Pazar Mayıs 19, 2024

Sürüngen gökte kartal olmaz! (2)

30 yıllık Ermeni mücadele tarihinde Kafkaslar'da, Batı-Doğu Ermenistan'da ve Ortadoğu'da Ermeni toplumu içerisinde en güçlü, çoğunluğu elinde bulunduran, temsil eden EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu) Taşnak Partisi, aynı zamanda kendi içerisinde siyasal çatışmaların yaşandığı uzun bir dönemeçtir. Bu dönemecin önemli figürlerinden birir olan Antranik Paşa yeni bir yüzyılın başında Osmanlı'ya karşı mücadele içerisinde bir HINÇAK Parti taraftarlığından, Taşnak Partisi'nin bir savaşçısı, aynı zamanda Halkın Fedaisi konumuna getiren onun partiler üstü konumu olmuştur. “Benim partim Ermeni halkıdır” diyerek kendi duruşunu belirlemiştir. Onu efsane durumuna getiren, kendini halkı ve mücadelesi için feda etmiş olmasıdır.

1917 Ekim Devrimi'nin erken gelmesi, Ermenilerin bundan sonraki politikalarının belirlenmesi için Batı Ermenileri Konseyi inşa edildi. Antranik Paşa, Bulgaristan ulusal kurtuluş mücadelesine destek olduktan sonra Varna üstünden Kafkasya'ya geldi. Halk, Antranik Paşa'nın gelişini coşkuyla karşıladı. Ermeniler Antranik Paşa'nın grubunda savaşmak için isimlerini yazdırmaya başladılar. Halk artık umudunu Antranik'e bağlamıştı. Tiflis'te halk Osmanlı soykırımından kurtarılması için Antranik'in oluşturduğu Gönüllüler Birlikleri'nde savaşmak için toparlandılar.

Rus ordusunun geri çekilmesi ve dağılması ile oluşan kaosta Kerenski Hükümeti, Rus ordusunun Kafkasya'dan çekilmesi halinde Osmanlı'nın Kafkaslar’a saldıracağını biliyordu. Kafkas halklarına bu durumda savaşmaları için yetki verildi. Ermeni halkının Gönüllüler Birliğini yöneten Ulusal Büro, Ermeni Ulusal Konseyi'ne dönüştü. Liderliğine ise Boğos Nubar Paşa getirildi. Yerevan'da Batı Ermenilerinin gerçekleştirdiği ilk toplantıda Doğu ile Batı Ermenilerinin arasında şiddetli tartışmalar yaşandı. Hemen hemen her konuda EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu), Taşnaklar ile Antranik Paşa arasında yaşanan tartışmalarda Taşnak delegelerin bir kısmını oluşturan Muşlular, Anranik'ten yana tavır aldılar. Bu Doğu Ermenilerinin, Batı Ermenilerini ''Göçmen'' olarak görmelerinden ile gelmektedir. Göçmen, Batı Ermenilerini kendi kardeşleri olarak görmeme anlamına geliyordu. Bu duruma çok sinirlenen Antranik toplantıyı terk etmiştir.

Olay bununla kalmamış Ermeni eyaletlerinin korunması için Antranik Paşa tarafından 30 bin kişilik Batı Ermenilerinden bir ordunun oluşturulması fikrini Ruslar ve müttefik kuvvetler tarafından doğru bulunmuş Antranik Paşa'nın sunduğu plan kabul görmüş, desteklenmiştir. Fakat Taşnak yöneticiler bu plana karşı çıkmış, kendilerine sunulmadığı için desteklememişlerdir. Antranik ile görüş ayrılığına düşmüş, araları açılmıştır. Savaş koşullarında Taşnakların ellerine geçen böyle tarihi fırsatlar iç çekişmelere kurban gitmiş oldu. Batı Ermenileri Ulusal Delege Başkanı olan Boğos Nubar Paşa ''Eğer Batı Ermenileri kendi güçleriyle, Batı Ermenistanı sınırlarını koruyabilirse, müttefikler de onun bağımsızlığını resmen tanıyacaklar...'' demiştir anılarını kaleme alırken. Ermeni Ulusal Konseyi bu gelişmelerden sonra acilen önüne, hükümetin oluşturulması, Antranik Paşa komutasında bir ordu oluşturmak için Batı Ermenileri arasında asker toplanması, askerlerin eğitilmesi için askeri okulun açılması kararı alındı. Hemen uygulamaya geçilince Ruslar ile müttefikler tarafından tanındı.

1917 Ekim Devrimi ile iktidarı ele geçiren Bolşevikler, devrimden önce Kerenski hükümeti döneminde planlanan 30 bin kişiden oluşturulması planlanan Ermeni Ordusu bu kaos ve karışıklık ortamında hayat bulamadı. Ekim Devrimi ile Rus ordusu dağıldı. Hükümetin yoksul köylülere toprak dağıttığını duyan askerler bir an önce köylerine dönmek için ordudan ayrıldılar. Rusların geri çekilmesiyle oluşan boşluğun doldurulması Ermeni Ulusal Konseyi yöneticileri arasında tartışılmaya yol açtı. Bu boşluk nasıl ve kim tarafından doldurulacaktı? Batı Ermenileri yöneticilerinin düşüncesine göre Batı ile Doğu Ermenileri el ele verip Batı Ermenistanı birlikte savunmaya arzuluyorlardı. Oluşturulacak Ermeni Ordusu'nun başına Antranik Paşa'nın getirilmesi düşünüldü.

Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu bir zamanda Tiflis'te, Ermeniler arasında Doğu ile Batı Ermenileri sorunu doğdu. Doğu Ermenileri, Batı Ermenistan'a ve kardeşlerine özel ilgi göstermediler. Batı Ermenistan'ın savunmasını kendi sorunları olarak görmediler. ''Biz Doğu Ermenileri, Doğu Ermenistan'ın sınırlarını koruyalım, Batı Ermenileri de Batı Ermenistan'ın sınırlarını korusun'' dediler. Antranik Paşa'nın ise ''Batı Ermenistan'ın sınırlarını birlikte koruyalım, bununla birlikte Doğu Ermenistan'ı da korumuş oluruz. Batı Ermenistan güvencede olursa Doğu Ermenistan da güvencede olur... Doğu Batı Ermenistan anlayışları sona ermeli, siperleri birlikte korumalı ve düşmana birlikte konulmalıdır'' dedi. Daha da ileri gidilerek “zayıflıklar, yetersizlikler, askerlerin bozuk psikolojisi'' denilerek, Batı Ermenistan'dan vazgeçilme fikirleri bile tartışma konusu oldu. Kısacası Anavatan'ın terk edilmesi önerilmiştir. Oysa cephelerde Fedailer acil olarak yardım bekliyordu. Erzincan'da Sivaslı Murad, Bayburt'ta, Erzurum’da Fedailerin durumu ağır, cepheden gelecek yardıma ihtiyaç vardı. Antranik Paşa elini kolunu bağlayan siyasi erkana lanet yağdırıyordu.

Ekim Devrimi ve tarihi fırsatlar

Batı Ermenilerinin acil sorunu ülkede bulunan ve sayıları 160 bini bulan Ermenilerin Osmanlı barbarlarına terk edilmemesiydi. Ekim Devrimi ile dünya gündemine gelen Bolşevikler ile Osmanlılar arasında imzalanan Brest-Litovsk antlaşması, Batı Ermenistan'ın terk edilmesini öngörüyordu. Ruslar geri çekilirken çok büyük çapta askeri mühimmat ile yiyecek bırakmışlardı. Osmanlı generali Vehip Paşa'nın 20 bin kişilik ordusuna karşılık Ermenilerin Rus Ordusu içerisinde asker sayısı 200 bindi. Ayrıca Osmanlı ordusu tarihi boyunca hiç bu kadar ekonomik ve askeri olarak zor duruma düşmemiş, Ermenilerin de eline bu kadar çok askeri mühimmat tarihin hiçbir döneminde geçmemişti. Koşulların cephane, erzak, insan gücünün her zamankinden iyi olduğu bir dönemde, en az 6 ay, en çok idareli kullanılırsa 1 yıl yeterli olacağını belirten Antranik “Eğer, Rus devrimi 1 yıl gecikseydi, Batı Ermenistan kurtulmuştu…'' demiştir.

Tüm savaş koşulları Ermenilerin lehine olmasına rağmen, siyasi hedeflerin belirlenmesinde yetersiz kalan Taşnaklar, 1918 yılında Ruslarla Osmanlı arasında imzalanan antlaşmaya umutlarını bağlamışlardı. 1877-78 yıllarında Osmanlı-Rus savaşında Ruslara kalan Kars, Ardahan ve Batum'un Brest-Litovsk antlaşmasıyla devrimi her ne pahasına olursa olsun kurtarmak için Bolşevikler, Türklere tavizlerde bulunmak zorunda kaldılar.

Döneme uygun kendi politikalarını belirlemeyen, Osmanlı'ya karşı Anavatan'ın savunulması mücadelesini örgütlemeyen Taşnakları, Kafkaslar Sovyet Komiseri Başkanı Stepan Şahumyan eleştirirken şöyle demiştir. ''Kendi ülkesini korumaya hazır Ermeni birlikleri tasfiye ettiniz. Siz bu kuvvetleri dağıttınız. İşte sizin suçunuz budur'' diyerek kısa ve öz olarak belirtmiştir. Şahumyan'ın eleştirisinin ne kadar doğru ve haklı olduğu Sardarabat Anavatan savunmasında ortaya çıkmıştır. Rus Ordusunun geri çekilmesiyle yalnız kalan Ermeniler kendi güçleri ile varlık ve yokluk arasında Osmanlı ordularını yenmişlerdir.

Ekim Devriminden önce Ermeniler içerisinde tartışılan konuların başında, Rusya'dan ayrılıp ayrılmama gündemi geliyordu. Büyük çoğunluğu kalmaktan yana görüş bildirirken, Rusya gibi büyük garantör devletten ayrı kalmak istenmemektedir. Azınlık da olsa bazı anlayış sahipleri, Ankara hükümetinin gölgesi altına girerek, Ermenistan'ı kaybetme pahasına Rusya'nın güvenliği altına girmeyi reddediyordu. Rusya'nın garantörlüğü altında kendilerini güvencede hisseden Doğu Ermeni halkının rüyası İran'dan 1828 yılında kurtularak, Rusların hakimiyeti altına girmesiyle Ermenilerin asırlık rüyası gerçekleşmiş oldu. Ermeni tarihçiler, aydınlar Rusları kutsayan yazılarında “Rus kılıcına dağlar bile dayanmaz” diyerek destek olmuşlardır.

(Devam Edecek) 

42544

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

Sayfalar