Siyasi Polis, Provokatör veya ruh hastalarıyla uğraşmak zorunda kalmak! Engin Gören
Birkaç gün önce bir sitede bir “yazı” çıktı: “H.Aksu kimdir?” başlığıyla. Yazıyı yazan kadar bu tür yalan, karalama, kışkırtma-provokatörlük üzerine kurgulanan yazıları yayınlayan site de sorunlu olup ortak yön buluyor demektir. Aynı mayadan oluşu mu veya ilkesiz ve kontrolsüzlüğünden mı kaynaklanıyor bilemiyoruz. Ama bu durum ve yaklaşım içinde bulunan bir sitenin ciddiyet taşımayacağı da açıktır. Umarız yayın çizgisini gözden geçirirler diyelim ve geçelim.
Söz konusu “yazı”, “Ovacıklı Piro” diye sahte bir adla yazılmış. Tepeden tırnağa yalan, yanlış, karalama, küfür dolu aşağılık kişiliğini yansıtan seviyesiz bir “yazı. “yazı”nın sahibi, hedeflediği kişinin, kişilerin veya halkın karşısına açık ortaya çıkamayacak kadar da yüreksizdir. Niteliğinin ve kimlerin hizmetinden olduğunun ortaya çıkmasından korkuyor provokatör!
Adı geçen ismi kullanan kişinin devrimci, demokrat ve dürüst biri olmadığı kesin. Halktan namuslu bir insan olsa, devrimci, demokrat bir insan olsa varsa bir eleştirisi muhataplarının yüzüne karşı yapar, onların içinde bulunduğu yapı, çevre ve çeper içinde kurallarına göre yapar. Devrimci saflarda ve gerektiğinde kamuoyunda devrimci kaygılarla siyasal eleştirilerde bulunur. İftira, teşhir, küfür ve hakaretlerin ise siyasal bir eleştiri olmayacağı açıktır.
Polis ve polisle organik bağlarla yürütülen saldırıların her zaman olacağını, uluslar arası ve ülkemiz tarihinde yaşadığımız deneylerle biliyoruz. Bugün de gelecekte de teorik olarak da, pratik olarak da bu gibi durumlar olacaktır. Bunları biliyoruz. Şaşırılacak bir durum değildir.
Dönem dönem, özellikle sınıf mücadelesinde bir canlanma ve yükselişin olduğu, siyasal yapı, çevre ve kişilerde bir dirilmenin olduğu dönemlerde bu yönlü saldırıların artacağını biliyoruz ve beklenmelidir….
Gezi direnişi ile uç veren ve ondan bu yana meydana gelen işçi ve emekçi kesimlerin mücadelesindeki canlanma, bu mücadelenin uzağında olmayan atıl durumdaki insanları, önceki kuşakları biraz daha canlandırmıştır. Çeşitli nedenlerle insanlar bir şeyler yapmak istiyor… Bu durum, sınıf düşmanlarını ve onların hizmetindekileri rahatsız ediyor. İşçi sınıfının ve toplumsal halk muhalefetinin tepkisinden, öfkesinden, mücadelesinden ve yine önceki kuşakların da bir şeyler yapma çabalarından korkan egemen sınıflar ve onların paralı ve gönüllü hizmetçileri harekete geçiyor. Saldırı ve demoralize yaratmaya, geriletmeye çalışıyorlar… Fincancı katırı ürkütülürse, çıkarı zedelenenlerin saldıracağını biliyoruz. Bu durum, devrimcileri ve devrimci zeminde kalanları korkutamaz ve yıldıramaz, tersine daha da kamçılar….
Provokatör, Aksu’ya ilişkin “Hiç değişmemiş, aynı yalancı, palavracı ve milleti karalayan ruhu olduğu gibi duruyor” derken kendisini “doğru”, “dürüst,” “samimi” vb gibi satmaya çalışıyor. Ve tepeden tırnağa da yalanlar dizmeye başlıyor. Bilmediğinden, vakıf olmadığından veya beyni dumura uğramış bir psikolojik hasta olduğundan dolayı birçok şeyi birbirine karıştırarak dikkatini çekmeye veya birçok şeyi biliyormuş havasıyla ilgi uyandırmaya, belli simalardan bahsederek saldırı odağını ve güvensizliği genişletme çalışacağını hesaplıyor.
Provokatör, Aksu’nun E.Gencer’e ilişkin yazdığı yazıdan da rahatsızlıkla başlıyor. Erhan’ın biyolojik ölümünü vesile ederek ve kullanmaya çalışarak saldıranlara ilişkin başka bir yazıyla yanıt vereceğim için burada geçiyorum.
Ancak, beyni, yüreği, kişiliği beş para etmez “Ovacıklı Piro” adını kullanan provokatörün sahtekarlığına ilişkin bir-iki noktaya değinmek gerekiyor. “Erhan Gencer'le ilgili de yazmış..” dedikten sonra “Heso, ikimizde hapisteydik. Bu Erhan Gencer'e senin yanında yer aldığın, … ve senin çeten neler yaptı….bizi dövmeye kalktınız” diyor. Sahtekar Kürt ve Dersim’li şivesi kullanmaya çalışması bir yana, sanki “Heso” dediği arkadaşla aynı hapishanedeymiş izlenimi vermeye çalışıyor. Oysa, Aksu bilinen hapishaneden çıkışından sonra ’82 yazına kadar kesintisiz kırsaldadır. Sonrası da hapishaneye girmiş değildir. Erhan ise 1981 yazında yakalandı, ’86’da çıktı. Dolayısıyla aynı dönemde hapiste değil ki “bizi dövmeye kalktınız” söylemi de doğru olsun. Geriye provokatörün Erhan’la aynı hapishane de olduğu söylemi kalıyor. Tabi hangi hapishanede, hangi saflarda ve pozisyonda… O halde kim olduğunu gizlemeyeydin ki doğruluk dereceni ve nasıl bir unsur olduğunu ortaya koyalım. Ayrıca Erhan’ın dava arkadaşıymış, yanındaymış, birlikte hareket eden bir siyasal kişilikmiş gibi pazarlayıp kötü amaçlarını gizlemeye çalışacağına Erhan’ın düşünce ve kişiliğinden zerre kadar bir şeyler öğrenseydiniz bu kadar pespaye bir yaklaşımla ortaya çıkmazdınız.
Erhan’ın, kendi eksikleri de olsa, kendisine yaklaşımda eksikler de görse hiçbir zaman ulu orta eleştirilerle başkalarını karalama hesabında olan bir insan olmadı. İçinde yer aldığı dönem ve sonrası yapıya, arkadaşlarına ve devrimcilere yönelik polisiye yöntemlerle yalan, iftira, yıpratma, güvensizlik geliştirme vb gibi alçakça tutum ve yöntemlere girmeyecek kadar karakter sahibi siyasal bir insandı. Erhan, sizin gibi karaktersiz, ne olduğu belli olmayan, siyasal mücadele yerine gerici ve aşağılık yöntemlerle hareket eden bir insan değildi ki kendinize kalkan yapaya çalışasınız. Orada size yer yok. Erhan’ı alçakça emellerinize alet edemesiniz. Erhan’la birlikte hareket ediyormuş, ciddi bir siyasal insanmış gibi Erhan’ın arkasına sığınmaya çalışıp Erhan’ı kullanmaya çalışmak aşağılık bir yöntemdir. Sınıf düşmanlarına karşı taşımadığı öfke, kin, nefret ve düşmanlığı devrimcilere kusmaya kimsenin hakkı yok ve müsaade de edilemez.
Provokatör unsur, geçmişte burjuvaziyle birlikte organize saldırı ve çarpıtma ithamına atıfta bulunduktan sonra “hergün küfrettiğin dönerci…. nin yanına girdin.” derken de hem herkesin bileceği bir yalanı söylüyor, hem de onları birbirlerine karşı kışkırtmayı hesaplıyor. Ayrıca İsviçre'de .. “tren garının tam karşısında döner büfen vardı, göbeğin yağ bağlamış” vb diyerek neresinde tutmaya çalışsan elinde kalacak yalanlar sıralıyor. Birincisi, Aksu hiçbir zaman İsviçre’ye yerleşmedi. İkincisi, adı geçen şehir de dahil orada her hangi bir iş yeri olmadı. Üçüncüsü, hiçbir önemi olmamakla beraber tarif ettiği tipte hiç olmadı. Dördüncüsü sistemi yıkmadıkça yaşamını sürdürecek bir işle uğraşılması da aylak ve parazit olmak kadar alçaltıcı değildir.
Provakatör unsur, “Süleyman Cihan'ın yakalanmasında kendi rolünü hep gizledin. Emniyette donuna kadar çözüldün, insanlar üzerine ifadeler verdin” diyerek adilik yapıyor. S.Cihan 1981 Temmuzunda İstanbul da yakalandı. Nasıl yakalandığını da hepimiz biliyoruz. Aksu ise ’77 den ‘82’yazına kadar kırsaldadır ve Süleyman’la da hiçbir irtibatı yoktur. Ayrıca hapisten çıktıktan sonrada yakalanmamıştır ki çözülsün de insanlar üzerine ifade versin. Kurgu, kötü kurgu ve neresinde tutmaya çalışsan elinde kalıyor…
Bu adi provokatör unsuru bir kılıktan yakalamak zorlaşıyor. Bir bakıyorsunuz kendisinden olmayan bir dürüstlük postuna bürünüyor. Bir bakıyorsunuz sanki Erhan’ın dava arkadaşıymış da onun arkasına sığınma çabasına girerek Erhan’ın içinde geldiği örgüte saldırıyor. Bir bakıyorsunuz Apo ve PKK karşıtlığıyla ortaya çıkıyor ve arkadaşı “Apo ve PKK’nin yalakalığını yapıyorsun” diye suçluyor. Bir bakıyorsun “kılıç kuşanıp Dersimlilere saldırıyormuşsun.”, “Dersimlilere de laf etme… bir daha bir yerde denk gelirsem” diye lümpence efeleniyor ve kendi söylemiyle duyum üzerine hareket edip, teyit etme gereği ve ciddiyetini bile taşımadan suçlamada bulunarak “Dersimcilik” yapmaya soyunuyor. Bir bakıyorsun düşmanla koordineli saldırı ve çarpıtmayla saldırılara muhatap olanların yanında yer alarak “gerçek devrimcileri hedef haline getirdin, dövdürdün” diyerek ayrılan bir örgütün elamanıymış havasına bürünüyor. Bir bakıyorsun “Ha duydum Kürtlük de yapıyormuşsun, be hey soytarı, annen babandan da mı utanmıyorsun, onlar kendine kürt dermiydi?” diyerek şövenistliğini sergiliyor. Bir bakıyorsun “Kürtleri severim, onları için canımı veririm, ama senin gibi sahte kürtçülerden, Dersimlileri kürtleştirmek isteyen apo ve pkk yalakası kişilerden nefret ederim” diyerek tam da devrimci saflarda olmamış, devrimcilikte nasibini almamış irkçi-şöven bir polis veya o nitelikte bir kişilik olduğunu sergiliyor. Bir bakıyorsun “Tikko için adam öldürürler devran döner pkk için öldürürler, … yarın mhp için birilerini hedef alırsa şaşmayın” demekle devrimci, demokrat saflarda yer almamış ve devrimcileri karalamak için kullanılan kişiliklerin jargonuyla konuşmakla kendini ele veriyor. Bir bakıyorsun “Heso tanıdın mı beni? ensendeyim lan, Metris'te elimden kurtuldun….. 1979 Ocak ayı sana neyi hatırlatıyor?” (önce şunu da belirtelim: Metris hapishanesi askeri darbeden sonra açıldı. Aksu ise ’77 den sonra bırak Metris’i hapishaneye düşmedi. İkincisi ’79 da ise kırsaldaydı…) diyerek tam bir özel hareketçi, işkenceci siyasi polis ağzıyla konuşarak meşrebini ele veriyor.
Görüldüğü gibi Provokatör kötü çuvallamış. Suçüstü yakalanmış durumda. Bereket durumu bilen insanlar hayatta. Ya durumu bilen olmasa? …
Doğru veya yanlış siyasal eleştiri ve tartışmalar olur. Ona saygı duyulur. Bunun amacı, hedefi ve yöntemi farlıdır. İnsanlar tartışma ve eleştirilerden karşılıklı öğrenir, ders çıkarılır. Hemfikir olunmasa bile arkadaşça, dostça veya yoldaşça fikir mücadelesi sınırları içinde kalınır. Ama provokatör veya ruh hastalarının yaklaşım ve yöntemleri farklıdır. Başka amaç, hedef ve hesaplar taşırlar. Yöntemi de yukarıda örneklerini verdiğimiz gibi alçakçadır. O halde açıktır ki devrimciler, demokratlar ve devrimci kaygı güdenler yazı yazarken veya eleştirilerde bulunurken buna dikkat etmelidirler. Bu her iki karşıt yol arasındaki farkın bilinçi ve sorumluluğuyla hareket etmeye özen göstermeleri gerekir. Her yer ve alanda sınıf düşmanlarıyla aramızda sınırlar açık, net, berrak ve belirgin olmalıdır. Aksi halde niyet ne olursa olsun provokatörün durumuna düşülür….Herkes yazmakta özgürdür,sonuclarına katlanması kaydıyla....
8 Mayıs 2014 / Engin Gören
Son Haberler
Vurun Abalıya - Çaresizsen Güneşe Bak... Cızz....
Proletaryalarda öğren proletaryalara öğret.
Nolurrr.... nolurrr.... bir kez de kabahati....
Fakirlik güzel şey... fakirlik güzel şey..
Hele de birde seni deniz kampına götüren, yanacam diye de çakma (yoğurt) yağlarıyla, insanın midesini bulandıracak bir şekilde, orasını burasını yakan o... fakir... insanları bırakıpta deniz manzaralı villalarda sabah kahvaltısı yapabilecek dostlarınız varsa... gerçekten fakirlik güzel şey.... gerçekten fakirlik güzel şey...
Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)
Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.
Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)
Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.
Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.
“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)
Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.
Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı
Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.
BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı
Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor
Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.
Altı ülke eklendi
Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.
“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]
“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.
Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip
çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]
KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!
Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.
Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.