Pazar Mart 16, 2025

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Türkiye ve Kürdistan toplumunun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel şekillenmesi ortada, buna İslam dininin radikal yansıması da eklenince şekillenme ve alışkanlıklarımızın bize verdiği zarar daha da net bilinecektir.

Emperyalizme bağımlı burjuva` siyasi `otoritenin, klan/feodal otorite, dinsel otorite ve de koca (erkek) otoritesi sürdürülen sistemin çeşitli derecelerdeki hücrelerini oluşturmaktadır. Bu anlamda ülkemizde sisteme karşı mücadele tek başına yeterli değildir, aksine kadın sorununu özelini de ele almak zorundadır. Ülkemiz özgülünde faşizm; dini siyasal alanda çok iyi kullanmakta, kadınlar üzerinde bir egemenlik, otorite aracı olarak görmektedir. Kadını ortaçağ şeriat düzeni ekseninde köleleştirmeyi, cinsel meta görmeyi kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Emperyalizm olsun yarı sömürge ve sömürge sistemlerde olsun erk erkek olan iktidarın elindeki sopadır. Kim elindeki variyeti, mülkiyeti kaybetmek, yitirmemek ister. Hangi sömürücü sömürü hâkimiyetini kaybetmek ister? Hiçbir sömürücü egemen bunu kabul etmez. Aksine, hâkimiyetini korumak için şiddete, baskıya, katliama kadar işi vardırmaktadır. Bütün toplumlarda erkeklerin kadınlar ve kız çocuklarına karşı uyguladığı gerçek idealize ettiğimiz özgürlükçü özellikleri taşımamaktadır. Bilakis, şiddeti, baskıyı, zoru ve namus adına öldürmeyi bile göze alır. Kadına uygulanan erkek baskısı, sömürü sistemlerinde ki yönetim şekillerine göre farklılıklar gösterse de özde tek bir zihinsel yapının ürünüdür, kadına yönelik sömürü ve şiddet üzerine yapılan tüm araştırmalar yukarıda anlatmaya çalıştığım gerçeğimizi kanıtlamaktadır. Bu erkeğin ya da ezilenlerin bilinçsizliğiyle maskelenip meşru görülebilecek bir durum değildir. O nedenle sınıf bilinçli bir sistem özlemiyle bütün bu baskı ve şiddet içeren aşağılık siyaseti anlaşılır kılmak mümkün değildir.

Sosyalizmde, sosyalist veya halk demokrasisiyle yönetilen sistemlerde de her alanda sınıflar ve sınıflar mücadelesi vardır. Sömürü ve ayrıcalıklar devam etmektedir ya da bir biçimde sürmektedir. Halen kadın üzerindeki erk farklı bir biçimde de olsa mevcuttur. Kadının sosyalist sistemde özgürleşme yolu /yolları açılmıştır. Ama kadın hala özgürleşebilmesi süreklileşmiş bir mücadele sorunudur. Sosyalist olduğunu söyleyen birçok parti ve örgüt hala bu gerçeği görememektedir. Bunlar Klişe sözlerle bilimsel sosyalizmi savunmak adına, sosyalizme -bilimsel sosyalizme zararlar vermektedir.

Zıtların birliği yasasını anlayamayıp, sosyalizmin sınıflı bir toplum olduğunu göremeyip dogmatik davranıyorlar. Sosyal, ekonomik, toplumsal, kültürel değişim ve dönüşümler sosyalizmde sınıfların var olmadığını, sömürünün var olmadığını, kadına yönelik baskı ve cinsel ayrımcılığın ortadan kaldırıldığını göstermez. Önemli nitel değişimlerle birlikte, halen ayrıcalıklar, egemenlik hücreleri devam etmektedir. Daha ileri gidilirse komünist partilerinde de toplumda var olan çelişkiler ideolojik yansımalarını olabilir. Ve bu komünizm varana kadar toplumun bütün alanlarında görülebilir. Dönem dönem hâkim hale gelerek de kapitalist sisteme geri dönüşler gerçekleşebilir. Aksine, Komünizme geçiş sürecini oluşturan sosyalizm göreceli bir sitemi oluşturmaktadır. Devletin olduğu yerde, devletin merkezi ve idari yönetsellerinin bulunduğu bir sistemde, hala mülkiyet sisteminin bulunduğu bir sistemde, yönetenle yöneten arasında, kafa ile kol arasında devam eden çelişkinin varlığı vb. vb bize neyi göstermektedir?

Peki ben neden kadın sorununu buraya taşıyıp sosyalist sistem üzerinde yoğunlaştım? Çünkü kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu değildir, aynı zamanda, cinsiyet sorunudur, cinsiyet sorunu ise kadın sorununda asıl sorun olarak karşımızda durmaktadır. Kendisine sosyalist, komünist diyenlerin ezici çoğunluğu bu toplumsal çelişik gerçeği görmezden gelerek es geçmektedirler. Hâlbuki Kadın sorunu bütün toplumsal sistemlerde temel sorunlardan biridir. Bu sosyalist sistemde de böyledir. Kim kalkıp da sosyalizmde kadın sorunu, cinsiyet ayrıcalığı sorunu ortadan kalkmıştır diyebilir. Kim sosyalizmde her şeyin güllük-gülistanlık olduğunu söyleyebilir. Yakın tarihimizde yaşananlar da hesaba katılırsa “sosyalist “ülkelerin patır patır dökülmelerini kimseye anlatamazlar. Kim ki sosyalizmde sınıfların varlığını ret ederse, kim ki sosyalizmde kadının sömürülmediğini, özgürleştiğini söylüyorsa o, lafta sosyalist, özde ise değildir. Hala bilimsel sosyalizmi kavramamış, sosyalist sistemde bürokrat, yöneten özel mülkü elinde tutan, bu anlamıyla sömürü özelliği taşıyan sosyalist üst yapıyı kavramamıştır. Çünkü sosyalizmde üst yapı toplumu belirleyen özellik taşımaktadır. Kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması, proletaryanın ekonomik (Komünsel ortak üretim anlamında) özgürlüğüne kavuşması, orada sınıfların ayrıcalıkların ortadan kalktığı anlamını çıkarmaz. Dahası kadın üzerindeki cinsiyet ayrımcılığı değişik şekillere bürünerek devam etmektedir.

Yukarıda genel, bazen de özel olarak ifade etmeye çalıştığım Kadın sorunu: Türkiye ve Kürdistan da belirleyici toplumsal bir sorundur. Bu toplumsal (temel) sorunu çözüme almayanlar ne halk devrimi yapabilir, nede sosyalizme ilerleyebilir! O nedenle toplumun yarısından fazlasını oluşturan kadınların üzerinde süregelen: feodal (klan )otoritesine, burjuva –feodal siyasi otoriteye karşı, dinsel otoriteye karşı ve de var oluşundan günümüze süregelen erk otoritesine karşı yürüttükleri mücadele desteklenmeli, içinde yer alınmalı, örgütlenmelidir. Günümüzde bütün kadın hareketleri ilerici devrimci, sistem karşıtı bir özellik taşımaktadır. En küçük kadın hareketinin yanında olmak, destek vermek birlikte mücadele etmenin yollarını yaratmak gerekiyor. Çünkü onlar mevcut mülk sistemine karşı özgürlükçü bir seçimden yana taraf olarak bağlanmaktadırlar.

Özellikle feminist ve sosyalist feminist hareketlerle birlikte hareket etmemiz bizlere çok şeyler kazandıracağı inancındayım. Çünkü asırlardır cinsiyetçi ayrıma karşı feminizm bir başkaldırıdır.

 

98973

ANALİZ: TC ve ABD’nin Kürdistan’da Kendi Kürdünü Yaratma Politikası

 

CHP heyetinin Hewler ziyareti öyle kısa vadeli hesaplarla yapılmış bir ziyaret olarak değerlendirilmemelidir. Bu ziyaretin özellikle ABD emperyalizminin bölgesel çıkarları için uzun vadeli bir planın adımlarından biri olduğu kuşku götürmezdir.

 

Türk Tekelci Devletin Yumuşak Güçleri

Her emperyalist ülkenin, kültürel yayılmacılığı da vardır. Kendi ekonomik ve politik nüfuz alanların genişletmek ve geliştirmek için birçok “barışçıl” gözüken aracı da devreye sokarlar. Bunlar, yardım kuruluşları, dini kuruluşlar ve çeşitli adlarda sivil toplum kuruluşlarıdır. Aynı zamanda, her ülkenin dilinden radyo ve TV yayınları da yaparlar ya da yapmaya çalışırlar. Türk tekelci devleti, uzun zamandır, bunları “iyi yapan” ülkelerin başında geliyor.

Türk devletinin denetiminde olan yardım kuruluşların başında TİKA, DEİK, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü gelmektedir.

EYLÜL;Nubar OZANYAN

Zalimler ellerinde bulundurdukları olanakları en iyi şekilde kullanarak darbe, katliam, linç hafızası yaratırlar. Mazlumlara ait özgürlük düşlerini, direniş tarihini alt üst ederek ve silerek yok etmeye çalışırlar.

Mazlumlar ise özgürlük ve direniş hafızalarını korumaya ve güncellemeye çalışarak yeni direnişlerin yolunu açarlar. Zalimlerin çaba ve çalışmaları, onları hafıza katili olmaktan kurtaramaz.

SENTEZ | 40 Yıl Süren Afganistan İşgali, Taliban’ın Ülkeyi Ele Geçirmesi Ve Olasılıklar Üzerine…(1/2)

Taliban’ın Afganistan’ın büyük bölümünde iktidarı ele geçirmesini konu edinen bu makalenin birinci bölümünde, ülkenin tarihsel sürecine uğradığı işgaller bakımından bir değerlendirme ikinci bölümünde ise Taliban’ı doğuran zemin ve Afganistan’ın güncel durumuna ilişkin bir perspektif sunuluyor.

 

YORUM | Mustafa Suphi ve Komünist Hareketin 101. Yılı

Kemalist iktidara ilericilik atfeden Şefik Hüsnü TKP’si oportünizmin temsilciliğini yaparken Karadeniz’de boğulmak istenen Komünist Hareket 71 devrimci kopuşuyla yeniden ayağa dikilmiştir.

 

Birinci Emperyalist Paylaşım savaşının ön günlerinde İttihat ve Terakki partisinin Alman emperyalizmiyle yaptığı anlaşmalara karşı çıktığı için sürgün edilen Mustafa Suphi bir grup arkadaşıyla birlikte Rusya’ya geçer.

Ölümünün 45. Yılında Mao Yoldaşı Anıyoruz!

"Devrimi proletarya diktatörlüğü altında devam ettirilmesi teorisinin yanında, Marksist askeri çizgide Halk Savaşı teorisinin geliştirilmesi ve uygulanması, felsefe alanında çelişme yasası ve “zıtların birliği ve mücadelesi” yaklaşımı, Marksizm-Leninizm’in Maoizm aşamasına ulaşmasında belirleyicidir"

 

Komünizmi Sahte, “Cephe Çağrısı” Ulusalcı Olan Bir TKP

TKP[1] Merkez Komitesi, “yeni bir cephe açılmalıdır” başlığı altında bir cephe çağrısı yayınladı.[2] İçinde, Kürtlerin ve diğer azınlık ulusların ve sosyalizm olmadığı bir “cephe”.

Gerçekten de, “Bizi Kurtaracak Olan, Kendi Kollarımızdır!”[*]

 

 

“Gömülecek bir yerimiz bile yoksa vatanda

Ve dövülmüş köpek gibi yalnızsak

Bu suç bizim suçumuz ey emekçiler

Bu karanlık bizim karanlığımız!”[1]

 

“Devlet-mafya ilişkileri”, ya da daha kapsamlı bir deyişle “devlet-çete ilişkileri” bu ülkenin, deyim yerindeyse,   “sabite”lerindendir; gündem döner dolaşır, eninde sonunda bu konuya gelir… Adeta bir devlet rutini…

Örgütlülerin Handikabı

Çarşı (örgütlü) her şeye karşı.

Öncüye de, örgüte de, devlete de.

Ve yazar, geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyor.

Şu koca dünyada komünizm karşısında örgütlülerin yaşadığı handikapı her halde başka hiç kimse yaşamıyordur.

Hemi geçiş dönemini içermeyen komünizmi eleştiriyorlar.

Hemi de eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm yerine  kendilerininde nasıl bir komünizm tezahür ettiklerini söylemiyorlar.

Sanki eleştirdikleri geçiş dönemini içermeyen komünizm geçiş dönemini içerseydi kabul edeceklermiş gibi.

15 Ağustos uyanıştır! (Nubar OZANYAN)

Kürt’ün yüzlerce yıllık kölelik ve uyuyan dünyasına yapılan en etkili devrimci müdahaledir, 15 Ağustos. Özgürlükle ve aydınlıkla tanışmanın ilk fişeğidir. Aynı zamanda yüzlerce yıldır süren kölelik dünyasından uyanışın, ayağa kalkışın devrimci yürüyüşüdür.

Umut, Umutsuzlukla Çatışarak Büyür…

Yeni duruma sıkça vurgu yapmamız boşuna değildir. Yeni durumu kavramazsak hatalarımızdan öğrenmeyi, yeni söylemlere açık olmayı ve dahası değişimin gerekliliğini yeteri kadar bilince çıkarmayı başaramayız. Keza yeni doğanı, gelişip büyüyeni doğru anlamak, tarihi anı doğru ve bütünsel okumakla orantılıdır.

Yine, yeni dönemin zorluklarına dikkat çekmek bir umutsuzluk ve karamsarlık işareti olarak görülmemelidir. Bu sadece bir gerçekliğin altını çizmektir. Ve yine, bu zorlukların içinde taşıdığı olanakları görmezsek, sınıf savaşımı için tarihi anı doğru okumamış oluruz.

Sayfalar