Pazartesi Nisan 29, 2024

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sadece bazılarıdır.

15 Temmuz'da düzenlenen ve bugün komplo olduğu yavaş yavaş ortaya çıkan darbe girişiminin ardından,başlatılan cadı avında gazeteci,yazar,akademisyen,sanatçılar yani tüm muhalif kesim üstünde estirilen terörle tutuklanmış cezaevinde bulunmaktadır.150'ye yakın gazetecinin tutuklu bulunduğu Türkiye dünya sıralamasında ilk yeri almaktadır.Aradan yüz yıl geçmesine rağmen

özünden,intikamcı,ırkçı,tekçi yapısından hiç bir şey kaybetmeyen ceberrut devletin aynı uygulamalarına bugün de tanık olmaktayız.Hukuk devleti iddiasında olanlar gece vakti meclisten geçirdikleri ''torba yasaları'' ile HDP eşbaşkanları Figen Yüksekdağ,ile Selahattin Demirbaş'ın evlerinin kapılarını kırarak tutuklamışlardır.İlerlemiş yaşlarına rağmen,hasta olan Aslı Erdoğan,Necmiye Alpayların durumu da onlardan farklı değildir.Gazeteci İnan Kızılkaya,Zana (Bilir) Kaya,Zeynel Abidin Zehra Doğan,Hülya Karakaya ..ların akıbeti de aynı Ermeni dostlarından farklı olmamışlardır.

Avrupa Birliği kapısında üye olmak için sırasını bekleyen Türkiye'nin tüm bu olanlardan haberi yokmuşçasına,Erdoğan'ın ''sen kim oluyorsun'' diye kafa tutuması anlaşılır gibi değildir.Hak ve özgürlükler, düşünce ve ifade özgürlüğü Avrupa'nın ''olmazsa'' olmazları arasındadır.Her yıl geleneksel olarak düzenlenen Uluslararası Yazarlar Birliği,PEN'in dünyanın değişik ülkelerinde tutuklu yazar ve gazeteciler için yapılan çağrılarda Türkiye'de tutuklu bulunan Aslı Erdoğan'a dikkat çekildi.Aynı zamanda PEN üyesi olan Aslı Erdoğan,Özgür Gündem danışma kurulu üyesidir.Hastalığı nedeniyle felç olma durumu ile karşı karşıyadır.

Yeni kurulan 1923 Cumhuriyet Türkiye'sinde ölümler durmamış aksine daha da hız kazanmıştır.Talat-Enver-Cemal üçlüsünün yerini Atatürk-İnönü-Bayar üçlüsü almış aydınlar yazarlar bu dönnemde de ağır hapis cezaları,yasaklar ve ölüm olayları ile karşı karşıya kalmış tarihi vakalarla doludur.Topluma mal olmuş yazar,şaiir Sabahattin Ali muhalif kimliği ile bilinen bir yazardı.Bunun için çeşitli defalar cezaevlerinde kaldı.Her defasında tutuklanmaktansa yurt dışına gitmeye karar verince,devletin ajanları tarfından yakalanıp kafası taşla ezilerek infaz edildi.Halen bugün mezar yeri belli değil,olayın failleri halen ''meçhullar''.Eserleri aradan uzun bir zaman geçmiş olsa dahi halk tarafından halen anılmaktadır.Bugün türkülere çevirilen şiirlerini Leylim Ley,Geçmiyor Günler Geçmiyor,Mapushane Türküsü'nü Sinop,Paşakapısı,Konya cezaevlerinde yattığı sırada kaleme almıştır.

Sosyalist kimliği ve muhalif yazar-şaiir Nazım Hikmet hayatının büyük bölümünü hapishane ve sürgünlerde geçiren dünyaca tanınmış yazarlarımızdandır.Baskılardan en çok etkilenen Nazım Hikmet,Türk edebiyat tarihinde kitapları elliden fazla ülkede çevirisi yapılmış,ama malesef yurdunu terkederek kaçmak zorunda bırakılmış,sürgünde hayatını yurt özlemi içerisinde kaybetmiştir.12 yılını cezaevlerinde geçirmiş,en ağır cezayı vatandaşlıktan çıkartılarak verilmiştir.Ama o yılmamış türkülere konu olan şiirlerini cezaevlerinde kaleme almıştır.Nazım Hikmet'e bunlar reva görülmüştür.Yine o şiirleri kalemi ile düşmana inat düşüncelerini aktarmış gönüllerdeki yerini almıştır.Dediği gibi...'' Mesele esir düşmekte değil teslim olmamakta bütün mesele '' demiştir.

Orhan Kemal,Yaşar Kemal,Ahmet Arif,Ruhi Su,Musa Anter,Enver Gökçe,Ahmet Kaya,Yılmaz Güney...gibi dünyaca tanınmış yazar,sanatçı ve düşünürlerimizden cezaevine girmemiş,mahkum olmayanı yoktur.Hepsinin de akıbeti 1915'teki aydınların durumundan farklı olmamıştır.Bu yüzden bizim ülkemizin şaiirlerinin eserleri romantik değil yaslı olmuştur.Ahmet Arif'in ilk ve tek şiir kitabının kaç baskı yaptığını kimse bilemez,sebebi bu olsa gerek.

1943 yılında Van'ın Özalp ilçesinde öldürülen 33 Kürt köylüsü ile 2013 ''Yeni Türkiye''sinde,Roboski'de yaşananlar aynıdır.Yine 34 Kürt köylüsü Devlet zulmü ile öldürülmüşlerdir.

Ahmet Arif bu katliamı dizelerinde şöyle dile getirmiştir ;

''Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında '',

Vakitlerden bir sabah namazında ,

Yatarım kanlı upuzun,

Vurulmuşum düşün gecelerden kara ''.... diyerek

Ahmet Kaya,Yılmaz Güney gibi dünyaca tanınmış sanatçılarımız,ülkemizde ise en gericisinden,en aykırı düşünenine kadar herkesin gönlüne taht kurmuş sevilen aydınlarımız maalesef devletin baskıları neticesinde yurt dışında ölmüşlerdir.Ancak bugün timsah gözyaşları dökerek onları anmak gayreti içerisinde olmuşlardır.Ancak onların ölülerini sahiplenirler,yoksa yaşadığı zaman onlar en ağır suçlamalarla zan altında bırakılmışlardı.Bu yüzden Devlet için ''en iyi aydın ölü aydın'''dır.

ASLI ERDOĞAN ONURUMUZDUR !

 50 yıl önce ile 50 yıl sonrasında toplumun yüz akı aydınlarımızın akıbeti hiç değişmemiş olduğu gibi devam etmektedir.Göz altı,ağır cezalar,sürgün,ölüm tehditi artık günlük yaşantımızın bir parçası olmuştur.OHAL ilan edildikten sonra KHK ile idare edilmeye başlayan,Erdoğan islam-faşizmi toplumun en ileri kesiminin sesini kısmak,teslim almak olmazsa en ağır cezalara çarptırmak olmuştur.Aslı Erdoğan'lar,Necmiye Alpay'lar,Sevan Nişanyan'lar,Kızılkaya'lar,İnan'lar...bu zulmun en son halkası olmuştur.Can Dündar'ın gazetesinde Erdoğan'ın İŞİD terör örgütüne yardım malzemeleri adı altında silah sevkiyatını yazması sonrasında yaşananlar hepimizin hatırındadır.Silahlı saldırıya uğramış,cezaevine atılmış en son yurt dışına çıkmakta karar kılmıştır.Bu haberin önemli olmasının sebebi ileriki zamanda Erdoğan'ın uluslararası mahkemede yargılanmasına sebep olacak haber değeri taşımasındandır.Türkiye'nın yargılanmasına sebep olacaktır.

KHK ile kapatılan basın ve yayın organlarına girişilen saldırıların başında Özgür Gündem gazetesi gelmektedir.Bu saldırılar ne ilk'dir ne de son olacaktır.Kurulduğu ilk günden bu yana hedef tahtasına konan Özgür Gündem gazetesi,birçok defa bombalı saldırıların hedefi oldu.Çalışanların çoğu faili meçhul cinayetlerine kurban gitti.Yazarları tutuklandı.Ağır cezalar ile karşı karşıya kaldılar.Çeşitli defalar kapatılmış olsa da yayın hayatına Kürt halkının sesi olmaya devam etti.Gerçekleri,karanlık noktaları,yandaş medyanın kirli propagandalarına rağmen gazetecilik görev ve sorumluluklarını,tereddütsüz,korkmadan,susmadan yerine getiren gazete olma özelliğini taşıyor.Bunun için hedef seçildi.

Özgür Gündem Gazetesi genel yayın danışma kurulu üyesi olan Aslı Erdoğan'ın tutuklanma gerekçesi olan ''örgüt üyeliği'' ile ''devletin bütünlüğünü bozmaktan'' suçlamalarına kaynaklık eden yazıları Sur,Cizire,Şırnak,Nusaybin ilçelerinde halka karşı girişilen katliam ve savaş suçlarını dile getirmiş olmasıdır.Zaten bir gazetenin ve gazetecinin de görevi budur.Devletin işlediği suçları hele hele bu zor dönemde yazmak,ancak gerçek gazetecilerin işidir.PEN kulübü üyesi de olan Aslı Erdoğan'ın kitapları romanları,dünyada çeşitli dillere çevrilmiş,dünyaca tanınmış yazarımızdır.Cezaevi koşullarından kaynaklı sağlık nedeniyle felç kalma durumu ile karşı karşıyadır.Savunmak hepimizin,insanım diyen herkesin görevleri arasındadır.

Bilim ve insanlık düşmanı islami çevrelerin,yandaş,satılmış saray kalemşörlerin hiç bir zaman erişemeyeceği bilimsel çalışmalarda da bulunan Aslı Erdoğan'ın asıl mesleği bilgisayar mühendisliğidir.İsviçre'de bulunan tüm dünyadan bilim insanlarının çalışmalar yaptığı CERN'de Türkiye'den katılmıştır.Fakat toplumsal sorunlar,Kürt sorunu karşısında tarafsız kalınamayacağı için yazıları ile elini taşın altına koymuştur.

Dilbilimci,yazar çevirmen olan Necmiye Alpay cezaevleri ile yeni tanışmamıştır.12 Eylül Askeri Faşist darbesinde de aynı şekilde tutuklanmış Mamak askeri cezaevinde 3 yıl kalmıştır.Demokrasi özgürlük ve insan hakları için ödenmesi gereken bedel neyse Barış'ı savunarak ödemektedir.Fakat diğer yanda kaçak sarayda bir korku imparatorluğu kurmaya çalışan Erdoğan basın yayın organları ile televizyonları karartarak muhalifleri susturarak sadece kendisi ve ailesinin güvenliğini garanti altına almak istiyor.

Her akşam sadece toplumu yalan va yanlışgerçek dışı yorum ve analizleri ile kanal kanal dolaşan araştırmacı-yazar görünümünde olan cambazların da görevi bilgi kirliliği yaratmaktır.Sahte diplomalı bir cumhurbaşkanını savunmak,İŞİDE giden silahları,müslümanlara gıda yardımı diye yutturmak,seçimle iş başına gelen miletvekillerini ihbar etmet,tutuklanmalarını istemek...gibi kirli görev üstlenmişlerdir.Meslektaşları binlercesi ,işsizlik ordusuna katılırken,tutuklanırken bu yalakaların maaşları milyonlara varmaktadır.Boğazlarda villalarda oturan gazeteciler ordusuna dahil olmuş lardır.Nagehan Alçı'lar,Hilal Kaplan'lar,devşirme Kürt'ler Mehmet Metiner'ler,Şamil Tayyar'lar Alişan'lar... gün gelecek devran dönecek,Erdoğan'la birlikte sizin de sonunuz gelecek.

46434

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

Sayfalar