Cumartesi Mayıs 18, 2024

T.C.'nin OHAL HALİ; Çetin Çetin

15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra ''bu darbe bize Allahın bir lütfudur'' anlayışıyla harekete geçen AKP hükümeti askerde, poliste, kamuda, üniversitelerde ne kadar muhalif varsa açığa alma/görevden uzaklaştırma gibi cezalarla cezalandırıldılar. Bu sürede işten uzaklaştırılanların/açığa alınanların sayısı 100 bini geçti.

OHAL(olağanüstü hal) ve KHK(Kanun hükmünde kararname) ile halka yönelik baskı ve saldırılarda sınır tanımayan AKP halka yönelik yeni bir saldırı dalgası daha başlattı.

T.Kürdistan'ında başlatılan bu saldırı dalgasının birincisi T.Kürdistan'ında görev yapan Eğitim-Sen üyesi emekçilere yönelik gerçekleşti. 8 Eylül günü Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen yazıda 11.285 öğretmenin ''bölücü terör örgütüne karşı yürütülen iç güvenlik operasyonları ile güvenlik amacıyla alınan düğer tedbirleri ve bazı illerde ilan edilen sokağa çıkma yasağını akamete uğratmak ve eğitim-öğretim hakkını engelleyici nitelikte faaliyette bulunduğunun'' tespit edildiği bildirildi.

Yani bu öğretmenlerin açığa alınmalarının sebebi T.Kürdistan'ında T.C. devletinin uyguladığı katliam ve yıkım politikalarına karşı çıkmak.

Cizre'de bodrumlarda yaralı insanların yakılarak öldürülmesine karşı çıkmak...

Nusaybin'in tank ateşleriyle yerle bir edilmesine karşı çıkmak...

Şırnak'ta, Sur'da, Yüksekova'da... insanların sokak ortasında öldürülmelerine, evlerinin başlarına yıkılmasına karşı çıkmak...

Türk hakim sınıflarının OHAL ve KHK larla T.Kürdistan'ında başlatılan saldırı dalgasının ikincisi ise kayyum atamalarıdır. 12 Eylül'de yani 12 Eylül askeri faşist cuntasının 36. yıl dönümünde Türk hakim sınıfları T.Kürdistan'ında yeni bir saldırı başlattı. PKK'ye destek verdikleri gerekçesiyle DBP'li 24 belediye başkanı görevden alınarak yerine kayyum atandı. T.Kürdistan'ında yapılan seçimlerde %70-80 gibi ezici bir oy farkıyla yerel yönetimleri DBP'ye kaptıran AKP kaymakam, vali yardımcılarını ve korucu başlarını kayyum atayarak belediye yönetimlerini ele geçirmiş oldu.

AKP ve cumhurun başı RTE kendilerinin çok savunduğu, meşru gördüğü sandığa da savaş ilan etmiş oldu. Yani seçim denilen aldatmacayla(!) sandıkta alamadıklarını OHAL rüzgarını arkalarına alarak çıkardıkları KHK'lara yaslanarak kayyumlar vasıtasıyla ele geçirme harekatını kendilerine göre başarmış oldular.

Belediyelere atanan kaymakam, vali yardımcıları, korucu başı kayyumlar yüzlerce polisle birlikte ancak belediye binalarına girebildiler. Belediye binalarına işgal ettikleri yerlere bayraklarını asan işgalci İngiliz, Fransız askerleri gibi tüm belediye binalarının ne kadar kapısı, camı varsa o kadar da bayrak asmayı marifet saydılar. Bununla yetinmeyen güvenlik görevlileri Kürtçe ve Ermenice belediye tabelalarını indirdiler. Böylece ''tek dil'' i gerçekleştirmiş oldular. Belediye binalarını halktan (!)korumak için yüzlerce polisle ablukaya aldılar.

Kürt halkı iradesinin çiğnenmesini kabul etmeyerek birçok yerde sokağa çıktı. Belediye binalarının önünde barikatlar oluşturuldu. Yürüyüşler, mitingler yapıldı. Oturma eylemleri gerçekleştirildi.

T.Kürdistan'ında halk kayyumları kabullenmedi, kayyumlara karşı direnişler gerçekleştirdi. Kayyumlara karşı batıdan da tepkiler gecikmedi. Çanakkale belediye başkanı ''biz Sur belediyesiyle kardeşiz, kayyumu tanımıyoruz'' açıklaması yaptı. Kayyum atamalarına karşı Batman'da belediye çalışanı temizlik işçileri iş bırakarak kayyumu tanımadıklarını açıkça ilan ettiler. Otobüs şoförleri işi bıraktı.

Türk hakim sınıflarının direksiyonundaki AKP kliğinin T.Kürdistan'ındaki saldırı politikaları 7 Hazirandan bu yana sürekli bir şekilde artmaktadır. Önce çözüm masası devrildi. Ardından hendek ve barikatlar bahane edilerek saldırılar başlatıldı. Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de ve Şırnak'ta katliamlar gerçekleştirildi. Bodrumlarda insanlar tank, top ateşleriyle katledildi. Aynı bodrumlarda yaralılar benzin dökülerek yakıldılar. Sur, Cizre, Şırnak... tank atışlarıyla yerle bir edildi. Evler insanların başına yıkıldı.

Türk hakim sınıflarının T.Kürdistan'ında şehirde ve kırda uygulamaya koyduğu katliam ve yıkım politikalarına OHAL ilanından sonra yenileri eklendi. Seçimlerde sandık yoluyla yenilgilerini kabullenemeyip zor yoluyla (kayyum atayarak) belediyeleri denetimlerine aldılar.

Haksız, hukuksuz bir şekilde. Belediyeye kayyum olarak gelenlerin orada/o makamda rahat oturmasını her türlü yolla engellemek Kürt halkının en meşru hakkıdır. Kayyumlara o makam/o koltuk dar edilmelidir.

Kürt halkının milyonlarcasının oylarıyla seçilmiş meşru, demokratik belediyelerine Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak... tam da 12 Eylülün 36. yıl dönümünde el konulmasına karşı T.Kürdistan'ında eylemlilikler/direnişler gerçekleştiriliyor/daha üst boyutlarda gerçekleştirilmeli.

Türk hakim sınıflarının direksiyonundaki AKP'nin saldırılarının boyutunun artacağını gene onların yayın organı durumundaki Sabah gazetesinden öğreniyoruz. ''Kamuda PKK temizliği başlıyor. 40 bin PKK taraftarı kamudan temizlenecek'' haberini Sabah gazetesi manşetine taşıyor.

Türk hakim sınıflarının T.Kürdistan'ındaki saldırılarının bunlarla sınırlı kalmayacağına, HDP'nin hedefe konulacağı bir sürece tanık olacağız. HDP'li vekillerin gözaltına alınmasına, zorla mahkemeye getirilmesine ve daha da ileri gidilerek HDP'nin kapatılmasına varacak bir sürecin başlatılabileceğine tanık olabiliriz/olacağız. Tüm bu yapılanların halk tarafından öğrenilmesinin engellenmesi için muhalif yayın yapan ne kadar ilerici, Alevi ve Kürt tv kanalları varsa kapatıldı.

Türk hakim sınıflarının iktidara muhalif olan kesimlere, demokratlara, ilericilere, sosyalistlere, T.Kürdistan'ında kayyum politikasından tutalım da her yönlü anti-demokratik uygulamalarını, saldırı ve katliam politikalarını boşa çıkarmanın yolu topyekün direnişten geçer. Kürt halının topyekün direnişinden geçer.

Ülkede olduğu gibi Avrupa'da da Kürtlerin, ilericilerin, Alevilerin, devrimcilerin, sosyalistlerin faşizme karşı direnişi-mücadeleyi üst seviyeye çıkarması gerekiyor. 

45041

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalistler tepişirken kitleler katlediliyor

“Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır.” Marx’ın bu sözü söylemesinin üzerinden yaklaşık 170 yıl geçti. 

Kapitalizm ekonomisiyle, siyaseti ve kültürüyle, yaşam biçimiyle, ideolojisiyle ve en önemlisi, bunların toplamı olan yıkıcılığıyla, doğayı ve onun bir parçası olanı insanı tahribatıyla,  artık insana ve doğaya ölüm sunmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Kapitalizm çürümüştür. Burjuvazinin çürümüş kokusu bütün dünyayı hızlı bir şekilde sarmaya başlamıştır.

SOYKIRIMIN ANITI VE AĞITI: Gomidas/ Komitas/ Soghomon Soghomonian

“Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo.”[1]

Yıllar boyunca, ne geçen zamanın ne de Anadolu toprağının örtebildiği katliam izleriyle dolu yollarda yürür ve kendi ölümünü beklerken, “Eğer kurtulursam gördüklerimi yazacağım. Halkımın yaşadıklarını herkes bilsin” diye düşünüyordu Rahip Krikor Balakyan. “Hatta tüm bunları gelecek kuşaklara aktarmak için yaşamalıyım. Hayatta kalmak için elimden her ne geliyorsa yapmalıyım.”

Faşist devlet terörüyle kazanılan bir “seçim” ! / Engin Gören

TC devleti ve AKP hükümeti, yine bütün eşitsizliklere rağmen 7 Haziran da genel seçime gitti ve tek başına hükümeti kuracak “miletvekili” sayısını yakalayamayınca kudurdu. Ağızlarında salyalar akıtarak tehditler savurdular. Hemen kısa sürede seçimi yenileyeceklerini söylediler ve bir süre oyalamadan sonra hükümet olarak 1 Kasımda yeniden seçime gideceklerini ilan ettiler.

Mustafa Kemal Erdoğan /Tamer Çilingir

Tayyip Erdoğan ‘‘Rabia‘‘ işaret yaparak sayıyor; ‘‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘‘…

Oysa…

Yüzyıldır tutmadı bu maya… Kan ve gözyaşlarıyla sulanan bu topraklarda 91 yıl önce inşa ettikleri devlet de, bayrak da, vatan da bizim değil… O tek millet dediği şey de, ne Kürtleri ne de diğer ulusları temsil ediyor.

Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırımı bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in izinden yürüyor Recep Tayyip Erdoğan.

Kavganın Töresi bu

Umudu  taze tutmak,yarınlara taşımak için doğru bir taktik hat ve bu taktik politıkayı belirleyen , ona yön veren doğru bir stratiji tesbit etmek belirleyici önemdedir.Çünkü ,bir kere stratijik siyasi hat belirlendimi ona uygun  taktik politika üretilerek hayata  geçirilmeye çalışılır. Burada yanlızca kendi  durumunu ele almak , değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Aynı zamanda  karşıt güçlerin durumunu çok yönlü ele almak,değerlendirmek zorunlu ve gereklidir.

Olağanüstü Halden Olağanüstü Seçim Sonucları / Mehmet Tohumcu

7 Haziran seçimlerinden sonra şoke olan AKP ve Saray çevresi, Türkiye ve  T.Kürdistanın’da gelişen Demokrasi ve Barış havasını birçok katliamla kana bulayıp kaos ortamı yaratarak silahların ve şiddetin baskısı altında bir seçim ortamı oluşturdu. Ülke tarihinin en baskıcı, en anti demokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık.

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Sayfalar