Her Şey Sosyalizmle Güzel Olacak!

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı (İBB) seçimlerini muhalefetin büyük bir oy farkıyla kazanması, faşist iktidarın siyasal krizinin derinleşmesinde daha da büyütücü bir rol oynadı.
Türk tekelci burjuvazisinin en büyük kesimleri (TÜSİAD), AKP-MHP iktidarıyla daha fazla gidilemeyeceğine karar vermiş gibi gözüküyor. Bir taraftan işçi ve emekçilerin giderek artan hoşnutsuzluğu, kapitalist sistemin içinde bulunduğu derin ekonomik ve çok yönlü siyasal kriz, burjuvaziyi yeni iktidar arayışlarına itmektedir. Çünkü Erdoğan önderliğindeki AKP’nin ekonomik ve siyasal olarak denizi bitti. Arkasındaki sermaye çevreleri de artık AKP’nin bu haliyle bir yere varamayacaklarını görüyorlar... Kapitalizm sermaye birikimi üzerinden varlığını sürdürür. Sermaye birikiminin önünde engel olunuyorsa, ipe bile götürürler.
Türk tekelci burjuvazisinin, büyük bir huşu içinde 16 Nisan 2017 yılında referandumla onaylattığı “tek adam rejimi” daha senesi dolmadan ikinci(1) defa ayaklarına dolandı. “Tek adam rejimi” sermaye birikimi sağlayamadı, tersine ekonomik krizi daha da derinleştirdi. Ve AKP gemisini ilk terk eden, ilk “nankörlük” yapan; Türkiye’deki tüm baskı ve sömürüden birinci derecede sorumlu büyük sermaye kesimi TÜSİAD oldu. Bazı liberaller bu sermaye kesimini “mağdur” göstermeye çalışsada, Türkiye’deki bütün iktidar oyunlarında ve bütün askeri faşist cuntaların arkasında öncelikle bu kesim vardır. AKP iktidarı da bunların desteği ile bugüne kadar ayakta kalabildi. Bunların “demokrasi” ya da faşizm seçenekleri, sermaye birikimi süreciyle doğru orantılıdır.
Ekonomik krizin AKP-MHP iktidarını “teyt” geçme olasılığı yoktu ve olamazda. Derinleşen ekonomik bunalım, iktidarın kitleleri, faşist devlet terörüyle bezenmiş olarak kutuplaştırıcı, dıştalayıcı, milliyetçi, ırkçı, aşağılayıcı ve ayrıştırıcı siyasetle daha fazla susturmasının ve oyalamasının zeminini büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Ekonomik kriz doğal olarak kitlelere gerçek kimliklerinin daha önemli ve esası olduğunu gösterdi. Son yerel seçimler ve özellikle 23 Haziran İBB seçimi bunu daha belirgin bir şekilde açığa çıkardı. Faşist iktidarın yıllarca etnik kimlikler üzerindeki siyasetine karşı kitlelerin açıktan karşı tavır alışlarıdır 23 Haziran.
Daha altı yıl önce politik özgürlüklerin gaspına karşı Haziran (GEZİ) Ayaklanması yaratmış milyonların uzun süre sessiz kalması olası değildir. Bu hareketi yaratmış kitleler yeniden küllerinden doğmasını da bilecektir.
Nasıl mı?
AKP faşist iktidarına karşı; İmamoğlu’na verilen oyların önemli bir bölümü, “her şeyin İmamoğluyla güzel olmayacağını” bilen kitlelerindi. Kürtler, sosyalistler, devrimci-demokratlar imamoğlun’a oy verirken, 17 yıllık faşist AKP iktidarını en azından sersemletmek, faşist baskılara karşı dur demek için bir tercih yaptı ve AKP’nin delinmez gözüken zırhlı balonunda delik açtılar. Gerisi de gelecektir. Hatta şu söylenebilir: Bugüne kadar olan seçimler içinde kitlelerin en politik tercih belirlemesiydi.
İmamoğlu, hoşnutsuz kitleler açısından, AKP’den kurtulmanın bir aracı oldu. Kullandığı liberal, barışçıl dil, etnik kimlikleri biribirine kışkırtmayan, etnik ve dinsel kimlik üzerinden siyaset yapmaması, kitlelerin tercihiyle bütünleşti. Öbür yandan ise, kitlelerin politik tercihlerine gerçekten tercüman olacak devrimci, sosyalist bir aday ya da parti yoktu ortalıkta. Burjuva liberalizmi işçi sınıfının örgütsüz ve partisiz durumundan yararlanarak, işçi ve emekçilerin oyunu almayı başardı.
AKP’nin sonu; ANAP, DSP, DYP gibi olacağa benzemektedir. AKP içindeki çıkar çelişmeleri keskinleşecek ve bölünmeler yaşayacaktır. Tekelci burjuvazi, Erdoğan’ı, İMF ile anlaşmaya zorlayacak ya da “ekonomik reformlar” dedikleri, kitleleri daha da yoksulluğa ve işsziliğe itecek uygulamaları hayata bir an önce geçirmesini dayatacaklardır. Bunu AKP’nin arkasındaki sermaye kesimi de istemektedir. Çünkü bir bütün olarak bütün sermaye cephesinin dayanma gücü kalmadı. Biraz soluk alabilmeleri için (İMF vb.) dışardan gelecek ilk etapta en az yüz milyar ABD dolarına ihtiyaçları vardır.
Ancak, her şey burjuvazinin istediği gibi “tıkırında yürümeyecektir”. Krizin baskısı altında ezilen işçi sınıfı ve emekçiler, önümüzdeki günler daha kitlesel sokaklara çıkacaktır. Ve egemenlerin içinde bulunduğu yapısal ve siyasal kriz, işçi sınıfının baskısıyla da olsa erken seçime gideceklerdir. Çünkü, bu halleriyle bir dört yıl daha AKP-MHP ortaklığında iktidarı götüremezler. 23 Haziran seçimleriyle pandoranın kutusu bir kere daha açılmıştır.
AKP-MHP faşist iktidarının İstanbul’da hezimete uğraması, işçi ve emekçilerinde lehine olmuştur. Egemen sınıflar arasındaki çelişme derinleştiği gibi siyasal krizin derinleşmesini de beraberinde getirmiştir. Ve ayrıca kitleler, “yenilmez” denen iktidarın yenildiğini gördükleri gibi, kendilerine de güven gelmiştir ve bu gelişme demokratik hak ve özgürlükler için mücadele etme azimlerini artırıcı bir rol oynayacaktır.
Dış siyasetleri ise oldukça karışık ve bir çıkmaz içindeler. Bunun getirdiği ağır yüklerden nasıl kurtulacağını burjuvazi çözebilmiş değil. Öbür yandan ise işgal ettikleri bölgelerden çıkmak istemiyorlar. İzlenen bölgesel emperyalist siyaset, daha büyük emperyalist güçlere çarptı. (Özellikle Suriye politikaları Kürt ulusal hareketine çarpmıştır.) Ve şu anda esasta iki emperyalist kutup arasında sıkışmış durumdadır. İçine girilen ekonomik kriz bu durumu daha da zorlaştırıcı rol oynuyor, burjuvazi açısından.
İmamoğlu’nun; “her şey güzel olacak”, kulağa hoş gelen ama işçi sınıfı için içi boş sloganı, tekelci burjuvazi için geçici bir kurtuluş olabilir. Burjuva liberal lapalarla işçi sınıfını kapitalist köleliğe mahkum oluşunu olumlayan bir taktiktir. Kapitalist sistemin sahibi burjuva sınıfı tarafından, kendiliğinden işçi sınıfına hiç bir şey verilmemiştir, verilmeyecektir de. İşçi sınıfı tüm haklarını mücadele ederek ağır bedeller karşılığında almıştır. Bu nedenle burjuva liberallerin işçi ve emekçiler için yapacakları güzel hiç bir şey yoktur. Tersine, onlara yaşamı çekilmez hale getirmişlerdir.
CHP’nin sloganlaştırdığı, “Eşitlik”, “adalet”, “sevgi”, “tolerans”, kapitalist sistem içinde mümkün değildir. Sermaye ile onun emrinde çalışan işçi eşit olamaz. Kapitalist sistem, adaletsizliği, eşitsizliği her geçen gün büyüttüğü gibi, sömürü ve baskıları da artırır. Egemen ulus kimliğini esas alıp, diğer ezilen ulusları ve azınlıkları ya yok sayar ya da baskı altına alır. Aynı bugün olduğu gibi.
Eşitlik, adalet ve sevgi ancak ve anacak sömürüsüz ve sınıfsız bir sistemde mümkündür. Bu da sosyalizm ve komünizmdir. Sömürünün olduğu yerde “eşitlik” ve adaletten” söz etmek sahtekarlıktır. Kurulduğu günden beri Kürtleri yok sayan bir egemen ulus devletin savunucularının adaleti, yine egemen ulus burjuvazisi içindir.
İşçiler için kapitalist sistem içinde güzel olan bir şey olamaz. Bu sistem, tepeden tırnağa tüm kurumlarıyla burjuvazinin çıkarları doğrultusunda çalışır. İşçiler için her şey sosyalizmle güzel olacaktır. Başkada bir alternatif yoktur.
İşçiler, sosyalist adaleti, sosyalist eşitliği burjuvazinin seçim oyunları içinde değil, örgütlü mücadele ile kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurarak gerçekleştirecektir.
Bu nedenle, işçi ve emekçilerin sloganı: Her şey Sosyalizmle Güzel Olacak!
***
1 Birincisi, 1927-1945 arası

Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar

Dağlar Erirse / Zevebân…(1)
“Ben şiir yazıyorum.Kedi uyukluyor Güneş sıcak.Çok şükür yaşıyoruz.Suyun şavkı vuruyor bize Çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...”[2]

Evli kal, Evli değilmişcesine yaşa ( Satirik )
Maoizmin, Leninizmin, Checiliğin... Türkiye' deki temsilcileri Deniz' in, Mahir' in, İbrahim Kaypakkaya' nında süre gelenleri sosyalist proletarya köylülerle sohbet.
Herkesin dört büyük takımlı, dört büyük partili... doğduğu bu memlekette nasıl örgütleneceğine, örgütlü yaşanılacağına.... dahil tereciye tere satacak halim yok .
Yaşamak bir sanattır.
Helede ki Stalin' in resmini taşırken sizi alkışlayan, Stalin' nin ( yeni - eski ) demokratik halk devrimlerine yönelik eleştirilerinin doğruluğuna inanıyorum deyince de.......

Kan damlıyor bayrağınızdan…
O bayrağın altında Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Kürt, Alevi halkından milyonlarca insanın kanına girildi. O bayrağın altında içlerinde Türk etnik kimliğinden sosyalistlerin de olduğu yüzbinlerce devrimciye işkence yapıldı… Hapishanelerde, sokaklarında, köylerinde, evlerinde cinayetler işlendi bu toprakların, o bayrak altında.
İşkenceci ve katillerin hepsi o bayrak altında yemin etmediler mi?
O bayrak altında astınız Denizleri…
O bayrak altında katlettiniz Kızıldere’de Mahirleri…
O bayrak altında kıydınız İbrahim’e…
O bayrak altında Kürdistan’ı kana boyadınız…

TKP/ML TİKKO gerillalarından Lice İçin Misilleme!
ANF’de (Fırat Haber Ajansı) geçen habere göre TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları, geçtiğimiz gün Lice’de Kalekol inşşatını protesto eden halka yönelik gerçekleşen katliamın hesabını sormak için bir misilleme eylem gerçekleştirdi.

Kürdistan yanıyor, biz de yanalım!
“Çözüm” denilen süreçte, gerillanın ilan ettiği ateşkesi “fırsat bu fırsat” diyerek karşılayan devlet T. Kürdistanı’nı kalekollar ile dolduruyor. “İlginç değildir ki”, Kürt Ulusu’nun bütün tepkilerine rağmen ve “barış” sürecinin bütün “olumluluğuna” rağmen devlet tek yerde dahi geri atım atmadı. Bugün Kürdistan’da halkın dağları mesken eylemesi ve insanların katlediliyor olması bu yüzdendir.
“Barış” süreci ve devletin savaş hazırlığı

Sahte yurtseverler ve çoban yıldızı aydınlar
Tarihin defalarca doğrulanmış tanıklığı ile bilinmektedir ki, sahte yurtsever siyasetçilerin peşinden giden toplumların sonu yılan kaynayan kuyuların dipsiz karanlığıdır. Para, makam ve şöhret bataklığına saplanan o sahte yurtseverler adları üstünde sahtekârdırlar. Marazlı ruhlarını yurtseverlik ve halkçılık gibi cazibeli sözlerle perdelemede ve sinsi yüzlerini saklamada oldukça ustadırlar; halkı tilkice hileler ve makyajlanmış yalanlarla aldatmada üstlerine yoktur. Şarlatandırlar; sesleri gerçek yurtsever aydınlardan hep daha gür çıkar.

TKP/ML- TIKKO gerillaları “Daha fazlasını yapabilmek için çabalayacağız”
Daha önce e-posta yoluyla elimize ulaşan bir haberi sizinle paylaşmış ve bu haberlerden birinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’ya bağlı gerillaların 19 Mayıs günü Dersim’de yol kesme eylemi gerçekleştirdiğini aktarmıştık.
Yine elimize e-posta yoluyla ulaşan bir haberde bu yol kesme eylemini gerçekleştiren gerillalarla bir söyleşi gerçekleştirilmiştir. Biz de bu söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz:

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı
TKP/ML TİKKO gerillaları komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 41. yıldönümü vesilesiyle bir açıklama yapti ve çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklama ve eylemleri güncelliğinden kaynaklı okurlarımızla paylaşıyoruz:
İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!

Kalbimize saplandı 5 bıçak… (video)
Dersim: 2 Şubat 2011 tarihinde şehit düşen TKP/ML MK üyesi Sefagül Kesgin, TİKKO Bölge Komutanı Nurşen Aslan ve TİKKO komutan ve savaşçıları Gülizar Özkan, Derya Aras ve Fatma Acar’ın mezar yerlerinin açıklanmasının ardından cenaze töreni Dersim Merkez’de gerçekleşti. Yüzlerce insanın katıldığı cenaze töreni ardından şehit düşen gerillalar, kavga yeminleri ve savaş sloganları ile Dersim Belediye (Asri) Mezarlığı’na defnedildi.

Mayıs’(lar)ımızın anlatıp,hatırlattıkları
“Ego contra mundum”[2]
Erdoğan’ın, “Biz bu ülkede hiçbir gerilimin kaynağı değiliz… Berkin Elvan’ın anmasını yapıyorlar... Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir...
Bütün bu araçların üzerine bu teröristler camları kırmaya çalışıyorlar. Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum. Hiçbir medya yaralanan polislerin durumu ne olacak demiyor…”[3] diye haykırdığı zor ve zorlu günlerden geçerken; acı çekiyoruz.

Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]
“Şiir hayatın özetidir.”[1]
Bejdar Ro Amed…
Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…