Pazartesi Mayıs 13, 2024

TKP/ML MK'si:"Taksim hayal değil gerçek!"

Sokakları tutuşturmaya, barikatlar kurmaya, alanları zaptetmeye;

Taksim'i bir kez daha kazanmaya, 1 Mayıs'a!

Ezilenlerin, yok sayılanların, bütün ötekileştirilenlerin devrim mücadelesinde yeni bir sayfa açtığı, üstelik bu mücadelenin henüz başlangıç olduğunu ifade ettiği 2013 yılı Taksim İsyanı'nın ardından 2014 yılı 1 Mayıs'ına yürüyoruz... Yeni mücadele ve kavgalara sahne olacak 2014 yılının önemli randevularından birine daha gidiyoruz. Tüm saldırı araçlarıyla saldırı hazırlığı yapan devlet, binlerce polis gücüyle Taksim'e konumlanmıştır. Bu hazırlık, kitlelerin gücünden, ortak sesinden, ezilenlerin yumruğundan ve örgütlü öncü güçlerinden, devimcilerden ve komünistlerden duyulan korkunun eseridir.

Yoldaşlar;

Tansiyonu hiç düşmeyen günümüz dünyasında, ortalamanın hep üzerinde seyreden ateşiyle, gündemi sürekli yüklenen bir ülkede mücadele veriyoruz. Dünyada savaş ve çatışmaya, kriz ve bunalıma dair ne varsa dolaysız biçimde içindeyiz. Böyle olduğu içindir ki; sürekli saldırgan olan bir düşmanla mücadele ediyoruz. Olayların gelişim hızı ve çeşitlenme derecesi ile saldırıların yoğunlaşma oranı, işlerin sistem açısından yolunda gitmediğinin açık kanıtlarını oluşturuyor.

O halde saldıracaklar... Hem sömürüye gaz verecek; krizden, daha beter bir ülke tablosu yaratarak çıkmaya çalışacak hem de bunun sonuçlarıyla uğraşacaklar. Hep yaptıklarını yapacaklar ama sönmeyen bir direniş yangının içindeler, ateşi daha yakından hissettiren gelişmeler yaşıyorlar. Bunun yıkıcı bir hal almaması için “kalıcı” müdahalenin nereye yapılması gerektiğini de iyi biliyorlar.

30 Mart yerel seçimlerinin ardından yaşanan gelişmeler AKP iktidarının saldırılarına ara vermeksizin devam edeceğini göstermektedir. İktidara yönelik geliştirilen her tepkinin bastırılması, yükseltilen tüm seslerin susturulma çabası ve tüm hareketlerin ezilmeye çalışılması önümüzdeki dönemin rengini de göstermektedir. İşçi ve emekçilere dönük saldırıların yanısıra T. Kürdistanı'nda yapımına devam edilen kalekollara karşı gelişen tepkiye verilen yanıt “barış süreci”nin nasıl anlaşılması gerektiğini de öğretmektedir. Sürecin kendisine devletin nasıl yaklaştığına dair bir dizi örnekle birlikte, yaşanan son gelişmeler önümüdeki ayların tahmin edilenden daha da sıcak geçeceğinin güçlü sinyallerini vermektedir.

1 Mayıs'la başlayacak olan ve içinde 6 Mayıs ve önderimiz İbrahim Kaypakkaya'nın katledilişinin 41. yılını kapsayarak Gezi İsyanı'nın yıldönümü ve Gezi şehitlerini anma eylemleri ile buluşacak olan süreç, sokakların bir kez daha ısınmasına neden olacaktır. Bu hareketlilik Gezi İsyanı'nın bir devamı olması bakımından önemlidir ve içinde ciddi dinamikleri barındırmaktadır. Bu anlamda egemen sistem açısından korkuya dönüşen bu tarihleri kabusa dönüştürmek dönemin omuzlarımıza yüklediği en önemli görevdir. Gezi İsyanı'nda aldıkları darbeyle yaşadıkları sarsıntıyı atlatabilmiş değiller. 30 Mart seçim sonuçları da bu sarsıntıyı atlatmaya yetmemiştir. Ezilenler tarih sahnesindeki yerlerini farklı renk ve biçimlerle ortaya koymuş, öfkelerinin sokakları tutuşturunca nelere kadir olduğunu görmüş ve göstermiştir.

Günlerdir 1 Mayıs ve Taksim üzerinden sıcak tutulan gündemle birlikte yapılan propaganda kitlelere verilmek istenen gözdağı ve yaratılmak istenen korku ve paniktir. Burjuva medya eliyle geliştirilen ve sahnelenen bu oyun yabancısı olduğumuz bir durum değildir. İlk defa oynanmadığı gibi son kez de oynanmayacaktır.

Yoldaşlar;

Haklı ve onurlu mücadelemizin başarı ve kazanma koşulu, savaşın ezilen halk kitlelerinde karşılık bulması, onunla buluşmasıdır. Bugünü kazanmanın ve yarını yaratmanın yegane yolu budur. Yürüyüşümüzün ve adımlarımızın sesi kitlelere daha fazla duyurulmalı ve daha fazla hissettirilmelidir. Ülkemiz sınıf mücadelesinde şehitler ve ödenen nice bedelle yazılan 1 Mayıs tarihine bir yenisini eklemek için yürüyeceğiz. Egemenlerin yarattığı korku duvarları, militan duruşumuz ve milyonların sesiyle yıkılacak, kurdukları sistem paçavraya böyle dönüşecektir. Kavga bedellerle büyüyecek, alanlar akan kanla kazanılacaktır.

Gezi İsyanı'nın araladığı kapı, daha güçlü açılmayı ve içinden geçilerek yürümeyi bekliyor. Bunu gerçekleştirecek olan bizleriz. Hazırlığımız ve planlarımız savaşın en çetin günlerine ve anlarına dair olmak zorundadır. Kitlelerin değiştirici gücü ile buluşacak hamlelerimiz yarınlarımızı yakınlaştıracak, umudumuzu büyütecektir. Militanlığımızla 42 yıllık savaşımıza gönül vermiş tüm kitlemizle, emekçi halkımızla 1 Mayıs günü alanları kuşatmak için sokakları zapt etmeli, mücadeleyi büyütmeliyiz!

1 Mayıs Şehitleri Ölümsüzdür!

Gezi Şehitlerinin Hesabını Soracağız!

TKP/ML MK

Nisan 2014

94098

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Proletarya Partisi

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar