Cuma Ocak 24, 2025

İnsanı faşist kılan nedir? Ergün Aslan

 İnsanı faşist kılan siyasi düşünceleri değil sergilediği üretim ilişkileridir.
Ya.. niye kullanmadığımız bilgilerimiz körelmek zorunda ya..
Haftanın son dört günü neydi?
Ne güzelde ara sıra olsa da göçmen işçi mi yoksa  yerel işçi mi daha köylü olduğunu karıştırıyor olsam da kolektifliğin sözcülüğünü, tabanlığını kaptırmayan her göçmenle kolektiflikteki  göçmenlerin yol açtığı gettolaşmayı değil de kolektifliğe hiç uğramayan yerel halkın kolektifte yol açtığı gettolaşmanın yarattığı sorunları tartışıyorduk.Ama şimdi...
Koca kolektifliğin kapısında haftanın son dört günü açıktır yazısı yazılı.
Ben şimdi neyleyecem ?
Ne güzelde kafamın estiği gün gidiyordum.
Şimdi alışkanlıklarımı değiştirmek zorundayım.
Ya... ben, proletarya köylüyüm ya...
Biz proletarya köylülerin alışkanlıklarını değiştirmesi o kadar kolayı mı ya ?
ABD için kameraların,  kitlelerin...  karşısına geçince ne söylediğini bilmeyen, fark etmeyen  bu yüzden de her olay ardında ortamı yumuşatana kadar dışarı salmak - köşelerinde başkalarına yazı yazdırmak - zorunda kaldıkları enternasyonalizm, Gerici Arap Baharı, alevi – sünni ,  laik - gerici çatışması..  deyince küplere binen Tayyibleri,  AKP’ lerin başında çekilmesini sağlamak  kolayı.Yeter ki daha sonraları Tayyiblerin siyasette ortaya çıkardığı misyonun yaşayacağını bilsinler.
Ama bizim için müdahalelere mazur kalmış ülkelerdeki sınıfsal hareketler emperyalizmin desteklediği gericiler karşısında yenileceği apaçık belliyken sınıfsal içerikli düşüncelerimizin enternasyonalizm için  kağıttan, fırında çalışan karşısında da demirde kaplan olarak kalem oynattıklarını unutmamız   kolayı  mı? Kolay değil.               
Tarihin biz proletarya köylülere biçmiş olduğu bir misyon var.
Biz o misyonu  yerine getirmek zorundayız.
Bu yüzdende istesek de alışkanlıklarımızı değiştiremeyiz.Muhakkak Saçımız sakalımız karışık olmalı, kahkahalar attığımızda paslı dişlerimiz ortaya çıkmalı, kaba saba olmalıyız.. 
Olmalıyız ki hanelerimizde, hanelerinizde tırnak içerisinde  örgütlüğü lanetleyerek  güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmasa kendiliğindenciliğin gerisinde  burjuvazinin olduğunu söyleyip bunu tersine çevirebilecek bir partinin inşa edilmesi  gerektiğini yazmış   Markslar,  Leninler  değil de partinin kitleleşmesini kapitalizmin krizlerinin sığ sularına çekmiş insanlara nankörlük etmiş olmayalım.İşte biz berduş, maço ve örgütsüz proletarya köylü  olsak da ( ayrıca küçük burjuvazinin güçlü  olan için siyaset ürettiğini,  kendi dergilerinin gazetelerinin burjuva medyalarda  emeğe,doğaya saygı duyma zorunluğunda kalarak yayınladıkları yazıları aktardığını  görmezden gelerek  ilerici olan Gezi olaylarının bir araya getirdiği toplumsal kesimlerin küçük burjuva zaaflarını ön plana çıkararak ayrımlaştırmanın aracı haline gelenlere inat sen dön  ilk önce  " Kralım çıplaksa  kralım çıplaklar kampındadır da çıplaktır " deme diyerek ) tarihte böyle bir misyon  - da -  yerine getiriyoruz.Lakin....Pratikte  vazifemizi yerine getirirken ...Teorikte...
Ya haftanın son dört günü neydi ya.
Alışkanlıklarımız, alışkanlıklarımızın tarihte yükümlendiği  misyon tehlikede.
Hatırlıyorum da bir kez de eşim  salt silahları temin edilen egemenlerin olduğu feodal toplumlarda köylülerle egemenlerin hissettiği sosyo - ekonomik yapının değişmediğini unutmuş feodal egemenlerin ellerindeki silahları hiç düşünmeden ailemizin ve çocuklarımızın davranışını hissettiği sosyo - ekonomik yapıya göre de düzenleyerek benim ailemizi hissetmediğimiz sosyo - ekonomik yapılara göre de düzenleme misyonumu tehlike altına atmıştı.  Ben sabaha kadar çalıştığım işten eve gelecem, kapıyı vurduğumda o açmakta gecikecek, açana kadar, açtıktan sonra dahil ben bağıracam, çağıracam, kızacaktım.Ama o, o gün ben kapıyı  dahil vurmadan açtıydı. Ben şimdi ona ne diyecektim. Ne diye kızacaktım. 
Tarihteki misyonumu nasıl yerine getirecektim. Maksim Gorki' nin Ana kitabında baba ayyaş, 
kavgacı..  karısını da dövüyordu. Bu sayede  birahaneciler, psikologlar, doktorlar .. ülke ekonomisi para kazanıyordu. Sarhoşken sokakta da öldü. Ekonomi için büyük kayıptı.
Ama oğlu, oğlunun ardında da karısı çektiği eziyetler, ıstıraplar nedeniyle daha sonraları 
devrimci olduydu.Oğlu da karısı da kendilerini kültürel yozlaşmaya tabi bırakan araçlara ve araçlar çevresinde yaşamlarını şekillendirmiş birahaneciler, doktorlara.....  özenmemişti.Baba böyle bir evlat ve karı yetişmesine vesile olduğu içinde yattığı yerde huzurlu, rahat 
uyuyor olmalı -ydı - .
Ama.. ama.. 
Ben ne olacaktım. Yattığım yerde rahat uyuyabilecek miydim?
Karım kapıyı açtıydı.Ve ben ne bağırabiliyorum ne de kızabiliyordum.
Çocuklarımın, karımın devrimci bir şekilde yetişmesi tehlike altındaydı.
Siz Marks’ ı hiç okumadınız mı? 
Marks, Paris Komün’ i yenilgisi içerisinde ne diyordu.Yokluğu, sefaleti... yaşayarak başkaldıran, vahşice de katledilen proletarya köylünün yenilgisinin nedenleri içerisinde - ne ironidir ki - proletarya köylünün yaşamında değilde ruhunda kapitalizmin geliştiğini hissetmesiydi.Kapitalizmin  gelişiminin proletarya köylü yüzerinde yarattığı rehavet.Karım kapıyı açmıştı. Ev huzurluydu. Geleceğinde huzurlu olacağına dahil evde umutlar da uçuşuyordu.
Tarihteki misyonumu yerine getirememişti.
Ben devrimci yetişmesine vesile olamamıştım, olamayacaktım.
Karımın kapıyı açmasının yarattığı rehavet yüzünden Paris Komun’ i gibi yenilmiştim.
Akşam işe gidecektim ve ben uyuyamıyordum.
Avazımın çıktığı kadar bağırmaya başladıydım.
Sen, kapıyı vurmadan nasıl açarsın. Sen, alışkanlıklarımla, tarihteki misyonumla nasıl oynar,  
yerin dibine sokarsın diye bağırmıştım. Bağırıp kızdıktan saniyeler sonrada misyonumu yerine getirmiş olmanın mutluluğuyla uyumuştum.
Kısacası ne alışkanlıklarımdan taviz vermiş ne de tarihteki misyonumun yerin dibine
sokulmasına müsaade etmiştim.Rahat ve huzurluydum.Artık eşimin ve çocuklarımın hissetmedikleri sosyo - ekonomik yapıya - ve de kapitalizmin evrelerine - göre de kendilerini biçimlendirmeleri gerektiğini hissetmeseler biliyordum ki kapitalizm proletarya köylünün başkaldırısını ortaya çıkaracak zorunluğu da içerisinde taşıyordu. Sahi ya....Haftanın son dört günü neydi ya.Aman neyse.Zaten o günleri bildiğimizi bilselerdi o şekilde yazmazlardır.
92462

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Sayfalar

Ergün Aslan

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar