Cumartesi Mayıs 11, 2024

Tek Yol Birleşik Devrim-Taylan Ateş

Biliyoruz, makalenin başlığı bilindik, bir o kadar da klasik oldu. Ama ne yaparsınız, Türkiye ve Kürdistan emekçi sınıfları en pespaye görüşlerle, sokaktaki insanın bile artık inanmadığı öneri ve düşüncelerle aldatılmaya çalışılırsa ve bunda ısrar edilirse bize düşen de devrimci çözüm biçimini ısrarla ve defaatle öne sürmektir.

Sosyal reformist partilerin ve uzlaşmacı küçük burjuvaların ortak noktası, yani aralarındaki tüm farklılıklara rağmen birleştikleri ortak nokta, iki ülkenin emekçi sınıflarını düzen içinde tutacak çözüm önerileri ileri sürmektir. Günümüz somutunda bu ortak nokta, seçimdir.

Bu ortak noktada birleşen politik güçlere, yine günümüz somutunda, gerici-faşist burjuva muhalefeti eklemeliyiz. Böylece tablo tamamlanmış oluyor. Karşımızdaki tablonun ana hatları şöyle belirmiş bulunuyor: Sosyal reformistler, uzlaşmacı küçük burjuva parti ve çevreler, liberal tayfa, bunların tümü, tekelci kapitalist düzenin içinde bulunduğu ağır ekonomik krizden ve bu krize eşlik eden politik krizden çıkış yolu olarak seçimleri işaret ediyorlar.

Ekonomik krizin ağırlığından söz etmeye gerek yok. Herkesin yaşadığı, gördüğü, iki ülkenin emekçi sınıflarının derin bir açlık ve yoksulluğa itilerek acısını çektikleri bir kriz. Elbette, iki ülkenin emekçi sınıfları, yoksul kitleleri, kadınları bu krizden çıkış yolu arıyorlar. Yukarıda işaret ettiğimiz politik güçlerden oluşan bulamaç tek bir ses biçiminde çözüm olarak emekçi sınıflara sandığı-seçimi işaret ediyorlar.

Örneğin, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bu sömürü düzeninin krizine çözüm olarak şunu öneriyor:
“TÜSİAD Başkanı ile konuştum herkesin konuşması gerektiğini söyledim. Şu an seçim ilan etseler yarın ülke toparlanır. … Bu akşam desinler bunu, yarın toparlanırız.”

Herkes zaten konuşuyor. Evde, sokakta, alışverişte, kahvehanelerde, otobüs, vapur, tren akla gelebilecek ne varsa bütün toplu taşıma araçlarında, iki emekçinin, yoksulun bir araya geldiği her yerde insanlar bu krizi zaten konuşuyorlar. Bunu bilmemesini Kılıçdaroğlu’nun cehaletine verip geçelim. İlgimizi çeken nokta bu değil, onun şu sözleri: “Şu an seçim ilan etseler yarın ülke toparlanır.”Kılıçdaroğlu’nu eleştirecek değiliz. Tüm emekçilerin, tüm yoksulların akla gelebilecek her yerde kriz ve politikayı konuştuğunu bilmeyecek kadar cahil ve toplumdan bihaber olan bu adam, temsil ettiği burjuva sınıfın çıkarlarına uygun olanı yapıyor.

Peki ya emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının çıkarlarını savunur görünüp bu burjuva temsilciyle aynı dili, aynı düşünceyi, ekonomik ve politik krizden çıkış için aynı öneriyi, seçim ve sandığı gösterenlere ne demeli? Bütün sosyal reformist partilerin, çevrelerin, uzlaşmacı partilerin, liberallerin isimlerini aynı torbaya doldurup torbadan rastgele bir isim çekilse onun Kılıçdaroğlu ile aynı çözüm yolunu, aynı önerileri yaptığı, yani seçim-sandık etrafında döndüğü görülecek. İşte bir örnek:

“Bu iktidar derhal istifa etmelidir. Derhal seçime gitmelidir. Eğer bu iktidarı göndermezsek, sandığı getirmezsek gelecek sene bu seneyi mumla arayacağımız felaketlerle dolu olacak.”

Benzerlikten öte, politikada, düzenin krizine ve bu krizin çözümüne ilişkin önerilerde aynılık işte bu kadar.
Kılıçdaroğlu ve partisi, temsil ettikleri burjuva sınıfın çıkarlarına uygun olanı yapıyorlar ve bu anlamda kendi iç tutarlılıklarından söz edilebilir. Peki ya CHP-İYİP vb. benzeri gerici faşist partilerle aynı çözüm önerilerine sahip sosyal reformist partilere, onların çevrelerinde dolananlara, uzlaşmacı küçük burjuva partiye ne demeli? Bunlar sözüm ona emekçi sınıfların, Kürt halkının, yoksul kitlelerin çıkarlarını savunuyor; bu toplumsal kesimlerin politik temsilcisi olma iddialarında bulunuyorlar. Düştükleri durum şudur: Emekçi sınıfların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının özgürlük hakkını savunur görünmek ama pratikte, gerçek yaşamın içinde burjuva sınıfın çıkarlarına uygun politikalar izlemek.

İşçi sınıfının, emekçi halkların, yoksul kitlelerin, Kürt halkının, kadınların gerçek kurtuluşu, gerçek çıkarları, burjuva sınıfın çıkar ve politik çözümleriyle uyuşmaz. Devrimin toplumsal güçlerinin sınıf çıkarları, düzenin ekonomisiyle, politikasıyla, kurumlarıyla içine düştüğü ağır kriz koşullarından bu düzeni yıkmak için yararlanmayı gerektirir. Düzenin ağır, yıkıcı bir ekonomik ve politik kriz içinde olduğunu bu sosyal reformist partiler, uzlaşmacı küçük burjuva parti, bunların etrafında dolananlar; hepsi biliyor ve kabul ediyorlar. Daha da ileri gidiyor ve dinci faşist iktidarın yıkılmasının kesin olduğu iddiasında bulunuyorlar.

Fakat tüm bunlardan çıkardıkları sonuç, gerici-faşist “millet İttifakı”na, iktidar olması için, destek olmak. Kandil’i yerle bir etme sözü veren Kılıçdaroğlu’nu, faşistliği tartışma götürmeyen Akşener’i, bunlardan aşağı kalmayan Davutoğlu ve Babacan’ı, Sivas katliamında, katillere “gazanız mübarek olsun” diyen Karamollaoğlu’nu hükümete taşımak için “seçim” istemek…

Oysa, dağda savaşan bir gerillanın dahi devrimin koşullarının olgunlaştığını gördüğünü daha önce aktarmıştık. Tekrar aktarmakta hiçbir sakınca yok. Gerilla Armanç Devrim, bulunduğu o sınırlı koşullarda bile şunları söyleyebiliyor: “Bugün devrim koşulları olgunlaşmış olarak karşımızda durmaktadır.”

Tekelci kapitalist düzenin içinden geçmekte olduğu ağır kriz koşullarında atılacak tek şiar “Şimdi Devrim Zamanı” olmalıdır. Devrim koşullarının olgunlaşmış olarak karşımızda durduğu bir zaman kesitinde başka her türlü çözüm yolu burjuvazinin işine yarar. Zaman kazanmasını, düzenini restore etmesi için fırsat yakalamasını sağlar, ona soluk aldırır.

“En geniş demokrasi ittifakı” elbette gereklidir. Ama bu lastik gibi her tarafa çekilebilen bir ifade olmaktan çıkarılmalı; somut, net biçimde ortaya konmalıdır. “En Geniş Demokrasi İttifakı” işçi sınıfının, emekçi halkların, yoksul kitlelerin, kadınların bir devrim programı etrafında bir araya getirilmesi biçiminde anlaşılmalıdır. İlk anlaşılması gereken budur. Şüphesiz, burjuva egemenliğin yıkılmasını ilk ve başlıca amaç edinen politik güçler böyle bir ittifakın parçası olabilirler ve olmalılar da.

Demokrasiyi kazanmak bir devrim meselesidir. Tekelci sermaye egemenliği ve faşist devlet, bütün kurumlarıyla ayaktayken emekçi sınıflar için, ezilen halklar için, yoksul kitleler ve kadınlar için bir demokrasiden söz edilemez. Birinin olduğu yerde diğeri olmaz. Devrimin toplumsal güçleri için, yani iki ülkenin işçi sınıfı, emekçileri, yoksul kitleleri için demokrasi, ancak silahlanmış halkın gücüne dayanan bir iktidar söz konusu olduğunda mümkün olur. Bu, emeğin iktidarıdır, halkların iktidarıdır, devrimci demokratik iktidardır.

Çözüm, birleşik devrimle bu iktidarın kurulmasında. Ve bu, hiç olmadığı kadar mümkün hale gelmiştir.
Şimdi Devrim Zamanı.

1859

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar