Pazartesi Aralık 2, 2024

IŞİD ve Kürd Koridoru

Çoğu zaman karmaşık görünen şeyler özünde çok basittir.Rojava’da gerçekleşen IŞİD saldırıları da bunlardan biri.İzlediğimiz tüm karmaşaya karşılık asıl mesele Kürdistan’ın,daha özelinde Kürdistan petrollerinin Akdeniz’e çıkışı ile ilgilidir ve Türkiye’nin önce El Nusra,sonrasında da IŞİD’e verdiği desteğin altında Kürdistan’ın uzun vadede Akdeniz’e çıkış şansının bugünden akamete uğratılması ve Kürdistanlı nesillerin sömürgecilerine mahkum bırakılması politikaları yatıyor.IŞİD’in Musul işgali ve ardından Şengal saldırısı gerçekleşince Güney Kürdistan’ı diğer parçalardan ayrıştırıp Dubaileştirme hayalleri suya düşen Neçirvan Barzani temsiliyetindeki G.Kürdistan egemen sınıflarının “Türkiye IŞİD’e yardım etmiyor” dezinformasyonunu da;TC’nin İHH ve TİKA gibi neo-emperyal kurumları üzerinden organize ettiği açık IŞİD desteğini inkar etmesini de buna bağlayabiliriz.ABD’nin Irak’ı işgalinden en zararlı çıkan Sünni Arapların iktidarlaşma ve yeniden devletleşme projesi olarak IŞİD tüm İslami argümanlarına rağmen özünde Büyük Ortadoğu Projesi denkleminde Sünni Arap devletinin sınırlarını belirlemekle görevli bir sınır konsolidasyonu hareketi. ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”  haritasını iyi okuyan Sünni Arap devleti IŞİD,projeye uygun olarak sınır konsolidasyonu çabasına hız vermiş durumda.Genişleyebilecekleri kadar genişlemeye çalışıyorlar ve bu Saddam artıklarının Kemalizm artığı Türk derin devletiyle ve mevcut neo-Osmanlıcı “Yeni Türkiye” ile şu ana kadar al takke-ver külah ilişkisi içerisinde olduğu resmi Amerikan ağızlarından teyid edilecek kadar açık bir olgu. 

Ortadoğu’daki sınırların tamamının tartışmaya açık olduğu bu tarihsel momentte Kürdistanlılar dönemin ana görevi olan sınır konsolidasyonuna yoğunlaşmayıp güneyde TC ile petrol ortaklığı ve kuzeyde TC ile detant politikalarının peşine düşünce tarih de kendi hükmünü icra etmeye başladı.Şüphesiz tarihin her hükmü olumsuz sonuçlar getirmiyor. Bu süreçte Kerkük’ün ve Kürdistan sınırlarının dışında bırakılmış pekçok tartışmalı bölgenin Kürdistan’a katılması ve 140. Maddenin de facto gerçekleşmesi önemli.Diğer yandan Kobane direnişi Kürdistan’ın her parçasında ulusal bir heyecan yarattı,Kürdistan’ın aslında tek parça olduğunu hepimize tekrar hatırlattı.

Düşük yoğunluklu savaşa ara verip Rojava’daki gelişmelere odaklanma ihtiyacından kaynaklı PKK politikasına TC devleti önce El Nusra’ya verdiği destekle, sonrasında da IŞİD’i destekleyerek yanıt verince kaçınılan düşük yoğunluklu savaşın yerine Kobane merkezli yüksek yoğunluklu bir savaşa kapı açılmış oldu.Bir başka bakış açısıyla TC ile devam eden düşük yoğunluklu çatışmaların yerini TC’nin vekaletini üstlenen güçlerle yapılan yüksek yoğunluklu çatışmalar aldı.Kürdler bu süreçte Kürdistan’ın parçalanmışlığını aşma sınavından da iyi bir sonuçla çıkamadılar.Bu çıkamamanın cezası önce Şengal’e kesildi, şimdi de Kobane’ye kesiliyor.Oysa Akdeniz’e dayanacak bir Kürd koridoru o kadar önemli bir zemindi ki, şu ana kadar tüm tezkerelere karşı çıkmış Türk ordusu bu seferki tezkereyi can havliyle desteklemekle kalmadı,ebedi Kürdistan düşmanlığı arkaplanıyla “serbest ateş” tatbikatını da hızla gerçekleştirmekte gecikmedi.

Türk ordusunun emekli generallerinden Edip Başer’in Büyük Kürdistan’ı  bir felaket senaryosu olarak sunduğu uluslararası koşullarda küçük Güney kantonlarının coğrafik olarak birleştirilmesi de,coğrafik olarak birbirinden ayrı kalmış kantonların arasındaki askeri lojistik de hala mümkün hale gelebilmiş değil.Arap kemeri politikalarıyla birbirinden ayrı düşürülmüş küçük Güney kentlerinin coğrafik olarak birleştirilmesi ve kurumlaşma-devletleşme organizasyonunun önemsenmesi bir yana, reel-politik zemini olmayan humaniter politikalarla küçümsenmekte.Ahmed Arif’in dediği gibi: “uzay çağında bir ayağımız,ham çarık,kıl çorapta olsa da biri”.An itibariyle Kobane’nin düşme riski var ama ne Cezire ne de Afrin kantonları yardıma gelemiyorlar,kuzeyi de TC tutmuş durumda. 

TC politikaları etkisindeki G.Kürdistan yönetiminin de askeri yardıma gelme niyeti yok.PKK’nin iyi bir ders almasını istedikleri belli,oysa o dersi ve daha kötüsü darbeyi PKK kadar küçük Güney’deki sivil halk ve birleşik Kürdistan mefkuresi alacak.Dahası bu süreçte asıl boğulmak istenen gelecek kuşakların çok ihtiyaç duyacağı Kürdistan’ın Akdeniz çıkışı olan Kürd koridorudur.Herhalde zor yoldan öğreneceğiz: ne kadar zengin doğal kaynaklarımız olursa olsun,onları dünya pazarına sunmak için düşman iradesine teslim olmak zorundaysak,bırakın bağımsız olmayı,özgür dahi olamayız.

05.10.2014


96141

Fransa’da El Freni Çekildi! İşe Yarar Mı?

Avrupa Birliği üyesi 27 ülkede 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri, 6-9 Haziran tarihleri arasında yapıldı. Almanya, İtalya ve Fransa’da aşırı sağ olarak tanımlanan faşist hareket ciddi anlamda sandalye sayısına ulaştı. Böylelikle merkez sağla birlikte faşist hareket AP’deki en büyük grup olarak yerini korudu.

Seçimlerin yankısı ve sonuçları ciddi anlamda tartışmaları doğurdu. AP’ye Almanya’dan sonra sağcılar adına en fazla vekil gönderen Fransa, tartışmaların girdabından çıkıp erken seçim hamlesi ile sarsıntıyı giderme yoluna gitti.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (3)

Devrimci siyasal mücadelenin genel olarak nesnel zemini, sosyal devrimleri de olanaklı kılan nesnel zemin ile, aslında ortak paydalara sahiptir. Emperyalist- kapitalist barbarlığın hüküm sürdüğü ve kendisinin doğrudan var ettiği her bir antagonist çelişme ve sorunların giderek daha bir keskinleşerek; ulusların, halkların ve doğanın yaşamını kâbusa çevirip, geleceklerini ciddi şekilde riske soktuğu şu süreçte, gerek özel olarak Türkiye ve K.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (2)

Somut özgülün realitesi içerisinde devrimci siyasal mücadelenin etkili ve sonuç alıcı kazanımlara dönüşerek yürütülebilmesi için gerekli olan bir diğer öncelikli koşul ise; elbette ki bu mücadelenin, küresel ve yerel zeminde, toplum gündemini doğrudan ilgilendiren ve de ilgilendirecek olan sorunlar üzerinden ele alınarak yürütülmesidir.

Halkların İhanetçilerden Çektiği (Nubar Ozanyan)

Zulmün gölgesinde yaşam bulmaya çalışırken karanlığın sadece gece gelmediği, güneşin altında da gelip halkları bulduğu katliamlar birçok halkı nefessiz bırakmaya çalışmıştır. 1915 Ermeni Soykırımı boyunca başta Asuri, Süryani, Pontus halkı olmak üzere Êzîdî ve Kürt halkı da büyük trajediler yaşamıştır. Bugün Türk faşizmi eliyle Başûr Kurdistan’ında gerçekleşen işgal ve ilhak saldırılarında Kürt halkıyla birlikte Asuri-Süryani halkı da tanımsız acılar yaşamaktadır.

Türkiye’de Ermeni bir devrimci militan: Haldun Karyol (MEHMET GÜNEŞ)

Haldun Karyol, asıl adıyla Harutyan Karyolacıyan, kadim dostum, 8 Temmuz günü aramızdan ayrıldı. Haldun bir Ermeni’ydi ama her şeyden önemlisi Türkiye’de yetişmiş, ender görülebilecek, kendine has eylemci bir devrimci militandı. Onu ender ve ebedi kılan hikayesini bilmek ve öğrenmek, bugün Türkiye’de devrim mücadelesine baş koymuş her militanın hakkı. O yüzden, Haldun’u yakından tanıyan biri olarak, onu anlatmayı devrimci bir görev olarak üstleniyorum.

Mevcut koşullarda devrimci siyasal mücadelenin öne çıkan toplumsal dinamikleri (1)

Nasıl ki genel siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı, küresel ve yerel bazdaki ekonomik, politik, eğitsel, askeri, kültür-sanatsal, çevresel-iklimsel, ezen-ezilen cins, inanç ve etnik sorunlar yekûnu olan toplumsal dinamikler zemini üzerinden kendisini var edip sürdürüyorsa; birebir aynı şekilde, devrimci siyasal mücadele ve siyaset ediş tarzı da aynı küresel ve yerel toplumsal dinamikler üzerinden kendisini var edip sürdürmesi gerekiyor. Normal ve de olması gerekendir bu.

Küçük bir damla ile fırtınayı başlatanlar (Nubar Ozanyan)

Aradan 12 yıl geçti. Etki gücü Ortadoğu’ya yayılan 12 yaşında genç bir devrim yaşıyor adına Rojava denilen topraklarda. Derin yoksulluk, bitmeyen zulümle terbiye edilip cehenneme çevrilen Ortadoğu’da Rojava, bir özgürlük adası gibi duruyor.

Türk Faşizmi EURO 2024’te Sahaya İndi

İki yılda bir Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (UEFA) tarafından organize edilen Avrupa Futbol Şampiyonası, bu yıl EURO 2024 olarak Almanya’da düzenlendi.

Kapitalist Toplumsal Bir Kırılma ve Yeniden Tarihi Yeni Bir Toplumsal Süreç

Kapitalist emperyalist sistem, önceki bunalım ve çelişmelerinden farklı olarak,, kendisinin taşıyamayacağı ve çözemeyeceği sistem içi   yapısal ekonomik ve siyasal çelişmeler ile karşı karşıya kaldığı bir sürecin içine girmiştir. Bir taraftan yeni emperyalist ülkelerin ortaya çıkışıyla (ki, bu; kapitalizmin ala bildiğine gelişmesi, genişlemesi, üretimin ve sermayenin alabildiğine temerküzü ve de mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesi sürecinin de ilerlediği anlamına gelir) kendini yeniden üretemez olan bir sürecin içine girmiştir.

Bunların neler olduğunu kısa olarak açalım:

Prof. Dr. Korkut Boratav CHP’den Sermaye Sınıfıyla Hesaplaşmasını İstiyor...

Marksist iktisat Profesörü Korkut Boratav, gazeteci İrfan Aktan’a verdiği mülakatta, sürece ilişkin gerçekten de çok değerli ve devrimci sol-sosyalist ve komünist politik öznelerce dikkate alınması gereken çok önemli siyasi ve iktisadi analizler yapıyor, saptamalarda bulunuyor. 

Örneğin kendisine sorulan şu soruya verdiği yanıtta olduğu gibi:

Yoksulların, alt sınıfların bu kadar derin bir kriz yaşadığı dönemde nasıl oluyor da ideolojik hegemonyayı yine de iktidar sağlayabiliyor ve buna karşı güçlü bir sol alternatif çıkmıyor?” (abç)

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

Sayfalar