Darbeye hazır mıyız?

La benim fikrim avrat bir teşti ekmek pişirmeye razı olsa da ailemizin tüm yaşantısı çağdaş kölelikte / patronlarda / kurtulsa diye çalışırken bu Marmaranın sömürgeciliğe entegre olmuş iş kollarında patronların yaşam mücadelesine karşı işçilerin patronlarla kurduğu duygusal bağ beni baya etkiledi ya.
Neyse aman zaten gündemimizde lenizmle, maozmi tarih sahnesinde ortaya çıkaran işçilerin koşullarındaki farklılıklar da değil.
Gündemimiz darbeye hazır mıyız ?
Aslında:
Gündeme göre de uçuk bir konu.
Hatta herkes çözüm sürecine, akp' ninde askerlerle girdiği dostluğun ilelebet süreceği izlenimi vermesine / seçimlerden de alacağı zaferin bilinciyle de yarattığı gündemlere / kilitlenmişken....
Gine de olsun.
Var mı cebimizde darbeye karşı bir plan ?
Helede ki proletarya köylüyle burjuvazinin çelişkisinden kaynaklanan darbelere göre değilde burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı var mı cebimizde bir plan ?
İstedim ki bu yazımdan da buna bir değinem.
Varsa da burjuvaların kendi arasındaki çelişkilerinden kaynaklanan darbeye karşı bir planımız bu planın da ne olduğunu soram ?
Soruncada:
Gelin en iyisi ilk önce bir darbe olsa insanların hayatlarında neler değişir ona bakalım.
Her şeyden önce bir darbe olsa rayına oturan kemalizmle akp gericiliğin karşısında toplumsallıktan kopan azınlıklar, işçiler.... yeniden kendilerini toplumun bir parçası olarak görürler / Gezide kitlelerin mustafa kemalin askeriyiz diye bağırmalarını hatırlayalım/
Dincilerin elde ettiği haklardan da geriye dönüş olmaz.
Askerlerin elinde uygulanır hale geldiğinden mezhepler, dinler, azınlıklar, işçiler.... emevice, işidce.. hareket edenlerin kontrol altında olduğunu hissederler.
Toplumdaki kutuplaşma, kaos ortadan kaybolur.
Her şey bir plana, düzene girdiği hissi toplumda uyanır.
Bir süre sonra darbeyle kaybolan kürtlerle diyalogda yeniden yaratılan ama daha güçlü daha planlı, düzenli halkada güven veren bir uzlaşma olan askerlerin eliyle de yeniden hayata geçer.
Tabi ki tüm bunları söylerken de burjuva eliyle gelen bu toplumsal barışmanın da bu kadar basit sevgiyle vede bir andan da gerçekleşmeyeceği kesindir.
İşte benim bahis ettiğimde bu.
Biz elimizde böyle bir darbenin yaratacağı acılara ve de ondan sonraki ortaya çıkacak toplumsal koşullara göre de elimizde bir plan var mı ?
Böyle değerlendirip, böyle de sorduktan sonra baktığımda elimizde böyle bir darbeye / ve yaratacağı toplumsal yapıya / karşı bir planımızın da olmadığını görüyorum.
Öyleyse ?
Bence:
Her şeyden önce böyle bir darbenin toplumda ortaya çıkan kutuplaşmaları ortada kaldırarak ve de kürtlerle de görüşmelerin devam edeceğini de unutmayarak bu süreçte devrimci arkadaşların aşırı şekilde zararlı çıkmaması için gereken her türlü teptiri almamız gerektiğini düşünüyorum.
İlk önce koşullarımızın haddinden fazla zorlaşacağını her türlü hak kaybı da her yerde gereğinden fazla uğrayacağımızı ama bunu da yaşamak zorunda kaldığımız faşizmin doğal bir hali olduğunu görerek en ufak şeyler için arkadaşlarımızın canına mal olabilecek girişimlerde bulunmamamız gerektiği bilincine ulaşmalıyız.
Dergi yoksa yok,
Günlerce görüş... günlerce de hücrelerde çıkma yoksa yok.
En ufak kırıntılarda hatta arkadaşlarla bir araya geldiğimiz en ufak anlarda bile komunel bir yaşamı yaratabilme bilincini kazanmalıyız.
Tüm istençlerimizi tüm insanlarında kabul edebileceği insani gereksinimlere indirgemeliyiz.
Çeriler de bunları yaparken dışarıdan da bu insani istençleri her şeyden önce enternasyonalist bir davranışla tüm dünya proletarya köylüsüne ulaştırmalıyız.
Bilmeliyiz ki:
Toplumdaki bıkkınlığı, kaosu, kutuplaşmayı..... ortada kaldıran darbenin yarattığı uyuşuk barışıklıkla hareket eden insanların ortaya çıkardığı toplumsal tepki eksikliğini böyle giderebiliriz.
Sorunlarımıza da böyle çözüm bulabiliriz.
Tüm açığımızı enternasyonalist dayanışmayla giderdikten sonra da tüm dünyadaki proletarya köylünün gözünde meşrulaşmış olmanın gücüyle de ve bu meşrulaşmanın da çeriye olan yansımalarını da nicel bir yapılanmaya giderek kendimizi yeniden hayata döndürmeliyiz.
İşte tüm bunları başardıktan sonra ve de acılar toplumu örgütlemede siyasi bir sonuç vermiyorsa acılardan kurtulmanın da anlamı yoktur desturuyla hareket edebilirsek:
işte o an sadece darbelerde değil her türlü koşullar da başarıyla çıkmasını biliriz.
Peki böyle bir siyasi bilince sahip miyiz ?
Bekleyip göreceğiz.
Hatta neden bekliyoruz ki :
Yapmamız gerekenler için söylediklerim sadece darbe koşulları için mi geçerli acaba ?
Ergün Aslan
Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.
Son Haberler
Sayfalar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki