, kendi geçekliğine de objektif olmalıdır ki, oluşan sorunlarını görebilsin ve üstesinden gelebilsin. Ancak böylesi bir parti kendisine engel teşkil eden sorunları halledebilir, önünü açabilir ve yeraldığı güzegahta yoluna devam edebilir. Dolayısıyla kendi gerçekliğine karşı objektif olan Proletarya partisi daha güçlenerek çıkar. Aksi takdirde önü tıkanır. Bunun sonucu günümüz koşullarında böylesi bir durumla karşı karşıya kalan öncü müfreze, bu sorunların üstesinden gelecektir.

Son dönemlerdeki gelişmeler sonucu yaşanılan önderlik sorunu ve yapı içinde oluşan boşluk küçük burjuva kökenli tasfiyeci ve hizipçi eğilimin öne çıkmasına zemin yaratmıştır. Bunun sonucu benmerkezci mantaliteyle hareket bu kesim, parti çizgisinden ve parti geleneğinden kopuk hareket etme girişiminde bulunmuştur. Öyle ki demokratik-merkeziyetçilik ilkesi ihlal edilmiştir. Bu yoldaşlar ideolojik olarak gerilemişlerdir. Yer aldıkları partinin ilkeleri doğrultusunda hareket etmemişlerdir. Yılların birikimiyle ideolojik yapılarında oluşan küçük burjuva zaaflara karşı direnç gösterememişlerdir. Bunun sonucu hizipçi ve tasfiyeci hatta kayarak böylesi bir ruh haliyle hareket etmişlerdir. Öyleki önceden alınan kararlar ve üstlenilen görevler yerine getirilmeyip, kararlaştırılan ve yeralınan alanlardan geri çekilmek, üstlenilen görevleri terketmek, oluşan ittifaklardan çıkmak, kazanılan mevzileri terketmek gibi bir ruh haletiyle böylesi girişimlerde bulunmuşlardır. Açıktır ki, bu kabul edilemez. Nitekim parti ilkeleri doğrultusunda sorun parti içinde gündeme getirilmiştir. Ancak sorun onlar tarafından yapı dışına yansıtılmıştır.

Bu duruma parti içinde, parti hukukuna ve işleyişine göre müdahale edilmelidir. Sorunu yapı dışına taşımak ve ayrı hareket etmek iki çizgi mücadelesinden kopuk tasfiyeci zeminde hareket etmektir. Bu durum görülmeli ve sorunlara yapının kendi içinde el atılmalıdır. Böylece yapının iradesinin gündeminde ele alınan sorunların üstesinden gelinecektir. Yanlışlar mahkum edilerek partinin önü açılacaktır. Böylece parti iradesince yeniden dizayn edilen hareket önderlik sorunu ve diğer sorunlarının üstesinden gelecektir.

Parti Çizgisi Tasfiyeciliğin Panzehiridir...

İktidar mücadelesini önüne koyan bir parti kararla ve inatla bu doğrultuda mücadelesini yürütmelidir. Bu da parti programını pratiğe yansıtmasıyla mümkündür. Bu doğrultuda belirlenen stratejik hatta ısrar edilmeli ve taktik politikalar üretilmelidir. Nasıl ki, taktik politikalardan kopuk salt stratejiyle hedefe ulaşılamazsa; stratejiden kopuk taktiklerle de devrim hedefine ulaşılamaz. Bunun için bu minvalde parti çizgisinde ısrar edilmelidir. İdeolojik olarak yapı durmadan motive edilmelidir. Parti, mücadelesine kumanda eden çizgiyle ne kadar kendisini donatırsa, olası yanlışlara karşı daha dirayetli olur. Tasfiyeciliğin, hizipçiliğin, benmerkezciliğin, liberalizmin ve tüm yanlışların panzehiri parti çizgisidir.

Elbetteki bu lafla olmamalı. Tasfiyeci girişimde bulunanlar partinin lafzını yapmışlar, pratikte ise parti çizgisinden kopuk hareket etmişlerdir. Nitekim içinde bulunduğumuz stratejik-savunma, taktik-saldırı aşamasında partinin görevi gerilla savaşını girdiği alanda yoğunlaştırmak ve oraya tutunarak yeni alanlara taşımaktır. Böylece mücadele alanlarını daha genişletmektir. Böylece vur-kaç taktiğiyle oynak-esnek bir savaş olan gerilla savaşını geliştirmek ve sistemleştirmektir. Partinin merkezi görevi budur. Diğer mücadele biçimleri bu merkezi göreve tabidir. Elbetteki diğer alanlara da açılınmalı ve oraların özgül şartlarına göre de hareket edilmelidir. Lakin tüm bunlar merkezi göreve bağlı kılınmalıdır. Bu güzergahta ısrar edilmelidir.

Ancak tasfiyeci eğilim bu doğrultuda atılan adımların önünde engel teşkil etmiştir. Son dönemlerde oluşan boşluğa müdahale edilmediği gibi, pratikte gerilla savaşını güçlendirmekten kaçınılmış, Rojava'da oluşturulan mevzi içinde yer alınmasına itiraz edilmiş, gerilla mücadelesi yeni alanlara taşınmamıştır. Dolayısıyla merkezi görevin gerekleri yerine getirilememiştir... Ve bu doğrultuda alınan kararlar ihlal edilmiştir. Tüm bunlar yapılırken “parti”, “MLM”, “Demokratik devrim”, “Halk savaşı” vb. sloganlarla lafız ve çığırtkanlık yapılmıştır. Böylece yapının programıyla, çizgisiyle çelişen tasfiyeci sosyal pratik kamufle edilmek istenmiştir. Aslında bu yöntem tasfiyeciliğin mayasında vardır. Yanlışlar doğrunun lafzıyla gizlenmek istenir. Ama öncelerinde olduğu gibi bu girişim de hedefine ulaşamıyacaktır.

Tasfiyeciliğin ve sapmaların, yanlışların üzerine gidilerek, ideolojik-teorik-politik eğitimle yapı daha donatılarak, örgütsel sorunlar giderilerek, programın emrettiği pratikle devrim güzergahının önü açılacaktır.

Böylece girişte bahsedilen objektif durumla, subjektif durum arasındaki bağ kopukluğu sorununa bizim somutumuzda müdahale edilecektir... Ve mücadeleye önderlik edilebilecektir. Belirleyici olan objektif koşullar her geçen gün önderliğin gerekliğini dayatmaktadır. Yeter ki bunda kararlı olunsun!..

PARTİZAN TARAFTARI

46484

Hasan Can

Hasan Can sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Hasan Can

Referandumda doğru tavır nedir? Neden HAYIR?

Referanduma az bir zaman kalmış olmasına rağmen devrimci saflarda doğru tavrın ne olacağı üzerine tartışmalar var. Komünistlerin içinde de bu konuda tartışmalar canlılığını koruyor.

Zindanlar direnişte ses ver

Bugün Süresiz Açlık Grevinin 58. günü...

T.C. nin  hapishanelerinde eksik olmayan eylem biçimi  Açlık Grevi bugün 58. gününü tamamladı.Ve bu Açlık Grevindeki insanlarımız ' eşiği aşma ' sınırındalar.

Yani yaşam için geriye dönüşün eşiğindeler...

T.C. hapishanelerinde bir süre de olsa kalanlar -özellikle de 12 eylül ve devamındaki süreçte- yaşadıklarından dolayı iyi bilirler 60 lı günlerde geriye-yaşama dönüşün ne denli sancılı,sıkıntılı olduğunu..

Soslandırılmış başkanlığa da geleceksizleştirme saldırılarına da H-A-Y-I-R

“Referandum sürecinde en çok durmam gereken şey 18 yaş meselesidir. Seçme hakkı olan yaş grubuna seçilme hakkını da vermek en büyük reformdur. Bu bizim gençlerimize ufuk getirecek!”

Bu sözler Pakistan dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamada bulunan R. T. Erdoğan’a ait. 16 Nisan referandumunda oylanacak olan ve var olan faşist sistemi daha da boyutlandıracak anayasa değişikliğinin gençlere getireceği “en büyük reform” buymuş. Artık 18 yaşında meclise seçilebilecekmişiz!

Toplumsal Tarihin Öne çıkardığı Komünist Kadınlar

Toplumsal tarihin başlangıcından günümüze kadınlar, toplumsal kurtuluş mücadeleleri içinde her zaman yer almışlardır. Kadınlar, yok sayıldıkları toplumsal süreçlerde dahi, tarihi daha ileriye taşıma mücadelesinin dışında kalmamışlardır. Her süreçte onlar kendi önderlerini de yaratmıştır. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle beraber, sınıflar mücadelesinin en önlerinde kadın hakları ve sosyalizm mücadelesinde yerlerini almasını bilmişlerdir.

Kandıra’dan Tutsak Partizan: “Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Gazetemiz Özgür Gelecek’in bürolarına dönük gaspın devam etmesine ilişkin gazetemize mesaj gönderen Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizan Resmiye Vatansever “…dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir” dedi.

“Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Parlayan herşey altın değildir -2

Bu kadınlar da nereden çıktı!

Gerçeğe ışık, devrime pusula: Mehmet Demirdağ -4-

Mehmet Demirdağ ve “birlik anlayışı” üzerine

Demirdağ yoldaşın tarihsel pratiğini, belirli ve gündeme denk düşen özellikleri ile tartışmaya çalıştığımız yazı dizisinin son bölümünü, onun 94 tasfiyeciliği ile yürüttüğü hesaplaşmadaki en kritik nokta olarak “birlik sorunu”na yaklaşımı olarak belirledik. Zira, Demirdağ yoldaşın “kolektifi ilkeleri üzerinden ayağa dikme” sürecindeki en kritik manevra alanını ve kolektifin o dönemki tasfiyeci etkiden arındırılması çabasını en net özetleyen yönelimlerin başında birlik sorununa yaklaşım gelmektedir.

Diyalektik

Teori ve Komünist Partisi

„Öncü savaşçı rolünün –der Lenin- ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti ile yerine getirebileceğini belirtmek istiyoruz.“2

Parlayan herşey altın değildir-1

Sınıflardan müteşekkil bir toplum gerçekliği içinde yaşıyoruz. Özel mülkiyetin ortaya çıktığı günden bugüne bu böyle. Hiçbir şey bunun dışında değil. İktidarı elinde tutan sınıf, bunu korumak ve güçlendirmek adına tüm topluma kendi ideolojisini ve bunun değişik alanlardaki iz düşümlerini dayatır. Bunun en etkin ve öncelikli aracı ise devlettir. Toplum geliştikçe bu mekanizmalar da çoğalır, çeşitlenir ve devleti de içine alan daha büyük bir daire çizer. Bir yanıyla uzlaşmaz karşıtlıkların birbiriyle sürekli bir mücadelesi söz konusu.

Dürüstlük…

Zamanında Engels yoldaş tarafından söylenen “Her şeyin başı dürüstlüktür” sözünün ne kadar anlamlı ve önemli olduğu kolektif içinde proleterleşemeyen küçük burjuva tasfiyeciler tarafından öne sürülen yalanlar karşısında daha iyi anlaşılıyor.

Düşüncesi devrimci olmayanın pratiği devrimci olmaz!

Dünyada ve ülkemizde zulmün yaşanmadığı bir karış toprak parçası yoktur. Ülkemizde burjuva-feodal sistemi, faşist diktatörlüğü alt edip yenilgiye uğratmadan zulüm ortadan kalkmaz. Her bir politikaya, savaş ve kitleleri örgütleme pratiğine devrimci ideoloji yön vermezse zulmün ömrü uzar. Düşünceleri ve pratiği devrimci olan bir kolektif ancak zulme son verebilir.

Sayfalar