Cumartesi Mayıs 18, 2024

Türküler yanmaz (İmera Fera Yeşilgöz)

Anne ve baba tarafından Sivas’lı, Alevi bir ailenin çocuğuyum. Küçüklüğümüzde ailemiz, eğer birileri Alevi olup olmadığımızı sorarsa gizlemememiz gerektiğini, fakat söz açılmadıkça da söylememizi öğütlerdi. Kardeşler olarak aramızda, Alevi olmak ne demek ve neden açıkça dile getirilemiyor anlam veremezdik. Gittiğimiz yerlerde nereli olduğumuz öğrenildikten sonra, “yananlardan mısınız, yoksa yakanlardan mı?” diye sorarlardı. Kimlik soy ismimiz Yanar’dır. Biz, her defasında soy ismimizden dolayı “yananlardanız” derdik. Dedemiz, Sivas’ın ileri gelenlerinden olduğundan dolayı tanıyor olduklarını sanıyorduk.

Yaşı itibariyle amca olarak hitap edebileceğim bir kimse okulumuzun spor salonunda temizlik görevlisi olarak çalışmaktaydı. Bir gün, kardeşimle oturduğumuz esnada bize nereli olduğumuzu ve tabi ardından da “yananlardan mısınız yoksa yakanlardan mı?” olduğumuzu sordu. Biz Sivas’lı olduğumuzu ve her zaman ki gibi soyadımızı esas alarak “yananlardan” olduğumuzu söyledik. Bu defa biz de amcaya nereli olduğunu sorduk. “Ben de yananlardanım. Ve hiçbir zaman yakanlardan olmadık” dedi. Cevabı ilgimizi çekmişti. Eve döndüğümüzde annemize bu durumu anlattık. Annem, o amcanın da Alevi olduğunu söyledi. Alevilerin tarih boyunca ateşlere atılarak yakıldığından, akıl almaz işkencelerden geçirildiğinden, zulümlere maruz bırakıldığından bahsetti. Annem anlattıkça damarlarımdan akan kanın soğuduğunu hissediyordum.

Aleviler, sancılı tarihlerinde varlıklarını koruyabilmek için pek çok yer ve biçimde direndiler. Sürgünlere, yangınlara katlandılar. Alevilere yönelik katliamların ve soykırımların sonu gelmedi. Aleviler gördükleri onca eziyete karşın, ışığını korumayı bilmiştir. Işığın serçeşmesi Pir Sultan Abdal (Pir Silvanus)’dır.

Pir Sultan Abdal, Anadolu topraklarında hiç bitmeyen ve sonu gelmeyecek sevdanın, binlerce yıldan bu yana süregelen bir mazlum direnişinin adıdır. İnandığı yol uğruna hiçbir yılgınlık göstermemiş olandır. Yolu için serinden vazgeçebilmenin sembolüdür. Gerçeğin uğruna başını, canını feda edendir.

Pir Sultan Abdal, Alevilerin; soykırımdan geçirildiği, mabetlerinin yerle bir edildiği bir zaman, bu ağır baskı döneminde, inancı yeni koşullara uyarlayarak kesintisiz ve ödünsüz devamını sağladı. Pir olarak anılıyordu. Sivas ilinin, Banaz köyünde, Yıldız Dağları’nın yamaçlarında toplumun liderliğini yaptı.

Pir Sultan Abdal, kültürünü müritlerine manzum olarak aktarması ile ünlendi. Onun dizeleri halkın arasında dilden dile, gönülden gönüle hızla yayıldı. Hakikatin nefesleri İstanbul’a kadar ulaştı.

İstanbul Sultanı kendisinden başka Şah’a bağlılığı kabul etmeyerek Hızır Paşa’ya verdiği bir ferman ile Pir’i ve müritlerini tutuklattı. Çok zulüm ettiler. Zulüm Pir’e kar etmedi, o yolundan hiç dönmedi.

Hızır Paşa Pir’e canını kurtarabilmesi için Şah’ın adını anmamayı şart koştuysa da, Pir’in sözleri Hızır Paşa’ya istediğini vermedi.

“Münafığın sözü ile Hakk’ın adını anmamak olur mu? Candan geçmek olur, Hakk’tan geçmek olmaz. Dünyadan geçmek olur, gül yüzlü Şah’tan ayrı düşmek olmaz. Benim yolum canımdan uludur. Serim veriririm, ikrarımdan dönmem” dedi ve bunu öylece deyişlerine döktü.

“Koyun beni Hakk aşkına yanayım

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan

Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım

Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan”(1)

Pir Sultan Abdal’ın zulüm karşısında baş eğmeyen nefesleri kor ateş oldu.

Hızır Paşa emri verdi, Pir Sultan Abdal’ın karşısına müritlerini dizdi ve onlardan öldürülmek istemiyorlarsa kendi pirlerini taşa tutarak öldürmelerini istedi. Taşlamaya katılanların tamamı, taşları Pir’in sağına soluna savurmakla yetindi. Tam bu sıradan Anadolu halkının binlerce yıl boyunca belleğinden silemeyeceği bir ihanet yaşandı. Pir’in yakın alaka ve özenle yetiştirdiği, en güvendiği müridi, yakın dostu ve “yol oğlu” Ali Baba adında bir hain, ağır bir taşı Pir’in kafasına fırlatır. Pir’in dik başı kanlar için öne eğilir. Pir Sultan Abdal atılan taşlar ile oracıkta Hakk’a yürür. Hızır Paşa, halka korku salsın diyerek Pir’in bedenini darağacında sallandırır. Pir Sultan’ın haberi tez yayılır. Sivas’ın her yanından ağıtlar yükselir.

Pir Sultan Abdal’ın ardından müritleri de Pir’in taşlanarak öldürüldüğü yerde yakılarak katledilir. Bu, sonu gelmez yangınların ilkidir.

Tarih sahnesinde Aleviler, Bizanslılar tarafından sistemli bir soykırıma ve zorunlu göçlere tabii tutuldular. Aleviler giderek şiddetlenen ve dayanılmaz olan Bizans’ın katliam ve sürgün politikalarına sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Sivas/Divriği’de kendi devletlerini kurarak karşı koydular. Yüz elli yıl sürecinde yok edilmekten ve katledilmekten kurtuldular. Bir doğal felaket sonucu Divriği Kalesi’nin yıkılmasını fırsat bilen Bizans orduları karşısında, Aleviler tutunamadılar, yenildiler. Çok kayıp verdiler. Kurtulanlar daha doğuya, Bizanslıların ulaşamayacağı uzaklıklara ve yüksekliklere sığındılar. Tutsak edilenler tekrar Batı Anadolu ve Balkanlar’a sürgün edildiler.

“On birinci yüzyıldan başlayarak, Aleviler önce Selçuklularla, sonra Osmanlılarla Bizans’a, Ortodoks Kilisesi’ne ve haçlı zihniyetine karşı ittifak içinde oldular. Selçuklular ve Osmanlılar, Alevilerle iş birliği içinde hayal dahi edemedikleri imparatorluklara ve ülkelere sahip olurlarken, Aleviler bu ittifaklardan ihanete uğrayarak ayrıldılar.” Atlas Okyanusu’ndan Hazar Denizi’ne kadar uzanan coğrafyada Aleviler’in görmediği zulüm kalmadı.

Aradan geçen on üç yüzyılın ardından 1970’li yıllara gelindiğinde Pir Sultan Abdal’ın köylüleri bir araya gelerek Pirlerinin adına bir dernek kurdu. 1979’da yapımına başlanan Pir Sultan Abdal Anıtı 1980 yılının haziran ayında tamamlandı. Anıt yeri olarak ziyaret tepesinin Yıldız Dağı’na bakan yamacı seçilir. “Ziyaret Tepesi’nin yamaçlarında kayaların arasında yükselen Pir Sultan Abdal, iki eli ile başının üzerinde tuttuğu sazı ile adeta bin üç yüzyıl sonra yeniden zulme meydan okur gibidir.

12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe ile Pir Sultan Abdal Derneği kapatıldı. 1988 yılında Ankara’da, Pir Sultan Abdal’ın adını taşıyan yeni bir dernek kuruldu. Birkaç yıl sonra Pir Sultan Abdal Derneği öncülüğünde Banaz Köyü’nde Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri gerçekleştirilmeye başlandı.

1 Temmuz 1993’de Sivas şehir merkezinde başlatılan Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri dördüncüsüdür ve büyük bir katılım olmuştur. Ülkenin en ünlü yazar, düşünür ve sanatçılarının yanı sıra pek çok kesimden aydın etkinliğe katılmıştır.

Dördüncü Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliklerinin ilk gününde Sivas Kültür Merkezi’nin önüne yeni bir Pir Sultan Abdal anıtı dikildi. Etkinliğin ikinci gününde Aleviler bir kez daha ateşle sınandı.

Sivas ve çevre illerin gözü dönmüş canileri birleşerek etkinliğin ikinci gününü kana buladılar. O gün, Sivas dağlarından hiç eksilmeyen duman tüm insanlığın ciğerlerine doldu.

Saldırı cuma namazından sonra camiden çıkanların Sivas Hükümet Konağı’na yürümesi ile başlatıldı. Kültür merkezine gelindiğinde taşlarla, sopalarla Pir Sultan Abdal’ın anıtını yakmak istediler. Bin üç yüzyıllık kinleri bitmemiş, kana doymamışlardı. Pir Sultan’ın anıtı tüm heybetleriyle direnmekteydi. Canilerin başladığı işi, Sivas Belediye ekipleri tamamladı. İş makinesi ile anıtı yerinden sökerek, etkinliğe katılan aydınların, yazarların, düşünürlerin, ozanların kaldığı Madımak Oteli’nin önüne fırlattı. Pir Sultan Abdal anıtının gözlerini parçaladılar, kalbine bıçak sapladılarsa da canilerin öfkesi dinmek bilmiyordu. Yakmak istiyorlardı bir kez daha Pir Sultan Abdal’ı ve ona ait tüm değerleri. Anıtı tutuşturdular. Caniler yalnızca heykeli değil, Pir Sultan’ın yolunda yürüyenleri de tutuşturmak istiyorlardı. Madımak Oteli’nin içerisinde hakikate sevdalı yüzlerce yürekle ateşe verdiler. İnsanlığın külleri göğe ulaştı, rüzgâra karıştı, savruldu dağdan dağa. 35 can, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nde yakılarak katledildi.

2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı’nın sorumlusu devlettir. Katliamdan 4 ay önce, kimi grupların katliam hazırlıkları yaptığı emniyet müdürlüğüne rapor edilmiştir.

Çok Hızır Paşa’lar geldi, hepsi de Pir Sultan Abdal’ı küllerine varıncaya dek yok etmeye yeminliydiler. Pir Sultan Abdal çok darağaçları gördü, kor ateşlerde yakıldı. Yine de bitiremediler. “O ki Şah’ın sofrasında ab-ı hayat suyundan içmiştir. Hiç darağacından korkar mı? Ölümden telaş eder mi? Münkirlerin zulmünden yılar mı? Dinleyin ki o yiğit diller ile ne söylemiş. Dünya halinden korkmayanım:

               Yürü be Hızır Paşa

Senin de çarkın kırılır

Güvendiğin padişahın

O da bir gün devrilir”(3)

Pir Sultan’ı darağacına çekenler, 35 canı da aynı yerde ihrak-ı binnar ile katletmiştir. Sivas Katliamı, on üç asır önce Pir Sultan Abdal’ı taşlayarak, müritlerini ise ihrak-o binnar ile katletmenin bir tekrarıdır. Ateş, ilk kıvılcımını aldığı yerde yeniden parladı.

Ateş, hükmedebildiğini yok eder. Pir Sultan Abdal ise ateşe hükmetti. Pir Sultan Abdal, Anadolu topraklarında hiçbir ateşin yok edemediği hakikatin adı oldu. Bin yıllar geçti, Pir Sultan Abdal ruhunu yüreklerinde taşıyanlar Hızır Paşa’lara, zalimlere minnet etmediler. “Bu yeryüzünde onlar için ne cehennemler kuruldu, hiçbirini umursamadılar.”

Biz, Pir’e taş vuranlardan değiliz. Biz, Pir için ateşlere kendimizi bırakanlardanız. Bizim soyumuz, zalime baş eğmez. Pir Sultan Abdal gibi bir yiğide çıkar.

2 Temmuz 1993 Katliamı’nın yirmi sekizinci yıl dönümünde Madımak Oteli’nde semaha duran 35 canı saygıyla anıyorum.

Seyrani’nin dizelerinde söylediği gibi “yolcu ateşte yanmak ile yol yanmaz” Bilmezler mi ki TÜRKÜLER YANMAZ!. “Pir Sultan ölür, dirilir”

İmera Fera Yeşilgöz

Medya Savunma Alanları

2410

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Sayfalar