Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.
Burjuva-feodal devletin, en temel demokratik hak talebi için bir basın açıklamasına bile müsaade etmediği zamanları yaşıyoruz. Devlet, terörü artırarak direniş güçlerini susturmaya-sindirmeye-ezmeye çalışmaktadır. Umut ve cesareti kırmaya, yalnız olduklarına ve başaramayacaklarını inandırmaya çalışıyor; direnişe ve karşı koyuşa başvurmanın çözüm olmayacağını, var olana razı olmayı öğretiyor. Öğretilmiş-kabullenilmiş köleliği her tarafa yaymaya, herkese benimsetmeye çalışıyor. Hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğini kabul ettirmeye, inandırmaya çalışıyor.
Birbirinden kopuk, bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin varlığı direnişi büyütmeye, daha geniş kitlelerin katılımını sağlamaya yetmemektedir. Direnişler kitlesel hale gelemiyor. Faşizm, neden bu kadar bizleri rahat hırpalayabiliyor? Bu gücü nereden alıyor? Bunun nedeni nedir? Elbette bunun birçok nedeni sıralanabilir. Sıralamalıyız da. Ancak nedenin en önemlisi halkın örgütsüz oluşudur. Temel mesele yeterince güçlü örgütlenememektedir.
Bu soruna nasıl bir çözüm bulacağız? İşe nereden başlamalıyız ne yapmalıyız? Bizden önce gerçekleşen Bolşevik ve Çin devrimiyle birlikte milyonlarca emekçi nasıl uyandırılıp sömürü ve zulüm sisteminden kurtulma savaşımına katıldı? Bolşevik ve Çin devrimini başarıya, zafere götüren sır nedir? Hangi kudretli ideoloji, hangi yetkin önderlik, hangi kazanıcı, örgütleyici yaklaşım hangi ikna-inandırma-güven veren güç, milyonlarca kitleyi ayağa kaldırıp kendi kaderlerini ellerine aldırdı? Örgütleyip savaştırdı? Savaşım içinde daha ileri düzeyde bilinçlenip örgütlendi? Bunun sırrı nerededir?
450 milyonluk halkın önderi Başkan Mao, bu kadar büyük bir kitleyi partisi etrafında nasıl örgütleyebildi? Elbette bu soru ve sorunların yanıtını bir çözümleme ve değerlendirme içinde veremeyiz. Belki her sorunun ve sorunun yanıtını tam anlamıyla da veremeyebiliriz. Zengin bir araştırma, kapsamlı bir inceleme konusu olduğu bir gerçektir. Ciddi ve yoğun bir çalışma gerekir. Ancak en azından doğru olduğunu bildiğimiz yerden, doğru bir noktadan başlayarak yanıtlar, doğrular bulmaya çalışıp, pratiğe girişebiliriz.
Etrafımızdan, en yakınımızdan, en acil olandan başlayarak ancak her şeyden önce kendimizden başlayarak yanıtlar bulmaya çalışmalıyız. Bulduğumuz yanıtlar doğrultusunda tüm cesaretimizle devrimci pratiğe girmeliyiz. Pratiğin öğretici-eğitici denizine açılmalıyız. Şu soruyu her zaman kendimize sormalıyız; Gerçekten devrim istiyor muyuz? Gerçekten geniş kitleleri örgütlemeyi istiyor muyuz? Fedakarlığa, mücadele etmeye, değişmeye ve değiştirmeye hazır mıyız? Gerçekten istekli ve gönüllü müyüz?
Ne yapmak lazım? Bizde eksik olan, yetersiz olan, başarılamayan ya da yeterince yapılamayan nedir? Sorunun yanıtını Başkan Mao dan dinleyelim; “Eğer halkın çıkarları uğruna doğru olanı yapmakta sebat eder ve yanlış olanı düzeltirsek saflarımız mutlaka genişler.” Demek ki öncelikle doğru olanı sebatla yapmalıyız!
İkinci mesele ise “yanlış olanları düzeltin” demektedir. Önce doğru soruları sorarak yanıtlarını bulmaya çalışmalıyız. Soru soramayan yanıt da bulamaz. Ancak her şeyden önemlisi, devrimci pratiğin içine giremeyen asla doğru yanıtı bulamaz. Demek ki önce doğru yanıtları bulmak için devrimci pratiğin içine hesapsız-çıkarsız-korkusuz girmemiz gerekir. Doğru olanla, yanlış olanı önce teoride sonra pratikte ayrıştırmalıyız. Ne teorisiz ne de devrimci pratiksiz doğru yanıtları bulamayız.
Önce doğruların yanıtını devrimci teoride arayalım. Başkan Mao’ya iyi kulak verelim. Her bir cümlesini defalarca okuyup anlamaya-kavramaya çalışalım. Mao yoldaş ne diyor; Kitleler için çalışmayı ve nasıl çalışılacağını öğrenin… Halkın içinde ve halkla birlikte olun… Onlarla yakın temas halinde olun, onlardan kopmayın… Kendinizi bütünüyle halkın kurtuluşuna adayın… Bütün kalbinizle halkın çıkarları için çalışın… Halka hizmet edin… Kusurlarınız varsa bunların ortaya konulmasından ve eleştirilmesinden korkmayın… Kim olursa olsun herkes kusurlarımızı ortaya koyabilsin…
Neler yapmamalıyız?
Başkan Mao oldukça önemli ve can alıcı noktalara değiniyor. Ne yapmamız ve neler yapmamamız gerektiğini öğütlüyor. Ve başarı ve zaferin, kitleleri kazanmanın anahtarını veriyor. Kapsamlı ve hacimli devrimci eserlerine dikkat edilirse üzerinde en fazla önem ve ciddiyetle durduğu konuların başında kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması meselesi oldukça yer kaplar. Kitlelere nasıl yaklaşılacağı, kitleler içinde kitlelerle nasıl çalışılacağı meselesi Mao için kritik önemdedir.
Başka bir önemli mesele ise sınıf bilinçli proleterlerin hataları karşısında dürüst ve samimi özeleştiri vermesidir. Kendi hatasıyla uzlaşan, yüzleşmeyen, hesaplaşıp kopuş sağlamayan devrimci bir sıçrama ortaya koyamaz. Kendini her gün her pratikte, her mücadelede değiştiremeyen başkalarını da değiştiremez. Dışını değiştirmeden önce kendimizi değiştirmeyi emrediyor Mao.
Devrimci teoriye güçlü hakimiyet, kitleleri kazanma ve özeleştiride cesur olma başarı ve zaferi kazanmanın önemli anahtarlarıdır.
Başkan Mao, işgalcilere, sömürücülere karşı direnme savaşında bütün ülke halkını birleştirmeyi başardığı, doğru bir siyaset izlediği, dürüst-samimi ve her kesimi kapsayan bir yaklaşım sergilediği için Çin’in dört bir yanındaki halkın desteği ve güvenini kazandı.
Bütün mücadele ve örgüt yaşamında bir yandan sınıf ve ülke düşmanlarını alt etmeye çalışırken diğer yandan en geniş kitlelerin desteği ve güveninin kazanılması için çalışmış, ciddi kafa yorup olağanüstü bir çaba ortaya koyup özeleştiriden bir an olsun geri durmamıştır. Dürüst, samimi, alçakgönüllü bir tarzda yaklaşarak halkın kalbini kazanarak, düşün dünyasını değiştirip adım adım devrimci pratiğin öznesi yaparak tarihin yapıcısı haline getirmiştir.
En temel mesele kitlelere nasıl yaklaşacağımız ve kitleler içinde kitlelerle birlikte nasıl çalışılması gerektiğidir. Bunu mutlaka öğrenmeliyiz. Sınırlı, dar, yetersiz bir çaba ile kitlelerin desteği kazanılmaz. Dar bir bakış açısıyla, sekter yaklaşımlarla kitleselleşemeyiz. Ancak dürüst, samimi, özeleştiriden korkmayan, halka hizmette cesur ve fedakar, küçük burjuva “kir ve pas”dan arınmış bir devrimci kimlik ve yorulmak bilmez devrimci pratik ile kitlelerin kalbini, desteğini ve güvenini kazanabiliriz.
Mutlaka kazanmamız gereken sürecin alçakgönüllü, fedakar, samimi, dürüst, cesur, çalışkan ve devrimci savaşçıları olmayı amaçlayalım. Yükseklere doğru cesaretle kaldırılan Partizan bayrağı mutlaka canlı-diri-dürüst olanları devrim saflarına kazandıracaktır.
Son Haberler
Sayfalar

T.“C”NİN HÜLASASI: “HAYATA DÖNÜŞ” HAREKÂTI’NDAN ROBOSKÎ’YE![1]
“Acı veriyorsa geçmiş;
geçmemiş demektir.”[2]
“Geçmiş” diye sunulan ama bugünden, yani T.“C” hülasasına denk düşen “Hayata Dönüş” harekâtı’ndan Roboskî’ye uzanan vahşetten söz etmek; egemen hukuk(suzluk), zorbalık, şiddet tarihinin sayfalarında gezinmektir.
Kolay mı?

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]
“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,
acıma çılgınlığı vermiş,
İnsan artık dayanamaz gibiyse,
üstelik
Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı
Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;
Ve acıdan dili tutulunca insanın,
bir Tanrı
Çektiğimi anlatayım diye
bana dil vermiş.”[2]

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER
Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]
“Biri kurbağa öper,
biri yüzyıllarca uyur,
biri 7 cüceyle yaşar,
biri kuleye kapatılır.
Bir masal prensesi olsan bile
kadınlık zor.”[1]
1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]
“Tarih, gelecek için
kavga verip, yitirmiş bile olsa,
insanlık için vuruşanları
hiç unutmaz.”[2]
Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...
12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları
Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ
Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez
Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,
PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,
Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?
11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.