Cuma Ocak 3, 2025

Faşizmin Yüzünü Örten Çirkin Bir Maske (Nubar Ozanyan)

İttihatçı Türk kompradorları, ekonomik-mali-siyasal krizden bir türlü kurtulamıyor. Faşizmi maskeleyen kaba uydurma parlamentoyla bile ülkeyi yönetemiyor. Zorbalık her taraftan fışkırıyor. Kötülük ve çirkinlik her yerde bütün utancıyla görülüyor. Dağda, köyde, sokakta Kürt ve emekçi kanı dökmekten çekinmeyenler dünyanın gözü ve kulağının üzerinde olduğu parlamentoda bile Kürt kadın parlamenterin kanını dökmekten çekinmiyor. Zorbalık, pervasızlık, yasa, hukuk tanımamazlık ayyuka çıkmış, had safhaya ulaşmıştır. Yasaları, adaleti ve hukukun üstünlüğünü savunduğunu iddia eden TC parlamentosu artık faşist yüzünü örtemiyor.

Kürt, emek ve özgürlük düşmanları her yerdedir. Eşkıyalar, haydutlar, zorbalar katil ve hırsızlar her yerde olduğu gibi en fazla gizlenmek amacıyla parlamentonun içindedir.

Ekonomik ve politik olarak emperyalizme bağımlılıktan kurtulamayan Türkiye, faşist yönetimlerin elinde bir oyuncağa dönüşmüştür. Yüz yıllık tarihleri boyunca demokratikleşemeyen, hak ve özgürlükleri sindiremeyenler parlamentoda farklı fikir ve görüşlere hoş görüyle bakıp kendilerine yönelik eleştirilere tahammül edebilirler mi? “Cumhuriye Turki” yüzyıllık tarihi boyunca halkların demokrasinin azılı düşmanı olma karakterinden kopmamıştır. Bir soykırım ve zulüm devleti olan TC devleti, faşist yüzünü her fırsatta ve yerde göstermekten çekinmiyor.

TC devleti tarihi boyunca Kürtlerin demokratik tüm haklarını ve özgürlükleri gasp etti. Onları katliam, zulüm ve sürgünlerle zorla Türkleştirmeye çalıştı ve çalışmaya devam ediyor. Kürtlere ait ne varsa dillerini, isimlerini, şarkı ve halaylarını yasaklıyor. Kürtleri insafsızca ezmekten inkar ve asimilasyon politikasını uygulanmaktan bir an olsun geri durmuyor. Lozan’da Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını alçakça çiğneyenler şimdi onlara son derece aşağılayıcı ve baskıcı muamele uyguluyor. Bu faşist politikadan bir an ve bir nebze olsun ödün vermiyor.

Türk sovenizminden vazgeçmeyen İttihatçı-Kemalistlerin devamcısı olan AKP-MHP faşist iktidarı dağa taşa, okullara, dairelere, zindanlara her yere milliyetçi sloganlarını yazarak Türkiyeli işçi ve emekçilerini kendi şovenist politikasıyla zehirledi. Türk olmayan halklar başta Kürtler olmak üzere AKP-MHP savunucusu olmayan demokratlar bugün ciddi bir tehdit altındadır. Güvenli, korunaklı hiçbir yer ve an kalmamıştır.

Yaşamın her alanında Türk şovenizmini izleyen AKP-MHP diktatörlüğü, bu azgın politikasını TC parlamentosuna taşımaktan çekinmiyor. Azılı katilleri, soyguncuları, hırsızları, patron ve beyleri parlamentoya dolduran AKP-MHP faşistleri herkesin ve dünyanın gözü önünde parlamentoda muhalif milletvekillerine saldırmaktan çekinmiyor. Gösterdikleri tahammülsüzlük ve saldırganlıkla kendi koydukları yasalara, kürsünün dokunulmazlık kuralına bile uymamaktadır. Demokrasi ve özgürlük düşmanı AKP-MHP iktidarı, bu karakterini kendi komprador sınıf karakterinden almaktadır. Emperyalizme uşak ve bağımlı Türk kompradorları asla demokrat olamaz, özgürlükleri adalet ve hukuku savunamaz. Her şeyleri sözden ibarettir. Özleri ve karakterleri faşisttir. Kan dökmek fıtratlarında vardır.

Sözde demokratik anayasaya ve yasalara bağlı olduğunu iddia eden AKP-MHP iktidarı söz konusu Kürtlerin hakları ve özgürlüklerin savunulması olunca her şeyi bir kenara bırakıp elinin tersiyle parlamentoyu ve yasaları da bir kenara atabiliyor. Kendi faşist ırkçı şoven karakterini gizlemeye ihtiyaç bile duymuyor.

En demokratik burjuva cumhuriyetlerde bile parlamento halkı aldatmaktan, oyalamaktan, gevezelik yapmaktan başka bir araç olmamıştır. Parlamento, halkı yönetici sınıfının hangi bölümünün ayaklar altına alacağına ve ezeceğine dönem dönem karar vermek imkanı bir araçtır. Kaldı ki Türkiye gibi diktatörlükle yönetilen ülkede istendiği zaman ve anda itilip bir kenara fırlatılabiliyor. Türk faşizminin yüzünü örten çirkin bir maske olan parlamento oldukça kaba ve uydurma bir pelerindir.

TC parlamentosu AKP-MHP faşistleri tarafından gerçekleştirilen haksızlık, hukuksuzluk ve hırsızlıkların gizlenmesine çalışıldığı bir kurumdur. Türkiye, çeşitli ulus, milliyet ve inançlardan halkların özgürce yaşadığı bir yeryüzü cenneti değildir. Cehennemin öteki adıdır. Türklerin ve Türkçe’nin dışında diğer halkların inanç ve dillerin yasaklandığı bir zulüm ülkesidir.

Özgürlük savunucusu Kürt devrimci kadın Türkiyeli aydına kalkan faşist eli nasıl havada tutmaya çalışıyorsa Türkiyeli devrimciler, ilerici ve aydınlar bugün her alanda Kürtlere kalkan soykırım amaçlı faşist elleri tutup kırmalıdır. Birlikte mücadele ve kararlı dayanışma dışında kardeşleşme ve kurtuluş yoktur.

2647

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar