Salı Nisan 30, 2024

Siyasi Polis, Provokatör veya ruh hastalarıyla uğraşmak zorunda kalmak! Engin Gören

Birkaç gün önce bir sitede bir “yazı” çıktı: “H.Aksu kimdir?” başlığıyla. Yazıyı yazan kadar bu tür yalan, karalama, kışkırtma-provokatörlük üzerine kurgulanan yazıları yayınlayan site de sorunlu olup ortak yön buluyor demektir. Aynı mayadan oluşu mu veya ilkesiz ve kontrolsüzlüğünden mı kaynaklanıyor bilemiyoruz. Ama bu durum ve yaklaşım içinde bulunan bir sitenin ciddiyet taşımayacağı da açıktır. Umarız yayın çizgisini gözden geçirirler diyelim ve geçelim.

Söz konusu “yazı”, “Ovacıklı Piro” diye sahte bir adla yazılmış.  Tepeden tırnağa yalan, yanlış, karalama, küfür dolu aşağılık kişiliğini yansıtan seviyesiz bir “yazı. “yazı”nın sahibi, hedeflediği kişinin, kişilerin veya halkın karşısına açık ortaya çıkamayacak kadar da yüreksizdir.  Niteliğinin ve kimlerin hizmetinden olduğunun ortaya çıkmasından korkuyor provokatör! 

Adı geçen ismi kullanan kişinin devrimci, demokrat ve dürüst biri olmadığı kesin. Halktan namuslu bir insan olsa, devrimci, demokrat bir insan olsa  varsa bir eleştirisi muhataplarının yüzüne karşı yapar, onların içinde bulunduğu yapı, çevre ve çeper içinde  kurallarına göre yapar. Devrimci saflarda ve gerektiğinde kamuoyunda devrimci kaygılarla siyasal eleştirilerde bulunur. İftira, teşhir, küfür ve hakaretlerin ise siyasal bir eleştiri olmayacağı açıktır. 

Polis ve polisle organik bağlarla yürütülen saldırıların her zaman olacağını, uluslar arası ve ülkemiz tarihinde yaşadığımız deneylerle biliyoruz. Bugün de gelecekte de teorik olarak da, pratik olarak da bu gibi durumlar olacaktır. Bunları biliyoruz. Şaşırılacak bir durum değildir.  

Dönem dönem, özellikle sınıf mücadelesinde bir canlanma ve yükselişin olduğu, siyasal yapı, çevre ve kişilerde bir dirilmenin olduğu dönemlerde bu yönlü saldırıların artacağını biliyoruz ve beklenmelidir…. 

Gezi direnişi ile uç veren ve ondan bu yana meydana gelen işçi ve emekçi kesimlerin mücadelesindeki canlanma, bu mücadelenin uzağında olmayan atıl durumdaki insanları, önceki kuşakları biraz daha canlandırmıştır. Çeşitli nedenlerle insanlar bir şeyler yapmak istiyor… Bu durum, sınıf düşmanlarını ve onların hizmetindekileri rahatsız ediyor. İşçi sınıfının ve toplumsal halk muhalefetinin tepkisinden, öfkesinden, mücadelesinden ve yine önceki kuşakların da bir şeyler yapma çabalarından korkan  egemen sınıflar ve onların paralı ve gönüllü hizmetçileri harekete geçiyor. Saldırı ve demoralize yaratmaya, geriletmeye çalışıyorlar… Fincancı katırı ürkütülürse, çıkarı zedelenenlerin saldıracağını biliyoruz. Bu durum, devrimcileri ve devrimci zeminde kalanları korkutamaz ve yıldıramaz, tersine daha da kamçılar….   

Provokatör, Aksu’ya   ilişkin “Hiç değişmemiş, aynı yalancı, palavracı ve milleti karalayan ruhu olduğu gibi duruyor” derken kendisini “doğru”, “dürüst,” “samimi” vb gibi satmaya çalışıyor. Ve tepeden tırnağa da yalanlar dizmeye başlıyor. Bilmediğinden, vakıf olmadığından veya beyni dumura uğramış bir psikolojik hasta olduğundan dolayı birçok şeyi  birbirine karıştırarak dikkatini çekmeye  veya birçok şeyi biliyormuş havasıyla ilgi uyandırmaya, belli simalardan bahsederek saldırı odağını ve güvensizliği genişletme çalışacağını hesaplıyor.

Provokatör, Aksu’nun E.Gencer’e ilişkin yazdığı yazıdan da rahatsızlıkla başlıyor. Erhan’ın biyolojik ölümünü vesile ederek ve  kullanmaya çalışarak  saldıranlara ilişkin başka bir yazıyla yanıt vereceğim için burada geçiyorum. 

Ancak, beyni, yüreği, kişiliği beş para etmez “Ovacıklı Piro” adını kullanan provokatörün sahtekarlığına ilişkin bir-iki noktaya değinmek gerekiyor. “Erhan Gencer'le ilgili de yazmış..” dedikten sonra  “Heso, ikimizde hapisteydik. Bu Erhan Gencer'e senin yanında yer aldığın, … ve senin çeten neler yaptı….bizi dövmeye kalktınız” diyor. Sahtekar Kürt ve Dersim’li şivesi kullanmaya çalışması bir yana, sanki “Heso” dediği arkadaşla aynı hapishanedeymiş izlenimi vermeye çalışıyor. Oysa, Aksu bilinen hapishaneden çıkışından sonra ’82 yazına kadar kesintisiz kırsaldadır. Sonrası da hapishaneye girmiş değildir. Erhan ise 1981 yazında yakalandı, ’86’da çıktı. Dolayısıyla aynı dönemde hapiste değil ki “bizi dövmeye kalktınız” söylemi de doğru olsun. Geriye provokatörün Erhan’la aynı hapishane de olduğu söylemi kalıyor. Tabi hangi hapishanede, hangi saflarda ve pozisyonda… O halde kim olduğunu gizlemeyeydin ki doğruluk dereceni ve nasıl bir unsur olduğunu ortaya koyalım. Ayrıca Erhan’ın dava arkadaşıymış, yanındaymış, birlikte hareket eden bir siyasal kişilikmiş gibi pazarlayıp kötü amaçlarını gizlemeye çalışacağına Erhan’ın düşünce ve kişiliğinden zerre kadar  bir şeyler öğrenseydiniz bu kadar pespaye bir yaklaşımla ortaya çıkmazdınız.

 Erhan’ın, kendi eksikleri de olsa, kendisine yaklaşımda eksikler de görse hiçbir zaman ulu orta eleştirilerle başkalarını karalama hesabında olan bir insan olmadı. İçinde yer aldığı dönem ve sonrası yapıya, arkadaşlarına ve devrimcilere yönelik polisiye yöntemlerle yalan, iftira, yıpratma, güvensizlik geliştirme vb gibi alçakça tutum ve yöntemlere girmeyecek kadar karakter sahibi siyasal bir insandı. Erhan, sizin gibi karaktersiz, ne olduğu belli olmayan, siyasal mücadele yerine gerici ve aşağılık yöntemlerle hareket eden bir insan değildi ki kendinize kalkan yapaya çalışasınız. Orada size yer yok. Erhan’ı alçakça emellerinize alet edemesiniz. Erhan’la  birlikte hareket ediyormuş, ciddi bir siyasal insanmış gibi Erhan’ın arkasına sığınmaya çalışıp Erhan’ı kullanmaya   çalışmak aşağılık bir yöntemdir.  Sınıf düşmanlarına karşı taşımadığı öfke,  kin, nefret ve düşmanlığı devrimcilere kusmaya kimsenin hakkı yok ve müsaade de edilemez.

Provokatör unsur, geçmişte burjuvaziyle birlikte organize saldırı ve çarpıtma  ithamına atıfta bulunduktan sonra “hergün küfrettiğin dönerci…. nin yanına girdin.” derken de hem herkesin bileceği bir yalanı söylüyor, hem de  onları birbirlerine karşı kışkırtmayı hesaplıyor. Ayrıca İsviçre'de ..  “tren garının tam karşısında döner büfen vardı, göbeğin yağ bağlamış” vb diyerek neresinde tutmaya çalışsan elinde kalacak yalanlar sıralıyor. Birincisi, Aksu hiçbir zaman İsviçre’ye yerleşmedi. İkincisi, adı geçen şehir de dahil orada her hangi bir iş yeri olmadı.   Üçüncüsü, hiçbir önemi olmamakla beraber  tarif ettiği tipte hiç olmadı. Dördüncüsü  sistemi yıkmadıkça yaşamını sürdürecek bir işle uğraşılması da aylak ve parazit olmak kadar alçaltıcı değildir. 

Provakatör unsur, “Süleyman Cihan'ın yakalanmasında kendi rolünü hep gizledin. Emniyette donuna kadar çözüldün, insanlar üzerine ifadeler verdin” diyerek adilik yapıyor. S.Cihan 1981 Temmuzunda İstanbul da  yakalandı. Nasıl yakalandığını da hepimiz biliyoruz. Aksu  ise ’77 den ‘82’yazına kadar kırsaldadır ve Süleyman’la da hiçbir  irtibatı yoktur. Ayrıca hapisten çıktıktan sonrada yakalanmamıştır ki çözülsün de insanlar üzerine ifade versin. Kurgu, kötü kurgu ve neresinde tutmaya çalışsan  elinde kalıyor…

Bu adi provokatör unsuru bir kılıktan yakalamak zorlaşıyor. Bir bakıyorsunuz kendisinden olmayan bir dürüstlük postuna bürünüyor. Bir bakıyorsunuz sanki Erhan’ın dava  arkadaşıymış da onun arkasına sığınma çabasına girerek Erhan’ın içinde geldiği örgüte saldırıyor. Bir bakıyorsunuz Apo ve PKK karşıtlığıyla ortaya çıkıyor ve arkadaşı “Apo ve PKK’nin yalakalığını yapıyorsun” diye suçluyor. Bir bakıyorsun “kılıç kuşanıp Dersimlilere saldırıyormuşsun.”, “Dersimlilere de laf etme… bir daha bir yerde denk gelirsem” diye lümpence efeleniyor ve kendi söylemiyle duyum üzerine hareket edip, teyit etme gereği ve ciddiyetini bile taşımadan  suçlamada bulunarak “Dersimcilik” yapmaya soyunuyor. Bir bakıyorsun düşmanla koordineli saldırı ve çarpıtmayla saldırılara muhatap olanların yanında yer alarak “gerçek devrimcileri hedef haline getirdin, dövdürdün” diyerek ayrılan bir örgütün elamanıymış havasına bürünüyor. Bir bakıyorsun “Ha duydum Kürtlük de yapıyormuşsun, be hey soytarı, annen babandan da mı utanmıyorsun, onlar kendine kürt dermiydi?” diyerek şövenistliğini sergiliyor. Bir bakıyorsun “Kürtleri severim, onları için canımı veririm, ama senin gibi sahte kürtçülerden, Dersimlileri kürtleştirmek isteyen apo ve pkk yalakası kişilerden nefret ederim” diyerek tam da devrimci saflarda olmamış, devrimcilikte nasibini almamış irkçi-şöven bir polis veya o nitelikte bir kişilik olduğunu sergiliyor. Bir bakıyorsun “Tikko için adam öldürürler devran döner pkk için öldürürler, … yarın mhp için birilerini hedef alırsa şaşmayın” demekle devrimci, demokrat  saflarda yer almamış ve devrimcileri karalamak için kullanılan kişiliklerin jargonuyla konuşmakla kendini ele veriyor. Bir bakıyorsun “Heso tanıdın mı beni? ensendeyim lan, Metris'te elimden kurtuldun….. 1979 Ocak ayı sana neyi hatırlatıyor?” (önce şunu da belirtelim: Metris hapishanesi askeri darbeden sonra açıldı. Aksu ise ’77 den sonra bırak Metris’i hapishaneye düşmedi. İkincisi ’79 da ise kırsaldaydı…) diyerek tam bir özel hareketçi, işkenceci siyasi polis ağzıyla konuşarak meşrebini ele veriyor. 

Görüldüğü gibi Provokatör  kötü çuvallamış. Suçüstü yakalanmış durumda. Bereket durumu bilen insanlar hayatta. Ya durumu bilen olmasa? …  

Doğru veya yanlış siyasal eleştiri ve tartışmalar olur. Ona saygı duyulur. Bunun amacı, hedefi ve yöntemi farlıdır. İnsanlar tartışma ve eleştirilerden  karşılıklı öğrenir, ders çıkarılır. Hemfikir olunmasa bile arkadaşça, dostça veya yoldaşça fikir mücadelesi sınırları içinde kalınır. Ama provokatör veya ruh hastalarının yaklaşım ve yöntemleri farklıdır. Başka amaç, hedef ve hesaplar taşırlar. Yöntemi de yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi alçakçadır. O halde açıktır ki devrimciler, demokratlar ve devrimci kaygı güdenler yazı yazarken veya eleştirilerde bulunurken buna  dikkat etmelidirler. Bu her iki karşıt yol arasındaki farkın bilinçi ve sorumluluğuyla hareket etmeye özen göstermeleri gerekir. Her yer ve alanda sınıf düşmanlarıyla aramızda sınırlar açık, net, berrak ve belirgin olmalıdır. Aksi halde niyet ne olursa olsun provokatörün durumuna düşülür….Herkes yazmakta özgürdür,sonuclarına katlanması kaydıyla....

8 Mayıs 2014 / Engin Gören

93751

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar