Pazartesi Mayıs 13, 2024

TKP/ML- GYDK

24 Aralık 1978 Maraş katliamını,19 Aralık 2000 Hapishaneler katliamını ve 28 Aralık 2011 Robiski katliamını Unutmadık/Unutturmayacağız!

Türk devletinin en temel özelliği katliamcı olmasıdır. Bu ona Osmanlı'dan kalan bir mirastır. Türk devleti, Kemalizmin ideolojik rehberliğinde 1923'de kuruluşunu ilan ettiği günden itibaren, yeni oluşturulan Türk devletinin varlığını ancak diğer ulusları ve azınlıkları katlederek, yok sayarak koruyabileceğini benimsediği için çok geçmeden katliamlara başlamıştır. Kürtlerin ''kurtuluş savaşı'' sonrası haklarının tanınacağına ilişkin Lozan'da verilen sözlerin bir anda unutulmasıyla başlayan isyanlara ilk eklenen Şeh-Sait isyanının bastırılması olmuştur. Bunu, 1915 soykırımından geri kalan Ermeniler ve yine ülkede azınlık konumunda olan Rumlar ve Yahudilerin katliamları ve sürgünleri izlemiş, buna yenileri eklenerek günümüze kadar gelmiştir.

Türk devletinin tarihi elbette sadece bu katliamlarla sınırlı değildir. Sınıfsal ve ulusal mücadele yükseldikçe faşizm de katliamlarını o boyutta devam ettirmiştir. Kemalist faşist devlet kendi düzenini korumak için uyguladığı sürekli faşizmle, demokrasinin bazı kırıntılarına dönem dönem göz yumduysa da, ülke sürekli olarak askeri faşist darbelerle, parlamenter maskeli faşist düzenle korunmaya ve sürdürülmeye çalışılmıştır.

Maraş katliamı tesadüfü müydü?

1978 Maraş katliamı Türk devletinin yükselen devrimci hareketin iktidarı sarsan gücünü baskıyla yok etmek, açık faşist bir yönetime geçmek için MHP'li faşistler eliyle gerçekleştirdiği katliamlardan biridir. Alevilerin hedef seçilmesi tesadüfü değildir. Bilinçli ve planlı bir şekilde devlet MHP eliyle bu katliamı gerçekleştirmiş ve ardından sıkıyönetime geçerek, bir yıl sonrada 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi yapılmıştır.

Maraş katliamı bu yönüyle üzerinden kalay kolay atlanacak bir katliam değildir.

Katliama giden yolun ilk fitili 19 Aralık günü gecesi saat 21.30 sıralarında Çiçek sinemasına konan bir bombanın patlatılmasıyla başlatılmıştır. Faşistlerin ''Komünistler camileri bombalıyor'' propagandası gerici kitlenin sokağa dökmesiyle devam etmiştir. Ertesi gün 20 Aralık'ta Alevilerin yoğun olarak gittiği bir kıraathane bombalanmış, aynı gün Töb-Der üyesi iki öğretmenin öldürülmesiyle olaylar iyice alevlenmiştir. MHP'li faşistlerin tezgahladığı, ''Alevilerin ve Komünistlerin cenaze namazları kılınmaz'' tahrikleriyle kalabalık bir kitle cenazelere saldırmıştır. 22 Aralık günü MHP'li faşistler, ''Alevilerin ve Komünistlerin Sünni mahallerine saldıracakları'' provaksiyonunu örgütlediler. Tüm bunlar MHP'li faşistlerin devletin kolluk güçlerini de yanına alarak Alevilere dönük katliam adım adım örülmüş ve 23 Aralık günü kentteki tüm polis gücü geri çekilerek, MHP'li faşistler çevre il ve köylerden getirdikleri silahlı güçlerle katliamı gerçekleştirdiler. İktidarda ki CHP, katliamın ardından 13 ilde sıkıyönetim ilan ederek MHP'nin istediği gerçekleşmiş oldu.

Maraş katliamının gerçek katillerini devlet hiçbir zaman deşifre etmemiştir. Yargılanan bazı MHP'li katillere ise göstermelik cezalar verilerek dava kapatılmıştır.

Alevilere yönelik yeni oyunlar ve olası katliamlar bugün AKP eliyle devam ettirilmektedir. AKP, tam bir Alevi düşmanıdır. Sünni İslam geleneğiyle hareket eden AKP'nin 14 yıllık iktidarı boyunca Alevilere karşı gösterdiği düşmanlık, artık gizlenemez bir şekilde başka araçlarla sürdürülüyor. Cemevlerini türlü gerekçelerle Alevilerin ibadet yeri görmeyen, cami imamlarının maaşları, camilerin su ve elektrik paralarının devletçe karşılandığı, buna karşın Alevilere karşı düşmanca politikalarını sürdüren AKP'nin IŞİD eliyle Alevilere karşı katliamlar planladığı defalarca kamuoyuna yansıdı.

Hapishaneler herzaman devletin hedeflerinden biri oldu!

Faşist diktatörlük sınıf mücadelesinin bir mücadele alanı olan hapishanelerde sayısız katliamlar yapmıştır.

Türkiye'de hapishaneler katliamının en acımasızı ve kanlısı 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleşen katliamdır. Türkiye hapishanelerinde bulunan devrimci tutsaklar ''F-Tipi'' olarak hayata geçirilmek istenen izolasyon uygulamasına karşı 20 Ekim 2000 tarihinde başlattıkları ölüm orucu ve süresiz açlık grevinin başarıya ulaşmaması için faşist diktatörlük, 19 Aralık 2000 tarihinde aynı anda 20 hapishaneye birden saldırarak 28 devrimciyi katlederken, yüzlercesini de yaralandı. 10 bin askerin yer aldığı bu operasyonda, iş-makinaları, ağır silahlar ve zehirli gazların kullanıldığı operasyona verilen ''Hayata Dönüş'' adı, hapishaneler katliamı olarak tarihe geçmiş bulunuyor.

16 yıl önce 19 Aralık hapishaneler katliamında yitirdiğimiz Ahmet İbili, Ali Ateş, Ali İhsan Özkan, Alp Ata Akçagöz, Aşur Korkmaz, Berrin Bıçkılar, Cengiz Çalıkoparan, Ercan Polat, Fahri Sarı, Fırat Tavuk, Fidan Kalşen, Gülser Tuzcu, İlker Babacan, İrfan Ortakçı, Murat Ördekçi, Mustafa Özdemir, Mustafa Yılmaz, Nilüfer Alcan, Özlem Ercan, Seyhan Doğan, Sultan Sarı, Şefinur Tezgel, Ünsal Gedik, Yasemin Cancı, Yazgülü Güder, Halil Önder, Hasan Güngörmez ve Rıza Poyraz'ı bir kez daha saygıyla anıyoruz. Faşist diktatörlük bu saldırıyla gerçekleştirdiği katliamla direnişi bitireceğini ve devrimcileri teslim alacağını sanmıştır. Ancak yanılmıştır. Devrimci tutsaklar onlarca kayıp vermesine karşın teslim alınamamışlardır. Direniş, katliam sorası da aylarca sürmüş, dışarıda sürdürülen destek eylemlerinde 100 yakın eylemci sürdürdüğü ölüm orucu eyleminde ve devletin direniş evlerine yaptığı saldırlarda hayatını kaybetmiştir. 19 Aralık hapishaneler katliamının katillerini devlet aklayarak bu katliamın dosyasını kapattığını sansa da yanılmaktadır. Bu katliam unutulmayacaktır. Hesabı er ya da geç sorulacaktır.

Hapishaneler şimdilerde tam bir işkence merkezi gibi çalışmaktadır. Kapasitesini aşan ve en az 5 bin kişinin fazladan kaldığı mevcut hapishanelerde, hak ihlalleri, keyfi cezalar, sürgünler devam etmektedir. 500 devrimci tutuklunun hasta olduğu, bunların önemli bir bölümünün ölüm sınırında bulunmasına rağmen bırakılmaması, faşist diktatörlüğün yeni katliam planının bir parçasıdır.

Kanlı bir saldırı Roboski

Türk devleti kurulduğundan günümüze Kürt ulusuna karşı düşmanca bir politikayla hareket etmektedir. Kürtlerin her hak istemi katliamla bastırılmıştır. 1925'ten şimdilere taşınan Kürt ulusal direnişi ve baş kaldırıların da yüz binlerce Kürt köylüsü, emekçisi katledilmiştir. PKK'nın 1984 yılında başlattığı silahlı direniş ve baş kaldırda 50 bin Kürt köylüsü, emekçisi ve aydın katledilirken, 5 milyon Kürt köylüsü yerlerinden edilerek göç ettirilmiştir.

Kürt köylüsüne karşı en acımasız katliamlarından biri de 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski Köyünde sınır ticareti yapan 36 Kürt köylüsünün F-16 savaş uçaklarının yaptığı bombalama sonucu hayatını kaybetmeleri olmuştur. Faşist diktatörlüğün işlediği bu insanlık suçunu sürekli birbirinin üzerine attığı bu katliamın yeni sorumluları olarak bulunan Gülencilerle, devlet işlediği bu suçtan kurtulmanın yolunu bulmaya çalışsa da, AKP işlediği bu suçun hesabını vermekten kurtulamaz.

Kürtlere karşı devletin gerçekleştirdiği yeni operasyonların AKP eliyle sürdürülmesi dozajını artıran bir düzeyde devam ediyor. Daha yakın bir dönemde Suruç, Lice ve daha birçok ilçede gösterilen direnişler karşısında, acımasız bir şekilde, bodrum katlarında topluca katledilen yüzlerce insanın kanı daha kurumamışken, beşer onar katledilen Kürt gerillalarının parçalanan bedenleri faşizmi korkutmaya devam ediyor.

HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve Belediye Başkanlarının tutuklanması, Belediyelere kayyum atanarak Belediyelere el konmasıyla direnişi bitirmeyi hedefleyen Türk devletinin bunu başarmasının mümkün olmadığı, tarihsel direniş tecrübeleriyle sabitken, bu son saldırılarında Türk devletinin başarılı olması hevesi kursağında kalacaktır.

13 Aralık 2006

TKP/ML GYDK 

47352

Roboski: Taammüden devlet katliami!

SORU(N)LAR “RAİSON D’ETAT”SINDAN VAZGEÇMEYEN TUTUM YALANLAR, YALANCILAR “GERÇEK” ROBOSKÎ HÂLİ AKP: “CİNAYET VAR (DA), CANİ YOK(MUŞ)”?! (S)ÂKÎL -BEYAZ- KÜRTLER MUHATAPLAR YORUM(LAR) HUKUK(SUZLUK) ADALET DEĞİLDİR! “NE OLACAK” MI? ROBOSKÎ: TAAMMÜDEN DEVLET KATLİAMI![*]

“Herkesin bir gideni vardır, İçinden bir türlü uğurlayamadığı…”[1]

Veysi Altay’ın yönettiği ‘Faîlî Dewlet’ adlı belgesel, Cizre’de 90’lı yıllarda devlet eliyle işlenmiş cinayetleri anlatır ki, Roboskî de bu “realite”den bağışık değildir…

Deli dumrul'un "kentsel dônüm"ü yada yolsuzluk rantin ikizkardesidir

“Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz, ya da çare sizsiniz.”[1]

Şaşırmadınız, değil mi?

Şaşırmış gibi yapmanıza da gerek yok.

Ne de olsa, AKP medyasının her şeyden çok anlayan, her şeyi en iyi bilen gülücüksüz prenslerinden, her şeyi çok uzaklardan seyreden, dalgın bakışlı, nazlı prenseslerinden değilsiniz…

Yani şaşırmış gibi yapmadığınızda dolar bazında her ay banka hesabınıza geçen maaşınız tehlikeye girmez.

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu

Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt

(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil

 

Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
 

“Iyi” Papa mı?

“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]

Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?

Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…

Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)

“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]

Şiir şöyle: 

“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.

Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il

Sayfalar