Ciddiyet!!!

Devrimimizin her alandaki görevleri, amaçladığımız hedefe uygun olarak layıkıyla yerine getirildiği oranda başarı ve ilerleme kaydedilir. Ertelenen-“unutulan”-geçiştirilen-ihmal edilen, üzerinde yeterince ciddiyetle durulmadan baştan savma yapılan her görev, demokratik halk devrimine giden yolu uzatır. Varılması gereken hedefi uzaklaştırır. Unutmamak gerekir ki başarı ve kazanım sadece sağlam bir ideolojiye sahip olunarak elde edilemez. Bunun kadar önemli olan bir diğer yan, faaliyetçilerin devrimci nitelikleri ve sahip oldukları düzeydir. Pratiğe müdahale güçleridir. Faaliyetçilerde ileri bir bilinç, yüksek bir sorumluluk ve tutarlılık varsa devrimin görevleri layıkınca yerine getirilebilir. Bu niteliklerin olmadığı faaliyet alanlarında ve ortamlarında ciddi bir güvensizlik, örgütsel zayıflama yaşanır ve bozulma başlar.
Devrimci niteliklerin elde edilip kazanılmasında devrimci eğitim kadar ideolojik sorgulama ve gerçeklikle yüzleşme önemli bir yerde durmaktadır. Sorgulanması gereken konuların başında üstlenilen görev ve sorumlulukların nasıl ve hangi nitelikte yerine getirilmesidir. Görevler büyük bir ciddiyet ve yüksek bir sorumlulukla mı yerine getiriliyor? Yoksa yüzeysel-üstün körü- baştan savma-gayri ciddi bir tarzda mı ele alınıyor? Yerine getirilmesi gereken görevler tümüyle“unutularak” bir kenara bırakılarak belirsiz bir tarihe ve ana mı erteleniyor? Böylesi bir anlayış ve pratikle gerilla savaşı geliştirilip ilerletilemez, kitleler örgütlenip düşman imha edilemez.
Devrimcilik yapış tarzımızı, devrimin görevleri ve sorumlulukları karşısındaki ilişki ve duruşumuzu sorgulamamız gerekmektedir. Neleri, ne kadar, nasıl başarıyor, neleri-neden başaramıyoruz? Günlük devrimci göreve bakış-yaklaşım-yapış tarzımızdan ve yürüttüğümüz çalışmalardan ideolojik sorgulamamızı başlatalım. Randevularımıza ne kadar sadık kalıyoruz? Bu konuda ilkeli miyiz, yoksa çeşitli bahanelerle randevularımızı aksatmayı göze alıyor muyuz? Hatta bu geç kalma ya da gitmeme durumunu sistemleştiriyor muyuz? Randevularımıza önem verip zamanında hazırlıklı bir şekilde mi gidiyoruz? Verdiğimiz sözleri ne kadar tutuyoruz? Yapmamız, yerine getirmemiz gereken görevleri ne kadar sürede ve daha önemlisi nasıl yerine getiriyoruz? Görevlere-halka ve yoldaşlarımıza nasıl bakıyor ve nasıl yaklaşıyoruz? Onlarla nasıl ilişkileniyoruz? Genç bir kadın ya da erkek yoldaşı, bir işçiyi, yoksul bir çobanı, yaşlı bir köylüyü, yoksul bir Kürt emekçisini ne kadar dinliyor, söylediklerini ne kadar önemsiyor, sorunlarını ne kadar anlamaya çalışıyor, üzerimize düşen sorumlulukları ne kadar yerine getiriyoruz? Keza elimizdeki değerleri ne kadar ciddiyetle koruyor, onlara ne ölçüde değer verip sahip çıkıyoruz? Kitap ve gazeteleri, bilgisayar ve fotoğraf makinelerini, bize emanet edilen bu değerleri ne kadar koruyup sahip çıkıyoruz? Görevlerimize özenle yaklaşıp dikkatle çalışıyor muyuz?
Görevlere yaklaşım…
Komite toplantılarını iyi düşünülmüş, önceden hazırlığı iyi yapılmış, büyük bir sorumluluk bilinci ve ciddiyetiyle mi örgütlüyoruz? Yoksa “bir şeyler yaparız?” deyip gayri ciddi bir şekilde yaklaşıp son anda üstünkörü bir hazırlıkla mı toplantıları yapıyoruz?
Yoldaşların düşünce-değerlendirme-öneri ve eleştirilerine ne kadar önem verip onları ne kadar ciddiye alıyoruz? Yoksa bildiğini okumaya devam eden, değişmemekte büyük bir inatla ısrar eden başka yoldaşların elde ettiği deneyim ve tecrübelere sırtını dönen bir tutum içinde mi hareket ediyoruz?
Elimizde bir günlük-bir haftalık-bir aylık-bir mevsimlik-bir yıllık çalışma programı var mı? Yoksa bunun için ne kadar kafa yorup elde edilmesi için ne kadar yoğunlaşıyor bunun bir ihtiyaç olduğunu, ne düzeyde bir ciddiyetiyle kavrayıp hareket ediyoruz. Görevlerimizi başarıya ve hedefe kilitlenmiş bir şekilde disiplin ve sorumlulukla mı yerine getiriyoruz? Alınan kararlara öncelikle kendimiz uyup, yerine getirilmesi için işin takipçisi ve denetleyicisi oluyor muyuz?
Devrimci mücadelede ciddiye aldığımız ve almadıklarımız, önemsediklerimiz ve önemsemediklerimiz nelerdir? Bunları ayırt eden temel kıstaslar nedir? Günlük devrimci yaşamımızda neler bizler için daha fazla önemlidir? Önemli olarak belirlediğimiz olaylara ne kadar ciddi yaklaşıyor, dikkate değer görüyor ve yapılması için çalışıyoruz? Önemsiz dediğimiz şeyleri sınıflandıran gerçekliğin sınıf savaşımıyla kurduğu ilişkinin niteliği nedir? Bütün bu sorulara sınıflar ve sınıf mücadelesinin gerçekliği, demokratik halk devriminin ihtiyaçları ve yapılması gereken görevler içinden bakarak yanıt verilmelidir. Bakış açımız gerçekliğin ve devrimimizin örgütleme ihtiyacı içinden olursa ortaya çıkan yeterlilik ve yetersizlikler, başarı ve hatalar rahatlıkla görülecektir. Eğer başarılar varsa bunlar daha fazla çoğaltılmalı; hata ve yetersizlikler varsa derhal düzeltilme yoluna gidilmelidir.
Devrim ciddi bir iştir. Devrimcilik ciddiyet isteyen bir iştir. Günlük-saatlik-anlık çalışmalardan başlayarak günün, sürecin bir bütün olarak büyük bir ciddiyetle planlanıp-örgütlenmesi ve alınan kararların büyük bir sorumlulukla uygulanmasıdır. Komiteler, faaliyetçiler devrimci çalışmalarını sınıf savaşımının devrimci ihtiyaçlarına göre planlayıp örgütlemelidir. Düşünme-bilgilenme-düzenleme-planlama ve eyleme-hareket geçirme büyük bir sorumlulukla ele alınmalı, her görev önemsenerek ciddiyetle yerine getirilmelidir. Halka-devrime-gerçekliğe ait her şeye karşı dikkatli, duyarlı ve her şeyi önemseyen ciddiye alan bir tutum ve pratik içine girilmelidir.
Devrim, silahlı savaşı-özgürlüğü-yaşamı-halkı ciddiye almaktır. Sınıf bilinçli proleterler bugün dünden daha fazla ciddiyetle görev ve sorumluluklarına yaklaşarak adımlarını büyütmelidir.
(Rojava’dan bir Partizan)
Son Haberler
Sayfalar

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN
ULUSAL SORUN
Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

Faşizm
Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir. Dimitrov

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor
Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir
Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir
Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor
Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

BALIK VE MELISA
Uzun zamandır işsizdi. Hangi kapıya el uzatsa boşa çıkıyordu. Evde bulunmak, ev halkıyla göz göze gelmek istemiyordu... Erkenden kalkıyor, açlıktan guruldayan midesiyle zor atıyordu kendini dışarıya. Ardından şuursuzca, saatlerce dolaşıyordu sokaklarda, caddelerde...

ROBOSKİ’NİN KANAYAN KARANFİLİ
“Acıya yenilmek istemiyorsan,
onunla yüzleşmen gerek.”
(Lanza del Vasto.)
Masamın üzerinde bir karanfil duruyor şu an. Rengi kızıla çalan bir karanfil. Roboskî karanfili. Çamurlu patikadan otuz dört fidanın mezarlarının yan yana dizili durduğu mezarlığa doğru tırmanırken KESK’li Sedar’ın elime tutuşturduğu… Her şeyin acıya karıldığı o sisli anlarda ne yaptığımı, ne yapacağımı bilemeyip çantama atıvermişim. Eve döndüğümde çıktı…