Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.
Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.
Türkiye ve Kürdistan toplumunun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel şekillenmesi ortada, buna İslam dininin radikal yansıması da eklenince şekillenme ve alışkanlıklarımızın bize verdiği zarar daha da net bilinecektir.
Emperyalizme bağımlı burjuva` siyasi `otoritenin, klan/feodal otorite, dinsel otorite ve de koca (erkek) otoritesi sürdürülen sistemin çeşitli derecelerdeki hücrelerini oluşturmaktadır. Bu anlamda ülkemizde sisteme karşı mücadele tek başına yeterli değildir, aksine kadın sorununu özelini de ele almak zorundadır. Ülkemiz özgülünde faşizm; dini siyasal alanda çok iyi kullanmakta, kadınlar üzerinde bir egemenlik, otorite aracı olarak görmektedir. Kadını ortaçağ şeriat düzeni ekseninde köleleştirmeyi, cinsel meta görmeyi kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Emperyalizm olsun yarı sömürge ve sömürge sistemlerde olsun erk erkek olan iktidarın elindeki sopadır. Kim elindeki variyeti, mülkiyeti kaybetmek, yitirmemek ister. Hangi sömürücü sömürü hâkimiyetini kaybetmek ister? Hiçbir sömürücü egemen bunu kabul etmez. Aksine, hâkimiyetini korumak için şiddete, baskıya, katliama kadar işi vardırmaktadır. Bütün toplumlarda erkeklerin kadınlar ve kız çocuklarına karşı uyguladığı gerçek idealize ettiğimiz özgürlükçü özellikleri taşımamaktadır. Bilakis, şiddeti, baskıyı, zoru ve namus adına öldürmeyi bile göze alır. Kadına uygulanan erkek baskısı, sömürü sistemlerinde ki yönetim şekillerine göre farklılıklar gösterse de özde tek bir zihinsel yapının ürünüdür, kadına yönelik sömürü ve şiddet üzerine yapılan tüm araştırmalar yukarıda anlatmaya çalıştığım gerçeğimizi kanıtlamaktadır. Bu erkeğin ya da ezilenlerin bilinçsizliğiyle maskelenip meşru görülebilecek bir durum değildir. O nedenle sınıf bilinçli bir sistem özlemiyle bütün bu baskı ve şiddet içeren aşağılık siyaseti anlaşılır kılmak mümkün değildir.
Sosyalizmde, sosyalist veya halk demokrasisiyle yönetilen sistemlerde de her alanda sınıflar ve sınıflar mücadelesi vardır. Sömürü ve ayrıcalıklar devam etmektedir ya da bir biçimde sürmektedir. Halen kadın üzerindeki erk farklı bir biçimde de olsa mevcuttur. Kadının sosyalist sistemde özgürleşme yolu /yolları açılmıştır. Ama kadın hala özgürleşebilmesi süreklileşmiş bir mücadele sorunudur. Sosyalist olduğunu söyleyen birçok parti ve örgüt hala bu gerçeği görememektedir. Bunlar Klişe sözlerle bilimsel sosyalizmi savunmak adına, sosyalizme -bilimsel sosyalizme zararlar vermektedir.
Zıtların birliği yasasını anlayamayıp, sosyalizmin sınıflı bir toplum olduğunu göremeyip dogmatik davranıyorlar. Sosyal, ekonomik, toplumsal, kültürel değişim ve dönüşümler sosyalizmde sınıfların var olmadığını, sömürünün var olmadığını, kadına yönelik baskı ve cinsel ayrımcılığın ortadan kaldırıldığını göstermez. Önemli nitel değişimlerle birlikte, halen ayrıcalıklar, egemenlik hücreleri devam etmektedir. Daha ileri gidilirse komünist partilerinde de toplumda var olan çelişkiler ideolojik yansımalarını olabilir. Ve bu komünizm varana kadar toplumun bütün alanlarında görülebilir. Dönem dönem hâkim hale gelerek de kapitalist sisteme geri dönüşler gerçekleşebilir. Aksine, Komünizme geçiş sürecini oluşturan sosyalizm göreceli bir sitemi oluşturmaktadır. Devletin olduğu yerde, devletin merkezi ve idari yönetsellerinin bulunduğu bir sistemde, hala mülkiyet sisteminin bulunduğu bir sistemde, yönetenle yöneten arasında, kafa ile kol arasında devam eden çelişkinin varlığı vb. vb bize neyi göstermektedir?
Peki ben neden kadın sorununu buraya taşıyıp sosyalist sistem üzerinde yoğunlaştım? Çünkü kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu değildir, aynı zamanda, cinsiyet sorunudur, cinsiyet sorunu ise kadın sorununda asıl sorun olarak karşımızda durmaktadır. Kendisine sosyalist, komünist diyenlerin ezici çoğunluğu bu toplumsal çelişik gerçeği görmezden gelerek es geçmektedirler. Hâlbuki Kadın sorunu bütün toplumsal sistemlerde temel sorunlardan biridir. Bu sosyalist sistemde de böyledir. Kim kalkıp da sosyalizmde kadın sorunu, cinsiyet ayrıcalığı sorunu ortadan kalkmıştır diyebilir. Kim sosyalizmde her şeyin güllük-gülistanlık olduğunu söyleyebilir. Yakın tarihimizde yaşananlar da hesaba katılırsa “sosyalist “ülkelerin patır patır dökülmelerini kimseye anlatamazlar. Kim ki sosyalizmde sınıfların varlığını ret ederse, kim ki sosyalizmde kadının sömürülmediğini, özgürleştiğini söylüyorsa o, lafta sosyalist, özde ise değildir. Hala bilimsel sosyalizmi kavramamış, sosyalist sistemde bürokrat, yöneten özel mülkü elinde tutan, bu anlamıyla sömürü özelliği taşıyan sosyalist üst yapıyı kavramamıştır. Çünkü sosyalizmde üst yapı toplumu belirleyen özellik taşımaktadır. Kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması, proletaryanın ekonomik (Komünsel ortak üretim anlamında) özgürlüğüne kavuşması, orada sınıfların ayrıcalıkların ortadan kalktığı anlamını çıkarmaz. Dahası kadın üzerindeki cinsiyet ayrımcılığı değişik şekillere bürünerek devam etmektedir.
Yukarıda genel, bazen de özel olarak ifade etmeye çalıştığım Kadın sorunu: Türkiye ve Kürdistan da belirleyici toplumsal bir sorundur. Bu toplumsal (temel) sorunu çözüme almayanlar ne halk devrimi yapabilir, nede sosyalizme ilerleyebilir! O nedenle toplumun yarısından fazlasını oluşturan kadınların üzerinde süregelen: feodal (klan )otoritesine, burjuva –feodal siyasi otoriteye karşı, dinsel otoriteye karşı ve de var oluşundan günümüze süregelen erk otoritesine karşı yürüttükleri mücadele desteklenmeli, içinde yer alınmalı, örgütlenmelidir. Günümüzde bütün kadın hareketleri ilerici devrimci, sistem karşıtı bir özellik taşımaktadır. En küçük kadın hareketinin yanında olmak, destek vermek birlikte mücadele etmenin yollarını yaratmak gerekiyor. Çünkü onlar mevcut mülk sistemine karşı özgürlükçü bir seçimden yana taraf olarak bağlanmaktadırlar.
Özellikle feminist ve sosyalist feminist hareketlerle birlikte hareket etmemiz bizlere çok şeyler kazandıracağı inancındayım. Çünkü asırlardır cinsiyetçi ayrıma karşı feminizm bir başkaldırıdır.

Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!
İnsanlığın önünde, daha gerçekci ve somut bir söylemle, uluslararası işçi sınıfı ve emekçilerin önünde iki yol var: Birinci yol; şu an içinde yaşadığımız kapitalist barbarlık ve ikinci yol ise; baskının, sömürünün olmadığı; insanın insanı ezmediği, ülkeler arasında sınırların, insanlar arasında ise sınıfsal sınırların ve her türlü cinsiyet ayrımlarının yok edildiği, özgürce ve doğa ile uyumlu bir yaşamın sürdürülebileceği sosyalizm!

Martager’in anısına (Nubar Ozanyan)
Özgürlüğe ve geleceğe ait var olması gereken tüm devrimci değerlerin birleştiği noktadır, Nubar Ozanyan’ın yaşamı. Paylaşmaktan, kendisine ait var olanları vermekten bir an olsun tereddüt etmeyen, zorlu mücadelede kendini asla düşünmeyen, yoldaşlık ve dostluktan başka bir yaşamı tanımayan Komutan Martager, Ermeni devrimcilerin onurudur. O, kalbini ve ellerini Kürtlerin, Filistinlilerin, Ermenilerin ve tüm ezilenlerin kurtuluş mücadelesine armağan etti. Halklar için türküler yaktı. Ezgisiyle karanlıkları eritmeye, sesiyle dağları uyandırmaya çalıştı.

Enternasyonal Devrimci NUBAR OZANYAN'ın anısına (Hovsep Hayreni)
Aynı sosyal ağlar içinde bulunup da onun ismini duymayan, kim olduğunu bilmeyen kalmamıştır sanırım. Ölümünün dördüncü yıldönümünde onu bir kere daha özlemle anarken kadrinin bilinmesine küçük bir katkı yapmaya çalışacağım.

Son Armenak’ı saygıyla anıyoruz! (Bir mücadele yoldaşı )
Çok zor bir coğrafyada yaşıyor ve mücadele ediyoruz. Bu coğrafyanın devrimciliği de bir o kadar onurlu ve engebelerle doludur.

TC Devletinin Avrupa’daki Mit Örgütlenmesi
7 Temmuz 2021 tarihinde Almanya’nın Berlin şehrinde evinin avlusunda üç kişi tarafından saldırıya uğrayan Erk Acarer’in yaşadıkları bir kez daha Almanya’daki MİT örgütlenmesini gündeme getirdi.
Almanya’da MİT faaliyetleri neredeyse yasal. Alman devleti, bu faaliyetleri bilmesine rağmen engel olmuyor, dokunmuyor. Yakalananlar ya para karşılığı serbest bırakılıyor ya da “yeterli delil olmadığı” gerekçesiyle haklarında takipsizlik kararı veriliyor.

Hepimiz Kürt’üz! (Nubar OZANYAN)
İttihatçı soykırımcı Kemalist zihniyet yine katliam ve yıkım peşinde. Aklını ve elini Kürdistan’ı bombalamak, ormanları yakmak, sel faciası ile başbaşa bırakmak, Kürt emekçilerini ırkçı saldırılarla katletmek için kullanmaktadır. Manavgat, Muğla, Antalya, Adana, Mersin, Kayseri, Adana, Muş alev alev yanarken bir yangın söndürme uçağı bile “bulamayan” AKP-MHP faşist iktidarı, Kürdistan'ın her karış toprağını onlarca uçakla bombalayabilmektedir.

TKP-ML MK-SB: Irkçı Faşist Saldırıların Sorumlusu TC Devletidir!
Saldırıların Hesabını Birleşik Mücadelemizi Zafere Taşıyarak Soracağız!
TC faşizminin yönetememe krizi derinleştikçe her alanda saldırganlığı artmaktadır. AKP-MHP faşizmi iktidarını sürdürebilmek için her türlü yol ve yöntemi kullanmaktadır. Son günlerde Kürt halkına yönelik artan ırkçı saldırılar bunun en somut göstergesidir. İzmir’de Deniz Poyraz’ın faşist bir saldırı sonucunda katledilmesinden sonra Kürt halkına yönelik artarak devam eden ırkçı saldırılarda onlarca insan yaralanmış, Ankara’da bir kişi öldürülmüştür.

CIA’nın, Anti-Komünist “Özgür Düşünceli” Entellektüelleri-4
Mussolini Faşizminden Kemalist Faşizme Hediye:141-142

Vurun Kürt’e! Vurun Ermeni’ye!(Nubar OZANYAN)
Ne zaman fındık, pamuk, çay toplayan Kürt işçilerine yönelik bir saldırı olsa yüreğim yanar. İçim acır. Bir asırdır bitmeyen bu iğrenç saldırıları halkımız iyi tanır. Ermeni halkı, ırkçılığın ne olduğunu yaşadığı katliamlardan, yediği darbelerden bilir. Amed’in Xançepek Mahallesi’nde bir köşeye sıkıştırılıp taşla, sopayla, yumruk ve tekmeyle yere düşünceye kadar dövülen, kanlar içinde sövülen Ermeni gençlerinden tanır insanlığın başına bela olan bu saldırıları.

Kendi sahamızda amansız olmak...
Politikanın tüm çalışmaların can damarı olduğu ilkesi Marksizm-Leninizm-Maoizm’in temel ilkelerinden biridir. Proletarya partilerinin başarı ya da başarısızlıklarının incelenmesi, gerçekte politikaların incelenmesine dayanır.
Eğer doğru bir politik çizgiden yoksunsa her proletarya partisi, güçlü örgütlenmelere, emek ve çabaya rağmen önemli gerilemeler, kayıplar yaşar. Doğru bir politikanın varlığı ise güçsüzlükten güçlenmeye, örgütsüzlükten örgütlenmeye, eylemsizlikten eylemliliğe, durgunluktan ilerlemeye gidiş için olmazsa olmazdır.

Türküler yanmaz (İmera Fera Yeşilgöz)
Anne ve baba tarafından Sivas’lı, Alevi bir ailenin çocuğuyum. Küçüklüğümüzde ailemiz, eğer birileri Alevi olup olmadığımızı sorarsa gizlemememiz gerektiğini, fakat söz açılmadıkça da söylememizi öğütlerdi. Kardeşler olarak aramızda, Alevi olmak ne demek ve neden açıkça dile getirilemiyor anlam veremezdik. Gittiğimiz yerlerde nereli olduğumuz öğrenildikten sonra, “yananlardan mısınız, yoksa yakanlardan mı?” diye sorarlardı. Kimlik soy ismimiz Yanar’dır. Biz, her defasında soy ismimizden dolayı “yananlardanız” derdik.