Çarşamba Mayıs 8, 2024

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.


Gördüğünüz gibi yıllardır bu mecliste halkın temel tek bir sorunu tartışılmadı ve çözüme bağlanmadı. Tarihte de hep böyle oldu. Parlamento halka değil egemenlere hizmet veren bir aygıt çünkü. Meclis'teki partiler yeni anayasa ümidiyle halkın üç yılını çalmamışlar gibi, bugünlerde tekrar anayasa tartışması başlattılar.
Hatırlarsınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2011 milletvekili seçimini “Yeni Anayasa Bayramı” olarak ilân etmiş, seçim propagandasını da en çok bu yalan üzerine kurmuştu.
Tayyip Erdoğan'ın estirdiği pembe rüzgâr meclisteki diğer partileri ve milletvekillerini de arkasına takınca, iktidar ile muhalefet ağız ağıza verip bir anayasa korosu oluşturdular. Her ağzını açan yeni anayasayı konuşuyordu. Seçimden sonra kendi aralarında bir de uyduruk bir komisyon kurdular. Toplumu öyle bir ümit bombardımanına tuttular ki, neredeyse herkes yeni anayasa düşleriyle yatıp kalkıyordu.


Oysa misyonu düzene hizmet etmek olan bu meclisten özgürlükçü bir anayasanın çıkmayacağı baştan belliydi. Sonra ne olduğunu biliyorsunuz: Komisyon kendi kendisini dağıttı. Böylece partiler seçmenlerine açık açık kazık atmış oldular. Çamurlu bir sahada top oynar gibi seçmenleriyle oynadılar.
Yaşlı tarih gözümüzün içine sokarcasına bize diyor ki, "Siz ezilenler iktidarı devralmadıkça, bin yıl da geçse boyunduruk altında kalmaya ve çamurlu bir sahada ayaklar altında yuvarlanan bir top muamelesi görmeye devam edeceksiniz. Devletin tepesindeki kapışma halkların taraf olduğu bir kavga değildir. Bu kavga Osmanlı'da olduğu gibi kardeşler arası bir post kavgasıdır. Hangi taraf kazanırsa kazansın, kazanan siz olmayacaksınız. "
Şaşmaz bir kılavuz olan tarihin binlerce kez işaret ettiği ve sizin de deneyimlerinizle bildiğiniz gibi, bu düzen sürdükçe özgürlük hayaldir. Ancak bir halk devrimi özgürlükleri getirebilir, özgürlükçü bir anayasayı yapabilir. O devrim ne zaman gelir bilmiyorum; geldiğinde aşağıdaki anayasa metni sosyal medyada sabırsızlıkla onu bekliyor olacak. Halklar iktidarı topyekûn devraldığında bu anayasa önerisinden bir harf dahi alsalar mezarda da olsam bahtiyarlık duyacağım.


İşte o anayasa:
ANADOLU CUMHURİYETLER BİRLİĞİ ANAYASASI
MADDE 1- Anadolu Cumhuriyetler Birliği, yöneticilerin halka bağlı çalıştıkları ve halk tarafından yönetildikleri üç federe cumhuriyetten oluşan federal bir halk devletidir.
MADDE 2- Her federe cumhuriyet iki yüz milletvekilinden oluşan ve halk tarafından görevden alınabilen kendi meclisi ve hükümeti tarafından yönetilir.

MADDE 3-Federal meclis federe cumhuriyetlerin yüzer milletvekili ile temsil edildiği üç yüz milletvekilinden oluşur.

MADDE 4- Anadolu Cumhuriyetler Birliği devlet başkanının görev süresi dört yıldır. Devlet başkanı her seçim döneminde bir federe cumhuriyet tarafından teklif edilen üç aday arasından genel seçimle seçilir. Federe cumhuriyetler adaylarını sıra ile teklif ederler.


MADDE 5- Anadolu Cumhuriyetler Birliği'nin başbakanı ve bakanları federal meclis tarafından üç yıl için seçilir. Başbakan, devlet başkanı gibi federe cumhuriyetler tarafından seçilip teklif edilen üç aday arasından seçilir. Bir federe cumhuriyet iki dönem üst üste başbakan adayı gösteremez.
Bakanlar federe cumhuriyetler arasında eşit sayıda dağıtılır.


MADDE 6- Seçimle gelinen görevlerde gönüllülük esastır. Milletvekilleri ile il, ilçe ve köy meclisleri üyelerinin alacakları maaş asgari işçi ücretinden fazla olamaz.


MADDE 7- Gerek federal mecliste, gerekse federe cumhuriyetler meclisinde her milletvekili yasama faaliyetlerinde cumhuriyetlerde konuşulan herhangi bir dili kullanabilir.


MADDE 8- Federal devletin her yurttaşı istediği federe cumhuriyette yaşama hakkına sahiptir. Bu hakka hiçbir şekilde müdahale edilemez.


MADDE 9- Federe cumhuriyetlerin başkanları dört yıl için genel seçimle, başbakanları ve bakanları ise üç yıl için o cumhuriyetin meclisi tarafından seçilir.


MADDE 10- Cumhuriyetlerin yetki alanları içinde yaşayan tüm etnik ve dini kesimler ve mezhepler eşit ulusal ve dini haklara sahiptir.


MADDE 11- Cumhuriyetlerin yönetiminde halk iradesi mutlak bir dokunulmazlığa sahiptir. Halk milletvekillerini, devlet başkanını, hükümeti, parlamentoyu ve her derecedeki yöneticileri görevden alabilir, yerine yenilerini seçebilir.
Görevden alma seçmenlerin yüzde onu ile teklif edilir, oylamaya katılan seçmenlerin üçte ikisi ile gerçekleşir.


MADDE 12- Halkın federal meclisten veya federe cumhuriyet meclislerinden çıkan kanunları veto etme yetkisi demokratik bir haktır. Bir kanunun halk tarafından veto edilmesi seçmenlerin yüzde onunun teklifi, oylamaya katılan seçmenlerin yarısından fazlasının oyu ile gerçekleşir.
Halkın veto ettiği bir kanun iki yıl mecliste görüşülemez.


MADDE 13- Halkın federal meclise ve cumhuriyet meclislerine kanun teklif etme hakkı temel bir haktır. Seçmenlerin yüzde onu ülkenin genel ve yerel sorunları hakkında meclislere kanun teklifi verebilir. Halkın teklif ettiği kanunlar üç ay içinde görüşülür. .


MADDE 14- Valilik, kaymakamlık, belediye başkanlığı ve muhtarlıkların görev ve yetkileri bu meclislere devredilir.


MADDE 15- İl, ilçe ve köyler, görev ve yetkileri kanunla belirlenmiş seçimle gelen ve halk tarafından görevden el çektirilebilen kendi meclislerince yönetilir. Yerel güvenlik güçleri bu meclislerin yetki ve denetimi altındadır.


MADDE 16- Yargı işleri dört yıl için seçilmiş jüriler tarafından görülür. Yüksek mahkeme yargıç ve savcıları halk tarafından seçilir, gerektiğinde görevden alınır.
.
MADDE 17- Her türlü şiddetin ve suçun nedenlerinin ortadan kalktığı, bu nedenle suçluların ve hapishanelerin olmadığı bir toplum yaratmak cumhuriyetler için vazgeçilmez bir hedeftir.
Hapishaneler üçü tutuklular temsilcisi, üçü cezaevi idaresi temsilcisi ve biri ilçe meclisi üyesi olmak üzere yedi kişilik özerk bir kurul tarafından yönetilir.


MADDE 18- Cumhuriyetler bireyin ve toplumun mutluluğundan ve refahından sorumludurlar.
Her cumhuriyet, yurttaşları birbirleriyle maddi ve manevi dayanışmada bulundukları geniş bir ailedir. Toplum birey için, birey de toplum içindir. Bireyler doğumdan ölüme kadar cumhuriyetlerin bakımı, himayesi ve sorumluluğu altındadırlar.
Halkları hapseden sınırların kalkması ve insanlığın dil, din, ırk ve ülke ayrımı olmadan büyük bir dünya ailesine dönüşmesi cumhuriyetlerin değişmez hedefidir.


MADDE 19- Her siyasi düşünce ve demokratik örgütlenme hakkı mutlak bir dokunulmazlığa sahiptir, bu hakka hiçbir şekilde müdahale edilemez.


MADDE 20- Cumhuriyetleri her türlü iç ve dış tehdide karşı koruma ve kollama görevi halkındır.
Bu anayasanın yapılacak referandumla yürürlüğe girmesinden sonra silahlı kuvvetlerin hukuki varlığı sona erecek, askeri personel kamu kurumlarında istihdam edilecek, er ve erbaşlar ise terhis edilecektir.


MADDE 21- Halkın cumhuriyetleri ve ekonomiyi yönetme hakkı ve yetkisi tartışılamaz, devredilemez.


MADDE 22- Kamuya ait fabrika, çiftlik ve benzer tüm iş alanları çalışanlar tarafından seçilen ve görevden alınabilen temsilcilerce yönetilir.


MADDE 23- İhtiyaç fazlası özel mülkiyet toplumun genel menfaati çerçevesinde sınırlandırılır. Bu amaçla her ailenin değeri beş milyon liranın üzerindeki mülk ve servetleri toplumsallaştırılıp halkın ortak mülkiyetine geçirilir. Elde edilen gelirlerle yatırımlar yapılır, istihdam alanları açılır, halkın ekonomik, sağlık, eğitim, ulaşım, konut ihtiyacı ve sosyal refahı sağlanır.


MADDE 24- Madenler, petrol, enerji, göller, akarsular, denizler ve toprak halkın ortak mülküdür.
Çiftçilerin ihtiyacını karşılayacak araziler ile üç dönümü aşmayan şahsi bahçeler ve konut arsaları bu hükmün dışındadır.


MADDE 25- Cumhuriyetler birer hizmet aygıtı olarak her yurttaşına insanca yaşayabileceği ekonomik imkânları yaratma yükümlülüğü altındadır.
İşsizliği ve yoksulluğu sona erdirmek, iş alanları açmak, çalışmak isteyen her yurttaşa iş temin etmek ve konutu olmayanlara bedelsiz konut vermek cumhuriyetler için bir zorunluluktur.


MADDE 26- Isınma, aydınlanma ve su hizmetleri cumhuriyetler tarafından yerine getirilir; bu hizmetler karşılığında herhangi bir ücret talep edilemez.


MADDE 27- Kamu ulaşımı kara, deniz ve demiryollarında ücretsizdir.


MADDE 28- Her türlü sağlık hizmeti ücretsizdir.


MADDE 29- Kadının erkekle eşit olmasının güvencesi sahip olduğu ekonomik özgürlüktür. Bu nedenle kadının ekonomik özgürlüğü devletin güvencesi altındadır.


MADDE 30- İlköğretimden üniversiteye kadar eğitim ve öğretim ücretsiz ve eşittir. Eğitim ve öğretimin amacı öğrencilerin yeteneklerini ortaya çıkarmak ve bu alanda yetişmelerini sağlamaktır.
İlkokuldan üniversiteye kadar her öğrenci kendi ana dili ile eğitim yapma hakkına sahiptir. Bu hakka hiçbir gerekçe ile müdahale edilemez.
Federe cumhuriyetlerdeki farklı etnik kesimler arasında kardeşlik ruhunun yayılması, dillerin ortaklaşıp zenginleşmesi, dayanışma ve manevi bütünleşmenin sağlanması için her öğrenci ayrıca cumhuriyetlerde konuşulan dillerden birini seçmek ve öğrenmekle görevlidir.


MADDE 31- Yurttaşlar kamu kurumlarında istedikleri dili konuşma, o dille yazışma ve istediği dilden hizmet alma hakkına sahiptir. Bu hizmeti vermek cumhuriyetlerin görevidir.


MADDE 32- Savaşsız ve şiddetsiz bir dünya hedefine ulaşmak, her çeşit savaş araç ve gereçleri ile silah üretimini durdurmak ve orduların varlığına son vermek için başka halklarla ortak çalışmalar yapmak Anadolu Cumhuriyetler Birliği ve federe cumhuriyetlerin ana görevidir.

18 Ocak 2014 (alinakmahmut@hotmail.com)

89636

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

Sayfalar