Salı Nisan 30, 2024

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur. İnsanlık adına yapılan bu vahşet günümüze kadar kınanmamış, açığa çıkarılıp teşhir edilmemiş, üstü örtülmeye, yaptığı kırım ve haksızlıklara karşı hiçbir şey yokmuş gibi ölü sessizliğinde bürülünmüş, bir asırdır kopan çığlığa adeta kulaklarını tıkamıştır.

Türkiye toplumu üzerine kara bulut gibi çöken bu ölüm sessizliğini ilk defa, 1971 yılında İBRAHİM KAYPAKKAYA gökyüzünü zifiri karanlıkta aydınlatan şimşeklerin çakarcasına paramparça etti. Belki bir kıvılcımdı, belki karanlık bulutların üzerimize çöktüğü atmış yıllık uykudan uyanmamıza vesile olan, gök gürültülü şimşeklerin bizi derinden sarsarak kendimize gelmemizi sağlamasıydı, belki de uyutulan halkların yaşanan acı gerçekleri görmesini sağlayan bir aydınlatıcı ışık oluyordu. Türkiye devrimci hareketi Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu bu bilimsel tarihi gerçekleri görmemek için oldukça direndi. Kasketli genç adamın ortaya koyduğu ideolojik tarihi gerçekleri okuma, kavrama ve doğrularına parmak basma yerine, gereksiz ısrarda bulundu, yanlışlarını savunmada bilinçli direnen oldu.

Kaypakkaya zorlu bir ideolojik, siyasi, politik örgütsel kavga sonucu, komplo, öldürülme dâhil var olma yok edilme kavgası sonucu bu karanlığı paramparça etti. Kemalizm gibi köklü bir Türk-İslam sentezi üzerine şekillenmiş faşist ideolojik kurumun tüm ezberini bozarak paramparça etti. Kemalist ideolojiyi en iyi özümseyen, benimseyen DOĞU PERİNÇEK gibi bir ideologla cebelleşerek gerçeklere ışık olan kıvılcımı yarattı. Varoluşundan günümüze nasyonal-sosyalist fikirleriyle faşist Türk devletinin koltuk değneği görevini üstlenen, ideolojik konumlanışıyla devlete yaverlik yapan kaşarlanmış tescilli dönek Doğu Perinçek’in yüzüne taktığı devrimci maskeyi alaşağı etti.

Ermeni Sorunu’nu ilk defa Türkiye halklarının gündemine soktu. "Bir buçuk milyon Ermeni’nin 1915’de katledildiğini, bunun soykırım olduğunu" ilk defa deşifre eden, tek yolu gösteren komünist önderdir. Türkiye ve Kürdistanlı ilerici devrimci, aydın, yazar ve çizere yaptığı araştırmalar sonucu vardığı teorik sonuçları en zor koşullarda sundu. Kaypakkaya’nın bu tarihsel teorik sunumu:

Önce devrimci hareketlerde bir şaşkınlık, ürküntü, uzak durma yarattı, ama Kaypakkaya’nın derinden gelen volkan misali köklü kopuşu, var olan devletle, arasına kesin-açık bir nitel uçurum koydu. Şimşeklerin saçtığı bu aydınlatıcı kıvılcım bizleri uykudan uyandırdı. Çakan şimşek gürültülerine kulaklar tıkalı ve ilgisiz kalınamazdı. Türkiye ve Kürdistan gençliği, özellikle de soykırım yaşayan Ermeni gençliği Kaypakkaya’nın oluşturduğu yeni ML hattı yakından izliyordu. Yeni doğan bu oluşum Türkiye’nin siyasi, ideolojik, politik yaşamında köklü bir dönüşümü de beraberinde getiriyordu. Türkiye halkları üzerinde on yıllarca yer etmiş şoven-ırkçı bir ideolojinin, kültürün etkisinden kurtulmak, hemen kopuş yaşamak kolay değildi. Bir yandan kaygı ve çekince, beri yandan da Kaypakkaya’nın tezleri, görüşleri okundukça, kavrandıkça derinden gelen bir sempati oluşuyordu. Zorlu ve ağır bedeller ödeyerek Kaypakkaya çizgisi toplumda yer ediyor, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da derin volkanik köklerini salıyordu. Armanek Bakırciyan(Orhan Bakır), Hrant Dink, Nubar Yalım, Manüel Demir vb. Ermeni milliyetine mensup yoldaşların ve yüzlerce, binlerce Ermeni genç devrimcinin Kaypakkaya çizgisinde kendisine yaşam bulması derinden yanan bir volkanın bu şekilde patlamasıydı. Yasaklanan, gizlenen, aşağılanan, katledilen azınlık ulus, milliyet ve ezilenlerin sesi, kendini bulduğu örgüttü Kaypakkaya çizgisi... Hâlâ bu gerçeği dile getirmekten , "Sezar’ın hakkını Sezar’a vermekten" itinayla kaçınan Ermeniler var. Geçmişte Türk solunda yer almış,egemen ulus şovenizminin çok ciddi etkisinde kalmış "eski solcu" Ermeniler ne yazık ki hala Kaypakkaya’yı hazmedemiyor, kara kalemleriyle, kara çalmaya çalışıyorlar. Kaypakkaya’nın, Ermeni katliamını, Ermeni soykırımını deşifre etmesini, Türkiye’nin ve Türkiye solunun gündemine sokmasını hazmedemiyor, her neyse kabullenemiyorlar. Bunu dışarıya vurumsa Kaypakkaya geleneğine uzaktan duydukları, gerçeklerle hiçbir alakası olmayan ithamlarla kara çalmalarıdır. Tavsiyem o ki, vazgeçin bu önyargılı milliyetçilikten! Anlıyorum sizi her şey tersine dönüşür, siz de öyle... Artık gerçekler ortada görün, gözünüzü açın açık gerçeği görün.

Aradan tam bir Asır geçti. Hâlâ Türkiye toplumunun ezici bir kısmı ırkçı-şovenizmin ideolojik etkisi altında tahribatlarını devam ettiriyor. Bugün hâlâ 'sosyalist ve devrimci' oluşumların büyük çoğunluğu şoven-ırkçı ideolojik sarmal çemberi içinden çıkamamıştır. Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi yüzyılı aşkın bir zamandan buyana ırkçı-şoven ideolojinin etkisinden kendini bir türlü kurtaramamış, kendisiyle hesaplaşmak bir yana, yanına dahi yaklaşılmaz gibi radikal bir yol izlemiştir. Ermeni soykırımında, 38 Dersim katliamında, Şeh Said ve Kürt katliamlarında, Alevi katliamlarında ya devletin yanında yer almış, şu veya bu "emperyalist devletin içten bölme, oyunu, tezgâhı olduğu" söylemiş, hâlâ aynı avenelik ciddi şekilde varlığını korumaktadır. Devletin ırkçı faşist soykırım katliamları bir nevi görmezden gelinerek, niyet ne olursa olsun, objektif olarak, devletin yaptığı tüm zamanlardaki katliamlar "desteklenir olmuş, meşru" gösterilmiştir. Ya da ölüm sessizliğine bürünerek suç ortaklığı yapılmıştır. Bu, özcesi her iki tutum ve davranış bir ve aynı olmakla birlikte, gericiliğin parçalanmasında engel teşkil eden ideolojik bir sapmadır.

Yalnızca Türkiye devrimci hareketi değil, Kürdistan devrimci hareketinde de Türk devletinin şoven-ırkçı ideolojik kalıtsallığı mevcudiyetini etkin bir şekilde sürdürüyor. Burkay ve benzerleri buna örnek gösterilebilir. Devletin üzerinde şekillendiği, toplumu eğittiği ideolojinin kalıtsal etkisi, Ermeni milliyetine mensup olan aydın, devrimci, sosyalistlerde de etkin şekilde varlığını korudu, hâlâ belli ölçeklerde korumaya devam ediyor.

Sosyalist Enternasyonal, Komüntern ve buna Mustafa Suphi TKP'si de dâhil, Ermeni soykırımına, Kürt katliamlarına, Alevi soykırımına yaklaşım ve buna bağlı almış oldukları kararlar şovenizmin etkisinde nasıl kalındığını bize ibretlik şekliyle gösteriyor. Kemalist devleti küstürmeme adına, faydacı-siyaseten gerçekleri değil, o günü idare etme dış politik çizginin Komüntern’de Şefik Hüsnü’nün şoven-milliyetçi etkisinin nasıl yansıdığını bize gösteren dışavurumuydu.

Bu gerçekler görülmeden, ne Ermeni soykırımına, ne Alevi soykırımlarına ne de Kürdistan’da yaşanan soykırımcı uygulamalara doğru tavır takınamayız. Belki bazıları bana neci olabilir, coğrafyamızda yaşanan gerçekleri görmezden gelebilir, ortaya çıkan her halk hareketinin altında bir hinlik arayabilir... Ama yaşadığımız gerçekler bizlere öyle söylemiyor. Tam hak eşitliğinin olmadığı bir ülkede, ayrı ulus ve milliyetlerin kardeşliğinden bahsedebilir miyiz? Tabii ki hayır! Bugün her türlü önyargıdan kurtulmuş, şoven, ırkçı, tekçi, egemen ulus zincirini kırmış devrimci aydın, akademisyen, yazar bu mustarip hastalıktan zorda olsa kurtulmuştur. Ağır bedeller ödense de, hayatlarına mal olsa da, kararlıca, geri adım atmadan, bu değişim ve dönüşüm mücadelesinde elini taşın altına koyanlarımız artarak var. Ancak, bu oldukça az, ama olsun, onurlu doğru duruşu yükseltmek bu gibi zorlu kavgalardan ve bedel ödemelerden geçiyor. Geleceğin sömürüsüz komünal dünyasını yaratmak için yolumuzu granitten örmeliyiz.

Hâkim ulus şovenizminin ciddi bir etkisi sol hareketlerin birçoğunda hâlâ etkilidir. O çok devrimci 'eşitlikçi, sosyalist paylaşımcı' arkadaşlarımız, yazarlar, yayın organları hâlâ azınlıklar sorunu gündeme gelince 'Perinçek'e yakın duruyorlar. Tek ulus -devletçi oluyor, tek bayrak üzerinden oluk oluk akıtılan mazlum ulus ve milliyetlerin akan kanı üzerinden siyasi kirliliğin batağında yüzüyorlar. Bunlar günü birlik yaşadığımız gerçekler... Bazıları dil ucuyla, utangaç şekilde, 'ama, fakat” diye tavırlar alsalar da açık net bir siyasi bakış açısına sahip değiller. Sürekli fikri ile zikrin de değişiklik göstermektedirler. Birazcık artçı baskılar artınca kolayca turbo dönüş yapabilmektedir.

Kendisi için özgürlük istemek ne kadar haksa, kendisi olmayan için de özgürlük istemek daha onurlu bir taleptir. Başka uluslar ve hakların köleliği, sömürüsü, katliamı üzerinde kazanılan hak ve özgürlükler özgürlük olamaz. Aksine, sömürü, katliam ve kanla beslenen bir sistemin adı olsa olsa diktatörlük olur.

43573

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar