Perşembe Mayıs 16, 2024

Soykırımın-şövenizmin panzehiri KAYPAKKAYA

Yüzyıl oldu, hâlâ kadim bir ulus olan, "Ermenilerin soykırıma uğrayıp uğramadığını" tartışıyor olmak, yaşadığımız utanca, bir utanç daha yüklemektedir. Hangi sebepten olursa olsun kendisiyle yüzleşmeyen, yaptığı soykırımı savunan, es geçen veyahut inkâr eden bir ulus ve bu ülkenin devrimcileri, sosyalistleri öncelikle kendileri özgür değildir. Adalet, eşitlik ve kardeşlikten bahsedemezler.Çünkü kendi pazara hâkim olma, egemenliklerini kurmak için, başka bir ulusu soykırıma uğratmış, bir buçuk milyon masum Ermeni sivil insanın ölümüne sebep olmuştur. İnsanlık adına yapılan bu vahşet günümüze kadar kınanmamış, açığa çıkarılıp teşhir edilmemiş, üstü örtülmeye, yaptığı kırım ve haksızlıklara karşı hiçbir şey yokmuş gibi ölü sessizliğinde bürülünmüş, bir asırdır kopan çığlığa adeta kulaklarını tıkamıştır.

Türkiye toplumu üzerine kara bulut gibi çöken bu ölüm sessizliğini ilk defa, 1971 yılında İBRAHİM KAYPAKKAYA gökyüzünü zifiri karanlıkta aydınlatan şimşeklerin çakarcasına paramparça etti. Belki bir kıvılcımdı, belki karanlık bulutların üzerimize çöktüğü atmış yıllık uykudan uyanmamıza vesile olan, gök gürültülü şimşeklerin bizi derinden sarsarak kendimize gelmemizi sağlamasıydı, belki de uyutulan halkların yaşanan acı gerçekleri görmesini sağlayan bir aydınlatıcı ışık oluyordu. Türkiye devrimci hareketi Kaypakkaya’nın ortaya koyduğu bu bilimsel tarihi gerçekleri görmemek için oldukça direndi. Kasketli genç adamın ortaya koyduğu ideolojik tarihi gerçekleri okuma, kavrama ve doğrularına parmak basma yerine, gereksiz ısrarda bulundu, yanlışlarını savunmada bilinçli direnen oldu.

Kaypakkaya zorlu bir ideolojik, siyasi, politik örgütsel kavga sonucu, komplo, öldürülme dâhil var olma yok edilme kavgası sonucu bu karanlığı paramparça etti. Kemalizm gibi köklü bir Türk-İslam sentezi üzerine şekillenmiş faşist ideolojik kurumun tüm ezberini bozarak paramparça etti. Kemalist ideolojiyi en iyi özümseyen, benimseyen DOĞU PERİNÇEK gibi bir ideologla cebelleşerek gerçeklere ışık olan kıvılcımı yarattı. Varoluşundan günümüze nasyonal-sosyalist fikirleriyle faşist Türk devletinin koltuk değneği görevini üstlenen, ideolojik konumlanışıyla devlete yaverlik yapan kaşarlanmış tescilli dönek Doğu Perinçek’in yüzüne taktığı devrimci maskeyi alaşağı etti.

Ermeni Sorunu’nu ilk defa Türkiye halklarının gündemine soktu. "Bir buçuk milyon Ermeni’nin 1915’de katledildiğini, bunun soykırım olduğunu" ilk defa deşifre eden, tek yolu gösteren komünist önderdir. Türkiye ve Kürdistanlı ilerici devrimci, aydın, yazar ve çizere yaptığı araştırmalar sonucu vardığı teorik sonuçları en zor koşullarda sundu. Kaypakkaya’nın bu tarihsel teorik sunumu:

Önce devrimci hareketlerde bir şaşkınlık, ürküntü, uzak durma yarattı, ama Kaypakkaya’nın derinden gelen volkan misali köklü kopuşu, var olan devletle, arasına kesin-açık bir nitel uçurum koydu. Şimşeklerin saçtığı bu aydınlatıcı kıvılcım bizleri uykudan uyandırdı. Çakan şimşek gürültülerine kulaklar tıkalı ve ilgisiz kalınamazdı. Türkiye ve Kürdistan gençliği, özellikle de soykırım yaşayan Ermeni gençliği Kaypakkaya’nın oluşturduğu yeni ML hattı yakından izliyordu. Yeni doğan bu oluşum Türkiye’nin siyasi, ideolojik, politik yaşamında köklü bir dönüşümü de beraberinde getiriyordu. Türkiye halkları üzerinde on yıllarca yer etmiş şoven-ırkçı bir ideolojinin, kültürün etkisinden kurtulmak, hemen kopuş yaşamak kolay değildi. Bir yandan kaygı ve çekince, beri yandan da Kaypakkaya’nın tezleri, görüşleri okundukça, kavrandıkça derinden gelen bir sempati oluşuyordu. Zorlu ve ağır bedeller ödeyerek Kaypakkaya çizgisi toplumda yer ediyor, Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da derin volkanik köklerini salıyordu. Armanek Bakırciyan(Orhan Bakır), Hrant Dink, Nubar Yalım, Manüel Demir vb. Ermeni milliyetine mensup yoldaşların ve yüzlerce, binlerce Ermeni genç devrimcinin Kaypakkaya çizgisinde kendisine yaşam bulması derinden yanan bir volkanın bu şekilde patlamasıydı. Yasaklanan, gizlenen, aşağılanan, katledilen azınlık ulus, milliyet ve ezilenlerin sesi, kendini bulduğu örgüttü Kaypakkaya çizgisi... Hâlâ bu gerçeği dile getirmekten , "Sezar’ın hakkını Sezar’a vermekten" itinayla kaçınan Ermeniler var. Geçmişte Türk solunda yer almış,egemen ulus şovenizminin çok ciddi etkisinde kalmış "eski solcu" Ermeniler ne yazık ki hala Kaypakkaya’yı hazmedemiyor, kara kalemleriyle, kara çalmaya çalışıyorlar. Kaypakkaya’nın, Ermeni katliamını, Ermeni soykırımını deşifre etmesini, Türkiye’nin ve Türkiye solunun gündemine sokmasını hazmedemiyor, her neyse kabullenemiyorlar. Bunu dışarıya vurumsa Kaypakkaya geleneğine uzaktan duydukları, gerçeklerle hiçbir alakası olmayan ithamlarla kara çalmalarıdır. Tavsiyem o ki, vazgeçin bu önyargılı milliyetçilikten! Anlıyorum sizi her şey tersine dönüşür, siz de öyle... Artık gerçekler ortada görün, gözünüzü açın açık gerçeği görün.

Aradan tam bir Asır geçti. Hâlâ Türkiye toplumunun ezici bir kısmı ırkçı-şovenizmin ideolojik etkisi altında tahribatlarını devam ettiriyor. Bugün hâlâ 'sosyalist ve devrimci' oluşumların büyük çoğunluğu şoven-ırkçı ideolojik sarmal çemberi içinden çıkamamıştır. Türkiye devrimci ve sosyalist hareketi yüzyılı aşkın bir zamandan buyana ırkçı-şoven ideolojinin etkisinden kendini bir türlü kurtaramamış, kendisiyle hesaplaşmak bir yana, yanına dahi yaklaşılmaz gibi radikal bir yol izlemiştir. Ermeni soykırımında, 38 Dersim katliamında, Şeh Said ve Kürt katliamlarında, Alevi katliamlarında ya devletin yanında yer almış, şu veya bu "emperyalist devletin içten bölme, oyunu, tezgâhı olduğu" söylemiş, hâlâ aynı avenelik ciddi şekilde varlığını korumaktadır. Devletin ırkçı faşist soykırım katliamları bir nevi görmezden gelinerek, niyet ne olursa olsun, objektif olarak, devletin yaptığı tüm zamanlardaki katliamlar "desteklenir olmuş, meşru" gösterilmiştir. Ya da ölüm sessizliğine bürünerek suç ortaklığı yapılmıştır. Bu, özcesi her iki tutum ve davranış bir ve aynı olmakla birlikte, gericiliğin parçalanmasında engel teşkil eden ideolojik bir sapmadır.

Yalnızca Türkiye devrimci hareketi değil, Kürdistan devrimci hareketinde de Türk devletinin şoven-ırkçı ideolojik kalıtsallığı mevcudiyetini etkin bir şekilde sürdürüyor. Burkay ve benzerleri buna örnek gösterilebilir. Devletin üzerinde şekillendiği, toplumu eğittiği ideolojinin kalıtsal etkisi, Ermeni milliyetine mensup olan aydın, devrimci, sosyalistlerde de etkin şekilde varlığını korudu, hâlâ belli ölçeklerde korumaya devam ediyor.

Sosyalist Enternasyonal, Komüntern ve buna Mustafa Suphi TKP'si de dâhil, Ermeni soykırımına, Kürt katliamlarına, Alevi soykırımına yaklaşım ve buna bağlı almış oldukları kararlar şovenizmin etkisinde nasıl kalındığını bize ibretlik şekliyle gösteriyor. Kemalist devleti küstürmeme adına, faydacı-siyaseten gerçekleri değil, o günü idare etme dış politik çizginin Komüntern’de Şefik Hüsnü’nün şoven-milliyetçi etkisinin nasıl yansıdığını bize gösteren dışavurumuydu.

Bu gerçekler görülmeden, ne Ermeni soykırımına, ne Alevi soykırımlarına ne de Kürdistan’da yaşanan soykırımcı uygulamalara doğru tavır takınamayız. Belki bazıları bana neci olabilir, coğrafyamızda yaşanan gerçekleri görmezden gelebilir, ortaya çıkan her halk hareketinin altında bir hinlik arayabilir... Ama yaşadığımız gerçekler bizlere öyle söylemiyor. Tam hak eşitliğinin olmadığı bir ülkede, ayrı ulus ve milliyetlerin kardeşliğinden bahsedebilir miyiz? Tabii ki hayır! Bugün her türlü önyargıdan kurtulmuş, şoven, ırkçı, tekçi, egemen ulus zincirini kırmış devrimci aydın, akademisyen, yazar bu mustarip hastalıktan zorda olsa kurtulmuştur. Ağır bedeller ödense de, hayatlarına mal olsa da, kararlıca, geri adım atmadan, bu değişim ve dönüşüm mücadelesinde elini taşın altına koyanlarımız artarak var. Ancak, bu oldukça az, ama olsun, onurlu doğru duruşu yükseltmek bu gibi zorlu kavgalardan ve bedel ödemelerden geçiyor. Geleceğin sömürüsüz komünal dünyasını yaratmak için yolumuzu granitten örmeliyiz.

Hâkim ulus şovenizminin ciddi bir etkisi sol hareketlerin birçoğunda hâlâ etkilidir. O çok devrimci 'eşitlikçi, sosyalist paylaşımcı' arkadaşlarımız, yazarlar, yayın organları hâlâ azınlıklar sorunu gündeme gelince 'Perinçek'e yakın duruyorlar. Tek ulus -devletçi oluyor, tek bayrak üzerinden oluk oluk akıtılan mazlum ulus ve milliyetlerin akan kanı üzerinden siyasi kirliliğin batağında yüzüyorlar. Bunlar günü birlik yaşadığımız gerçekler... Bazıları dil ucuyla, utangaç şekilde, 'ama, fakat” diye tavırlar alsalar da açık net bir siyasi bakış açısına sahip değiller. Sürekli fikri ile zikrin de değişiklik göstermektedirler. Birazcık artçı baskılar artınca kolayca turbo dönüş yapabilmektedir.

Kendisi için özgürlük istemek ne kadar haksa, kendisi olmayan için de özgürlük istemek daha onurlu bir taleptir. Başka uluslar ve hakların köleliği, sömürüsü, katliamı üzerinde kazanılan hak ve özgürlükler özgürlük olamaz. Aksine, sömürü, katliam ve kanla beslenen bir sistemin adı olsa olsa diktatörlük olur.

43884

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Sayfalar