Ben Ölüyorsam Sizde Ölün: Seçimleri (Kılıçdaroğlu'nu Boykot)

Proletaryalar faydacıdır; yararlanmasını bilene.
Seçimler ilginç bir şey.
Herkes seçimlerin neler değiştirip değiştirmeyeceğini tartışıyor.
Ama kime göre neye göre?
Devrimcilere göre mi proletaryalara göre mi?
Şayet tartıştığımız seçimlerin sisteme karşı devrimcilerin yaşamlarında neler değiştirip değiştirmeyeceği ise...
İnanın dün olduğu gibi bu günde seçimlerin devrimcilere karşı sistemin davranışlarında herhangi bir şey değiştirmeyeceğini herkesbiliyor..
Sistem yine devrimcileri gördüğü her yerde katletmeye çalışacak.
Sistem yine her yer de devrimcileri en acımasız şekilde işkencelerde geçirecek.
Ve devrimcilerin yaşamak zorunda kaldıkları bu kaderi seçimlerin değiştirebileceğini de aslında hiç kimse idda etmiyor.
Nasıl ki ecevit'in hayata dönüş operasyonu yaşatmayabileceğini hiç kimse idda etmiyorsa...
Seçimleri kazanma ihtimali olan kılıçdaroğlu'nun da bir kez daha demirtaş'ı hapise gönderecek olan dokunulmazlığın kaldırılmasına evet deyemeyeceğini de yine hiç kimse idda etmiyor.
Evet, seçimlerin sistemin devrimcilere karşı davranışlarında herhangi bir değişiklik yapmayacağı kesin.
Ama "işi" seçimlerin devrimcilere karşı davranışlarında ne gibi değişiklikler yapıp yapmayacağından çıkarıp sıradan insanların yaşamında herhangi bir değişiklik yapıp yapmayacağına ve de seçimler sayesinde proletaryalarda yaşanabilecek herhangi bir değişikliklerinde siyasi partilere etki edip etmeyeceğine getirirsek....
İşte bu noktadan sonra hiç kimse de kalkıp seçimlerin sıradan insanların ve de onların etki edeceği siyasi partilerin yaşamlarında da hiç bir şey değiştirmeyeceğini de idda edemez.
Helede tc'nin tarihinin ilk defa da bu kadar gerici bir ittifak hemi de (akp, mhp) iktidarı eliyle de bir araya gelmişken...
ve de bu gerici ittifağında en çokta kadın haklarını gasp edeceği aşikarken....
Ve de hiç kimse de artık hapishanelerde, nezarethanelerde yaşanan gizli faşizmin sokaklara açık bir faşizm olarak taşmayacağının garantisini de veremezken...
İşte böyle ahval ve şartlar altında kalkıpta hiç kimse de bu seçimlerin sıradan insanların yaşamında da bir şey değiştirmeyeceğini idda edemez.
Tabiki böyle derken bu her şeyin sonu anlamına da gelmez
Sonuçta burjuva çelişkilerinin kavgası seçimle de olsa devam etmekte.
Ve her kadar da devrimciler de (örgütlenebilme) yaşantılarını değiştirmeyen seçimleri (burjuva adayları) kabul etmeyip boykot etselerde ve seçimlerinin getirebileceği sahte mutlulukları da boykotla ret edeceklerini ilan etmiş olsalarda yine de bu proletaryalar açısından her şeyin sonunun geldiği anlamına da gelmez.
Tarih bizlere, devrimciler her ne kadar da olmaz deselerde örgütsüz proletaryaların burjuva çelişkilerine faydacı bir şekilde yaklaştıklarını söyler.
Burjuvaziyle kendiliğindencilik arasındaki ilişkiler de olduğu gibi.
Nasılki burjuva çelişkilerinde taraflar proletaryaları yanlarına çekebilmek ve de rakipleri karşısında galibiyet elde edebilmek için proletaryalara karşı en büyük demokratlığa soyunsalar da...
Yine de proletaryalar burjuvazinin bu sahte demokrasi kisvesi altında bir süreliğine olsada demokrasiyi soluklar.
Soyuklarkende, burjuvazinin gözlerini içine baka baka mutluklarını da nefes alabildikleri her yere de taşır.
Ancak proletaryaların burjuva çelişkilerinde örgütlüğünün kendi öz örgütlülenmesi olmaması, taraf oldukları burjuva partilerininde uzun süre bu demokratik hakları kendilerine kullandırma niyetlerinden olmaması, kendi öz özgütlerinin de burjuva seçimlerinin getirebileceği her türlü sahte burjuva mutlulukları ve karekterleri de ret etmesi, proletaryaların bu faydacı yaklaşımlarının kendilerine kazandırdıklarını uzun süre muhafaza etmesini engeller ve aynı zamanda kazandıkları her şeyi de kaybetmemeleri için kolları sıvamayan seçimleri boykot etmiş olan insanların: "Biz sizlere kaybedeceğinizi ta.. başlangıçta söylemiştik" sözleri altında da her şeylerini kaybederler.
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik
Proletaryalarla sohbet.
Ah... ah... kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Hemi de kaçımız.
Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.
Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.
Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Belki de... sadece bu konularda da değil.
Başka konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!
Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi
Giriş:
Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!
"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı
Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz.

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan
Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı
Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi
Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!
Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi
Giriş:
İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.