Perşembe Mayıs 2, 2024

TKP/ML- GYDK

24 Aralık 1978 Maraş katliamını,19 Aralık 2000 Hapishaneler katliamını ve 28 Aralık 2011 Robiski katliamını Unutmadık/Unutturmayacağız!

Türk devletinin en temel özelliği katliamcı olmasıdır. Bu ona Osmanlı'dan kalan bir mirastır. Türk devleti, Kemalizmin ideolojik rehberliğinde 1923'de kuruluşunu ilan ettiği günden itibaren, yeni oluşturulan Türk devletinin varlığını ancak diğer ulusları ve azınlıkları katlederek, yok sayarak koruyabileceğini benimsediği için çok geçmeden katliamlara başlamıştır. Kürtlerin ''kurtuluş savaşı'' sonrası haklarının tanınacağına ilişkin Lozan'da verilen sözlerin bir anda unutulmasıyla başlayan isyanlara ilk eklenen Şeh-Sait isyanının bastırılması olmuştur. Bunu, 1915 soykırımından geri kalan Ermeniler ve yine ülkede azınlık konumunda olan Rumlar ve Yahudilerin katliamları ve sürgünleri izlemiş, buna yenileri eklenerek günümüze kadar gelmiştir.

Türk devletinin tarihi elbette sadece bu katliamlarla sınırlı değildir. Sınıfsal ve ulusal mücadele yükseldikçe faşizm de katliamlarını o boyutta devam ettirmiştir. Kemalist faşist devlet kendi düzenini korumak için uyguladığı sürekli faşizmle, demokrasinin bazı kırıntılarına dönem dönem göz yumduysa da, ülke sürekli olarak askeri faşist darbelerle, parlamenter maskeli faşist düzenle korunmaya ve sürdürülmeye çalışılmıştır.

Maraş katliamı tesadüfü müydü?

1978 Maraş katliamı Türk devletinin yükselen devrimci hareketin iktidarı sarsan gücünü baskıyla yok etmek, açık faşist bir yönetime geçmek için MHP'li faşistler eliyle gerçekleştirdiği katliamlardan biridir. Alevilerin hedef seçilmesi tesadüfü değildir. Bilinçli ve planlı bir şekilde devlet MHP eliyle bu katliamı gerçekleştirmiş ve ardından sıkıyönetime geçerek, bir yıl sonrada 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi yapılmıştır.

Maraş katliamı bu yönüyle üzerinden kalay kolay atlanacak bir katliam değildir.

Katliama giden yolun ilk fitili 19 Aralık günü gecesi saat 21.30 sıralarında Çiçek sinemasına konan bir bombanın patlatılmasıyla başlatılmıştır. Faşistlerin ''Komünistler camileri bombalıyor'' propagandası gerici kitlenin sokağa dökmesiyle devam etmiştir. Ertesi gün 20 Aralık'ta Alevilerin yoğun olarak gittiği bir kıraathane bombalanmış, aynı gün Töb-Der üyesi iki öğretmenin öldürülmesiyle olaylar iyice alevlenmiştir. MHP'li faşistlerin tezgahladığı, ''Alevilerin ve Komünistlerin cenaze namazları kılınmaz'' tahrikleriyle kalabalık bir kitle cenazelere saldırmıştır. 22 Aralık günü MHP'li faşistler, ''Alevilerin ve Komünistlerin Sünni mahallerine saldıracakları'' provaksiyonunu örgütlediler. Tüm bunlar MHP'li faşistlerin devletin kolluk güçlerini de yanına alarak Alevilere dönük katliam adım adım örülmüş ve 23 Aralık günü kentteki tüm polis gücü geri çekilerek, MHP'li faşistler çevre il ve köylerden getirdikleri silahlı güçlerle katliamı gerçekleştirdiler. İktidarda ki CHP, katliamın ardından 13 ilde sıkıyönetim ilan ederek MHP'nin istediği gerçekleşmiş oldu.

Maraş katliamının gerçek katillerini devlet hiçbir zaman deşifre etmemiştir. Yargılanan bazı MHP'li katillere ise göstermelik cezalar verilerek dava kapatılmıştır.

Alevilere yönelik yeni oyunlar ve olası katliamlar bugün AKP eliyle devam ettirilmektedir. AKP, tam bir Alevi düşmanıdır. Sünni İslam geleneğiyle hareket eden AKP'nin 14 yıllık iktidarı boyunca Alevilere karşı gösterdiği düşmanlık, artık gizlenemez bir şekilde başka araçlarla sürdürülüyor. Cemevlerini türlü gerekçelerle Alevilerin ibadet yeri görmeyen, cami imamlarının maaşları, camilerin su ve elektrik paralarının devletçe karşılandığı, buna karşın Alevilere karşı düşmanca politikalarını sürdüren AKP'nin IŞİD eliyle Alevilere karşı katliamlar planladığı defalarca kamuoyuna yansıdı.

Hapishaneler herzaman devletin hedeflerinden biri oldu!

Faşist diktatörlük sınıf mücadelesinin bir mücadele alanı olan hapishanelerde sayısız katliamlar yapmıştır.

Türkiye'de hapishaneler katliamının en acımasızı ve kanlısı 19 Aralık 2000 tarihinde gerçekleşen katliamdır. Türkiye hapishanelerinde bulunan devrimci tutsaklar ''F-Tipi'' olarak hayata geçirilmek istenen izolasyon uygulamasına karşı 20 Ekim 2000 tarihinde başlattıkları ölüm orucu ve süresiz açlık grevinin başarıya ulaşmaması için faşist diktatörlük, 19 Aralık 2000 tarihinde aynı anda 20 hapishaneye birden saldırarak 28 devrimciyi katlederken, yüzlercesini de yaralandı. 10 bin askerin yer aldığı bu operasyonda, iş-makinaları, ağır silahlar ve zehirli gazların kullanıldığı operasyona verilen ''Hayata Dönüş'' adı, hapishaneler katliamı olarak tarihe geçmiş bulunuyor.

16 yıl önce 19 Aralık hapishaneler katliamında yitirdiğimiz Ahmet İbili, Ali Ateş, Ali İhsan Özkan, Alp Ata Akçagöz, Aşur Korkmaz, Berrin Bıçkılar, Cengiz Çalıkoparan, Ercan Polat, Fahri Sarı, Fırat Tavuk, Fidan Kalşen, Gülser Tuzcu, İlker Babacan, İrfan Ortakçı, Murat Ördekçi, Mustafa Özdemir, Mustafa Yılmaz, Nilüfer Alcan, Özlem Ercan, Seyhan Doğan, Sultan Sarı, Şefinur Tezgel, Ünsal Gedik, Yasemin Cancı, Yazgülü Güder, Halil Önder, Hasan Güngörmez ve Rıza Poyraz'ı bir kez daha saygıyla anıyoruz. Faşist diktatörlük bu saldırıyla gerçekleştirdiği katliamla direnişi bitireceğini ve devrimcileri teslim alacağını sanmıştır. Ancak yanılmıştır. Devrimci tutsaklar onlarca kayıp vermesine karşın teslim alınamamışlardır. Direniş, katliam sorası da aylarca sürmüş, dışarıda sürdürülen destek eylemlerinde 100 yakın eylemci sürdürdüğü ölüm orucu eyleminde ve devletin direniş evlerine yaptığı saldırlarda hayatını kaybetmiştir. 19 Aralık hapishaneler katliamının katillerini devlet aklayarak bu katliamın dosyasını kapattığını sansa da yanılmaktadır. Bu katliam unutulmayacaktır. Hesabı er ya da geç sorulacaktır.

Hapishaneler şimdilerde tam bir işkence merkezi gibi çalışmaktadır. Kapasitesini aşan ve en az 5 bin kişinin fazladan kaldığı mevcut hapishanelerde, hak ihlalleri, keyfi cezalar, sürgünler devam etmektedir. 500 devrimci tutuklunun hasta olduğu, bunların önemli bir bölümünün ölüm sınırında bulunmasına rağmen bırakılmaması, faşist diktatörlüğün yeni katliam planının bir parçasıdır.

Kanlı bir saldırı Roboski

Türk devleti kurulduğundan günümüze Kürt ulusuna karşı düşmanca bir politikayla hareket etmektedir. Kürtlerin her hak istemi katliamla bastırılmıştır. 1925'ten şimdilere taşınan Kürt ulusal direnişi ve baş kaldırıların da yüz binlerce Kürt köylüsü, emekçisi katledilmiştir. PKK'nın 1984 yılında başlattığı silahlı direniş ve baş kaldırda 50 bin Kürt köylüsü, emekçisi ve aydın katledilirken, 5 milyon Kürt köylüsü yerlerinden edilerek göç ettirilmiştir.

Kürt köylüsüne karşı en acımasız katliamlarından biri de 28 Aralık 2011 tarihinde Şırnak'ın Uludere ilçesine bağlı Roboski Köyünde sınır ticareti yapan 36 Kürt köylüsünün F-16 savaş uçaklarının yaptığı bombalama sonucu hayatını kaybetmeleri olmuştur. Faşist diktatörlüğün işlediği bu insanlık suçunu sürekli birbirinin üzerine attığı bu katliamın yeni sorumluları olarak bulunan Gülencilerle, devlet işlediği bu suçtan kurtulmanın yolunu bulmaya çalışsa da, AKP işlediği bu suçun hesabını vermekten kurtulamaz.

Kürtlere karşı devletin gerçekleştirdiği yeni operasyonların AKP eliyle sürdürülmesi dozajını artıran bir düzeyde devam ediyor. Daha yakın bir dönemde Suruç, Lice ve daha birçok ilçede gösterilen direnişler karşısında, acımasız bir şekilde, bodrum katlarında topluca katledilen yüzlerce insanın kanı daha kurumamışken, beşer onar katledilen Kürt gerillalarının parçalanan bedenleri faşizmi korkutmaya devam ediyor.

HDP Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ve Belediye Başkanlarının tutuklanması, Belediyelere kayyum atanarak Belediyelere el konmasıyla direnişi bitirmeyi hedefleyen Türk devletinin bunu başarmasının mümkün olmadığı, tarihsel direniş tecrübeleriyle sabitken, bu son saldırılarında Türk devletinin başarılı olması hevesi kursağında kalacaktır.

13 Aralık 2006

TKP/ML GYDK 

47315

Sermaye, Siyaseti Çıkarlarıyla Örtüştürür[1]

“AKP-Gülen Savaşı” içinde yolsuzlukların çok az bir kısmının dışa vurumundan sonra, siyaset, bu kirli güçler arasındaki savaşıma odaklandı. Bunun böyle olması doğal. Bu olay, özellikle Haziran (GEZİ) Ayaklanması’ndan sonra hızlanan ve beklenen bir durmdu. Daha önce yazdığım “üç vakte kadar” başlıklı bir yazıda, hükümet açısından “iki vaktin” bittiğini, “üçüncü vaktin” ise içinde olunduğunu yazmıştım. Bu herkes tarafından da bilinen bir gerçekti. Haziran Ayaklanması var olan süreci hızlandırmış ve daha kaçınılmaz bir hale getirmiştir.

Katliamlar Diyarı Şırnak

Röportajda Vali Mustafa Malay 15 Ağustos 1992 tarihli olayda asker ve PKK'lilerin öldürüldüğünü söylüyor. Belleği kendisini yanıltıyor herhalde. Olayda asker ya da PKK'li kimse ölmemişti.

Ben o tarihte Şırnak milletvekiliydim.

15 Ağustos gecesi Şırnak'ı harabeye çeviren silahlı saldırıyı gelen telefonlarla haber aldım. Hükümetin oralarda hiçbir yetkisinin olmadığını biliyordum. Ancak bir ümit yine de İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'i aradım ve duruma müdahale etmesi istedim.

İsmet Sezgin PKK'in saldırdığını ve çatışmaların devam ettiğini söyledi.

Fettullah Gülen hareketi hakkında

“Yeminine bakıp insana inanma,insana bakıp yeminine inan.”[2]

 

Ahmet Şık, “Dokunan yanar” diye uyarmıştı Fettullah Gülen (FG) hakkında herkesi; karanlık(lar)ın büyük yangınlar ile aydınlanacağı vurgusuyla başlamalıyım diyeceklerime…

Türk(iye) İslâmının dünden bugüne hülasası olarak yorumlanması mümkün olan FG, yeni bir tarihsel blok ve hegemonya hareketi girişimidir.

Türk(iye) İslâmı’nda kadın olmak

“her put, yıkılmak için dikilir.”[2]

Yerel Seçimler ve Siyaset

Proletarya, hiç bir olaya ve hiç bir siyasal gelişmeye tarafsız kalamaz. Onun “tarafsız”lığı bile taraf olmaktır. Örneğin her hangi bir olayı boykot etmek tarafsız bir siyaset gibi gözükmesine karşılık aktif bir taraf olmaktır. Ya da iki burjuva (örneğin Ergenekon davaları vb.) kliği arasındaki mücadele de birinden birini desteklemeyip “tarafsız” olmak, iki burjuva kliğine karşı aynı tavırı almak anlamındadır.
 
Bütün burjuva partileri hızlı bir şekilde yerel seçimlere hazırlanıyor.

KDP,PKK...Tez,antitez ...sentez?

Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinde KDP bir tezdir.Emperyalizm ve sömürgecilikle mücadelede yarı-modern bir başlangıç.Kurulduğu dönemdeki emperyalizmin ve işbirlikçisi yerel sömürgeciliğin ittifaklı çullanmışlığından kaynaklı parçacı bir tez.Toplumsal gelişmenin düzeyine bağlı olarak aşiretler/aileler ittifakı temelinde politika örgütleyen bir tez.Parçacılığı o kadar belirgindir ki, Doğu Kürdistan’da Süleyman Muini ve Kuzey Kürdistan’da Saitler komplolarındaki rollerini gözardı edebilmemizi,  ne Barzani ailesine ne de yüzyıllık direnişlerine duyduğumuz saygı sağlaya

“Postmodern zamanlar"da din (ve islam)

“de omnibus dubitandum est.”[2]

 

“Din: Teorisi/ Pratiği, Dünü, Bugünü” Sempozyumu’nun Ankara ayağındaki “Dini- Eleştirel Olarak Anlayabilmek” oturumunda öncelikle bir saptamamı sizinle paylaşmama izin verin.

Sempozyumun pratik örgütlenmesi sürecinde, kendini sosyalist/ komünist olarak niteleyen kimi çevrelerin, “dinin tartışılması”na bir hayli soğuk ve mesafeli yaklaştıklarına şahit oldum.

“Cujus regio , ejus religio !” [*] [1]

“Kralların kutsal olduğu, antropolojik ve tarihsel bir malumun ilamıdır; ne ki onlar öyle doğmazlar; ancak hükmettikleri eliyle kutsallaştırılırlar.”[2]

“Din” ile “iktidar” ilişkilerini, konu başlığındaki “iktidar” kavramının farklı yorumları çerçevesinde farklı biçimlerde ele almak mümkün, kuşkusuz: günlük yaşamın kılcal damarlarına nüfuz etmiş gündelik iktidar ilişkilerinin din tarafından tahkim ediliş tarzı; bizatihî dinsel iktidar (ve hiyerarşi) biçimleri ya da siyasal iktidar ile din ilişkileri.

Biz Seni Bekledik Zeki Yoldaş. Dört Gözle, Büyük Umut ve Heyecanla Bekledik/Hasan Aksu

 

Yetmişli yılların başı ve ortalarında Zeki yoldaşı sıkıyönetim mahkemelerinde dik duruşlarıyla, faşizmi yargılayışlarıyla tanıdık. Partili ideolojik, siyasal, savunusunu faşizmi yargılarken izledik. Faşizmi kendi kalelerinde yargılarlarken ülkemizde Partizan hareketinin tanınmasında, kavranmasında önemli etkileri oldu. Zeki yoldaş ve diğer yoldaşları şahsen tanımazdık belki ama onların çabaları, örnek tavırları bizleri Kaypakkaya çizgisinde buluşturmuştu.

 

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!

İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir  önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim

           Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin  halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların  yürütüldüğü bir süreçten  geçerek bugünlere geldi.

Sayfalar