IŞİD ve Kürd Koridoru
Çoğu zaman karmaşık görünen şeyler özünde çok basittir.Rojava’da gerçekleşen IŞİD saldırıları da bunlardan biri.İzlediğimiz tüm karmaşaya karşılık asıl mesele Kürdistan’ın,daha özelinde Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e çıkışı ile ilgilidir ve Türkiye’nin önce El Nusra,sonrasında da IŞİD’e verdiği desteğin altında Kürdistan’ın uzun vadede Akdeniz’e çıkış şansının bugünden akamete uğratılması ve Kürdistanlı nesillerin sömürgecilerine mahkum bırakılması politikaları yatıyor.IŞİD’in Musul işgali ve ardından Şengal saldırısı gerçekleşince Güney Kürdistan’ı diğer parçalardan ayrıştırıp Dubaileştirme hayalleri suya düşen Neçirvan Barzani temsiliyetindeki G.Kürdistan egemen sınıflarının “Türkiye IŞİD’e yardım etmiyor” dezinformasyonunu da;TC’nin İHH ve TİKA gibi neo-emperyal kurumları üzerinden organize ettiği açık IŞİD desteğini inkar etmesini de buna bağlayabiliriz.ABD’nin Irak’ı işgalinden en zararlı çıkan Sünni Arapların iktidarlaşma ve yeniden devletleşme projesi olarak IŞİD tüm İslami argümanlarına rağmen özünde Büyük Ortadoğu Projesi denkleminde Sünni Arap devletinin sınırlarını belirlemekle görevli bir sınır konsolidasyonu hareketi. ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi” haritasını iyi okuyan Sünni Arap devleti IŞİD,projeye uygun olarak sınır konsolidasyonu çabasına hız vermiş durumda.Genişleyebilecekleri kadar genişlemeye çalışıyorlar ve bu Saddam artıklarının Kemalizm artığı Türk derin devletiyle ve mevcut neo-Osmanlıcı “Yeni Türkiye” ile şu ana kadar al takke-ver külah ilişkisi içerisinde olduğu resmi Amerikan ağızlarından teyid edilecek kadar açık bir olgu.
Ortadoğu’daki sınırların tamamının tartışmaya açık olduğu bu tarihsel momentte Kürdistanlılar dönemin ana görevi olan sınır konsolidasyonuna yoğunlaşmayıp güneyde TC ile petrol ortaklığı ve kuzeyde TC ile detant politikalarının peşine düşünce tarih de kendi hükmünü icra etmeye başladı.Şüphesiz tarihin her hükmü olumsuz sonuçlar getirmiyor. Bu süreçte Kerkük’ün ve Kürdistan sınırlarının dışında bırakılmış pekçok tartışmalı bölgenin Kürdistan’a katılması ve 140. Maddenin de facto gerçekleşmesi önemli.Diğer yandan Kobane direnişi Kürdistan’ın her parçasında ulusal bir heyecan yarattı,Kürdistan’ın aslında tek parça olduğunu hepimize tekrar hatırlattı.
Düşük yoğunluklu savaşa ara verip Rojava’daki gelişmelere odaklanma ihtiyacından kaynaklı PKK politikasına TC devleti önce El Nusra’ya verdiği destekle, sonrasında da IŞİD’i destekleyerek yanıt verince kaçınılan düşük yoğunluklu savaşın yerine Kobane merkezli yüksek yoğunluklu bir savaşa kapı açılmış oldu.Bir başka bakış açısıyla TC ile devam eden düşük yoğunluklu çatışmaların yerini TC’nin vekaletini üstlenen güçlerle yapılan yüksek yoğunluklu çatışmalar aldı.Kürdler bu süreçte Kürdistan’ın parçalanmışlığını aşma sınavından da iyi bir sonuçla çıkamadılar.Bu çıkamamanın cezası önce Şengal’e kesildi, şimdi de Kobane’ye kesiliyor.Oysa Akdeniz’e dayanacak bir Kürd koridoru o kadar önemli bir zemindi ki, şu ana kadar tüm tezkerelere karşı çıkmış Türk ordusu bu seferki tezkereyi can havliyle desteklemekle kalmadı,ebedi Kürdistan düşmanlığı arkaplanıyla “serbest ateş” tatbikatını da hızla gerçekleştirmekte gecikmedi.
Türk ordusunun emekli generallerinden Edip Başer’in Büyük Kürdistan’ı bir felaket senaryosu olarak sunduğu uluslararası koşullarda küçük Güney kantonlarının coğrafik olarak birleştirilmesi de,coğrafik olarak birbirinden ayrı kalmış kantonların arasındaki askeri lojistik de hala mümkün hale gelebilmiş değil.Arap kemeri politikalarıyla birbirinden ayrı düşürülmüş küçük Güney kentlerinin coğrafik olarak birleştirilmesi ve kurumlaşma-devletleşme organizasyonunun önemsenmesi bir yana, reel-politik zemini olmayan humaniter politikalarla küçümsenmekte.Ahmed Arif’in dediği gibi: “uzay çağında bir ayağımız,ham çarık,kıl çorapta olsa da biri”.An itibariyle Kobane’nin düşme riski var ama ne Cezire ne de Afrin kantonları yardıma gelemiyorlar,kuzeyi de TC tutmuş durumda.
TC politikaları etkisindeki G.Kürdistan yönetiminin de askeri yardıma gelme niyeti yok.PKK’nin iyi bir ders almasını istedikleri belli,oysa o dersi ve daha kötüsü darbeyi PKK kadar küçük Güney’deki sivil halk ve birleşik Kürdistan mefkuresi alacak.Dahası bu süreçte asıl boğulmak istenen gelecek kuşakların çok ihtiyaç duyacağı Kürdistan’ın Akdeniz çıkışı olan Kürd koridorudur.Herhalde zor yoldan öğreneceğiz: ne kadar zengin doğal kaynaklarımız olursa olsun,onları dünya pazarına sunmak için düşman iradesine teslim olmak zorundaysak,bırakın bağımsız olmayı,özgür dahi olamayız.
05.10.2014
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki