Cumartesi Mart 1, 2025

Ermeni tarihi ve ittihat terakki dönemi

Türk'ler 11.Yüzyıl'dan itibaren,Anadolu'ya gelmeye başladılar.Doğu,Güney ve Orta Anadolu'da etkin çoğunluğu oluşturan topluluklar Ermeni'lerden oluşmaktaydı.Toros'larda ''Klikya Ermeni Devleti'' vardı.Batı'da Roma vatandaşı Rum'lar,Güney'de,Süryani'ler,Karadeniz'de Pontus krallığı ile Hristiyan Laziki'ler vardı.Osmanlı'nın kuruluş dönemlerinde ,Türk'lerin ve diğer müslümanunsurların,Anadolu halklarının yanında ancak on'da birini oluşturuyordu.Türk'ler zamanla zor yoluyla savaşarak Anadolu'ya zorla yerleştiler.Hristiyanlığı ilk kabul eden topluluk olan Ermeni'ler,Türk'lerin-Osmanlı'ların islamlaşma sürecine denk gelmektedir.

Osmanlı'da iki farklı tebaa vardı.''Hakim unsur ile Tabii unsur''dur.Hakim unsur Müslü man'lardır.Tabii unsur ise Gayri-müslüm'lerdir.Gayri-müslüm'ler her zaman sultana karşı sorumluydular.İslam devleti'ne,hukukuna göre haraç,peşkeş gibi vergiler karşılığında islam devleti'nin koruması altındaydılar.Hakları verilen fermanlarla sınırlıydı.Anadolu'da bu yüzyılda Türk'lerin çoğunluğunu Alevi'ler oluşturuyordu.1512 yılından itibaren,Sultan Selim döneminde Anadolu tümüyle sunni nufus artışı oldu.Toplumsal,dinsel,kültürel değişimler bu döneme denk gelmiştir.Baskı ve katliamlar dönemi olarak tarihe geçen bu yüzyıllar boyu süregelmiştir.İnsanlar dinlerinden,inançlarından zorla dönmeye zorlanmışlardır.Slogan halini alan ''ya öl,ya dininden dön'' denilerek,insanlar tercih yapmaya zorlandılar.Osmanlı'ların son döneminde  ise bu tercih Ermeniler için ''terket'' oldu.

 Ermeni'ler Anadolu'da yaşadıkları her dönem sadık tebaa olmuşlardır.Çalışkan,sanaatkar,yaratıcı özellikleri ile bilinirlerdi.Ama Ermeni'leri zayıflatan,değişime uğramasına sebep olan Osmanlı despot politikaları olmuştur.Balkanlardaki bağımsızlık hareketlerinden sonra Yunanistan'ın Mora isyanında 1821 yılında bağımsızlığını ilan edince ,Ermeniler Osmanlı'ya hep bağımlı kaldılar.Bundan dolayı o dönemlerde ''sadık millet''(Millet-i sadık) olarak anıldılar.Önemli devlet görevle rinde bulundular.Savunma,ekonomi,mali işlerden sorumluluk aldılar.Anayasa'nın hazırlanmasına katkı sundular.

1826 yılında,yürürlüğe giren ''yeniçeri ocakları'' ailelerden zorla toplanan hristiyan çocuklar,eğitilerek kılıç kuşatılıp İslam ordusu oluşturuldu.1789 Fransız Devrimi'nin yankıları kendini Osmanlı'da da göstermiştir.Artık Gayrı-müslümler de ''eşit haklara'' sahip vatandaşlar olmuşlardır.Nizamnameler,iş yönetmelikleri,antlaşmalar Avrupa devletlerinden esinlenerek Osmanlı'ya uyarlandı.Yeniçeri'ler yerini,polis teşkilatları ile istihbarat kurumlarına bıraktı.Ermeni'lerin yaşadığı vilayetlerde meydana gelen mal,can,namus saldırılarında görülen yükseliş huzursuzluğu beraberinde getirdi.Balkanlar'da meydana gelen milliyetçi bağımsızlık hareketleri zorla,kanla bastırılmaya çalışıldı.Müslümanlığı,Türklüğü benimseyen unsurlar,Anadolu'ya gelerek sorun olmaya başladılar.Göç eden bu insanlar Ermeni köylerine dağıtılarak sorunların  başlaması gündeme geldi.Feodal beylerin vergi,haraç altında topladıkları paralar Ermeni'lerde artık sosyal patlamaya  dönüştü.

Tanzimat(1839) ve Islahat(1856) Fermanı ile artık Osmanlı Devleti'nin son dönemlerine denk gelen,ülkede yaşayan azınlık haklarının güvence altına alınması için Rus'ların,Avrupalı'ların etkisiyle reformların kabul edilmesi sağlanmıştır.Osmanlı devletine verilen borçlar ile kendine bağımlı kılan yabancı sermayenin sömürgesi durumuna gelmiştir.Ermeni toplumunda meydana gelen ulusal uyanış artık Osmanlı'ları rahatsız etmeye başladı.1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı ile yenilen Osmanlı'lar,Berlin'de imzaladıkları antlaşma ile''G.Doğu'da Ermeni'lerin yoğun olarak yaşadıkları illerde,kürt ve Çerkez saldırılarından koruma altına almayı taahüt etti''.Ama tüm antlaşmalar sözde kaldı.''reform sözü verildi,otonom bir yönetim şekli oluşturulması'',Berlin Antlaşması'nın maddeleri arasına kondu.Ama hiç bir şey hayat bulmadı.

Ermeni'ler,süregelen katliamların durdurulması,Avrupa devletlerinin dikkatlerini buraya çekmek,gelecekteki katliamların önlenmesi için 1896 yılında İstanbul'da Osmanlı Bankası'na bir baskın düzenlediler.Talepleri arasında ''genel af,el konulan mülklerin iadesi,reformların hayata geçirilmesi'' idi.Bu fedai eyleminden hiç kimsenin burnu bile kanamadan sıyrılarak,gemi istekleri kabul edilerek Türkiye'den ayrıldılar.Amaçlarına ulaştılar.Fakat sonradan,istanbul'da başlatılan operasyonlarda 6000 Ermeni öldürüldü.Baltacı'lar diye adlandırılan,Kürt'lerden oluşan hamallar grubu,Kumkapı'da yaşayan Ermeni'leri yerlerinden ederek,kendileri buralara yerleştiler.

Ermeni toplumuna verilen reform sözlerinin yerine getirilmeyişi,ulusal uyanış ile ihtilalci,milliyetçi hareketlerin de doğmasını beraberinde getirmiştir.Kızıl Sultan olarak bilinen Abdülhamit bu hareketlere ve Ermeni'lere karşı katliamlar yaparak karşılık vermiştir.Ama Balkan'larda böyle olmamış,Osmanlı'ların yenilgisiyle sonuçlanmıştır.Milliyetçi,ulusal,ihtilalci hareketler ile ayaklanan halklar uzun süren savaşlar sonucunda Osmanlı'ların Balkanları kaybetmesiyle sonuçlanmıştır.1912-1913 yıllarında yaşanan yenilgi ile şekillenen ulusal devletler,''Ermeni soykırımı fikrinin doğuşun-da büyük rol oynadığı'' bir gerçekliktir.

1894-1896,Abdülhamit krallığının Ermeni'ler üzerinde baskı,terör ve katliamların en yoğun olarak yaşandığı dönemlerdir.Bu dönemde,hapishaneler boşaltıldı,cinayet ve katliamlardan sanık katiller serbest kaldı.Kürt'lerden oluşan başı bozuk insanlar silahlandırılarak çeteler oluşturuldu.Doğu Anadolu illerinde silahlı Kürt aşiretlerden oluşan,bir askeri örgütlenme olan Hamidiye Alayları Sultan Abdülhamit tarafından kuruldu.Kürtler'den oluşan cinayet şebekeleri ''tetkçi'' rolünü üstlendiler.Ermeni'ler kitleler halinde İslamiyet'e zorlandı.1915 Ermeni Soykırımı arifesinde Ermeni top- lumunu savunmasız bırakmak için daha çok erkeklere yönelik oldu.Abdülhamit Han Hamidiye Alaylarına çok geniş olanaklar sağladı.Yağmacılık,eşkiyalık için Ermeni'lere istedikleri gibi davranma yolunda izin verdi.

300bine yakın Ermeni'nin ölümü ile sonuçlanan 1894-96 katliamları,1915 soykırımını gölgede bırakmıştır.Erzurum'da öğle namazından sonra işitilen borozanla başlayan katliamlar akşam saatlerine kadar,işitilen borozan sesiyle son buluyordu.Tüm bunlar yaşanırken Berlin Antlaşmasında büyük devletlerin vermiş olduğu ''gözleme ve denetleme'' sözü havada kaldı.Katliamlar karşısındaki sessizlik ise onaylamak anlamına geliyordu.Bu tavır 1915 soykırımını kolaylaştıran en büyük etmenlerden birisi oldu.

ITTİHAT  VE  TERAKKİ  DÖNEMİ

Kılıç zoru ile sınırlarını Afrika,Arap Yarımadası,Balkanlara  kadar işgal ederek medeniyetleri yok eden, Osmanlı imparatorluğu 10 milyon km kare olan yüzölçümü,25 parçaya bölünerek küçüldü.Bağımsızlık,ulusal hareketler sonucunda Kuzey Afrika ile Arap Yarımadasında 13 İslam Devleti,Balkanlarda ise 12 Hristiyan devleti meydana çıktı.

1907 yılında Abdülhamit krallığının baskılarına karşı gelen Ermeni Taşnaksutyun Partisi ile İttihat ve Terakki Partisi 27-29 Aralık 1907 tarihlerinde,Paris'te Osmanlı sultanına karşı bir kongre örgütlediler.Kongre'de sultanı tahttan indirmek,rejimi değiştirmek ile Millet Meclisi kurma konularında anlaştılar.Selanik'te kurulan Genç Türkler(Jön Türk'ler) hareketi ile Paris Genç Türk'ler hareketi aralarında görüş ayrılıkları olsa da ''İslamiyetin hakikatlerin kaynağı olduğu'' konusunda görüş birliğine vararak 1901 yılında İttihat (birlik kurma) ve Terakki'nin (İlerleme,gelişme) temel lerini attılar.

13 Mayıs 1908 tarihinde,Paris'te İttihat ve Terakki Partisi ile EDF (Ermeni Devrimci Federasyonu) Taşnaklar ''elele çalışmaya söz verdiklerini'' kongrede alınan kararları uygulamaya koyuldular.Ordu içerisinde gizli örgütlemelerde bulunan Enver Paşa orduları ile Selanik'ten İstanbul'a orduları ile yürümeye başladı.Çaresiz kalan kral Meşrutiyeti ilan etme zorunda kaldı.Bu hareket yurt dışında ve ülkede sevinç gösterileri ile karşılandı.Abdülhamit krallığı döneminde yurt dışına kaçanların ülkeye dönüşünün kapısını araladı.Balkanlardan,ABD'ye Kafkaslar'dan Avrupa'ya sürgünde olan elli bin Ermeni tekrardan Van,Bitlis,Erzurum'a ...döndüler.Hürriyet-Adalet-Eşitlik sloganları Meşrutiyet'in ana sloganları oldu.İlk genel seçimlerde tüm adaylar eksiksiz seçildiler.EDF-Taşnaksutyun Partisinden ise altı milletvekili,İ-T Partisinden ise 12 milletvekili Meclis'e girdiler..

İttihat ve Terakki Partisi'nin esas gayesi sanıldığı gibi krallığı devirip halkların özgürce yaşayacağı bir rejim hiç olmamıştır.Aksine parçalanmaya mahkum olan Osmanlı İmparatorluğu'nun birliğinisürdürmekti.Kendilerini,krala  karşı olan,Pan-Turanizm ve Türkçülük ideolojisini rehber edinerek,kendi sonlarını,aynı zamanda yok olmak üzere olan Osmanlı'cılığın mezar kazıcısı oldular.Meşrutiyetin ilan edildiği yıllarda Varna'da bulunan Ermeni halk önderi Antranik Ozanyan (Paşa)'ya EDF-Taşnaklar  önderliği davetiye çıkararak,İstanbul'a gelmesini Muş'tan 50 lira maaşla,milletvekili olması teklifinde bulundular.Genç Türk'lerle samimi ve candan olan Taşnaklar,Meşrutiyet'in sahte özgürlük havasıyla zafer sarhoşluğuna kapılarak,gelecekteki olacakları göremez duruma düştüler

1907-1913 yılına kadar,yani İttihat-Terakki Partisi ile ilişkileri kopana kadar halkı sukunete davet ettiler.Bu politikaya karşı çıkan halkın içinden kesimler olmuş olsa da gelişmelere engel olamadılar.Genç Türk'lerin politik oyunlarını sezen ve ilerisini gören Antranik O.Paşa,EDF-önderleine,Taşnaklar'a cevaben ''ben sultan,Enver vede Talat'ın elini sıkıp kardeş olamam.Bu yeni kardeşlerinize dikkat edin,onlar halkımızın ve sizin başınıza felaketler getirecekler'' diyerek,önerilerini reddetti.

1908 yılında kral Abdülhamit'i devirerek iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Partisi, üyelerinin 1910 yılında Selanik'te gerçekleştirilen kongrelerinde önemli kararlara imza attılar.Tartışılan konuların başında ''tüm uyrukların,tam Osmanlılaştırılması'' denilen,Türkiye'nin zorla Türkleştirilmesi,tek tipleştirilmesi planı üzerinde yoğunlaştı.Özel stratejilerin belirlendiği bu toplantıda Talat Paşa ''...imparatorluğu osmanlılaştırma görevimiz başarılıncaya dek,eşitlik meselesi diye bir şey olamaz'' diyerek,azınlık unsurların tasfiyesini gerekli görüyordu.

İttihat ve Terakki Partisi'nin önde gelen liderlerinden aynı zamanda Turancılık ideolojisinin baş mimarlarından olan Ziya Gökalp da Selanik'te yapılan toplantıya Diyarbakır delegesi olarak katıldı.Turancılık görüşünün resmi devlet görüşü olarak benimsenmesini sağladı.Turancılık,Rusya'ya karşı Osmanlı İmparatorluğundan başlayıp Çin Seddi'ne kadar uzanacak yeni bir cephenin oluşması düşüncesidir.Aynı dili konuşan,aynı ülküyü paylaşan,aynı geçmişe sahip,hayali bir Turan ırkı yaratılmış,bu düşünce Cenevre,Paris'e kadar bulunan genç Türklere kadar ulaşmıştı.Ziya Gökalp'ın hatalı olarak gördüğü 1839-1856 Islahat Fermanlarını eleştirerek Egemen ulus (millet-i hakim)kavramını ''hakimiyet islamındır'' diyerek yeniden düzenledi.İttihat ve Terakki Partisi bu milliyetçi temeller üzerinde kuruldu ve dönüşüme uğradı.Bu coğrafyada yaşayan insanları tek dil,tek bayrak,tek millet adı altında örgütlemek amacı ile savaşın içine soktular.Milyonlarca insanın ölümüne sebep oldular.Sarıkamış'ta 90 bin insan sadece bu yüzden öldü.Bu ırkçı-milliyetçi düşüncelerinden dolayı Ziya Gökalp Osmanlı Meclisi üyesi seçildi.

İttihat ve Terakki Partisi ile EDF-Taşnaklar arasında ilk güvensizlik sorunları Adana katliamında 1909 yılında yaşandı.30bin Ermeni'nin ölümü ile sonuçlanan katliamlarda,İttihat ve Terakki Partisi olayların sorumlusu olarak EDF-Taşnakları suçladı.Halbuki Selanik'ten getirilen,Genç Türk orduları,katliamı işaret ediyordu.Anayasa inancını hala koruyan Ermeni'ler,silahsızlanma talebini kabul ederek,silahlarını teslim ettiler.Silahların tesliminin hemen ertesi günü olaylar başladı.Ve katliamlar gerçekleştirildi.Ermeni'ler için önemli bir gün olan Paskalya yortusuna denk gelen 12 Nisan1909 tarihine  denk getirdiler.Olayların bitiminden sonra Adana'ya soykırımın planlayıcısı ve uygulayıcısı Cemal Paşa görevli olarak atandı.

Katliamı Alman'lar ve Avrupa'lılar sessizce izlediler.Çünkü büyük güçlerin gözlerini kamaştıran Klikya pamuğından çıkan,çiğidin savaş öncesi barut sanayiinde kullanılmasıdır.Ermeni'lerin ölüm fermanı Avrupalı'ların gözleri önünde yaşandı.Avrupalı'ların mühimmat ihtiyacını karşılayan,Klikya pamuğuna Ermeni'lerin yok edilmesiyle el konuldu.

 

 

 

 

 

62701

Şehrin Işıkları

Şehrin gri havasından akşamın karanlığına yürüyorken, herkes, bir telaşla kaçan trenin arkasından koşar gibi, tempoyla, koşturuyor. Şehir o kadar hızlı akıyor ki; insanlar zamanın ve süreçlerinde aynı hızda aktığını zannediyor. Elleriyle dokundukları, gördükleri ve duydukları her şey bir sonraki gün biçim değiştiriyor, aldıkları kokular değişiyor. Gazeteler bir gün önce yazdıklarını ertesi gün hatırlatamıyorlar bile.

Kimliksizlik kimlik olmuş! Tahir Canan

Star Gazetesi İnternete yönelik baskıları savunmak için basın ahlak kurallarını hiçe sayarak basın yasasını hiç görmeyerek dilde kemik yok misali İnternet sansürüne karşı çıkanları porno savunmakla suçlamış. Kendi ilkesizliğini de ilke olarak lansa etmiş. Deyim yerinde ise ilkesizlik ilke olmuş, kimliksizlik de kimlik yerine geçmiş. Yalan dolanla hükümeti” yalama “ yalakalığı erdeme dönüşmüş! Halkı kandırmayı da meslek etmişler. Bunun adına da Gazetecilik denmiş! Gazeteciliğin kamusal görevini hükumetin, devletin ululuğu altına gömmeyi” meslek ilkesi”  kabul etmişler.

Yüce bir ölüm!/Agop Ekmekciyan

 24 Ocak 1988 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü I.Şube polisleri tarafından boş bir arsada kurşuna dizilerek öldürüldüğü vakit Manuel Demir henüz 25 yaşındaydı.  Genç yaşında ,inandığı dava uğruna düşüncelerinden taviz vermeyen,onurlu duruşu ile cellatları çılgına çeviren Manuel Demir hunharca öldürüldü.  Faşizmin azgınca terör estirdiği yıllarda tüm hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı,yurtsever,devrimci,komünistlerin  hapishanelere atıldığı 12 Eylül faşizminin kol gezdiği şartlarda devrimci mücadeleye ara vermeden,,çekinmeden devam etti.

Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) için 11 not/ Temel Demirer

normal tarihsel koşuldur.”[1]

i) Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) güzergâhı, “devrimin güncelliği” fikrine veda etmeyenler için şaşırtıcı olmadığı gibi, “beklenilmeyen” de değildi…

Bu bağlamda Kaan Arslanoğlu’nun, “Bu memleket adam olmaz”, “insanların üzerinde ölü toprağı var”, “insan doğuştan/genetik olarak itaatkârdır,”[2] türünden zırvalarını yerle yeksan eden Haziran Başkaldırısı, tarihsel bir yanıt oldu.

Akademisyen sorumlulugu /Sibel Özbudun

“En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir.”[2]

1. Entelektüel üretimin akademiye ve belli şablonlara sığdırılmaya çalışıldığı günümüzde, sizce akademi dışında entelektüel bir üretim zeminin oluşturulma imkânları nelerdir? Bu bağlamda Özgür Üniversite deneyimini nasıl değerlendirirsiniz?

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Umreye Giden Düşkünler/ Erdal Yıldırım

Gündemde AKP iktidarı Kültür Bakanlığınca organize edilen 100 Alevi kökenli ‘dede’nin önce Necef’e, Kerbelâ’ya ve sonra da umreye götürülmesi olayı var. Ve (ben de dahil) bir çok yazar çizer, kanaat önderi, kurum yöneticisi günlerdir bu konuda, konuşuyor, yazıp çiziyor ve ülkenin başkaca bunca önemli yaşamsal sorunuları varken, bu konu gündemde önemli bir yer tutuyor.

On yıl mı beş yıl mı bu ne demektir?

AKP’nin başı Başbakan mahpusların uzun yargılama süresini kısaltacağını açıkladı! Herhalde bravo dememizi bekliyorlar. Ne diyelim ülkemizin kara mizahı böyle oluşmakta.  Ülkeyi  öyle ki yazboz tahtasına çevirdiler ki. Bu zevatlar ne yaptıklarını biliyorlar mı? Yoksa, bizlerle dalga mı geçiyorlar? Sanki on yıldır bu iktidarda olan, bu yasal düzenlemeleri yapan kendileri değilmiş de başka biri imiş gibi ortalığa çıkıp ne iyi düzenleme yapacaklarını ballandıra ballandıra anlatıp duruyorlar.

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Abdullah Öcalan,Hatip Dicle ve “Kapitalist Modernite”’

Time dergisinin her yıl açıkladığı “Dünyanın En Etkili 100 Kişisi” listesinin 2013 versiyonunda Ortadoğu’dan sadece iki liderin adı vardı: Abdullah Öcalan ve Fethullah Gülen.Liderliğini esaret koşullarında sürdürmesiyse Abdullah Öcalan’ın çok özel durumuna işaret ediyor.Tam anlamıyla bıçak sırtında yapılan bir politika üretiminden bahsediyoruz.Bu politika üretimine ilişkin tartışmalar Öcalan’ın bir komployla 15 Şubat 1999’da TC’ye tesliminden ve takip eden sorgu aşamasındakı performansından itibaren hiç durmadı.Öcalan’ın özeleştiri vererek önünü kesmediği bu tartışmalar başta PKK dü

Mültecilik ve düşünce üretimi

Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) içinde eskiden beri “mülteciliğe” bir kızgınlık ve yabancılaşma vardır. Özellikle “mülteci” devrimcilere iyi gözle bakılmaz. Bunun TDH’ne, “kötü” olarak yansıması TKP’nin mülteciliğinden kaynaklanıyor. TKP önderleri,,, ülkedeki baskı koşularından dolayı uzun bir süre yurtdışında (o zamanki adıyla Sovyet bloku ülkelerinde) yaşamak zorunda kalmaları, 1970’lerden sonraki devrimci kuşak içinde, “lanetlenen” bir durum oldu.

Sayfalar