Devrimcilik Bir Merhalelik Değil Son Nefese Dek Olmalı!

Toplumsal gelişme ve üretim ilişkilerine bağı olarak değişen sınıflar mücadelesi, tarihin her döneminde değişik biçimlere bürünerek bugünlere kadar gelmiştir.
İlk sınıflı toplum olan köleci toplumda köle sahipleriyle köleler arasındaki başlayan sınıf çatışması, sırasıyla feodal toprak ağalarıyla yoksul köylüler; kapitalist toplumda burjuvazi ile proletarya ve sınıfsız topluma geçmenin alt aşaması olan demokratik halk diktatörlüğü ya da sosyalist sistemde de eskiyle yeninin kıyasıya mücadelesi bu başlıca sınıf çatışmalarının öne çıkan göstergeleridir.
Asırlardır süren bu mücadele çeşitli biçimlere bürünerek bugünde varlığını değişik alan ve biçimlerde sürdürmeye devam ediyor. Diyalektiğin temel yasası olan zıtların birliği ve onun koşulladığı mücadele yasası, bugünde gerek toplumda, gerekse onu meydana getiren sınıf ve kişilerde hükmünü sürdürüyor.
Tamda bu doğal yasanın yarattığı temel etkilerle dünya büyük altüst oluşlarla çalkalanıyor. Sistemlerde, kişilerde baş döndüren, insanın algı düzeyini zorlaştıran ve kişilerde büyük yıkımlara yol açan sonuçlara tanıklık etmekteyiz.
Özellikle 20. yüzyılda, insanlık için büyük bir umut kaynağı olan sosyalist sistemlerin içten çürütülüp dışardaki çok çeşitli ideolojik saldırılarla çökertilmesi, büyük insanlık davası uğruna amansız mücadeleye girişmiş küçük burjuva sınıf ve katmanların düşün dünyasında ağır fikri travmaya yol açtı. Bu ağır travmayı atlatamayan yığınla insan, proletaryanın ideolojisine olan inançlarını kaybederek içinden çıkıp geldikleri burjuvazinin yedek güçleri haline geldiler.
Kendisi için sınıf olmada yeterli gelişmişlik düzeyine ulaşamamış bizim gibi geri ülkelerin proletarya hareketi de bu büyük altüst oluşlardan fazlasıyla etkilenmiştir. Bu etkilenmenin en öne çıkan nedeni; toplumun en erken aydınlanan küçük burjuva sınıf ve ara katmanlarından gelen kişilerin yığınlar halinde sistemin mağdur ve mazlumlarından meydana gelen harekete katılması hatta bu hareketlere önderlik edecek bir düzeyde olmasıdır.
Bu kitlesel ağırlık ve ideolojik etki, egemen sınıfların saldırılarının yoğunlaştığı dönemlerde izlenen sağ ve sol taktik politikaların sonucunda yaşanan yenilgilerle safları yığınlar halinde terketmeleri proletarya hareketinde büyük ideolojik yaralar açmış, ideolojiye güvensizliği derinleştirmiştir.
Bilindiği gibi bu ara sınıflardan gelen kişi yada gruplar ikili karaktere sahiptir. Dünya ve ülkedeki gelişmeler işçi ve emekçilerin mücadelesinin büyüyüp gelişmesinden yanayken, bunlar yığınlar halinde harekete katılırlar.
Erken aydınlanmaya uygun yapılarının da etkisiyle hareketin önderliklerinde belirleyici bir duruma geldiklerini sınıflar mücadelesi tarihinin pratiğinden biliyoruz.
Çağımızın iki temel sınıfı arasındaki mücadelede durum eğer emperyalist kapitalist sınıflardan yana gelişme gösteriyorsa; bu kaypak sınıflar egemenlerle uzlaşmaya, proletarya hareketinin saflarını yığınlar halinde terk etmeye başladıklarını tarihin tanıklığından biliyoruz.
Rusya’da 1905 yenilgisi, Çin devrimi sürecindeki birinci yenilgi, batı Avrupa ülkelerindeki yenilgilerle coğrafyamız devrim süreçlerindeki örgütsel yenilgilerin alınmasında bahsini ettiğimiz küçük burjuva sınıf ve kişiliklerin belirleyici bir rolü vardır. Makalenin başlığındaki tanımlamada, bahse konu olan sınıf yada kişilerin karakter yapısını yansıtmaktadır. Küçük burjuva sınıf ve ara katmanların devrimciliği, genel olarak ezilen sınıf hareketinin toplumsal kabarma dönemleriyle sınırlı kalmakta.
Bu da yaşamda belli merhalelere denk gelmektedir. Mücadelenin uzun soluklu bir süreç ve büyük engebelerle dolu yollardan geçilerek zafere ulaşacağını düşündüğümüzde, merhalelerin büyük insanlığı kahrolası zulüm cenderesinden kurtaramayacağı gün gibi açıktır.
Tamda bu nedenle büyük insanlık davasına inananlar için mücadele, son nefese kadar olmalı. Bir kaç merhalelik devrimcilik, küçük burjuvaların devrimci karakterine uygundur. Proleter devrimci olmanın mahareti son nefese kadar devrimci kalmaktır.
Onların temel ilkesi, mücadelenin alan yada biçimi değişebilir ancak tarihsel bir haklılığa dayanan ve insanlık için meşru olan mücadelenin kendisi vazgeçilmezdir.
Son Haberler
Sayfalar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki