Altın eller ile kanlı eller -3-
Res ül Ayn kampı: Bağdat Demiryolu hattında bulunduğu için önemli konuma sahipti. Çeçenlerin daha çoğunlukta olduğu yerleşim alanları vardı. Kaymakam Yusuf Ziya Bey katliam görevini yerine getirmediği için görevden alınmış, Çeçen göreve getirilmişti. Naim Efendi, Meskene’ye (Emar) gelmeden önce Res ül Ayn'da reji katibi görevinde bulunuyordu. Naim Efendi kamptaki durumu şöyle aktarıyordu. ''…O geceyi hiç unutmayacağım... Ama kışın bu iş zordu, nitekim gecenin derin sessizliğinde soğuktan ve açlıktan can çekişenlerin iniltileri duyulmaya başladı. Köyün Çeçen sakinleri bu iniltileri duymalarına karşın hiçbirinin vicdanı rahatsız olmuyordu... Onların ölümü trajikti, ama cesetlerin aç köpekler tarafından parçalanma manzarası daha da can acıtıyordu. Bunlar Sivas, Diyarbakır ve Harput'tan orada kalan göçmenlerdi. 5-6 vilayetin yaklaşık 1 milyona varan sakini sürülmekteydi. Sürgün noktalarına varana kadar her bir kervandan ancak 100-150 kadın ve çocuk kalmaktaydı. Bu da onların yol boyunca kırılmakta olduklarının deliliydi...''
“Halep'te Abdulahad Nuri Bey göreve atanınca aynı zamanda ben de onun baş katibi görevine atandım. Res ül Ayn'da bulunduğum sırada gözlerimle gördüğüm halde o cinayetlerin amacını anlayamamıştım. Ancak işin aslını daha sonra idrak edebildim. Bütün bir millet kendi kadın ve çocuklarıyla ölüme mahkum edilmişti. Ermeniler için yerleşim bölgesi olarak Halep'in Mara, Bab ve diğer bölgelerini belirleyen hükümet kararı Habur nehri çevresi Der Zor olarak değiştirince durumun basit bir dram olmadığını daha korkunç şeyler olacağını algıladım” diye durumun vahametini sevkiyat memuru olan Naim Efendi hatıratında belirtmektedir.
1915 Kasım ayında gelen telgrafta ''... onlar nerede iskan edilirlerse edilsinler lanet olası ve musibet fikirlerinden vazgeçmeyecek olduklarından sayıları mümkün mertebe azaltılmalıdır'' emri üzerine Göçmen Müdürü Eyüp Bey, Abdülahad Nuri Ermenilerin nasıl yok edileceği üzerine görüştüler. Eyüp doğrudan imhadan yanaydı. Çok kurnaz bir kişi olan Abdülahad Nuri bey bu teklife karşı çıktı. Ona göre en iyi yöntem, Ermeni göçmenlerin mahrumiyet ve kış hava şartlarına karşı korumasız bırakarak ölmelerini sağlamak onların doğal ölümle öldükleri tezini güçlendirecek en uygun yoldu. 10-15.000 Ermeni'nin bir haftada toplanmaları kısa sürede mahrumiyeti açlık ve hastalığı da beraberinde getirecek ve aniden yerlerinden kaldırılınca doğal olarak nakil aracı bulamayacaklarından yürümek zorunda kalacaklar ve yol boyunca telef olacaklardı. Sonuçta Abdulahad Nuri Bey'in fikri galip geldi.
Gerçekten de tam düşündükleri gibi oldu. Bizlere her gün açlık soğuk ve hastalıktan yüzlerce insanın ölüm haberi ulaşıyordu. Azaz, Bab dolmuştu. Ölüm, Ermenileri değil yerli halkı da etkiliyordu. Kaymakam Abdulahad'a ölümler Mezopotamya'yı tehdit ediyor, bu gidişle bölgede develerden başka kimse kalmayacak denilince Nuri Bey de gülerek ''oğlum dedi, iki zararlı elemanı bir seferde imha ediyoruz. Ermenilerle birlikte geberenler Araplar değil mi? Fena mı? Böylece Türklüğün istikbali için yol açılmış oluyor'' diye hatıratında Naim Bey anlatıyordu. Çeçenlerden oluşan silahlı çeteler, güvenlik içinde çıkış adı altında kafileleri soydular ve öldürdüler. Bu katliamların çıkış noktası olan Cırcıb kıyıları ile Şeddadiye'ye inen yolda katliam planları uygulamaya kondu.
Sonuçta Abdulahad Nuri bey katliamların sonuçları istenen telgrafa 7 Mart 1916 tarihinde şöyle cevap göndermiştir: ''Alınan bilgilerden anlaşıldığına göre şimdiye kadar Bab Meskene yöresinde 30.000, Halep Sevkiyat yönünde (Kadlık) 10.000, Dipsi, Abuharar ve Hamam yöresinde 20.000, Res ül Ayn'da 35.000 olmak üzere toplam 95.000 kişi çeşitli sebeplerden ölmüşlerdir. Genel Müdür vekili 7 Mart 1916 Abdulahad Nuri'' diye Talat Paşa'ya bildirmiştir.
Dipsi kampı: Meskene’den (Emar) 5 saat uzaklıkta bulunan kamp öldürme yeri vazifesi görüyordu. Çok kötü sürgünler buraya gönderiliyordu. 6 ay faaliyet gösteren kampta 30.000 insan hayatını verdi. Meskene'de ölüme mahkum edilmişlerin hepsi biraz daha acı çekmeleri için Dipsi'ye gönderilmişlerdi. Dipsi'yi, Meskene'nin mezarı olarak kabul edebiliriz. Kasım 1915 ile Nisan 1916 sonlarında kapanan kampta artık yürüyemeyecek zor durumda olanların da içinde bulunduğu çadırlar ateşe verildi. Son kafile de Abuharar'a doğru ölüme gönderildiler.
Munbuc kampı: Cemal Paşa'nın özel isteği üzerine papazları halktan izole etmek için 1915 yılında kurulan bu kamp, binden fazla evli papaz aileleriyle burada tutuldu. Bu kampın durumu çok özeldir. Çünkü kampın kuruluşunda esas alınan en yüksek psikoposlardan en sade köy papazlarına kadar bütün kilise görevlilerinin burada toplatılması planlanmıştır.
Rakka Kampı: Fırat nehrinin sol kıyısında yayla üzerinde bulunan önemli şehirlerden birisidir. Buraya ilk ulaşan sürgünler Sivas'ın Zara, Yenihan, Koçhisar sürgünleridir. Urfa ile Tokat Ermenileridir. Buraya gelebilen7-8 bin civarında Ermeni resmi görevlilere rüşvet vererek burada kalabildiler. Rakka, Ermeni nüfusunun yerleştirilerek nüfuslandırılması için ayrılan bölgelerden biriydi. Ayrıca buraya sürgünlerin yerleştirilmesi için yardım da geliyordu. Birkaç ay içerisinde ticaretin, sanatın gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Bu yüzden Rakka'ya gelmek ölümden kurtulmak anlamına geliyordu. Fakat nehrin karşı yakası olan Sebka Kampı'nda durum hiç de öyle değildi. Her gün cesetler kaldırılırken insanlar açlıktan yamyamlığa soyunmuşlardı. Bu yüzden Ermeniler Rakka'ya gelebilmek için sevkiyat memurlarına rüşvet veriyorlardı. Sebka kampı kapanınca hepsi ölüme Der Zor'a gönderilmekten kurtulamadılar. 1916 sonbaharına kadar burada 3000 civarında Ermeni kalmıştı. Rüşvet vererek yaşama tutundular. Geri Urfa'ya, Antep'e dönen ailelerin nerede nasıl öldürüldüklerinden dahi haber alınamamıştır.
...Ve İntikam, ''Ben yatağımda ölmeyeceğim, Talat Paşa!''
Her eli kanlı diktatör yaptıklarının hesabını bir gün verecek olmasının korkusuyla yaşar. Bu yüzden her gün, ölür ölür dirilir. Talat-Enver, Cemal Paşalar bu korku içerisinde ülkelerini terk ederek kaçmışlardır. Kurtulacaklarını sanmışlar ama yanılmışlardır. Yaptıklarının hesabını vermekten kaçanlar nerede olurlarsa olsunlar bir gün bedelini en ağır şekilde ödeyeceklerdi. Ermeni halkına bu acıyı yaşatan İttihat ve Terakki eli kanlı ekibi de Ermeni halkının elinden kurtulamamışlardır. 1 Kasım 1918 gecesi bir Alman denizaltısı ile ülkelerinden kaçan eli kanlı katiller Almanya'ya sığınmışlardır.
Eşine ''ben yatağımda ölmeyeceğim'' diyen Talat Paşa ölümü ensesinde hissetmiştir. Türkiye'den kaçan altı İttihat Terakki Merkez Komite üyesini ülkesinde ağırlayan Almanya, uşaklarına sahip çıkarak vefalı olduğunu göstermiştir. Bugünkü köklü ilişkiler yüz yıl öncesine dayanmaktadır. 1919 yılında Ermeniler tarafından kurulan ''Suikast Bürosu'' tarafından takibe alınan İttihat'çılardan Talat Paşa Berlin'de, Enver Paşa Batum'da, Cemal Paşa Tiflis'te, Teşkilat-ı Mahsus'a lideri Bahattin Şakir ile Trabzon valisi Cemal Azmi yine Berlin'de intikam kurşunları ile öldürüldüler. Birçok eli kanlı katil ise 1934 yılında Mustafa Kemal döneminde çıkarılan soyadı kanunu ile kimliklerini değiştirerek toplumun arasında kayboldular. Salih Zeki, Der Zor'daki katliamlarından sonra Salih Zeki Zor olarak soyadını değiştirdi. İzine halen bugün rastlanılmamış durumda.
Katillerin Ermeni fedailer tarafından cezalandırılması dünyanın dört bir tarafına dağılan Ermeniler arasında Halep'te, Paris'te, Los Angeles'te, Erevan'da… Günlerce sevinç naralarıyla karşılanmıştır.
Bitti
Agop Ekmekciyan
Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.
agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
1 Mayıs'ı Taksim'e Mahkum Etmek!
1 Mayıs; sıradan bir gün değil, sınıfın ortaya çıkışından bu yana, ulusal ve evrensel düzeyde, burjuvaziye karşı verdiği mücadele deneyiminin toplam deneyim ve birikimlerini içeren ve onu yaşatmak için ortaya koyduğu kavganın adıdır. Bu nedenle de 1 Mayıs Uluslararası işçi sınıfının mücadele ve dayanışma günüdür.
"Legal parti sorunu" Üzerine
Legal parti sorunu, aslında hem Uluslararası Komünist Hareket ve hem de Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketi açısından hiçte yeni ya da ‘bakir’ bir sorun sayılmazken; ama nedense devrimci hareketin ‘radikal sol’ olarak addedilebilecek kimi kesim ve yazarlarınca, böyleymiş gibi sunulmaya çalışılmakta.
Emperyalizm Üzerine Notlar -2
“Motor Üretimi Yoksa, Emperyalizm De Yoktur”
Soru: 2 -Türkiye'nin kendi tekniği (gelişmiş sanayisinin) yoktur. Örneğin bir motor bile yapamamaktadır. (Marksist Teori'nin Almanya-Frankfur'da 24 Şubat 2024"de düzenlediği "Lenin Dünyaya Bakmak" Sempozyumu tartışmalarından)
TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı: Partimiz Savaşımızı Aydınlatmaya Devam Ediyor: Ona Omuz Ver! Güç Kat!
Ailevi sorunlar, geçim derdi, gelecek kaygısı, hayaller, yaşanmışlıklar, günden güne ömrün tükenmesi ve sonuç olarak hiçbir şey yaşamadığını farkettiğin ve yüreğine bir acının gelip oturduğu an... bunu ikimize kendime armağan ediyorum. Dost varmı ki şu zaman da derdini alıp vuracak sırtına ..ve biz nelerden uzak kalmışız haberimiz yok...şimdi ki dostluklarda ne duman ne tüten var
TKP-ML MK: TKP-ML, 52 YAŞINDA!
“Daha Sıkı, Daha Sağlam, Daha Kararlı Bir Savaş” İçin Israr ve Sebatla!
Mao Zedung yoldaşın önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin dünyayı sarsan fırtınaları içinde, coğrafyamız sınıflar mücadelesinin bir ürünü olarak doğan partimiz TKP-ML, 52 yaşında!
Emperyalizm Üzerine Notlar
Uzun bir zamandan beri emperyalizm üzerine makaleler yazıyorum, konferanslar veriyor, panellere katılıyorum. Bir de „Emperyalist Türkiye“ adlı kitabım yayınlandı. Bu kitapta'da Türk devletinin emperyalistleştiğini ve emperyalist bir devlet haline geldiğini; ekonomik, siyasi ve askeri olarak değerlendiriyorum.
Katıldığım seminer, panel, konferans ve çeşitli konuşma ortamlarında, yeni emperyalist ülkeler konusunda bana bir çok sorular soruldu, benim tezlerime karşı karşı tezler ileri sürüldü. Bir çoğu tezlerimi onaylarken, çoğunluk tezlerimi reddetti.
Patika, Politika mı Arıyor Yoksa..
"Başkası olma kendin ol
Böyle çok daha güzelsin"
Anasının kuzusu
Ciğerimin köşesi"
Marifet solun sağıyla başarılı olmak değil ki.
Afyon, antalya, istanbul, ankara...
İmamoğulları, yavaşlar, böcekler... falanlar filanlar.
Sanki seçimleri kaybettiren sol gibiymiş gibi
Sanki seçimleri kaybettiren de parlamentizm gibiymiş gibi
Hiç kimse zafer kazanan solun sağı karşısında solu ve parlamentizmi dahil ağzına almıyor.
Proletarya chp'nin sağını satın almış gibi.
Lenin’in Ölümünün 100. Yılı Anısına: Lenin’de Kararlılık ve İki Çizgi Mücadelesi SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi*
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce “devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü” savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Devrimciliği Yaşam Tarzına Dönüştürelim
Bizim gücümüz, haklılığımız ve meşruluğumuzda; olayları, olguları diyalektik- materyalist bakış açısıyla ele almamızda yatıyor.
TKP-ML Merkez Komitesi : Newroz Piroz Be!
İmha, İnkar ve Asimilasyona; İşgal ve İlhaka; Sömürüye, Açlığa, Yoksulluğa, ve Faşizme Karşı
İsyan, Direniş, Serhildan!
Newroz, coğrafyamızda binlerce yıllık sınıflı toplumlar tarihinde sömürülen, ezilen, baskı gören halkların zalimlere, sömürücülere karşı isyanının simgesidir. Günümüzde de başta Kürt halkı olmak üzere bütün ezilen halkların, zalimin zulmüne karşı isyan ve direnişinin, Demirci Kawa’nın isyanının zalim ve katliamcı Dehaklar karşısında yükseltilmesinin, isyan ateşlerinin dört bir yanda yakılmasının adı olmuştur.