Perşembe Mayıs 2, 2024

TKP/ML-MK:8 Mart emekçi kadınların örgütlenmiş isyanıdır!

8 Mart 1857’de Amerika’da Kadın işçilerin temel hakları için mücadele ederken 129’nun yanarak katledilmesiyle temel buldu Dünya emekçi Kadınlar günü. Proleter kadınların kapitalizme karşı açtığı isyan bayrağının kızıl rengi bugün kadın hakları mücadelesinin hala temel itim gücü olmaya devam ediyor. 1857 ile rengini alan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü, bugün kadınların sınıfsal sorunları yanında ezilen cinsiyet olmasından kaynaklı sorunlarla birlikte daha geniş anlama bürünen bir toplumsal mücadele karakteri kazanmıştır.

Kadın kimliğinin bin yılların egemenliğine dayanan ataerkil toplumsal yapıdan kaynaklı tarihsel sorunları vardır. Bu sorunlar sınıf egemenliğine dayanan tüm toplumsal sistemlerin buna yeni halkalar eklemesi, kendi gerici sınıf egemenliğine dayanan ihtiyaçların karşılanmasına paralel birikerek büyümesini getirmiştir. Kadınlar, sömürücü egemen sınıfların erkek egemen zihniyeti altında çığ gibi büyüyen cinsiyet baskısına acımasızca maruz kalmıştır. Erkek egemen anlayış baskı, sömürüye dayalı toplumsal sistemin sürdürülmesinde “yaratıcı” yöntemlerle kendini her defasında yeniden üretmeyi başarabilmiştir. Bu sistemlerin yönetme anlayışının temellerinden, her hücresine ve inşa edilen sürecin bütün ruhunda vardır.

Ezilen cinsiyet sorunu toplumsal devrimin bilinci ve ruhu olmak zorundadır. Kadın sorununun tarihsel karakteri aynı zamanda kadın mücadelesinin ve direncinin de tarihsel karakteridir. Nasıl ataerkillik her gerici egemen toplumsal sistem tarafından bir sopa ve baskı aygıtı olduysa bu durum karşıtı olan direnci ve mücadeleyi de beraberinde getirmiştir.

Kapitalizm çağında toplumsal yaşama daha fazla katılan kadınların sınıfsal mücadeleye tutuşması ezilen cins olan kadının birikmiş sorunlarını hem daha fazla görünür kılmış hem de örgütlü bir mücadelenin konusu haline getirmiştir. Bu görünürlük süreç içinde ezilen cinsiyet temelinde mücadeleci güçlerin paydaşlığını da ortaya çıkarmıştır. Farklı sınıflardan kadınların ortak paydada buluşmasını, ortak mücadele ve hak talebi ekseninde hareket etmesi olanağını da beraberinde getirmiştir. Bu çıkar birliği kuşkusuz ataerkil anlayışa karşı bir ittifak niteliğine sahiptir. Ataerkil anlayışın nerde ve hangi biçimde, hangi üretim ilişkilerinde ve hangi sınıfta açığa çıktığına bakmaksızın bir toplumsal mücadele konusu olacaktır. Bu mücadelenin özü tarihseldir, haksızlık tarihseldir ve hiç kuşkusuz bu ortadan kalkana kadar, bunun tüm kırıntıları temizlenene kadar da bu mücadele sürecektir.

Emperyalizm çağında ezilenlerin sorunu olan, sınıfsal temele dayanan kadın mücadelesi hiç kuşkusuz proleter devrimlerin müttefikidir. Demokratik halk devrimi ya da sosyalist devrim programlarının parçasıdır.

Kadın sorunu proleter devrimcilerin hem çözme iddiasıdır hem de aynı zamanda bağrında taşıdığı toplumsal bir sorunun kendisidir.

Kadın sorununu, siyasal iktidar hedefli toplumsal devrimle önündeki engelleri yıkıp geçmekle ancak ayağındaki bağlardan kurtulma olanağına daha fazla kavuşacaktır. Ama aynı zamanda toplumsal devrimin bağrındaki erkek egemen anlayışa karşı sıkılaşmış bir ideolojik mücadele, erkeğin elindeki egemenliği berhava etme kavgasıdır da. 8 Mart sadece egemen gerici sınıfların ürettiği sorunlara isyan bayrağı değil, erkek egemenliğin ilerici mevzilerde ortaya çıkan yanlarına karşı kaldırılmış mücadele bayrağıdır.

Kadın mücadelesi çok yönlü, çok katmanlı ve kuşkusuz kesintisiz bir ideolojik, politik mücadeledir. Sınıfsal ve cinsiyet temelli ortaya çıkan sorunların ortadan kaldırılmasını kapsadığı için karmaşık, zorlu ve çok yönlüdür. Hangi sınıftan olursa olsun erkeğin egemenliğini yıkma, onu ayrıcalıklarından koparma ve aynı zamanda değiştirme mücadelesidir.

Kadınlar bugün toplumsal üretimin ve yaşamın ikinci unsuru olarak baskılara maruz kalmaktadır. Toplumsal üretim içine çekilmeyen “çocuk doğurmak”, “evinin hanımı olmak ve o sınırlar içine hapsedilmek”, “öğretilmiş kadın kimliğini yaşamakla” mükellef kılınmaya çalışılmaktadır. Ev içinde görülmeyen emekle kısırlaştırılan, toplumsal karşılığı sınırlı ya da hiç olmayan bir denklem içine hapsedilmektedir. Üretim içinde söz hakkı kısıtlandığı oranda toplumsal, siyasal, kültürel ilişkiler içinde de yok sayılmakta, aşağılanmakta, baskılanmaktadır.

Kadınlar emek pazarında ucuz iş gücünün temel unsuru olarak görülmektedir. Güvencesiz, esnek çalışma koşullarının en fazla mağduru olan kesimlerdir kadınlar.

Feodal kültürün ve gerici değer yargılarının aileden töreye, abiden babaya, kocadan devlete uzanan geniş bir baskı, şiddet ve yaşam hakkına uzanan saldırıları yaşanmaktadır.

Kadın bedeni yarı-feodal ilişkiler içinde hem kullanılacak cinsel meta hem de kapatılmış-sabitlenmiş erkek mülkü olarak görülmektedir. Bu bağlamda evlendiğinde tasarrufu erkeğe ait bir ev üretim aracı, onun dışında ise tacize-tecavüze uğramayı hak eden bir cinsel meta olarak görülmektedir. Fiziksel ve psikolojik şiddet, cinsel taciz iş-ev ve sosyal yaşamın her alanında yaygın ve gaddarca uygulanmaktadır.

Özel olarak devletin polis, yargı, siyaset ve medya ayağında ise sistematik bir teşhir, yok sayma, potansiyel suçlu görme uygulamaları söz konusudur. İnfial yaratan erkek şiddetinde “timsah göz yaşı” döken devlet makinası diğer her türlü şiddet, taciz, tecavüzde kadını yeniden mağdur eden uygulamalardan geri durmamaktadır.

Kadınlar emperyalistlerin ve gerici güçlerin çıkardığı her savaşta en çok mağdur olan kesimlerdir. Göç yollarında kadınlıkları suistimal edilen, en zor koşullarda bırakılan, en ağır baskıya maruz kalan kadınlar olmaktadır. Savaşın en acımasız yüzü onların karşısına çıkmaktadır.

Kadın hakları konusunda devrimci, demokratik mücadele ise Faşist diktatörlük tarafından hem psikolojik savaşla, hem gerici feodal değer yargıların baskısı altında hemde faşist devletin zor aygıtlarıyla baskılanmaktadır. Sokakta devlet şiddeti, siyasal, sosyal ve kültürel hayatta devletin en tepesinden hedef göstermeler duraksamaksızın uygulanmaktadır.

Türkiye Kürdistanında kadın kimliği devletin özel hedefindedir. Ulusal kurtuluş mücadelesinin en temel dinamiklerinden olan kadınlar ve bedenleri aşağılık yöntemlerde rencide edilmektedir. Panzer arkasında sürüklenen kadınlar, çırılçıplak teşhir edilen kadın gerillalar, mücadele eden kadınların mücadele eden erkeklerin kapatması olduğu psikolojik savaş argümanları Kürt kadınların aynı zamanda siyasallaşmış kimliklerine yönelik bir saldırıdır da. Faşist diktatörlük son 40 yılda durmaksızın bunu yaptığı gibi bugünde şehir direnişlerinde, dağlarda şehit düşen kahraman Kürt Kadın savaşçılarına aynısını yapmaktadır.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü kadın kimliğinin devrim-sosyalizm ve komünizm davasıyla kendi özgürlüğünü bütünleştirdiği, kaynaştırdığı sınıfsal ve cinsiyetçi gerici egemenlik ve ayrıcalığa baş kaldırdığı tarihsel bir gündür.

8 Mart özgürlüğün gelecek sorunu değil bugünün derdi olduğunun siyasal, pratik ve ideolojik kavranışıdır.

8 Mart proleter kadınların sınıfsal sorunlarından, cinsiyetten kaynaklı sorunları devrime doğru, sosyalizme doğru, komünizme doğru akıtmayı beceren bir özdür.

8 Mart partimiz için Meral Yakardan Beşlere kadın sorununu içine doğru çeken, yetkinleşen, olgunlaşan erkek egemenliğe savaş açan, bu anlamda Komünist kadın damarını benimseyen bir çizgi ve yönelimin örgütlenmesidir.

8 mart işçi, emekçi erkekler için kadın sorunun kavranmasının, kavrandığı oranda erkek kimliğinin, erkek ayrıcalığının ortadan kalkması, aynı zamanda ayrıcalıklardan arınan erkekliğin özgürleşmesi anlamına gelmektedir.

ŞAN VE ŞEREF OLSUN ÖZGÜRLÜK UĞRUNA SAVAŞAN KADINLARA!

ŞAN VE ŞEREF OLSUN 8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜNE!

ŞAN OLSUN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ DEVRİM, SOSYALİZM VE KOMÜNİZM DAVAMIZLA KAYNAŞTIRAN ŞEHİTLERİMİZE!

YAŞASIN PARTİMİZ TKP/ML, ÖNDERLİĞİNDEKİ TİKKO, TMLGB!

TKP/ML MK 

TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ / MARKSİST-LENİNİST MERKEZ KOMİTESİ

43562

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Sayfalar