“Hendek” e düşmek mi, hendek atlamak mı?-Dursun Ali Küçük
*Kendimi hendeğe düşmüş gibi hissediyorum….
Kürdistan şehirleri ve ilçelerinde yaşanan vahşet gözlermin önünde kayıp gidiyor.
İçim kan ağlıyor..
Sanırım savaş ortasındaki her insanda bunu yaşıyor.
Ya bu hendekten atlarsın ya bu deveyi güdersin.
Ya da deveye hendek atlamak gibi bir işe kalkışırsın.
Ama nasıl direnirsen diren siyaset ve halkını düşmanın eliyle de olsa hendeğe gömemezsin.
Vebali ağırdır.
*Sömürgeciğe ve işgalciye karşı direnmek farzsdır ve kayıtsız şartsız tartışma götürmez.
Hendek taktiği yanlışlığını ve KCK nin ciddi stratejik hata yaptığını belirtmiştim.
Bu gün sonuçları daha net ortaya çıkmaktadır.
Sömürgeciliğe karşı savaşta dahil her tür meşru direnme yöntemi kullanılablir. Belirttiğim gibi bu tartışmaz götürmez.
Ama savaş adı altında TC’nin dayattığı savaşı TC’nin istediği minderde güreşerek kabul edersen sonuçları vahim olur.
*Hendek ve barikat kurarak savaşma tarzı Kuzey Kürdistan da intihar etmek gibi birşeydir.
YDG-H nin yaptığı belirtiliyor. KCK bu vebalin sorumluluğunu taşıyor.
Eskiden işçiler barikat savaşları veriyorlardı. Sonra teknik gelişti ve diğer gelişmelerle birlikte barikat savaşlarının sökmediği görüldü.
Batı Kürdistan da Suriye otoritesi kalmadı ve iç kargaşa arttı ve devlet denilen şey zayıfladı.
Elde ettiğin şehri barikatlar ve değişik mevzilerle savunabilirsin.
Ama Türkiye ve Kuzey, Suriye ve Batı Kürdistan değildir.
Bütün şehirlerimiz ve herşeyimiz TC sömürgeciliğinin işgali altındadır.
Ben sizin direnme isteğinize itiraz etmiyorum, direnme tarzınıza itiraz ediyorum.
Hendek ve barikatlar kuruyosunuz.
Üstelik bunu sizi destekleyen kitlenin en fazla olduğu yerde yapıyorsunuz.
Sonuç ne oluyor?
Düşman sırayla üstünüze geliyor, yakıp ve yıkıyor, tahrip ediyor. Bahane olarak ta sizi gösteriyor.
Direndiğiniz bir yerde olağanüstü hal ilan ediliyor. Bütün ekipmanlarını ve modern tekniklerini kuşanıp geliyorlar. Siz orada savaşı kabul ediyorsunuz. Düşman, halk ve direnişçi ayrımı göstermeden herkesi hedef yapıyor. İlçeyi veya şehri dağıtıyor. Dükkanlar kapanıyor. İşyerleri tahrip oluyor, evler yıkılıyor. İnsanlarımız katlediliyor.
Bastırdıkrtan sonra da halkımız göç etmeye başlıyor, ne ellerinde sermeyesi ve nede gideceği bir yer, ortada sağa sola sığıntı olmak istiyor.
Bir fotoğraf karesinde insanlarımızın yüzüne ve gözlerine baktığım da içim yanıyor.
Diyeceksiniz ki, “düşmandır ve yapıyor”, eskidende yapıyordu.
Evet anladık, ama sen tarzını ve taktiğini doğru seç düşman yaparsa yapsın, bu ayrı bir durumdur.
Ama sen bir yere çakılıyorsun ve düşmanın üzerine gelmesine davetiye çıkarıyorsun.
Bunların çoğu gençtir ve tecrübesiz olabilirler.
Ama KCK ye ne oluyor?
Böyle bir tarz hoşunuza mı gidiyor?
*Bu saplantıyı sürdürürseniz hendeğe düşersiniz?
Bir yerde direnilirken başka yerler yardımada koşamıyor. Hatta aynı şehirde bile yardımlara gidilmiyor.
Sizlerde savaşı yayarak diğer yerlerde cevap veremiyorsunuz.
Barikat ve hendeğin arkasında ki halkımız TC işgal orduları ve özel güçleri ile başbaşa kalıyor.
İşgalden kurtarılan bir alan yok, özyönetim ilan ettiğiniz yerlerde bildiri okuma dışında özyönetimlerin bir fonksiyonu yok.
Genel bir kalkışma ortamı da bulunmuyor.
O zaman tek tek kendinizi ve halkı ezdirmeyiniz.
Bu oldukça zamanı, zemini, yeri ve oluşmayan şartları ile yanlış bir direnme tarzıdır.
Bu uygulamadan vazgeçmeniz, herkesten çok sizin yararınıza olur.
*Direnemek ve savaşmak mı istiyorsunuz, eyvallah, bu da sizin tercihiniz…
Buna söyleyecek fazla bir lafım yok.
Amaçlarınızı netleştirin ve yapınız…
Örneğin savaş ve direniş analizlerini yapanlara sorsanız size muhtemelen şunları söyleyeceklerdir:
-Savaşı düşmanın istediği koşul, zaman ve zeminde değil, kendi zaman ve zemininde yürüt.
-Yolara döşediğin ve düşman araçları ve kuvvetleri geçtiğinde patlatığın patlayıcılar sana zarar vermez, düşmanına verir. Bunları yangınlaştır.
-Şehir ve ilçelerde savaşı geliştirmek mi istiyorsun, birbirinden haberi olmayan ve birbirini tanımayan küçük birimler oluştur, dolaşan veya çeşitli yerlerdeki polis ve ordu güçlerine karşı ani saldırlar yap,uygun şekilde bombalar koy.
Madem bu kadar direnen var, şehir ve ilçelerde polis ve askeri güçler gezemiyecek duruma gelsin. Özellikle akşamları korkularından dışarı çıkmasınlar.
-Küçük birimlerle savaşı ve saldılarını her tarafa yay. Düşman bir yere güç yığdırıp vururken dikkatlerini dağıtacak saldırılar yap
-Sen her yerdesin hemde hiç bir yerdesin, taktiğin bu olsun.
Teknik, izleme ve dinleme ve yer tespitleri ve bunların teknikleri gelişmiş, buna göre direniş tarzını ayarla.
-Vur görünme, bu durumda düşman kitleye saldırsa kıyamet kopar.
-Halkta sivil ittiatsizlik eylemlerini uygun zaman ve zeminde yapsın.
-Kendini ve halkı açık hedef yapacak savaş taktiklerinden kaçın…
Muhtemelen analistlerin yapacağı değerlendirmelerin bir kısmını aktardım, size başka şeylerde sıralayabilirler…
Biliyorum, bunlar zor işlerdir, anı anına insiyatif konularak geliştirilecek işlerdir.
Hadi size kolay gelsin…
Madem “Türkiyeliliyiz” ittifak güçlerle savaşı Türkiye dede yayınız…..
*Bu hendek ve barikat tarzından vazgeçmeniz öncelikle sizin yararınazdır.
Ama çoğunluklada Kürdistan halkının direnişinin yararına olur.
Savaş tarzı ve taktikleri Kuran ın ayetleri değildir. Pratikte bir tarz ve taktik veya strateji işlemiyorsa sonuçları kazançtan çok zarar veriyorsa hemen değiştirilir.
Benden söylemesi.
Vazgeçmek veya devamında yana olmak sizin kararınızdır.
(devam edecek…)
Son Haberler
Sayfalar
AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]
Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.
Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”
Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.
SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.
Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.
materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.
HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]
ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.