Perşembe Mayıs 2, 2024

Yine söylüyoruz: 2 Temmuz faillerini devlet koruyup kolluyor

Bu topraklarda onlarca, yüzlerce, binlerce acıyla karşı karşıya kalmış Aleviler, için tarihsel bir gün olan 2 Temmuz katliamının 24. yılına giriyoruz. Yüreklerimizde acı, bilincimizde öfke ile bu tarihsel günün hesabının sorulacağına dair antlarımızla günleri geride bırakıyoruz. Bundan tam 24 yıl önce otel görevlileriyle birlikte 35 yürek ateş içinde semaha durdular. Her biri dilinde türkülerle gelecek güzel günlere tebbesümlerini bıraktılar.

2 Temmuz 1993’te, devletin kontra birlikleri ile gerçekleştirdiği bu katliam 90’lı yılların toplumsal öfkesine bir mesajdı. Bu katliam her şeyden önce aydınlık günlerin karartılmak istenmesinden başka bir şey değildi. 1980 AFC’sinin ardından 90’lı yıllarda yükseliş gösteren ve kendini bahar eylemleri ile gösteren toplumsal muhalefetin ödenen bedeliydi 2 Temmuz katliamı. Toplumsal muhalefetin gelişim koordinatları içinde işçi sınıfının eylemleri, köylülerin toprak mücadelesi, köy boşaltmalara karşı başlatılan sokak eylemleri, gerillanın TC devleti karşısında mevziler elde etmesi, gençliğin üniversiteleri saran eylemleri ve daha birçok gelişim söz konusuydu. TC devletinin bu tablo karşısında kimyası bozulurken, gözaltında kayıplara ağırlık vermeye başlamış, toplumsal öfkenin bir alanı olan hapishanelere saldırı planları yapmaya başlamıştı. Bu tarihsel süreç içinde 2 Temmuz katliamı ve yüreğimize saplanan 35 hançer ödediğimiz ve ödeteceğimiz bedelin sözleşmesi oldu.

Her katliamda olduğu gibi TC devleti Sivas’ta da delilleri yok etmiş,  olayın gerçek yönlendiricileri yargı karşısına çıkarılmamış, bir şekilde tutulup yargılananlar kollanmış ve aklanmıştır. Öyle ki “insanlığa karşı işlenen suç”un faillerinin bir bölümü zaman aşımı ile kurtarılmış, dönemin Başbakanı R.T. Erdoğan katliam davasının zaman aşımına uğratılmasını “karar hayırlı olsun” ifadeleriyle değerlendirmişti. Nitekim bunu toplum için “hayırlı” olarak değerlendiren Erdoğan, gerçek suçluların yargılanmaları ve insanlık düşmanı anlayışların tarih karşısında mahkum edilmesini engellemeden başka bir anlam taşımadığını gizleyemeyecek.

1980 öncesinde devlet yükselen sınıf mücadelesini engellemek için toplum içinde milli değerler ve Alevi-Sünni üzerinden insanları birbirine düşürüp bölmeye çalışıyordu. Bununla birlikte devlete bağlı paramiliter güçler 1978’te Çorum ve Maraş’ta gerçekleştirdikleri katliamlar aracılığıyla, Alevi-Sünni karşıtlığı temelinde bir çatışma derinleştirilmeye çalışılıyordu. 1978 yılı, devimci mücadelenin ciddi anlamda geliştiği-güçlendiği bir dönemdi.

’80 dönemi ise devletin istediği şekilde devam etse de 90’lı yıllara gelindiğinde yalnız devrimciler değil artık ciddi bir güç haline gelen ulusal bir mücadele de devlete karşı bir savaş içerisinde yer almaktaydı. Yani 90’lı yıllar hem devrimcilerin hem de ulusal mücadelenin en güçlü olduğu dönemlerden. Devlet bu dönemlerde de T. Kürdistanı’nda ve devrimcilerin etkin olduğu bölgelerde köy boşaltmalarına başvurarak mücadeleyi engellemek için yerinden yurdundan ederek karşılık veriyordu. Özellikle de Madımak katliamı sonrasında köylerde katliam ve boşaltmalar yoğunlaştırıldı. Madımak katliamının hemen ardından toplumu Alevi-Sünni ekseninde bölmek için kışkırtmaya devam eden devlet, 5 Temmuz’da bir Sünni köyü olan Başbağlar’da 33 kişiyi katlederek suçu PKK’nin üzerine yıkıyordu. Nitekim bu katliamın da kontrgerilla eliyle işlendiğini yıllar sonra hakim Şakir Kadıoğlu yaptığı açıklamayla itiraf ediyordu: “O davada hiçbir sanık suçlu değildi. Olay yeri incelemelerini savcı değil, oradaki görevli bir asker yaptı. O kimin adını yazdıysa, mahkeme karşısına da o çıkarıldı. Başbağlar Türkiye’nin hukuk tarihinde bir yüz karasıdır.”

Devlet itibarı söz konusu olduğunda mecliste birbirlerine saldıran farklı gruplar ağız birliği yapmışçasına bu itibarın zedelenmemesi için elinden gelen çabayı sarf eder. Bu durum Madımak Katliamı’nda da yaşandı. Birkaç yıl önce yaptıklarının hesabını vermeden ölen, dönemin cumhurbaşkanı Demirel, “halkla polisi karşı karşıya getirmeyin” sözlerini oteli ateşe veren “halk” için söylemekteydi. Başbakan Çilller, “otelin etrafını saran vatandaşlarımıza hiçbir şey olmamıştır”; ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz ise, “bu bir futbol maçında bile çıkabilecek bir olaydır” sözleriyle burjuvazinin katliamcı geleneği konusundaki tutumlarını özetliyorlardı. SHP lideri Erdal İnönü, “güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir” diyerek bu koroya katılıyordu. Yani devlet Alevi-Sünni karşıtlığı üzerinden, Dersim’de, Malatya’da, Çorum’da, Maraş’ta ne amaçladıysa ve bu konudaki rolü neyse, Madımak Katliamı’ndaki amaç ve rolü de aynıdır.

Sorumlular ödüllendirildi

Madımak katliamı sonrası açılan davadan bir sonuç çıkmadı. Açılan dava 19 yıl sürdü, yargılanan 2 kişi dava süreci içinde ölürken diğer 5 kişi ise zaman aşımından serbest bırakıldı ve böylece dava süreci kapanmış oldu. Katliam sonrasında gözaltına alınanlara “laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma” suçlamasıyla dava açılmıştı. Tam anlamıyla bir tiyatro oynanıyordu.

Yargılananlar elbette suçluydu ama bu katliamda sadece bir maşa görevi görmüşlerdi. Devlet sorumluluğu bu kişilere yıkıyor, olayı sanki laikliğe karşı gericilerin bir eylemiymiş gibi göstermeye çalışıyordu.

Son olarak Sivas Katliamı’nda aktif rol alanlar bugün AKP hükümetinde milletvekilliği ve bakanlık görevleriyle ödüllendirilmiş durumda. Ve aynı zihniyet Roboski’de, Amed’de, Suruç’ta Ankara’da ve daha birçok katliamda ödüllendirilerek devlet korunması altına alındı. Faşist Türk devletinin tüm katliamlarına karşı halk kitlelerinin tarihsel öfkelerinden birini geride bırakıyoruz. 2 Temmuz şehitleri şahsında onların anılarına sahip çıkmak, onların öfkesini kuşanmak bizlere için tarihsel bir görevdir. 2 Temmuz günü ateş içinde semaha duranların, günü tutuşturanların mücadelelerini halk kitlelerinin umudu ve isyanına dönüştürme misyonu ile karşı karşıyayız.

38183

Umudun Şiarı: “Size Verdiğimiz Süre Doldu!”

Emperyalist sermayenin uluslararası bir kaç merkezdeki dönüş hızına bağlı ve orantılı olarak, dünya halklarının direnişlerinin hızı da artıyor.

Yaşadıklarımız reddedilmelidir!

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Sayfalar