Pazartesi Nisan 29, 2024

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur. İnsanlık adına yapılan bu vahşet günümüze kadar kınanmamış, açığa çıkarılıp teşhir edilmemiş, üstü örtülmeye, yaptığı kırım ve haksızlıklara karşı hiçbir şey yokmuş gibi ölü sessizliğinde bürülünmüş, bir asırdır kopan çığlığa adeta kulaklarını tıkamıştır.

Türkiye toplumu üzerine kara bulut gibi çöken bu ölüm sessizliğini ilk defa, 1971 yılında İBRAHİM KAYPAKKAYA gökyüzünü zifiri karanlıkta aydınlatan şimşeklerin çakarcasına paramparça etti. Belki bir kıvılcımdı, belki karanlık bulutların üzerimize çöktüğü atmış yıllık uykudan uyanmamıza vesile olan, gök gürültülü şimşeklerin bizi derinden sarsarak kendimize gelmemizi sağlamasıydı, belki de uyutulan halkların yaşanan acı gerçekleri görmesini sağlayan bir aydınlatıcı ışık oluyordu. Türkiye devrimci hareketi Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu bu bilimsel tarihi gerçekleri görmemek için oldukça direndi. Kasketli genç adamın ortaya koyduğu ideolojik tarihi gerçekleri okuma, kavrama ve doğrularına parmak basma yerine, gereksiz ısrarda bulundu, yanlışlarını savunmada bilinçli direnen oldu.

Kaypakkaya zorlu bir ideolojik, siyasi, politik örgütsel kavga sonucu, komplo, öldürülme dâhil var olma yok edilme kavgası sonucu bu karanlığı paramparça etti. Kemalizm gibi köklü bir Türk-İslam sentezi üzerine şekillenmiş faşist ideolojik kurumun tüm ezberini bozarak paramparça etti. Kemalist ideolojiyi en iyi özümseyen, benimseyen DOĞU PERİNÇEK gibi bir ideologla cebelleşerek gerçeklere ışık olan kıvılcımı yarattı. Varoluşundan günümüze nasyonal-sosyalist fikirleriyle faşist Türk devletinin koltuk değneği görevini üstlenen, ideolojik konumlanışıyla devlete yaverlik yapan kaşarlanmış tescilli dönek Doğu Perinçek’in yüzüne taktığı devrimci maskeyi alaşağı etti.

Ermeni Sorunu’nu ilk defa Türkiye halklarının gündemine soktu. "Bir buçuk milyon Ermeni’nin 1915’de katledildiğini, bunun soykırım olduğunu" ilk defa deşifre eden, tek yolu gösteren komünist önderdir. Türkiye ve Kürdistanlı ilerici devrimci, aydın, yazar ve çizere yaptığı araştırmalar sonucu vardığı teorik sonuçları en zor koşullarda sundu. Kaypakkaya’nın bu tarihsel teorik sunumu:

Önce devrimci hareketlerde bir şaşkınlık, ürküntü, uzak durma yarattı, ama Kaypakkaya’nın derinden gelen volkan misali köklü kopuşu, var olan devletle, arasına kesin-açık bir nitel uçurum koydu. Şimşeklerin saçtığı bu aydınlatıcı kıvılcım bizleri uykudan uyandırdı. Çakan şimşek gürültülerine kulaklar tıkalı ve ilgisiz kalınamazdı. Türkiye ve Kürdistan gençliği, özellikle de soykırım yaşayan Ermeni gençliği Kaypakkaya’nın oluşturduğu yeni ML hattı yakından izliyordu. Yeni doğan bu oluşum Türkiye’nin siyasi, ideolojik, politik yaşamında köklü bir dönüşümü de beraberinde getiriyordu. Türkiye halkları üzerinde on yıllarca yer etmiş şoven-ırkçı bir ideolojinin, kültürün etkisinden kurtulmak, hemen kopuş yaşamak kolay değildi. Bir yandan kaygı ve çekince, beri yandan da Kaypakkaya’nın tezleri, görüşleri okundukça, kavrandıkça derinden gelen bir sempati oluşuyordu. Zorlu ve ağır bedeller ödeyerek Kaypakkaya çizgisi toplumda yer ediyor, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da derin volkanik köklerini salıyordu. Armanek Bakırciyan(Orhan Bakır), Hrant Dink, Nubar Yalım, Manüel Demir vb. Ermeni milliyetine mensup yoldaşların ve yüzlerce, binlerce Ermeni genç devrimcinin Kaypakkaya çizgisinde kendisine yaşam bulması derinden yanan bir volkanın bu şekilde patlamasıydı. Yasaklanan, gizlenen, aşağılanan, katledilen azınlık ulus, milliyet ve ezilenlerin sesi, kendini bulduğu örgüttü Kaypakkaya çizgisi... Hâlâ bu gerçeği dile getirmekten , "Sezar’ın hakkını Sezar’a vermekten" itinayla kaçınan Ermeniler var. Geçmişte Türk solunda yer almış,egemen ulus şovenizminin çok ciddi etkisinde kalmış "eski solcu" Ermeniler ne yazık ki hala Kaypakkaya’yı hazmedemiyor, kara kalemleriyle, kara çalmaya çalışıyorlar. Kaypakkaya’nın, Ermeni katliamını, Ermeni soykırımını deşifre etmesini, Türkiye’nin ve Türkiye solunun gündemine sokmasını hazmedemiyor, her neyse kabullenemiyorlar. Bunu dışarıya vurumsa Kaypakkaya geleneğine uzaktan duydukları, gerçeklerle hiçbir alakası olmayan ithamlarla kara çalmalarıdır. Tavsiyem o ki, vazgeçin bu önyargılı milliyetçilikten! Anlıyorum sizi her şey tersine dönüşür, siz de öyle... Artık gerçekler ortada görün, gözünüzü açın açık gerçeği görün.

Aradan tam bir Asır geçti. Hâlâ Türkiye toplumunun ezici bir kısmı ırkçı-şovenizmin ideolojik etkisi altında tahribatlarını devam ettiriyor. Bugün hâlâ 'sosyalist ve devrimci' oluşumların büyük çoğunluğu şoven-ırkçı ideolojik sarmal çemberi içinden çıkamamıştır. Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi yüzyılı aşkın bir zamandan buyana ırkçı-şoven ideolojinin etkisinden kendini bir türlü kurtaramamış, kendisiyle hesaplaşmak bir yana, yanına dahi yaklaşılmaz gibi radikal bir yol izlemiştir. Ermeni soykırımında, 38 Dersim katliamında, Şeh Said ve Kürt katliamlarında, Alevi katliamlarında ya devletin yanında yer almış, şu veya bu "emperyalist devletin içten bölme, oyunu, tezgâhı olduğu" söylemiş, hâlâ aynı avenelik ciddi şekilde varlığını korumaktadır. Devletin ırkçı faşist soykırım katliamları bir nevi görmezden gelinerek, niyet ne olursa olsun, objektif olarak, devletin yaptığı tüm zamanlardaki katliamlar "desteklenir olmuş, meşru" gösterilmiştir. Ya da ölüm sessizliğine bürünerek suç ortaklığı yapılmıştır. Bu, özcesi her iki tutum ve davranış bir ve aynı olmakla birlikte, gericiliğin parçalanmasında engel teşkil eden ideolojik bir sapmadır.

Yalnızca Türkiye devrimci hareketi değil, Kürdistan devrimci hareketinde de Türk devletinin şoven-ırkçı ideolojik kalıtsallığı mevcudiyetini etkin bir şekilde sürdürüyor. Burkay ve benzerleri buna örnek gösterilebilir. Devletin üzerinde şekillendiği, toplumu eğittiği ideolojinin kalıtsal etkisi, Ermeni milliyetine mensup olan aydın, devrimci, sosyalistlerde de etkin şekilde varlığını korudu, hâlâ belli ölçeklerde korumaya devam ediyor.

Sosyalist Enternasyonal, Komüntern ve buna Mustafa Suphi TKP'si de dâhil, Ermeni soykırımına, Kürt katliamlarına, Alevi soykırımına yaklaşım ve buna bağlı almış oldukları kararlar şovenizmin etkisinde nasıl kalındığını bize ibretlik şekliyle gösteriyor. Kemalist devleti küstürmeme adına, faydacı-siyaseten gerçekleri değil, o günü idare etme dış politik çizginin Komüntern’de Şefik Hüsnü’nün şoven-milliyetçi etkisinin nasıl yansıdığını bize gösteren dışavurumuydu.

Bu gerçekler görülmeden, ne Ermeni soykırımına, ne Alevi soykırımlarına ne de Kürdistan’da yaşanan soykırımcı uygulamalara doğru tavır takınamayız. Belki bazıları bana neci olabilir, coğrafyamızda yaşanan gerçekleri görmezden gelebilir, ortaya çıkan her halk hareketinin altında bir hinlik arayabilir... Ama yaşadığımız gerçekler bizlere öyle söylemiyor. Tam hak eşitliğinin olmadığı bir ülkede, ayrı ulus ve milliyetlerin kardeşliğinden bahsedebilir miyiz? Tabii ki hayır! Bugün her türlü önyargıdan kurtulmuş, şoven, ırkçı, tekçi, egemen ulus zincirini kırmış devrimci aydın, akademisyen, yazar bu mustarip hastalıktan zorda olsa kurtulmuştur. Ağır bedeller ödense de, hayatlarına mal olsa da, kararlıca, geri adım atmadan, bu değişim ve dönüşüm mücadelesinde elini taşın altına koyanlarımız artarak var. Ancak, bu oldukça az, ama olsun, onurlu doğru duruşu yükseltmek bu gibi zorlu kavgalardan ve bedel ödemelerden geçiyor. Geleceğin sömürüsüz komünal dünyasını yaratmak için yolumuzu granitten örmeliyiz.

Hâkim ulus şovenizminin ciddi bir etkisi sol hareketlerin birçoğunda hâlâ etkilidir. O çok devrimci 'eşitlikçi, sosyalist paylaşımcı' arkadaşlarımız, yazarlar, yayın organları hâlâ azınlıklar sorunu gündeme gelince 'Perinçek'e yakın duruyorlar. Tek ulus -devletçi oluyor, tek bayrak üzerinden oluk oluk akıtılan mazlum ulus ve milliyetlerin akan kanı üzerinden siyasi kirliliğin batağında yüzüyorlar. Bunlar günü birlik yaşadığımız gerçekler... Bazıları dil ucuyla, utangaç şekilde, 'ama, fakat” diye tavırlar alsalar da açık net bir siyasi bakış açısına sahip değiller. Sürekli fikri ile zikrin de değişiklik göstermektedirler. Birazcık artçı baskılar artınca kolayca turbo dönüş yapabilmektedir.

Kendisi için özgürlük istemek ne kadar haksa, kendisi olmayan için de özgürlük istemek daha onurlu bir taleptir. Başka uluslar ve hakların köleliği, sömürüsü, katliamı üzerinde kazanılan hak ve özgürlükler özgürlük olamaz. Aksine, sömürü, katliam ve kanla beslenen bir sistemin adı olsa olsa diktatörlük olur.

43567

Son Haberler

Sayfalar

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Sayfalar