Pazar Mayıs 26, 2024

Umudu avuç avuç içirenlerin adıdır Beşler

Mazlum bir halkın isyanının çığlıklaştığı bu dağlarda sizden öncekilerin dikkat kesildiği, kulak kabarttığı tarif edilemez acılar yaşanmıştı. Öykülerindeki ölümle, işkence ve sürgünle hesaplaşmak geleceğe sarkmış, devlete duyulan öfkenin tazeliği yüreklerinin kapılarını, sofralarını sizden öncekilere ve sizlere açmıştı. Vartinik kıvılcımının aydınlattığı yüzler acılarını anlayanların yüzlerinde kendi çizgilerini görmüş, dertleşmiş, saf tutmuştu yanlarında. Dersim bağrına basmış, kucak açmıştı umudu avuç avuç içiren isyancılara.

 Sefagül, Nurşen, Derya, Fatma, Gülüzar da bu kadim toprakları, sarp dağların patikalarını adımlamaya, umudu avuç avuç taşımaya koyuldular. Yürüdükleri her patika, konakladıkları her nokta, uğradıkları her köy, mezra devrimin yüklediği büyük sorumluluk ve görevlerin izlerini taşıyor, kendilerinden öncekilerin nefesini soluyor, ayak izlerini görüyorlardı.

 Zırhlı orduların baskınlarına karşı çalışan silahların, haykırılan sloganların seslerini duyuyor, direnişe tanıklık ediyorlardı. Umudun avuç avuç içirilmesi kolay olmamıştı, kolay olmayacaktı. Tüm vahşiliğiyle halkın üzerine abanan gericiliğin defedilmesi daha nice bedelleri, büyük muharebeleri gerektiriyordu.

Beşler bu muharebeye mahir elleriyle tutuşmuş, akıllarını ve yüreklerini zafere kilitlemişti.

Kadınlar başta olmak üzere devrimden çıkarı bulunan bütün kesimlerin acılarıyla bilinçlenmiş, netleşmiş politik-askeri çizgiyi uygulamaya koyulmuşlardı. Önderleşen kadınların, komutanların kurmaylığında savaş büyüyor, yaygınlaşıyordu. Halk arasındaki çelişkiler büyük bir ustalıkla çözülüyor, okun sivri ucu düzene-sisteme çevriliyordu.

Büyük bir emek, çaba ve yaratıcılıkla kitlelerin kazanılması, savaşın öznesi ve destekçisi haline getirilmesi yönelimi Beşlerin uyguladığı savaş çizgisiyle hayat buluyor, örgütleniyordu. Üretimden koparılmış, işsizliğin kucağına itilmiş, topraksız ve yoksul köylüler yüreğini gerillaya açıyor, sıcak gülüşlerini, kurulan sofralarını esirgemiyordu. 

Beşler, yüklendikleri tarihsel rol ve misyonla faşist diktatörlüğün her türden var olma biçimi ve silahlanmış orduları karşısında ezilenlerin öfkesiyle safları tahkim edilmiş, savaş cephesini temsil ediyordu.

Kadınların silahlı isyanını, kavgaya daveti anlatıyordu yaşamlarının her anı. Yaşamlarıyla olduğu gibi ölümsüzleşmeleriyle de dosta düşmana güçlü bir mesajdı onlar. Şimdi adları kodlanmış, silahları kavranmış, boş bıraktıkları mevziler doldurulmuştur.

Halkımızın, yoldaşlarının, cefakâr ailelerinin omuzlarında zirvelerden aşağıya süzülen naaşlarıyla dağ doruklarında umudu çoğaltanları, sokak barikatlarında direnişi büyütenleri, isyana duranları selamlıyorlar.

 Kır çiçekleriyle taçlandırılmış mezarlarından taşınarak halkımızın ziyaretini karşılamaya hazırlanıyorlar.

Bizler büyük ve görkemli bir uğurlamaya hazırlanıyoruz.

Hazırız, hazırlanıyoruz daha büyük kavgalara… 

(Bir yoldaş)   

95691

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Sayfalar