Cuma Nisan 18, 2025

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun!

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

İnsanların tarihi toplumsal sistemler tarihidir. Ve insanların yaşam biçimlerini, aralarındaki ekonomik, siyasi, kültürel ilişkileri belirleyen, içinde yaşadıkları toplumsal sistemin karakteridir. Sınıfların ortaya çıkışından sonrada toplumsal sistemlere damgasını vuran ve onu daha ileri götüren, değiştiren sınıflar arasındaki mücadele olmuştur. Hiç bir toplumsal değişim sınıf mücadelesinden azade olmamıştır.

Toplumun sınıflara bölünmesinden beri de ona karakterini veren ezen sınıfların ekonomi-politiği, ezilen sınıflar ile ezen sınıflar arsındaki toplum içindeki ilişkileri belirleyen temel etken olmuştur. Toplumsal ekonomik yapı, kendi karakterine uygun üst yapıyı da belirler.

Toplumsal cinsiyet ayrımcılığı, insanların sınıflı topluma geçmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. Ve bu, kapitalist toplumda biçim değiştirerek daha kadınlar üzerinde daha yıkıcı bir hal almıştır. Kadın cinselliği, burjuva sermayesinin aşırı birikim ve meta aracı haline getirilmiştir. Ve burjuvazi, işçi sınıfını bölmek ve onun üzerindeki iktidarını pekiştirmek için, kadın üzerinde cinsiyet ayrımcı politikasını, sermayenin birikimi uğruna derinleştirmeyi esas politikalarından biri haline getirmiştir.

Toplumların ilk sınıflara bölünmesinden miras kalan kadının cinsiyet ayrımcılığına tabi kılınması politikası, kapitalist sömürücü sınıfların iktidarda kalmaları için vazgeçilmez ekonomik, politik ve ideolojik baskı aracına dönüştürülmüştür. Bu aynı zamanda, işçi sınıfını bölme, kadın ve erkek emekçiyi karşı karşıya getirme politikası olarakta yürülükte tutulmaktadır. Kadının daha fazla baskı altında tutulması, cinsiyet ayrımcılığıyla aşağılanması, aynı şekilde emekçi erkeğinde aşağılanmasını koşullamaktadır.

Sınıflı toplumların üretim biçimleri; maddi üretimin yanında, ezilen sınıfları politik olarak ezme, onları baskı altında tutma, bölme, kutuplaştırma, doğal biyolojik ayrımları sosyal ayrımcılık temelinde politikleştirerek derinleştirmeyi ücretli kölelik üzerinde yükselen ideolojik-politik üretimini de kaçınılmaz olarak üretir. Kapitalist toplum, bunu, daha modern ve daha derinlemesine geliştirmiştir. Bir taraftan sınıf çelişmesini keskinleştiriken, bir taraftanda artan ölçüde küçük burjuva düşünce tarzını topluma yayması, ezilen sınıflar arasında burjuvaziye ve onun ekonomi-politikasına karşı birliğin genişlemesini ve pekişmesini önleyici bir rol oynamaktadır.

Tarihsel materyalizmin ortaya çıkardığı  bir gerçek olarak, insanların tarihi toplumsal sistemeler tarihiyse, toplumsal sistemlerin karakteri de o toplumda yaşayan insanların ilişkilerinin temel belirleyicisidir. Kapitalist toplum altında kadın ve erkek işçi ücretli kölelikten kurtulamaz. Çünkü, sınıflı toplum, ezenlerin ve ezilenlerin olması üzerine kuruludur. Ezen sınıflar, günümüzde kapitalistler, iktidarlarını ancak işçi (kadın-erkek) sınıfını sömürerek ve baskı altıda tutarak sürdürebilirler. Bu da yetmez. Toplumda sürekli kutuplaşmayı, ayrımcılığı (cinsiyet, dini, ulusal vb.) canlı tutar. Irkçılık, miliyetçilik, şovenizm, kadın-erkek ayrımı, dinsel ve ulusal azınlıklar üzerinde baskı ve kutuplaştırma burjuva toplumun vaz geçilmez politik ayrımcılık öğeleridir. Bunları bazan yoğun olarak derinleştiriler bazan ise yumuşatırlar. Ama asla ortadan kaldırıcı bir politika izlemezler, izleyemezler. Kapitalist üretim tarzının karakteri buna izin vermez. Çünkü, burjuvazi işçi ve emekçilerin direkt burjuvaziyi hedef alıcı politik eyleme geçmesini, özellikle de; sömürü sisteminin yıkma eylemine geçmesini istemezler ve bunu önlemek için en kanlı şiddet-terör dahil her türlü ideolojik-politik yanıltma, elimine etme politikasını sürdürürler.

Kapitalist toplum, işçi sınıfının ezilmesi ve sömürülmesi tarihiyse, aynı şekilde kadınların ezilmesi, sömürülmesi ve cinsiyet ayrımcılığına tabi kılınarak metalaştırılmasının ve aşağılanmasının derinleştirilmesinin tarihidir. Bu tarih, kadın ve erkek işçilerin, emekçilerin aynı sınıfın üyeleri olarak, kurtuluşlarının da ancak ve ancak birlikte mücadele ile olacağını göstermektedir. Bu sosyalizmdir.

Burjuva Toplumunda Kadın ve Erkek Emekçi

Burada somut bazı istatistikler vereceğim. Bu istatistikler, burjuva toplumu tarafından kadının neden ezilenlerin ezileni olarak tutulduğunun yanısıra erkek emekçilerin kaderi ile kadın emekçilerin kaderinin aynılaştığınında bir göstergesidir.

Ancak, unutulmaması gereken bir gerçek: Kapitalizmin krizinin faturaları emekçiler üzerinde bütün ağırlığı ile çöksede, kadınlar üzerindeki ağırlığı tartışılmaz ölçüde yüksek ve dayanılmaz acıları da birlikte getirmektedir. Bu istatistiklerde, kapitalizmin derinleşen krizinin kadınlar üzerindeki ekonomik, sosyal, toplumsal cinsiyet ayrımcı ve politik faturaları kısmen yansıtılmaktadır. Çünkü istatistikler, kadınların yaşadığı her türlü aşağılanmayı ve acıları tam olarak veremez.

ILO’nun 2020-2021 Küresel Ücret Raporu’na[1] göre, çalışanların kayıpları oldukça yüksek. 2020’nin ilk çeyreğinde, çalışma saati kayıplarının Asya ve Pasifik’te %15,2; Afrika’da %15; Arap Devletlerinde %16,9; Avrupa ve Orta Asya’da %17,3, ABD’de %28’e çıktığı ve dünya genelinde ortalama iş kayıplarının %17,3’e ulaştığı belirtilmektedir. Yaşanan yoğun işsizliğin ve işten çıkarma ve işsizliğin ise hesabı tutulamıyor.

İLO’nun aynı raporunda, gelişmiş 52 ülkede işçilerin üretkenliği 1999-2019 arasında %123 artarken, bu yıllar içinde işçi ücretlerindeki real artış ise %114 civarında kalıyor.

Aynı raporun yer alan bir başka önemli verisi ise; 2020’nin ilk ve ikinci çeyreğinde, bazı seçilmiş ülkelerdeki  ücret kayıplarının cinsiyetlere göre dağılımı:

Ülkeler

Ortalama (%)

Kadın (%)

Erkek (%)

Portekiz

13,5

16.0

11.4

İspanya

12.7

14.9

11.3

Fransa

10

13.1

7.7

İngiltere

9.2

12.9

9.1

Almanya

6

8.6

4.4

Danimarka

3.3

4.5

2.5

Hollanda

1.7

2.5

1.3

Kaynak: İLO, Küresel Ücret Raporu, 2020-2021, sf. 46

Bu tablodaki veriler yanıltmasın. Sadece pandemi boyunca oluşan kayıplar. Kadınlar, bütün ülkelerde erkeklerden daha az ücertle çalışıtırılıyor. Bu kapitalist toplumun en görünen çıplak gerçekliğidir. En gelişmiş modern ya da “demokrat” olarak bilinen burjuva devletlerinde dahi aynı işi yapan kadın ve erkek işçi aynı ücreti almıyor. Kadın en az %22 daha az ücret alıyor. Kadının cinsiyet ayrımcılığına, aşağılanmasına, kadın üzerindeki erkek basıkısının nedenleri burada, sistemin bu işleyiş karakterinde aranmalıdır.

Bu veriler, kadın ve erkeğin en gelişmiş kapitalist ülkelerdeki durumları ve cinsiyet ayrımcılığının net göstergesidir. Kadının, toplumsal olarak ezilmesi, ikinci sınıf görülmesi, cinsiyet ayrımcılığı, iş yerlerlerindeki mobbingler, tacizler, tecavüzler, kadın cinayetleri, bu verilerin içindedir. Erkek egemen anlayışı besleyen etkenlerin başında, kadının daha baştan ekonomik olarak erkek karşısında negatif bir ayrımcılığa tabi tutulması gelmektedir. Diğer etmenler ise ikincildir. Tabi, bu verilerin içinde işçi ölümleri, yani çalışırken iş kazası adı altında ölen işçilerinde şimdilik adı geçmiyor. Ama, sadece AKP Türkiye’sinde,  2002 Kasım’ından 2020 yılı sonuna kadar toplam 27 bin işçi iş kazasında ölüyor. Son dört yılda ise toplam  10 bin işçi iş cinayetine kurban gidiyor.[2] Nedeni çok açık; aşırı meta ve aşırı artı-değer üretimi için, yani kapitalist sitemin amacı olan aşırı sermaye birikimi için işçilerin katledilmesidir.

DİSK/Genel-İş Covid-19 Raporu’na (Mart 2021)[3] göre Türkiye’de 1 milyon 346 bin kadın işçi işten çıkarıldı. Son bir yıl içinda çalışanlarda kadın istihdamı %6,5, erkek isdihdamı %2,7 düştü. Bu da burjuvazinin öncelikle kadınları hedef aldığını gösteriyor.

Evet, bir tarafta kadınlar öldürülürken, bir tarafta ise işçiler öldürülmektedir. Bir tarfta kadınlar aşağılanırken, bir tarafta da işçiler en aşağılık koşullarda çalıştırılmaktadır.

İşçi hakları ile kadın hakları aynı kapitalist ekonomik-politiğin kıskacı altındadır. İşçi haklarının yüksek olduğu yerde kadın hakları da yüksektir. Bu ikisi birbirinden bağımsız değildir. Çünkü ikisi de burjuva sınıfının çıkarlarına terstir. Kadınların erkekler tarfından öldürüldüğü yerde, iş cinayetleri altında, ağır sömürü koşulları altında (daha çok erkek emekçiler) kapitalist sistem tarafından doğrudan katledilme eğilimi de her zaman yüksektir.

Kadınların kurutuluş mücadelesi ile erkek emekçinin kurtuluş mücadelesi aynıdır. İkisininde gerçek kurtuluşu kapitalist toplumun yıkılıp yerine sosyalist toplumun kurulmasıyla gerçekleşecektir.

Elbette bugünden, demokratik hak ve özgürlüklerimiz için dişe diş mücadele etmeliyiz, edilmeli ve edilecektir. Nasıl ki, işçi ücretlerinin artırılması, işçinin ücretli kölelikten kurtuluşu  olmayacağını bildiği halde, ücretlerin artırılması için mücadele ediliyor ve edilmeye devam edilecekse... Aynı şekilde, kapitalist toplum içinde kadın üzerindeki ayrımcılığın ve aşağılanmanın ortadan kaldırılması olsun,  “İstanbul Sözleşmesi” için olsun mücadele ediyoruz ve etmeliyiz. “İstanbul Sözleşmesi” kadınlar için gerçek bir kurtuluş değil, ileri demokratik bir adımdır. Biz biliyoruz ki, burjuva toplumunda kazanılan demokratik ve ekonomik haklar bizim gerçek kurtuluşumuzu sağlamasada, ama sosyalizm için ileri bir adım olduğunu, bir basamak daha çıktığımızın bilinciyle hareket etmeliyiz. Hiç bir demokratik ve ekonomik hak mücadelesi küçümsenmemelidir.

Sınıfların ve ücretli kölelik sisteminin olduğu bir toplumda kadınlar üzerindeki cinsiyet ayrımcılığı belki azalabilir, geriletilebilir ama asla ortadan kalkmaz. Almanya Başbakanı Angela Merkel, sınıfdaşı Tayyip Erdoğan her sıkıştığında, onu kurtarmak için nasıl elini uzatıyorsa, kadın ve erkek emekçilerde aynı sınıfın üyeleri olarak, her yerde, her alanda, daha sıkı bir şekilde, her saniye cinsiyet ayrımcılığını üreten kapitalizme karşı birlikte ve örgütlü mücadeleyi geliştirmelidirler.

Bütün bu mücadeleler, sosyalizm için mücadele havuzunda birleştirilmesi hedefi ve amacıyla hareket edildiği anda, kadın ve erkek emekçiyi ve tüm ezilenleri, sömürüsüz sınıfsız, sınırsız ve bir kurtuluş dünyasına ulaştıracaktır. 7 Mart 2021

 


[1] www.ilo.org.global-wage-roport/2020/2021.pdf  Erişim Tarihi: Mart 2021

[2] İSİG, işç Cinayetleri Raporu, www.isigmeclisi.org. 2021

[3] http://disk.org.tr/2021/03/covid-19-doneminde-kadin-isgucunun-durumu-raporu-yayimlandi/

 

7303

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar